HADİSLER KUR'AN'IN HAKİKİ TEFSİRİ, TERCÜMANIDIR
<p><span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Kur’an-ı Hakim’in ve Kur’an’ın müfessir-i hakikisi olan (hakiki tefsircisi olan) hadisin bir kısım yüksek ve ulvi hakaikına çıkmak için teslim ve inkıyadı noksan olan kalplere yardım edecek basamaklar…” ( 14. Söz, shf:266) ifadeleriyle, Risale ile muhatap olan her şahıs hemen karşılaşmıştır zannederim. Çünkü hem bu fakirde, hem de yakından tanıdığım dost ve muhiblerimde hep bunu müşahede ettim.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Birinci mektuptaki “Risaleleri gazete gibi okumama” emrinin gönül dünyamızı sarsmadığı, “tezelzül”e uğratmadığı, meselenin künhüne vakıf edici ikazlarla karşılaşılmadığı için, o muhatap Risaleyi başlı başına bir “tasnifat” bilip hakikata “mücella” bir aynalıktan uzağa düşebilmektedir.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“ Ümmet-i İslamiye’nin ahkâm-ı diniyede – dinî hükümlerde- gösterdiği teseyyüb ve ihmalin bence en mühim sebebi şudur:</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Erkân – İslam’ın ve imanın rükünleri- ve ahkâm-ı zaruriye ki, – yüzde doksandır- bizzat Kur’an’ın ve Kur’an’ın tefsiri mahiyetinde olan sünnetin malıdır. İçtihadî olan mesail-i hilafiye ( içtihaddan dolayı esastan ayrılmadan füruatta farklılıklar) ise, yüzde on nisbetindedir. Kıymetçe mesail-i hilafiye ile erkân ve ahkam-ı zaruriye arasında azim tefavüt ( fark) vardır. Mes’ele-i içtihadiye altun ise, öteki birer elmas sütundur. Acaba doksan elmas sütununu on altunun himayesine ( muhafazasına) vermek, mezcedip tabi kılmak caiz midir? ( akıllı işi midir?)</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Cumhuru bürhandan (mantıki delilden) ziyade me’hazdaki (kaynaktaki) kudsiyet imtisale sevkeder. Müçtehidinin kitabları vesile gibi, cam gibi Kur’an’ı ( ve hakiki tefsircisi olan hadisi) göstermeli, yoksa vekil, gölge olmamalı.” ( Asar-ı Bed’iyye, s.140)</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Meselenin mütehassıslarınca malumdur: “ Semi’na ve ate’na” diyerek “hırz-ı can” edeceğimiz itikadımızın temeli dörttür. “Ehl-i hak olan ehl-i sünnet ve’l-l cemaat” itikadı için de bu dört kaynağı “ İttihad cehil ile olmaz.” Emr-i Üstadaneleri gereğince “tahkiki” olarak eğilmemiz zaruret değil midir?..</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Bunlar “ Kitâb” , sünnet, icmâ’-ı ümmet ve kıyâs-ı fukahâ olmak üzere dörttür.</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Kitâb, yani Kur’ân. Sünnet, yani Resûl-i Ekrem (sav)’in işleri, sözleri ve halleri. İcmâ’-ı Ümmet, yani Sahâbe ve müctehidîn-i izâmın icmâ’ı, bir mevzuda İslami delillerden çıkardıkları bir hüküm üzerinde birleşmeleri´, Kıyâs-ı Fukahâ, yanî müctehid ve İslâm ulemâsının kıyâsı, karşılaştırak bir fetvaya varmalarıdır.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“Dîn-i mübîn-i İslâm”’ın asıl kaynağı Kur’ân-ı Kerim elbet. Sonra Kur’ân’ın asıl müfessiri olan hadislerdir. Kur’an’ın ilk “müfessiri” yine kendisidir. Kur’ân’ın âyetleri birbirini îzâh etmekte; mücmel, kısa, öz, muhtasar, sözü az mânâsı çok bir âyeti başka bir âyet veyâ âyetlerle tafsîl etmek ve tefsîr etmektedir.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">İkincisi: Resûl-i Ekrem (asm)’ın Sünnet’idir. Evet, zât-ı Risâlet (asm), risâleti itibariyle insânlara Kur’ân’ı açıklamış, âyetlerin sınırlarını belirlemiş, böylece muhtemel yanlış te’vîllerden (Bir fikir veya sözden bir başka mânâ çıkarmak; anlaşılması zor olan âyet ve hadîslerde ne kast edildiğini ve ince mânâları bildirme) Kur’ân’ı muhâfaza etmiştir. Bunun için de hadîslerin kısımlarını, nâsih ve mensûhunu ( neshedilmiş olanı) , mücmel ve mufassalını, vürûd sebebini (Hadîs-i şerîflerin buyurulma, söylenme sebebini) ve târihini bilmek ve ona göre Kur’ân ve Nebevî hadisleri tefsîr ve îzâh etmek zarûreti vardır.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Âyet-i kerîmeleri tefsîr etmek için nüzûl sebeblerini bilmek lâzım olduğu gibi, hadîs-i şerîflerin de açıklanması, îzâhı içinvürûd sebebini ( O hadisin hangi hadise sonrası beyan edildiğini) bilmek lâzımdır. İmâm-ı Süyûtî der ki: Bir kısım mücmel âyetleri, mufassal âyetler ve Nebevî hadisleri tefsîr ettiği gibi; bir kısım mücmel hadîsleri de mufassal hadîsler îzâh etmiştir. Resûl-i Ekrem (asm)’ın bir görevi de tebyîndir, açıklayıcılıktır. Ya’nî, Kur’ân’ın mücmel âyetlerini îzâh ve beyân etmektir. ( 1.Nahl Sûresi’nin 44 . Ayet’i ifâde etmektedir:</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Bu hadîsleri ezberleyerek koruyan ve insanların gönüllerine taşıyanlar ise sahâbe-i kirâm hazretleridir. Onlar bu hadîsleri kendilerinden sonraki asırlara sağlam bir senedle ulaştırmışlar, ümmetin muhakkìk âlimleri de bu emâneti onlardan almış ve yine sağlam bir senedle kitâplara kaydetmişlerdir.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Bu sebeple Kur’ân’ı, Kur’ân’la ve hadîslerle ve fukahâ ve müfessirlerin sahâbeden alarak bize ulaştırdığı esaslar ile tefsîr ve îzâh etmek lâzımdır. Nitekim hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmaktadır:</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“Kim Kur’ân’ı kendi re’yiyle tefsîr ederse, kâfir olur. (Ya’nî, Kur’ân ve hadîsin mufassalına ve sahâbenin icmâı ve fakihlerin kıyasına dayanmadan, kendi hevâsına göre Kur’ân’a ma’nâ vermek küfürdür, dalâlettir.)”</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Üstâd Bedîüzzamân (ra) da bu konuda şöyle buyurmaktadır:</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“Evet, zamân geçtikçe Kur’ân-ı Hakîm’in daha ziyâde hakáikı inkişâf eder demektir. Yoksa –hâşâ ve kellâ– selef-i sâlihînin beyân ettikleri hakáik-i zâhirîyye-i Kur’âniyyeye ( Kur’an-ı Kerim’in en açık hakikatlarına) şüphe getirmek değil. Çünkü, onlara îmân lâzımdır. Onlar nasstır, kat’îdir, esâstırlar, temeldirler. وَهَذاَ لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُبِينٌ fermânıyla, ma’nâsı vâzıh olduğunu bildirir. Baştan başa hitâb-ı İlâhî o ma’nâlar üzerine döner, takviye eder, bedâhet derecesine getirir. O mensûs ( katileşmiş) ma’nâları kabûl etmemekten –hâşâ sümme hâşâ– Cenâb-ı Hakk’ı tekzîb (yalanlama) ve Hazret-i Risâletin fehmini (Kur’an’ı anlamasını) tezyîf etmek çıkar.</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“Demek, maânî-i mensûsa ( Nas haline gelmiş kati hükümler ) , müteselsilen menbâ-ı risâletten alınmıştır. Hattâ, İbn-i Cerîr-i Taberî, bütün maânî-i Kur’ân’ı( Kur’an mậnalarını), muan’an senetle müteselsilen menbâ-ı Risâlete îsâl etmiş ve o tarzda, mühim ve büyük tefsîrini yazmış.”</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Üstâd Bedîüzzamân (ra)’ın dediği gibi âyetler ve hadîslere, hatta kendi telifatı risalelere, “Kim söylemiş, kime söylemiş, ne makámda söylemiş ve ne için söylemiş?” sorularına göre ma’nâ verilmelidir.( Muhakemat, İşaretü’l-İ’caz) . Bu zikredilen káideler, Kur’ân ve hadîs için geçerli olduğu gibi, bugün İslâm alimlerinin eserlerini “anlayarak “ okumak için de bir ölçüdür.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Üçüncü delîl olan İcmâ’-ı Ümmet’e gelince:</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“İcmâ’: Hazret-i Peygamber (asm)’ın vefâtından sonra herhangi bir asırda ümmet-i İslâmiyyenin bütün müctehidlerinin şer’ì bir hüküm üzerinde ittifâkıdır.”</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Demek “İcmâ’-ı Ümmet” ta’bîrinde geçen “ümmet” kelimesinden murâd; başta sahâbe olmak üzere müctehid ve müctehidlik mertebesine erişmiş olan yüce şahsiyetlerdir.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Bir mes’elede icmâ’ gerçekleştikten sonra, artık ondan sonraki asırlarda hiçbir Müslüman, ne kadar âlim olursa olsun ona muhâlefet etmez ve edemez.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Üstad Bedîüzzamân (ra) da bu hususta şöyle buyurmaktadır:</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“Âlem-i İslâm’ın cadde-i kübrâsı, o umûm eimmenin ( hak ehli müçtehid imamlarının) caddesidir; muazzam ümmet, cadde-i kübrâda gidebilir. Başka husûsî ve dar caddeye sevk edenler, idlâl ediyorlar (dalalate atıyorlar).”</span></p>
<div class="yj6qo" style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"> </div>
<div> </div>
Ekleme
Tarihi: 17 Ekim 2019 - Perşembe
HADİSLER KUR'AN'IN HAKİKİ TEFSİRİ, TERCÜMANIDIR
<p><span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Kur’an-ı Hakim’in ve Kur’an’ın müfessir-i hakikisi olan (hakiki tefsircisi olan) hadisin bir kısım yüksek ve ulvi hakaikına çıkmak için teslim ve inkıyadı noksan olan kalplere yardım edecek basamaklar…” ( 14. Söz, shf:266) ifadeleriyle, Risale ile muhatap olan her şahıs hemen karşılaşmıştır zannederim. Çünkü hem bu fakirde, hem de yakından tanıdığım dost ve muhiblerimde hep bunu müşahede ettim.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Birinci mektuptaki “Risaleleri gazete gibi okumama” emrinin gönül dünyamızı sarsmadığı, “tezelzül”e uğratmadığı, meselenin künhüne vakıf edici ikazlarla karşılaşılmadığı için, o muhatap Risaleyi başlı başına bir “tasnifat” bilip hakikata “mücella” bir aynalıktan uzağa düşebilmektedir.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“ Ümmet-i İslamiye’nin ahkâm-ı diniyede – dinî hükümlerde- gösterdiği teseyyüb ve ihmalin bence en mühim sebebi şudur:</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Erkân – İslam’ın ve imanın rükünleri- ve ahkâm-ı zaruriye ki, – yüzde doksandır- bizzat Kur’an’ın ve Kur’an’ın tefsiri mahiyetinde olan sünnetin malıdır. İçtihadî olan mesail-i hilafiye ( içtihaddan dolayı esastan ayrılmadan füruatta farklılıklar) ise, yüzde on nisbetindedir. Kıymetçe mesail-i hilafiye ile erkân ve ahkam-ı zaruriye arasında azim tefavüt ( fark) vardır. Mes’ele-i içtihadiye altun ise, öteki birer elmas sütundur. Acaba doksan elmas sütununu on altunun himayesine ( muhafazasına) vermek, mezcedip tabi kılmak caiz midir? ( akıllı işi midir?)</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Cumhuru bürhandan (mantıki delilden) ziyade me’hazdaki (kaynaktaki) kudsiyet imtisale sevkeder. Müçtehidinin kitabları vesile gibi, cam gibi Kur’an’ı ( ve hakiki tefsircisi olan hadisi) göstermeli, yoksa vekil, gölge olmamalı.” ( Asar-ı Bed’iyye, s.140)</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Meselenin mütehassıslarınca malumdur: “ Semi’na ve ate’na” diyerek “hırz-ı can” edeceğimiz itikadımızın temeli dörttür. “Ehl-i hak olan ehl-i sünnet ve’l-l cemaat” itikadı için de bu dört kaynağı “ İttihad cehil ile olmaz.” Emr-i Üstadaneleri gereğince “tahkiki” olarak eğilmemiz zaruret değil midir?..</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Bunlar “ Kitâb” , sünnet, icmâ’-ı ümmet ve kıyâs-ı fukahâ olmak üzere dörttür.</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Kitâb, yani Kur’ân. Sünnet, yani Resûl-i Ekrem (sav)’in işleri, sözleri ve halleri. İcmâ’-ı Ümmet, yani Sahâbe ve müctehidîn-i izâmın icmâ’ı, bir mevzuda İslami delillerden çıkardıkları bir hüküm üzerinde birleşmeleri´, Kıyâs-ı Fukahâ, yanî müctehid ve İslâm ulemâsının kıyâsı, karşılaştırak bir fetvaya varmalarıdır.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“Dîn-i mübîn-i İslâm”’ın asıl kaynağı Kur’ân-ı Kerim elbet. Sonra Kur’ân’ın asıl müfessiri olan hadislerdir. Kur’an’ın ilk “müfessiri” yine kendisidir. Kur’ân’ın âyetleri birbirini îzâh etmekte; mücmel, kısa, öz, muhtasar, sözü az mânâsı çok bir âyeti başka bir âyet veyâ âyetlerle tafsîl etmek ve tefsîr etmektedir.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">İkincisi: Resûl-i Ekrem (asm)’ın Sünnet’idir. Evet, zât-ı Risâlet (asm), risâleti itibariyle insânlara Kur’ân’ı açıklamış, âyetlerin sınırlarını belirlemiş, böylece muhtemel yanlış te’vîllerden (Bir fikir veya sözden bir başka mânâ çıkarmak; anlaşılması zor olan âyet ve hadîslerde ne kast edildiğini ve ince mânâları bildirme) Kur’ân’ı muhâfaza etmiştir. Bunun için de hadîslerin kısımlarını, nâsih ve mensûhunu ( neshedilmiş olanı) , mücmel ve mufassalını, vürûd sebebini (Hadîs-i şerîflerin buyurulma, söylenme sebebini) ve târihini bilmek ve ona göre Kur’ân ve Nebevî hadisleri tefsîr ve îzâh etmek zarûreti vardır.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Âyet-i kerîmeleri tefsîr etmek için nüzûl sebeblerini bilmek lâzım olduğu gibi, hadîs-i şerîflerin de açıklanması, îzâhı içinvürûd sebebini ( O hadisin hangi hadise sonrası beyan edildiğini) bilmek lâzımdır. İmâm-ı Süyûtî der ki: Bir kısım mücmel âyetleri, mufassal âyetler ve Nebevî hadisleri tefsîr ettiği gibi; bir kısım mücmel hadîsleri de mufassal hadîsler îzâh etmiştir. Resûl-i Ekrem (asm)’ın bir görevi de tebyîndir, açıklayıcılıktır. Ya’nî, Kur’ân’ın mücmel âyetlerini îzâh ve beyân etmektir. ( 1.Nahl Sûresi’nin 44 . Ayet’i ifâde etmektedir:</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Bu hadîsleri ezberleyerek koruyan ve insanların gönüllerine taşıyanlar ise sahâbe-i kirâm hazretleridir. Onlar bu hadîsleri kendilerinden sonraki asırlara sağlam bir senedle ulaştırmışlar, ümmetin muhakkìk âlimleri de bu emâneti onlardan almış ve yine sağlam bir senedle kitâplara kaydetmişlerdir.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Bu sebeple Kur’ân’ı, Kur’ân’la ve hadîslerle ve fukahâ ve müfessirlerin sahâbeden alarak bize ulaştırdığı esaslar ile tefsîr ve îzâh etmek lâzımdır. Nitekim hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmaktadır:</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“Kim Kur’ân’ı kendi re’yiyle tefsîr ederse, kâfir olur. (Ya’nî, Kur’ân ve hadîsin mufassalına ve sahâbenin icmâı ve fakihlerin kıyasına dayanmadan, kendi hevâsına göre Kur’ân’a ma’nâ vermek küfürdür, dalâlettir.)”</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Üstâd Bedîüzzamân (ra) da bu konuda şöyle buyurmaktadır:</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“Evet, zamân geçtikçe Kur’ân-ı Hakîm’in daha ziyâde hakáikı inkişâf eder demektir. Yoksa –hâşâ ve kellâ– selef-i sâlihînin beyân ettikleri hakáik-i zâhirîyye-i Kur’âniyyeye ( Kur’an-ı Kerim’in en açık hakikatlarına) şüphe getirmek değil. Çünkü, onlara îmân lâzımdır. Onlar nasstır, kat’îdir, esâstırlar, temeldirler. وَهَذاَ لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُبِينٌ fermânıyla, ma’nâsı vâzıh olduğunu bildirir. Baştan başa hitâb-ı İlâhî o ma’nâlar üzerine döner, takviye eder, bedâhet derecesine getirir. O mensûs ( katileşmiş) ma’nâları kabûl etmemekten –hâşâ sümme hâşâ– Cenâb-ı Hakk’ı tekzîb (yalanlama) ve Hazret-i Risâletin fehmini (Kur’an’ı anlamasını) tezyîf etmek çıkar.</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“Demek, maânî-i mensûsa ( Nas haline gelmiş kati hükümler ) , müteselsilen menbâ-ı risâletten alınmıştır. Hattâ, İbn-i Cerîr-i Taberî, bütün maânî-i Kur’ân’ı( Kur’an mậnalarını), muan’an senetle müteselsilen menbâ-ı Risâlete îsâl etmiş ve o tarzda, mühim ve büyük tefsîrini yazmış.”</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Üstâd Bedîüzzamân (ra)’ın dediği gibi âyetler ve hadîslere, hatta kendi telifatı risalelere, “Kim söylemiş, kime söylemiş, ne makámda söylemiş ve ne için söylemiş?” sorularına göre ma’nâ verilmelidir.( Muhakemat, İşaretü’l-İ’caz) . Bu zikredilen káideler, Kur’ân ve hadîs için geçerli olduğu gibi, bugün İslâm alimlerinin eserlerini “anlayarak “ okumak için de bir ölçüdür.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Üçüncü delîl olan İcmâ’-ı Ümmet’e gelince:</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“İcmâ’: Hazret-i Peygamber (asm)’ın vefâtından sonra herhangi bir asırda ümmet-i İslâmiyyenin bütün müctehidlerinin şer’ì bir hüküm üzerinde ittifâkıdır.”</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Demek “İcmâ’-ı Ümmet” ta’bîrinde geçen “ümmet” kelimesinden murâd; başta sahâbe olmak üzere müctehid ve müctehidlik mertebesine erişmiş olan yüce şahsiyetlerdir.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Bir mes’elede icmâ’ gerçekleştikten sonra, artık ondan sonraki asırlarda hiçbir Müslüman, ne kadar âlim olursa olsun ona muhâlefet etmez ve edemez.</span><br />
<br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">Üstad Bedîüzzamân (ra) da bu hususta şöyle buyurmaktadır:</span><br />
<span style="color:rgb(34, 34, 34); font-family:arial,helvetica,sans-serif; font-size:small">“Âlem-i İslâm’ın cadde-i kübrâsı, o umûm eimmenin ( hak ehli müçtehid imamlarının) caddesidir; muazzam ümmet, cadde-i kübrâda gidebilir. Başka husûsî ve dar caddeye sevk edenler, idlâl ediyorlar (dalalate atıyorlar).”</span></p>
<div class="yj6qo" style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"> </div>
<div> </div>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.