“TARİHÇE”NİZE KISA BİR BAKIŞ
<p>1293 /1876’da Bitlis’in Hizan ilçesinin Nurs köyünde “dar-ı imtihan” dediğiniz dünyaya gözlerinizi açtınız. Doğum vaktiniz – büyük ihtimalle- güneşin doğmasıyla birlikteydi. </p>
<p>Babanız “ Safi kalpli ve tasavvuf ehli”, manasına gelen Sofî lakaplı “Allah’ın razı olduğu kul”; Mirza Efendi’dir. Anneniz ise, sonraki hayatınızın bir safhasında “birinci üstadım” dediğiniz Nûriye Hanım. Nur dersinde, şefkatten, merhametten, nizam ve intizamdan bahsederken, "Ben şefkat-merhamet dersini annemden, hikmet, nizam ve intizam dersini de babam Mirza'dan almışım." diye buyurdunuz. [1]</p>
<p>Dokuz yaşından itibaren yöredeki medreselerden ders almaya başladınız. Kimi anlaşmazlıklar, yani sizi anlamamları yüzünden oralara gitmeyi bıraktınız bir ara. Bununla beraber ilk ve son düzenli tahsilinizi, Erzurum’da Şeyh Mehmet Celalî’nin Bayezıd’daki medresesinde yaptınız; dinî ilimlerin temeli “sarf ve nahv” ile birlikte “Usulü’d-Din” kaidelerini de öğrendiniz. Üç ay gibi kısa bir sürede icazet almanız hocalarınızı bile hayrete düşürdü. (1888) Civardaki birçok yeri dolaşıp âlimlerle görüştünüz, bir kısmıyla “münazara” larda bulundunuz. </p>
<p>Doğuda kurmayı düşündüğünüz Medresetü’z-Zehra’ya (Zehra Üniversitesine) destek bulabilmek için İstanbul’a geldiniz (1907), II. Abdulhamid Han’a bu maksatla dilekçe vermeyi başardınız. Bu yüksek okulda dinî ilimler yanında fen ilimlerine de yer veren bir eğitim düşünüyordunuz. Görevlendirilecek öğretmenlerin mahalli dilleri bilmelerini de istiyordunuz. </p>
<p>Dileğinizi pervasızca sunmanızdan nem kapan bir kısım paşalarca tevkif edildiniz. Tutukluluk hâliniz uzun sürmedi. Serbest kaldıktan sonra Selanik’e gittiniz hemen, burada “İttihad ve Terakki” ileri gelenleriyle görüştünüz. Hürriyet taraftarlığı konusunda onların düşüncelerinin bir realite olduğunu, böylesi bir akımı görmezden gelmektense, onu gayeniz istikametine çevirmeyi daha uygun buldunuz. [2]</p>
<p>II. Meşrutiyet ilan edildiği zaman (1908) Selanik’teydiniz ve Selanik Hürriyet Meydanı’nda “Hürriyete Hitap” adlı hitabenizi yaptınız; kim yaparsa yapsın istibdadı, yani zorbalığı kötülediniz. İttihatçı’ların ancak “Bâb-ı Âli” baskınıyla iktidara gelebilmeleri ve iddialarının tam aksi icraatlar yapmaları, Sizi “Ahrar Fırkası” ile beraber davranmaya itti. [3]</p>
<p>1909’da kurulan “İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti”ne onu aşırılıktan korumak için bağlandınız.[4] Fırka kurucularından Derviş Vahdetî’nin çıkardığı Volkan gazetesinde ateşli yazılarınız çıkmaya başladı. Bu yazılarınızda Cemiyet’i desteklediniz, kendi programınızı açıklamaya çalıştınız, cemiyet ve kendinizle ilgili tenkitleri cevaplandırmaya gayret ettiniz. </p>
<p>Meşrutiyeti “Meşrutiyet-i Meşru’a” diye niteleyerek ona zaman tanımak gerektiğini savundunuz. Hem “İttihad-ı Muhammedi”ye, hem de “İttihad ve Terakki”ye istikamet vermeye gayret ettiniz.[5]</p>
<p>31 Mart Hâdisesi’nin tahrikçilerinden olduğunuz iddiasıyla İzmit’te tutuklanarak İstanbul’a getirildiniz ve “Divan-ı Harb-i Örfî”de (sıkı yönetim) muhakeme edildiniz. Olayla ilgili birçok kişi idam edilirken siz beraat ettiniz.</p>
<p>Beraatınızın ardından Van’a gittiniz (1910), oradan Şam’a geçtiniz. Şam Emeviye Camii’nde bir hutbe okudunuz. Sultan Reşat’ın Rumeli seyahatına katılmak üzere İzmir yoluyla istanbul'a geldiniz, bu seyahatta Sultanla beraber bulundunuz. Medresetü’z-Zehra projesini Sultan Reşad’a anlatma fırsatı buldunuz. Kafkas cephesinde savaştınız (1916). Ruslara esir düşüp Sibirya’ya sürüldünüz. Sürgünden kaçmayı başardınız, Almanya üzerinden İstanbula döndünüz (1918). </p>
<p>Harbiye Nâzırı Enver Paşa’nın teklifiyle Dârü’l-Hikmeti’l-islâmiye âzalığına getirildiniz ve size, Şeyhülislâmlık tarafından “Mahreç” pâyesi verildi. (19181) , bu üyeliğiniz 1922’ye kadar devam etti.</p>
<p>“Te’ali-i İslâm Cemiyeti” adıyla faaliyetine devam eden, “Cemiyet-i Müderrisin (Müderrisler Cemiyeti) ve “Neşr-i Ma’arif” (Eğitimi Neşretme) cemiyetinin kurucuları arasında yer aldınız (1919). İlk cemiyette Mustafa Sabri, Mustafa Saffet, İskilipli Mehmed Âtıf; ikinci cemiyette de Abdullah Cevdet ve benzeri ile birlikte oldunuz. </p>
<p>Yeşilay’ın (Hilâl-ı Ahdar) kuruluş toplantısına katıldınız (1920). İstanbul’un ingilizler tarafından işgali üzerine Hutuvat-ı Sitte risalesini kaleme alıp işgalcilerle fikren mücadele ettiniz.(1920). Bunun üzerine İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığınca idamla cezalandırıldınız; yakalanamadığınız için de hakkınızda “Vur Emri” çıkarıldı.</p>
<p> </p>
<p>Şeyhülislam tarafından Kuva-yı Milliye aleyhine verilen fetvaya karşı çıkanlardandınız. Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya davet edildiniz, bu daveti kabul ederek gittiniz. Meclis’te size “Hoş geldin” (orijinali, Hoş-âmedî) merasimi yapıldı. Meclis kürsüsünden Anadolu gazilerini –tabirinizle “Anadolu mücahitleri”- tebrik edip başarıları için dua ettiniz (1922). Kısa müddet sonra da milletvekillerine hitaben on maddelik bir beyannâme hazırladınız (1923)</p>
<p>Ankara’dan Van’a geçtiniz ve iki sene Erek Dağı’nda, bazı talebelerinizle münzevî bir hayat yaşadınız (1923-25). Şeyh Said isyanı ile ilgili olabileceğiniz zannıyla, Erek Dağı’ndan alınıp önce Burdur’a, oradan da Isparta’nın Barla nahiyesine getirildiniz (1926), sekiz küsur sene burada kaldınız.</p>
<p>Barlada ikámete mecbur edilmeniz hayatınızda yeni bir devre açtı. 1950 yılına kadar sürecek olan bu devrede, Risale-i Nur külliyatını ( Nur Risalelerini) te’lif ettiniz ve sıkıntılarla, sürgünlerle, mahkemelerle, hapislerle dolu hayatınızın başıydı bu. ( Sözler, Lem’alar, Mektubat’ın büyük kısmı, 1926 - 1932 yılları arasında yazıldı). </p>
<p>Barla’dan Ispartaya nakliniz (1934), Eskişehir’e getirilerek hapsedilmeniz ve mahkeme edilmeniz (1935), sonra Kastamonu’ya gönderilmeniz (1936), tevkif edilerek Ankara’ya nakliniz (1943), aynı yıl Denizli’de hapsedilmeniz, beraattan sonra Emirdağ’a nakliniz (1944), Afyon mahkemesi ve hapsi ( 1948) , tahliyeniz (1949), aynı yıl Emirdağ’a nakliniz tarihçenizdeki safahatlardı. [6]</p>
<p>İki ay kadar Afyon’da ikâmet edip, sonra Emirdağ’a geldiniz. 14 Mayıs 1950 senesinde Demokrat Parti Hükümetinin iş başına gelmesiyle “bir derece serbestiyete” kavuştunuz. 1952’de İstanbul’da Gençlik Rehberi isimli eserinin basılmasıyla hakkınızda yine dâva açıldı. Yapılan yargılamalar sonucunda beraat ettiniz. </p>
<p>İstanbul’da büyük alâka gördünüz. Bilhâssa İstanbul ve Ankara Üniversite talebelerinin, eserlerinize karşı şiddetli alâkaları vardı. Nur Risâleleri’nin iman esaslarını akli ve mantiki deliller ile ispat etmesi, kâinattan ve madde âleminden misller göstererek ispata çalışması, mektepli gençler arasında büyük bir ilgiye sebep oldu. </p>
<p>Afyon Hapsinden önce 1947’de Nur mecmualarınız teksir makinasıyla Isparta ve İnebolu’da neşredildi. Afyon Mahkemesinin 1956'da Diyanet İşleri Riyaseti Müşavere Kurulunun, “Risale-i Nur Külliyatı”nızı inceleyerek bütün kitapçıklarınız hakkında, müspet ve faydalı, Kuranî bir tefsir olduğuna dair raporu üzerine (Tarihçe-i Hayat hariç, o da 1984’de Adalet Bakanlığı tarafından takipsizlik kararıyla neşroldu.), kitaplarınızın beraat ve iadesine karar verilince vazifesini yapmış biri olarak gördünüz kendinizi. </p>
<p>Son dönemlerinizi Isparta’da, hizmetinizdeki talebelerinizin arasında geçirdiniz. Ankara ve İstanbul’da neşredilen bütün Nur risaleleri, huzurunuza formalar hâlinde getirilip okundu yine. “Kur’an hattı” ile yazılan risalelerden yanınızdaki talebeleriniz okur, siz de takip eder, böylece tashih edilen formaların matbaalarda bastırılmasına izin verirdiniz. Her zamanki neşir uygulamanızı aynen yerine gelmişti.</p>
<p>Hayatınızın son senesinde Ankara ve İstanbul’a teşrif ederek, oralarda bulunan ve Risale-i Nurlar’ı neşreden talebelerinize “son vasiyet” hükmünde müspet hizmeti ders vererek yazdırdınız, neşrettirdiniz.</p>
<p>[Müspet=müsbet: sebete kökünden türemiştir ve DİNCE SABİT OLAN demektir.Bu hareket tarzı Üstad’a has değil, Bakara’nın ilk beş ayetinin tefsiriyle de bryan edilmiştir- Bak: Said Havva Tefsiri</p>
<p>MEHMET NURİ BİNGÖL</p>
<p>[1] Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, shf: 44, age.</p>
<p>[2]10 Bediüzzaman Said Nursî. Sünûhat, (İstanbul: Sözler Yayınevi, 1977). s.5; B.T.Bediüzzaman Sadi </p>
<p>Nursi, shf: 115-116, age.</p>
<p>10 İsmail, Türkiye’de İslamcılık düşüncesi Temel Metinler</p>
<p>[5] B.T. Bediüzzaman Said Nursi, shf:115- 139, age.</p>
<p>[6] KARA İSMAİL, Türkiye’de İslamcı Düşünce Temel Metinler</p>
Ekleme
Tarihi: 23 Mart 2021 - Salı
“TARİHÇE”NİZE KISA BİR BAKIŞ
<p>1293 /1876’da Bitlis’in Hizan ilçesinin Nurs köyünde “dar-ı imtihan” dediğiniz dünyaya gözlerinizi açtınız. Doğum vaktiniz – büyük ihtimalle- güneşin doğmasıyla birlikteydi. </p>
<p>Babanız “ Safi kalpli ve tasavvuf ehli”, manasına gelen Sofî lakaplı “Allah’ın razı olduğu kul”; Mirza Efendi’dir. Anneniz ise, sonraki hayatınızın bir safhasında “birinci üstadım” dediğiniz Nûriye Hanım. Nur dersinde, şefkatten, merhametten, nizam ve intizamdan bahsederken, "Ben şefkat-merhamet dersini annemden, hikmet, nizam ve intizam dersini de babam Mirza'dan almışım." diye buyurdunuz. [1]</p>
<p>Dokuz yaşından itibaren yöredeki medreselerden ders almaya başladınız. Kimi anlaşmazlıklar, yani sizi anlamamları yüzünden oralara gitmeyi bıraktınız bir ara. Bununla beraber ilk ve son düzenli tahsilinizi, Erzurum’da Şeyh Mehmet Celalî’nin Bayezıd’daki medresesinde yaptınız; dinî ilimlerin temeli “sarf ve nahv” ile birlikte “Usulü’d-Din” kaidelerini de öğrendiniz. Üç ay gibi kısa bir sürede icazet almanız hocalarınızı bile hayrete düşürdü. (1888) Civardaki birçok yeri dolaşıp âlimlerle görüştünüz, bir kısmıyla “münazara” larda bulundunuz. </p>
<p>Doğuda kurmayı düşündüğünüz Medresetü’z-Zehra’ya (Zehra Üniversitesine) destek bulabilmek için İstanbul’a geldiniz (1907), II. Abdulhamid Han’a bu maksatla dilekçe vermeyi başardınız. Bu yüksek okulda dinî ilimler yanında fen ilimlerine de yer veren bir eğitim düşünüyordunuz. Görevlendirilecek öğretmenlerin mahalli dilleri bilmelerini de istiyordunuz. </p>
<p>Dileğinizi pervasızca sunmanızdan nem kapan bir kısım paşalarca tevkif edildiniz. Tutukluluk hâliniz uzun sürmedi. Serbest kaldıktan sonra Selanik’e gittiniz hemen, burada “İttihad ve Terakki” ileri gelenleriyle görüştünüz. Hürriyet taraftarlığı konusunda onların düşüncelerinin bir realite olduğunu, böylesi bir akımı görmezden gelmektense, onu gayeniz istikametine çevirmeyi daha uygun buldunuz. [2]</p>
<p>II. Meşrutiyet ilan edildiği zaman (1908) Selanik’teydiniz ve Selanik Hürriyet Meydanı’nda “Hürriyete Hitap” adlı hitabenizi yaptınız; kim yaparsa yapsın istibdadı, yani zorbalığı kötülediniz. İttihatçı’ların ancak “Bâb-ı Âli” baskınıyla iktidara gelebilmeleri ve iddialarının tam aksi icraatlar yapmaları, Sizi “Ahrar Fırkası” ile beraber davranmaya itti. [3]</p>
<p>1909’da kurulan “İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti”ne onu aşırılıktan korumak için bağlandınız.[4] Fırka kurucularından Derviş Vahdetî’nin çıkardığı Volkan gazetesinde ateşli yazılarınız çıkmaya başladı. Bu yazılarınızda Cemiyet’i desteklediniz, kendi programınızı açıklamaya çalıştınız, cemiyet ve kendinizle ilgili tenkitleri cevaplandırmaya gayret ettiniz. </p>
<p>Meşrutiyeti “Meşrutiyet-i Meşru’a” diye niteleyerek ona zaman tanımak gerektiğini savundunuz. Hem “İttihad-ı Muhammedi”ye, hem de “İttihad ve Terakki”ye istikamet vermeye gayret ettiniz.[5]</p>
<p>31 Mart Hâdisesi’nin tahrikçilerinden olduğunuz iddiasıyla İzmit’te tutuklanarak İstanbul’a getirildiniz ve “Divan-ı Harb-i Örfî”de (sıkı yönetim) muhakeme edildiniz. Olayla ilgili birçok kişi idam edilirken siz beraat ettiniz.</p>
<p>Beraatınızın ardından Van’a gittiniz (1910), oradan Şam’a geçtiniz. Şam Emeviye Camii’nde bir hutbe okudunuz. Sultan Reşat’ın Rumeli seyahatına katılmak üzere İzmir yoluyla istanbul'a geldiniz, bu seyahatta Sultanla beraber bulundunuz. Medresetü’z-Zehra projesini Sultan Reşad’a anlatma fırsatı buldunuz. Kafkas cephesinde savaştınız (1916). Ruslara esir düşüp Sibirya’ya sürüldünüz. Sürgünden kaçmayı başardınız, Almanya üzerinden İstanbula döndünüz (1918). </p>
<p>Harbiye Nâzırı Enver Paşa’nın teklifiyle Dârü’l-Hikmeti’l-islâmiye âzalığına getirildiniz ve size, Şeyhülislâmlık tarafından “Mahreç” pâyesi verildi. (19181) , bu üyeliğiniz 1922’ye kadar devam etti.</p>
<p>“Te’ali-i İslâm Cemiyeti” adıyla faaliyetine devam eden, “Cemiyet-i Müderrisin (Müderrisler Cemiyeti) ve “Neşr-i Ma’arif” (Eğitimi Neşretme) cemiyetinin kurucuları arasında yer aldınız (1919). İlk cemiyette Mustafa Sabri, Mustafa Saffet, İskilipli Mehmed Âtıf; ikinci cemiyette de Abdullah Cevdet ve benzeri ile birlikte oldunuz. </p>
<p>Yeşilay’ın (Hilâl-ı Ahdar) kuruluş toplantısına katıldınız (1920). İstanbul’un ingilizler tarafından işgali üzerine Hutuvat-ı Sitte risalesini kaleme alıp işgalcilerle fikren mücadele ettiniz.(1920). Bunun üzerine İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığınca idamla cezalandırıldınız; yakalanamadığınız için de hakkınızda “Vur Emri” çıkarıldı.</p>
<p> </p>
<p>Şeyhülislam tarafından Kuva-yı Milliye aleyhine verilen fetvaya karşı çıkanlardandınız. Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya davet edildiniz, bu daveti kabul ederek gittiniz. Meclis’te size “Hoş geldin” (orijinali, Hoş-âmedî) merasimi yapıldı. Meclis kürsüsünden Anadolu gazilerini –tabirinizle “Anadolu mücahitleri”- tebrik edip başarıları için dua ettiniz (1922). Kısa müddet sonra da milletvekillerine hitaben on maddelik bir beyannâme hazırladınız (1923)</p>
<p>Ankara’dan Van’a geçtiniz ve iki sene Erek Dağı’nda, bazı talebelerinizle münzevî bir hayat yaşadınız (1923-25). Şeyh Said isyanı ile ilgili olabileceğiniz zannıyla, Erek Dağı’ndan alınıp önce Burdur’a, oradan da Isparta’nın Barla nahiyesine getirildiniz (1926), sekiz küsur sene burada kaldınız.</p>
<p>Barlada ikámete mecbur edilmeniz hayatınızda yeni bir devre açtı. 1950 yılına kadar sürecek olan bu devrede, Risale-i Nur külliyatını ( Nur Risalelerini) te’lif ettiniz ve sıkıntılarla, sürgünlerle, mahkemelerle, hapislerle dolu hayatınızın başıydı bu. ( Sözler, Lem’alar, Mektubat’ın büyük kısmı, 1926 - 1932 yılları arasında yazıldı). </p>
<p>Barla’dan Ispartaya nakliniz (1934), Eskişehir’e getirilerek hapsedilmeniz ve mahkeme edilmeniz (1935), sonra Kastamonu’ya gönderilmeniz (1936), tevkif edilerek Ankara’ya nakliniz (1943), aynı yıl Denizli’de hapsedilmeniz, beraattan sonra Emirdağ’a nakliniz (1944), Afyon mahkemesi ve hapsi ( 1948) , tahliyeniz (1949), aynı yıl Emirdağ’a nakliniz tarihçenizdeki safahatlardı. [6]</p>
<p>İki ay kadar Afyon’da ikâmet edip, sonra Emirdağ’a geldiniz. 14 Mayıs 1950 senesinde Demokrat Parti Hükümetinin iş başına gelmesiyle “bir derece serbestiyete” kavuştunuz. 1952’de İstanbul’da Gençlik Rehberi isimli eserinin basılmasıyla hakkınızda yine dâva açıldı. Yapılan yargılamalar sonucunda beraat ettiniz. </p>
<p>İstanbul’da büyük alâka gördünüz. Bilhâssa İstanbul ve Ankara Üniversite talebelerinin, eserlerinize karşı şiddetli alâkaları vardı. Nur Risâleleri’nin iman esaslarını akli ve mantiki deliller ile ispat etmesi, kâinattan ve madde âleminden misller göstererek ispata çalışması, mektepli gençler arasında büyük bir ilgiye sebep oldu. </p>
<p>Afyon Hapsinden önce 1947’de Nur mecmualarınız teksir makinasıyla Isparta ve İnebolu’da neşredildi. Afyon Mahkemesinin 1956'da Diyanet İşleri Riyaseti Müşavere Kurulunun, “Risale-i Nur Külliyatı”nızı inceleyerek bütün kitapçıklarınız hakkında, müspet ve faydalı, Kuranî bir tefsir olduğuna dair raporu üzerine (Tarihçe-i Hayat hariç, o da 1984’de Adalet Bakanlığı tarafından takipsizlik kararıyla neşroldu.), kitaplarınızın beraat ve iadesine karar verilince vazifesini yapmış biri olarak gördünüz kendinizi. </p>
<p>Son dönemlerinizi Isparta’da, hizmetinizdeki talebelerinizin arasında geçirdiniz. Ankara ve İstanbul’da neşredilen bütün Nur risaleleri, huzurunuza formalar hâlinde getirilip okundu yine. “Kur’an hattı” ile yazılan risalelerden yanınızdaki talebeleriniz okur, siz de takip eder, böylece tashih edilen formaların matbaalarda bastırılmasına izin verirdiniz. Her zamanki neşir uygulamanızı aynen yerine gelmişti.</p>
<p>Hayatınızın son senesinde Ankara ve İstanbul’a teşrif ederek, oralarda bulunan ve Risale-i Nurlar’ı neşreden talebelerinize “son vasiyet” hükmünde müspet hizmeti ders vererek yazdırdınız, neşrettirdiniz.</p>
<p>[Müspet=müsbet: sebete kökünden türemiştir ve DİNCE SABİT OLAN demektir.Bu hareket tarzı Üstad’a has değil, Bakara’nın ilk beş ayetinin tefsiriyle de bryan edilmiştir- Bak: Said Havva Tefsiri</p>
<p>MEHMET NURİ BİNGÖL</p>
<p>[1] Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, shf: 44, age.</p>
<p>[2]10 Bediüzzaman Said Nursî. Sünûhat, (İstanbul: Sözler Yayınevi, 1977). s.5; B.T.Bediüzzaman Sadi </p>
<p>Nursi, shf: 115-116, age.</p>
<p>10 İsmail, Türkiye’de İslamcılık düşüncesi Temel Metinler</p>
<p>[5] B.T. Bediüzzaman Said Nursi, shf:115- 139, age.</p>
<p>[6] KARA İSMAİL, Türkiye’de İslamcı Düşünce Temel Metinler</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.