LİYAKAT
LİYAKAT
Kanımca ülkemizin kamuda son dönemlerde ki en önemli hastalığı Liyakattır.
Liyakat; Arapça kökenden gelmedir ve kelime olarak layık olmak, bir olay veya iş hakkında sahip olunan yeterlilik ve yetenek manasına gelmektedir.
Türkçe anlamı olarakta yakışmak, uygun olmak ya da yaraşmak anlamlarına gelir.
Adalet kavramı, aynı zamanda liyakat kavramını da kapsamaktadır.
Nitekim adil davranmak da işi ehline vermeyi gerektirir. Nisa süresi 58. ayette liyakatle ilgili şunlar emredilmiştir:
‘‘Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder...’’(Nisa 4/58).
Resûlullah, sallallahu aleyhi ve sellem:
-“Kıyamet hakkında soru soran nerede?” buyurdu.
Bedevî:
–Buradayım, Yâ Resûlallah! dedi.
-“Emanet zâyi edildiği zaman kıyameti bekle!” buyurdu.
Bedevî:
– Emanet nasıl zâyi olacak? diye sordu.
Resûl-i Ekrem de:
-“Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyameti bekle!” buyurdu(Nevevi, 2011e, s. 480-481).
Ayet ve Hadisten anladığımız ehliyetli kişilerin hak ettikleri görevlere gelmeleri ve kamu görevlerinin uygun kişilere verilmesi bir devletin olmazsa olmazı, en temel unsurlarından birisidir.
Yukarıdaki Ayetin muhatabı özde Müslümanlar olmak üzere genelde tüm insanlardır.
İnsan olarak en önemli muhatabı ise idari yetkilere sahip olan yöneticiler ve kurumlardır.
Adalet, ‘‘Eşitlik ve Dengeyi sağlamak’’ demektir. Burada eşitlik ve dengeden maksat herkesin hakkını, hak ettiği ve layık olduğu şekilde almasıdır:
Ülkemizdeki bazı kurum Yöneticilerine/Amirlerine bakınca Liyakat ve Ehliyetten daha ziyade sadakatin ön plana aldığını üzülerek görmekteyiz.
Hatta bırakın sadakati dost/ahbap gibi ikili ilişkilerin de atamalarda en ön sıralarda gelen bir kriter olduğunu üzülerek müşahade etmekteyiz.
İşin ehli olmayanların, sadakat veya dost/ahbap ilişkilerini kullanarak devlet kademelerinde önemli makamlara gelmeleri devletin adaletine olan güveni sarsmanın yanında toplumun huzurunu da bozar.
Bilgiye ve liyakate önem verilmez ise işi hak etmeyenler, bilgisi yetersiz, ehliyetsiz kişiler göreve gelirler. Bu kişiler bilgisizliklerinden dolayı sorumluluklarını yerine getiremezler dolayısı ile başında olduğu kurum veya kuruluşta sorunlar birikmeye başlar.
Biriken bu sorunlar zamanla gün yüzüne çıkar sonrasında da çalışma barışı bozulur.
Herhangi bir bilgi birikime, iş yapabilme yetisine sahip olmadan Kamu gücünü, eline geçiren ehliyetsiz kişiler devletin işleyişine de zarar verir.
Ne yazık ki günümüzde bir makam boşaldığında onlarca taliplisi çıkmaktadır. Hiç kimse “Ben bu makama layıkmıyım” “Ben bu makamın yükünü taşıyacak yeterli güç, karar verme yetisi, bilgi ve birikime sahipmiyim” diye sormaz.
Elbette ki herkesin makam sahibi olmak istemesi gayet doğaldır. Lakin, önemli olan sahip olduğunuz makamı yürütebilecek bilgi, ve birikiminizin olup olmadığıdır.
İdareci atama konusunda yetkisi olanlar, yapacakları atamalarda istek, heves ve referansa göre değil liyakate dikkat ederek adaleti incitmemelidir.
Makamın gereğini yapamıyorsanız makam sahibi olmanın bir anlamı yoktur.
İnsanlar, makam ile kendilerinin yüceleceğini sanırlar. Oysa, koltuk insanı yükseltmez, yüceltmez aksine oturan kimse koltuğu yüceltir.
Günümüzde birçok makam sahibi olan kimseler, maalesef o makamı kirletmektedirler. O makamın adamı olmadığını herkes görüyor ama, maalesef kendileri görememektedir.
Makam sahibi olmak, bilgi ister, birikim ister, kabiliyet ister, ehliyet ister, en önemlisi de liyakat ister.
Makamların da bir vebali vardır dolayısı ile makam sahibinin haram ve helali çok iyi ayırt edebilmesi de önemlidir.
Fatih Sultan Mehmet diyor ki;
Vebal nedir bilir misiniz ?
Vebal hak etmeyenlere makam, mevki vermektir.
Abdurrahim KARAKOÇ bir şiirinde,
İlim adamıyım der, araştır mason çıkar,
Dört makale yazmışsa dördü fason çıkar.
Hele bir araştır bak aslını astarını,
Büyük dedesi Yorgi, Babası Mişon çıkar.
Demiştir.
İmam-ı Gazali ise;
“Layık olmadan makam sahibi olanlar astlarını ısırıp üstlerine kuyruk sallarlar.” Demiştir.
Yazımı Nevevi’nin, Ebû Hureyre’den aktardığı Alemlere rahmet gönderilen Peygamberimiz Efendimiz’in bir hadisi ile bitireyim.
‘‘Siz memuriyet alma konusunda pek istekli davranacaksınız. Hâlbuki o yanıp tutuştuğunuz görev, kıyamet gününde bir pişmanlık sebebi olacaktır’’(Nevevi, 2011c, s. 68).
Sağlıcakla..
Mesut BALYEMEZ
mesutb44@gmail.com
Ekleme
Tarihi: 08 Nisan 2022 - Cuma
LİYAKAT
LİYAKAT
Kanımca ülkemizin kamuda son dönemlerde ki en önemli hastalığı Liyakattır.
Liyakat; Arapça kökenden gelmedir ve kelime olarak layık olmak, bir olay veya iş hakkında sahip olunan yeterlilik ve yetenek manasına gelmektedir.
Türkçe anlamı olarakta yakışmak, uygun olmak ya da yaraşmak anlamlarına gelir.
Adalet kavramı, aynı zamanda liyakat kavramını da kapsamaktadır.
Nitekim adil davranmak da işi ehline vermeyi gerektirir. Nisa süresi 58. ayette liyakatle ilgili şunlar emredilmiştir:
‘‘Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder...’’(Nisa 4/58).
Resûlullah, sallallahu aleyhi ve sellem:
-“Kıyamet hakkında soru soran nerede?” buyurdu.
Bedevî:
–Buradayım, Yâ Resûlallah! dedi.
-“Emanet zâyi edildiği zaman kıyameti bekle!” buyurdu.
Bedevî:
– Emanet nasıl zâyi olacak? diye sordu.
Resûl-i Ekrem de:
-“Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyameti bekle!” buyurdu(Nevevi, 2011e, s. 480-481).
Ayet ve Hadisten anladığımız ehliyetli kişilerin hak ettikleri görevlere gelmeleri ve kamu görevlerinin uygun kişilere verilmesi bir devletin olmazsa olmazı, en temel unsurlarından birisidir.
Yukarıdaki Ayetin muhatabı özde Müslümanlar olmak üzere genelde tüm insanlardır.
İnsan olarak en önemli muhatabı ise idari yetkilere sahip olan yöneticiler ve kurumlardır.
Adalet, ‘‘Eşitlik ve Dengeyi sağlamak’’ demektir. Burada eşitlik ve dengeden maksat herkesin hakkını, hak ettiği ve layık olduğu şekilde almasıdır:
Ülkemizdeki bazı kurum Yöneticilerine/Amirlerine bakınca Liyakat ve Ehliyetten daha ziyade sadakatin ön plana aldığını üzülerek görmekteyiz.
Hatta bırakın sadakati dost/ahbap gibi ikili ilişkilerin de atamalarda en ön sıralarda gelen bir kriter olduğunu üzülerek müşahade etmekteyiz.
İşin ehli olmayanların, sadakat veya dost/ahbap ilişkilerini kullanarak devlet kademelerinde önemli makamlara gelmeleri devletin adaletine olan güveni sarsmanın yanında toplumun huzurunu da bozar.
Bilgiye ve liyakate önem verilmez ise işi hak etmeyenler, bilgisi yetersiz, ehliyetsiz kişiler göreve gelirler. Bu kişiler bilgisizliklerinden dolayı sorumluluklarını yerine getiremezler dolayısı ile başında olduğu kurum veya kuruluşta sorunlar birikmeye başlar.
Biriken bu sorunlar zamanla gün yüzüne çıkar sonrasında da çalışma barışı bozulur.
Herhangi bir bilgi birikime, iş yapabilme yetisine sahip olmadan Kamu gücünü, eline geçiren ehliyetsiz kişiler devletin işleyişine de zarar verir.
Ne yazık ki günümüzde bir makam boşaldığında onlarca taliplisi çıkmaktadır. Hiç kimse “Ben bu makama layıkmıyım” “Ben bu makamın yükünü taşıyacak yeterli güç, karar verme yetisi, bilgi ve birikime sahipmiyim” diye sormaz.
Elbette ki herkesin makam sahibi olmak istemesi gayet doğaldır. Lakin, önemli olan sahip olduğunuz makamı yürütebilecek bilgi, ve birikiminizin olup olmadığıdır.
İdareci atama konusunda yetkisi olanlar, yapacakları atamalarda istek, heves ve referansa göre değil liyakate dikkat ederek adaleti incitmemelidir.
Makamın gereğini yapamıyorsanız makam sahibi olmanın bir anlamı yoktur.
İnsanlar, makam ile kendilerinin yüceleceğini sanırlar. Oysa, koltuk insanı yükseltmez, yüceltmez aksine oturan kimse koltuğu yüceltir.
Günümüzde birçok makam sahibi olan kimseler, maalesef o makamı kirletmektedirler. O makamın adamı olmadığını herkes görüyor ama, maalesef kendileri görememektedir.
Makam sahibi olmak, bilgi ister, birikim ister, kabiliyet ister, ehliyet ister, en önemlisi de liyakat ister.
Makamların da bir vebali vardır dolayısı ile makam sahibinin haram ve helali çok iyi ayırt edebilmesi de önemlidir.
Fatih Sultan Mehmet diyor ki;
Vebal nedir bilir misiniz ?
Vebal hak etmeyenlere makam, mevki vermektir.
Abdurrahim KARAKOÇ bir şiirinde,
İlim adamıyım der, araştır mason çıkar,
Dört makale yazmışsa dördü fason çıkar.
Hele bir araştır bak aslını astarını,
Büyük dedesi Yorgi, Babası Mişon çıkar.
Demiştir.
İmam-ı Gazali ise;
“Layık olmadan makam sahibi olanlar astlarını ısırıp üstlerine kuyruk sallarlar.” Demiştir.
Yazımı Nevevi’nin, Ebû Hureyre’den aktardığı Alemlere rahmet gönderilen Peygamberimiz Efendimiz’in bir hadisi ile bitireyim.
‘‘Siz memuriyet alma konusunda pek istekli davranacaksınız. Hâlbuki o yanıp tutuştuğunuz görev, kıyamet gününde bir pişmanlık sebebi olacaktır’’(Nevevi, 2011c, s. 68).
Sağlıcakla..
Mesut BALYEMEZ
mesutb44@gmail.com
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.