İmanın Ağırlığı
İmanın Ağırlığı
Bazı yürekler vardır ki, iman onlara miras kalmamıştır. Ne atasından ne babasından bir sandık dolusu inanç devralmamış, kendi terazisinde tartarak, gönül aynasında süzerek bulmuştur hakikati. İşte o genç kız da böyle biriydi. Onun imanı ezbere değil; sınanarak billurlaşmış, yüreğinin en derin kuyularından çekilmiş saf bir su gibiydi.
Kendini eksik hissediyordu bazen. Çünkü iman, öyle kolay elde edilen bir nimet değildi. Her gün secdeye varıp, “Filistinli annelerin imanından bir damla da bana ver, Ya Rabbi!” diye dua ediyordu. O annelerin gözlerindeki dirayet ve sabır, yüreklerindeki sarsılmaz güven ona da nasip olsun istiyordu. O cefakâr annelerin evlatlarını şehit verdiklerinde "Elhamdülillah." dedikleri gibi o da bu hakikati kalbinden dillendirmek istiyordu. Çünkü biliyordu ki iman, sadece bilgiden ibaret değildi; sabırdı, direnişti, adaletin safında yer almaktı. Allah için her şeyinden vazgeçmekti.
Haksızlığın karşısında nerede duracağını biliyordu. Çünkü iman, yalnızca kelimelerle var olan bir şey değil, insanın duruşunu belirleyen bir hakikatti. Adaletsizlik onu öyle bir ürpertiyordu ki bazen bu dünyaya ait olmadığını hissediyordu. Ne yana baksa, masumların feryadı göğü deliyordu. O ise imanını taşımaktan korkmuyordu. Çünkü iman, ona Rabbinden verilmiş bir lütuftu.
İmanını kendi kazandığı bir şey olarak da görmüyordu. Bu yüzden gurur da duymuyordu. Bilakis, Rabbine her duasında onu kendisine bahşettiği için şükrediyordu. Onun nazarında iman, kendi kazandığı değil, insana verilen en büyük emanetti. Ve bu emaneti taşımak, yük değil saadetti.
Bazı insanlar imanı atasından miras alır, bazıları ise onu bulmak için yanar, tükenir, sınanır ve sonunda hakikate kavuşur. Belki de bu yüzden onun imanı öylesine coşkun ve değerliydi.
Levent Hüdayi Topaloğlu
Ekleme
Tarihi: 28 Mart 2025 - Cuma
İmanın Ağırlığı
İmanın Ağırlığı
Bazı yürekler vardır ki, iman onlara miras kalmamıştır. Ne atasından ne babasından bir sandık dolusu inanç devralmamış, kendi terazisinde tartarak, gönül aynasında süzerek bulmuştur hakikati. İşte o genç kız da böyle biriydi. Onun imanı ezbere değil; sınanarak billurlaşmış, yüreğinin en derin kuyularından çekilmiş saf bir su gibiydi.
Kendini eksik hissediyordu bazen. Çünkü iman, öyle kolay elde edilen bir nimet değildi. Her gün secdeye varıp, “Filistinli annelerin imanından bir damla da bana ver, Ya Rabbi!” diye dua ediyordu. O annelerin gözlerindeki dirayet ve sabır, yüreklerindeki sarsılmaz güven ona da nasip olsun istiyordu. O cefakâr annelerin evlatlarını şehit verdiklerinde "Elhamdülillah." dedikleri gibi o da bu hakikati kalbinden dillendirmek istiyordu. Çünkü biliyordu ki iman, sadece bilgiden ibaret değildi; sabırdı, direnişti, adaletin safında yer almaktı. Allah için her şeyinden vazgeçmekti.
Haksızlığın karşısında nerede duracağını biliyordu. Çünkü iman, yalnızca kelimelerle var olan bir şey değil, insanın duruşunu belirleyen bir hakikatti. Adaletsizlik onu öyle bir ürpertiyordu ki bazen bu dünyaya ait olmadığını hissediyordu. Ne yana baksa, masumların feryadı göğü deliyordu. O ise imanını taşımaktan korkmuyordu. Çünkü iman, ona Rabbinden verilmiş bir lütuftu.
İmanını kendi kazandığı bir şey olarak da görmüyordu. Bu yüzden gurur da duymuyordu. Bilakis, Rabbine her duasında onu kendisine bahşettiği için şükrediyordu. Onun nazarında iman, kendi kazandığı değil, insana verilen en büyük emanetti. Ve bu emaneti taşımak, yük değil saadetti.
Bazı insanlar imanı atasından miras alır, bazıları ise onu bulmak için yanar, tükenir, sınanır ve sonunda hakikate kavuşur. Belki de bu yüzden onun imanı öylesine coşkun ve değerliydi.
Levent Hüdayi Topaloğlu
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.