ÜNİVERSİTE BARAJ PUANININ KALDIRILMASI ÜZERİNE BİR ANALİZ
ÜNİVERSİTE BARAJ PUANININ KALDIRILMASI ÜZERİNE BİR ANALİZ
2022 Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı (YKS) başvuruları 11 Şubat itibariyle başladı.
Yıllardır üniversite tercih danışmanlığı yaptığım için mesleğim gereği başvuru kılavuzunun yayınlanmasını gündüz saatlerinde beklerken akşam saatlerinde yayınlanmasına şaşırmıştım.
Akşam saatlerinde yayınlanan kılavuzu henüz incelemeden sosyal medyadan üniversite baraj puanlarının tamamen kaldırıldığını okudum. Bunun olacağına pek ihtimal vermiyordum. Zira bu büyük bir hata olurdu.
Özellikle de Milli Eğitim Bakanlığı’nın son dönemde lise mezunlarının iş gücü piyasasına katılabilmesi adına yaptığı harika çalışmalardan sonra bu karar mesleki çalışmalara büyük darbe indirebilirdi.
Bu düşüncelerle kılavuzu indirip okuduğumda yazılanların doğru olduğunu büyük bir şaşkınlıkla okudum.
Adayların 120 soruda 15 net yaparak aşabildikleri 150 puanlık baraj puanının tamamen kaldırıldığını YÖK Başkanı Erol Özvar
“üniversiteye giriş sistemini iyileştirecek ve adaylar üzerindeki baskıyı azaltacak önemli düzenleme olarak” duyurmuştu.
Artık Türkçe ve ya Matematik testlerinden birinde yarım ham puan/yarım net yapabilen kişilerin de puanı hesaplanacak üzerine diploma puanı eklenecek ve bu şekilde üniversiteye girebileceklerdi.
Yani 1 net bile yapamayan öğrencilere üniversite yolu açılmıştı. 1 doğruya 2 yanlış yapabilen herkes 0,5 net ile üniversiteye yerleşebilecekti.
YÖK Başkanı Erol Özvar bunun öğrenciler üzerindeki baskının azalmasına yönelik bir çalışma olduğunu savunuyordu.
Yıllardır mesleğim gereği hâkim olduğum bir konuda Erol Hoca’nın övdüğü bu düzenlemede onun görebildiği benim göremediğim avantaj nedir diye düşündüm uzun süre.
Zira YÖK, müjde olarak sunduğu bu yeni düzenlemenin gençlerimize ve ülkemize nasıl bir fayda sağlayacağını açıklamadan sadece müjde olarak sunmuştu.
Ben bir fayda göremedim. Hatta yukarıda da belirttiğim gibi MEB’in bin bir emekle bu yıl uygulamaya başladığı mesleki eğitim çalışmalarına darbe vurabilecek mahiyette bir karardı bu.
Türkiye’deki herkesin üniversite diplomasına sahip olmasını bir başarı olarak kabul edersek işte o zaman bu karar gerçekten bir müjde olur.
Peki, ama herkesin üniversiteli olması başarı olarak değerlendirilebilir mi?
AB İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) 2019 yılı verilerine göre Türkiye üniversite öğrenci oranında tüm Avrupa ülkelerini geride bırakmış durumda.
2019 yılı itibariyle Türkiye’de bin kişiden 95’i üniversite öğrencisi. Türkiye bu alanda Avrupa’nın önde gelen ülkelerini açık farkla geride bırakıyor.
Almanya ve Fransa’da bin kişiye düşen üniversite öğrenci sayısı 40. Bu oran İngiltere’de 39; Avrupa Birliği’nde (AB) ise 38.
Yani Türkiye hali hazırda nüfusuna göre üniversiteli öğrenci oranında Almanya, İngiltere ve Fransa’ya fark atmış durumda. Bu yeni düzenlemeyle de tur bindirecek gibi görünüyor.
Peki, Türkiye üniversite mezunlarına iş imkânı konusunda nerede? Bu soruya yine Eurostat verileri cevap veriyor. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), Türkiye’nin de aralarında olduğu 34 Avrupa ülkesindeki üniversite mezunlarının iş bulma oranını paylaştı.
Türkiye, iş bulma oranı sıralamasında sondan ikinci oldu. Türkiye’de iş bulma oranın yüzde 64,2 olarak gerçekleşti. Avrupa Birliği’ne üye 28 ülkenin ortalaması ise yüzde 85,5 olarak açıklandı.
Yani üniversite mezunlarımızın yüzde 35,8 i hali hazırda iş bulamıyor zaten. Üniversiteli oranımızda zirvede olduğumuz Avrupa’da üniversitelilere iş imkânı konusunda Avrupa’da dipteyiz.
Bu durum Sayın Cumhurbaşkanımızın üniversiteli sayısı konusunda can-ı gönülden katıldığım şu sözlerini aklıma getirdi. “Bizim eksikliğimiz keyfiyette. Şimdi biz o keyfiyeti de başardığımız zaman bunları hepsini sollayıp geçeceğiz.”
Evet, üniversitemiz çok, üniversiteli sayımız da çok ancak bu keyfiyeti yani kaliteyi yükseltmek adına hangi çalışmayı yaptık da şimdi yarım net ile gençlerimizi üniversiteli yapacağız? Türkiye’nin bu kadar acil bir şekilde üniversiteli açığı mı vardı?
Milli Eğitim Bakanlığımız bu yıl uzun süredir üzerinde titizlikle çalıştığı “Mesleki Eğitim Merkezleri” sistemini hayata geçirdi.
Aslında aşina olduğumuz bu sistem eskisine göre çok daha esnek, çok daha verimli ve çok daha kapsamlı. Bu sistem ile iş gücü piyasasının yana yakıla aradığı kalifiye ara eleman ihtiyacı birkaç yıla büyük oranda karşılanmış olacak. Sistem birçok teşvik paketi ve avantaj sağlıyor.
Bu sisteme göre gençlerimiz lise mezunu olduklarında aynı zamanda iş yeri açma belgesi ve ustalık belgesi de alarak ekonomimizin en çok ihtiyaç duyduğu usta ihtiyacını karşılayacaklar.
Sırf iş bulmak için üniversitelere gitmek yerine işi ehlinden öğrenerek iş yerlerini açacak veya sanayi sektörünün aradığı eleman olacak.
Akademik dersleri pekiyi olmayan el becerisi yüksek öğrenciler için ya da lise sonrası için hayata atılmak isteyen gençlerimiz için harika bir fırsat bu. Bu güzel çalışma öğrenciler nezdinde de büyük yankı bularak iki ayda yeni sisteme kaydolan öğrenci sayısı yüzde 70 oranında arttı.
İşler böyle güzel giderken usta olabilecek öğrenciye yarım netle üniversiteli olma vaadinde bulunulduğu takdirde gençlik hevesiyle işinin ustası olmak yerine üniversiteli olmak için mesleki eğitimi reddedecektir.
Ve bu da işsiz yüzde 35,8 i arttırmaktan başka işe yaramayacaktır.
Zira üniversite bitirmiş her bir mezun ilgili alanda meslek sahibi olmuş demektir. Siz o gence mezun olduğu alanda iş imkânı sunamıyorsanız o mesleği ona neden öğrettiniz?
Yıllarca harcanan onca emeğin, paranın, zahmetin sonucunda eline üniversite diploması alan genç elbette bitirdiği alanda çalışmak isteyecektir. Ama bunu sağlayacak alt yapımız yok yani keyfiyetimiz yok.
Oysa sanayi sektörü yana yakıla en fazla lise mezunu usta ararken asıl yatırımın bu alana yapılıp üniversite yolunun biraz daha seçici hale getirilmesi gerekmez mi? Bu büyük çelişkinin bir an evvel fark edilmesi gerekiyor.
Yükseköğretim mezunu gençlerde işsizlik oranı yüzde 35,8 iken en düşük işsizlik oranı ise yüzde 19,6 ile ortaokul veya dengi meslek ortaokul mezunu gençlerdedir.
Yani mesleki Türkiye’de eğitim düzeyi arttıkça işsizlik oranı da artıyor. Bu tablo net olarak bizim üniversite mezunundan çok en çok lise mezunu kalifiye eleman ihtiyacımızın olduğunu gösteriyor.
Öte yandan üniversite mezunu olup iş bulabilen yüzde 64,2’lik kısmın hepsinin kendi alanında iş bulabildiklerini sanmayın sakın.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı´na bağlı bir kurum olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim Araştırma Merkezi (ÇASGEM) verilerine göre Türkiye’de üniversite mezunlarının yüzde 31.6’sının nitelik düzeyinin altındaki işlerde çalışıyor olduğunu; Türkiye ekonomisinin söz konusu nitelikli bireyleri için yeterince nitelikli iş sağlayamadığını gösteriyor.
Yani üniversiteli gençlerimizin önemli bir kısmı lise ve daha altı mezunların yaptıkları işleri yapıyor şu anda. Elbette bu utanılacak bir şey değil. Helalinden ekmeğini kazanan her bir el öpülesi eldir.
Ancak üniversite için o kadar yıllık emek, harcanan onca para, giden onca sene, yıpranan beden ve ruhun sonunda lise mezuniyetiyle yapılacak işe girmek tek kelimeyle birey, toplum ve ülke adına kayıptır.
İstatistikleri bir kenara bırakın ve evinizin en yakınındaki zincir markete uğrayın. Orada çalışan elemanların eğitim durumlarını bir sorun. Çıkan sonucun istatistiklerin verdiğinden daha beter olduğunu göreceksiniz.
Yazımı burada bitirirken son olarak bir ölçü olması açısından Eski Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül’ün hukuk fakültelerine girişin zorlaştırılması adına YÖK’e gönderdiği yazıdan alıntı yapacağım.
“Hukuk fakültelerine girişte aranan başarı sıralamasındaki değişiklik, hukuk eğitiminin niteliğini ve neticede adalet hizmetlerinin kalitesini doğrudan ve olumlu yönde etkilemektedir.
Devam eden süreçte, başarı sıralamasının önümüzdeki yıl için 100 bin olarak belirlenmesinde ve daha sonraki yıllarda bu sıralamanın kademeli olarak daha da yükseltilmesinde fayda mülahaza edilmektedir.”
Bakan Beyin kaliteyi arttırmak arzusuyla hukuk fakültelerine giriş için sıralama şartının 125 binden 100 bine çekilmesini istediğini görüyoruz. Bu istek doğal olarak hukuk fakültelerine giriş puanını da arttıracaktır.
Yani zorlaştırmak kaliteyi getirecektir. Dikkat edin Sayın Bakan, 100 bin sıralamayı bile yeterli bulmuyor ve zamanla onun daha da yükseltilmesini arzuluyor. Ve Adalet Bakanı’nın bu isteği bu yıl YÖK tarafından kabul edildi. Yani kaliteyi arttırmak adına hukuk fakültesine giriş zorlaştırılırken yarım netle üniversite yolu açılıyor.
Bu kararla hukuk fakültesinin kalitesi elbette artacak. Peki, yarım netle girilebilecek bölümlerin kalitesi ne olacak? Her bir bölüm kıymetli değil mi? Bu çelişkinin açıklanması gerekmiyor mu?
Feyzullah Akdağ
Ekleme
Tarihi: 13 Şubat 2022 - Pazar
ÜNİVERSİTE BARAJ PUANININ KALDIRILMASI ÜZERİNE BİR ANALİZ
ÜNİVERSİTE BARAJ PUANININ KALDIRILMASI ÜZERİNE BİR ANALİZ
2022 Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı (YKS) başvuruları 11 Şubat itibariyle başladı.
Yıllardır üniversite tercih danışmanlığı yaptığım için mesleğim gereği başvuru kılavuzunun yayınlanmasını gündüz saatlerinde beklerken akşam saatlerinde yayınlanmasına şaşırmıştım.
Akşam saatlerinde yayınlanan kılavuzu henüz incelemeden sosyal medyadan üniversite baraj puanlarının tamamen kaldırıldığını okudum. Bunun olacağına pek ihtimal vermiyordum. Zira bu büyük bir hata olurdu.
Özellikle de Milli Eğitim Bakanlığı’nın son dönemde lise mezunlarının iş gücü piyasasına katılabilmesi adına yaptığı harika çalışmalardan sonra bu karar mesleki çalışmalara büyük darbe indirebilirdi.
Bu düşüncelerle kılavuzu indirip okuduğumda yazılanların doğru olduğunu büyük bir şaşkınlıkla okudum.
Adayların 120 soruda 15 net yaparak aşabildikleri 150 puanlık baraj puanının tamamen kaldırıldığını YÖK Başkanı Erol Özvar
“üniversiteye giriş sistemini iyileştirecek ve adaylar üzerindeki baskıyı azaltacak önemli düzenleme olarak” duyurmuştu.
Artık Türkçe ve ya Matematik testlerinden birinde yarım ham puan/yarım net yapabilen kişilerin de puanı hesaplanacak üzerine diploma puanı eklenecek ve bu şekilde üniversiteye girebileceklerdi.
Yani 1 net bile yapamayan öğrencilere üniversite yolu açılmıştı. 1 doğruya 2 yanlış yapabilen herkes 0,5 net ile üniversiteye yerleşebilecekti.
YÖK Başkanı Erol Özvar bunun öğrenciler üzerindeki baskının azalmasına yönelik bir çalışma olduğunu savunuyordu.
Yıllardır mesleğim gereği hâkim olduğum bir konuda Erol Hoca’nın övdüğü bu düzenlemede onun görebildiği benim göremediğim avantaj nedir diye düşündüm uzun süre.
Zira YÖK, müjde olarak sunduğu bu yeni düzenlemenin gençlerimize ve ülkemize nasıl bir fayda sağlayacağını açıklamadan sadece müjde olarak sunmuştu.
Ben bir fayda göremedim. Hatta yukarıda da belirttiğim gibi MEB’in bin bir emekle bu yıl uygulamaya başladığı mesleki eğitim çalışmalarına darbe vurabilecek mahiyette bir karardı bu.
Türkiye’deki herkesin üniversite diplomasına sahip olmasını bir başarı olarak kabul edersek işte o zaman bu karar gerçekten bir müjde olur.
Peki, ama herkesin üniversiteli olması başarı olarak değerlendirilebilir mi?
AB İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) 2019 yılı verilerine göre Türkiye üniversite öğrenci oranında tüm Avrupa ülkelerini geride bırakmış durumda.
2019 yılı itibariyle Türkiye’de bin kişiden 95’i üniversite öğrencisi. Türkiye bu alanda Avrupa’nın önde gelen ülkelerini açık farkla geride bırakıyor.
Almanya ve Fransa’da bin kişiye düşen üniversite öğrenci sayısı 40. Bu oran İngiltere’de 39; Avrupa Birliği’nde (AB) ise 38.
Yani Türkiye hali hazırda nüfusuna göre üniversiteli öğrenci oranında Almanya, İngiltere ve Fransa’ya fark atmış durumda. Bu yeni düzenlemeyle de tur bindirecek gibi görünüyor.
Peki, Türkiye üniversite mezunlarına iş imkânı konusunda nerede? Bu soruya yine Eurostat verileri cevap veriyor. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), Türkiye’nin de aralarında olduğu 34 Avrupa ülkesindeki üniversite mezunlarının iş bulma oranını paylaştı.
Türkiye, iş bulma oranı sıralamasında sondan ikinci oldu. Türkiye’de iş bulma oranın yüzde 64,2 olarak gerçekleşti. Avrupa Birliği’ne üye 28 ülkenin ortalaması ise yüzde 85,5 olarak açıklandı.
Yani üniversite mezunlarımızın yüzde 35,8 i hali hazırda iş bulamıyor zaten. Üniversiteli oranımızda zirvede olduğumuz Avrupa’da üniversitelilere iş imkânı konusunda Avrupa’da dipteyiz.
Bu durum Sayın Cumhurbaşkanımızın üniversiteli sayısı konusunda can-ı gönülden katıldığım şu sözlerini aklıma getirdi. “Bizim eksikliğimiz keyfiyette. Şimdi biz o keyfiyeti de başardığımız zaman bunları hepsini sollayıp geçeceğiz.”
Evet, üniversitemiz çok, üniversiteli sayımız da çok ancak bu keyfiyeti yani kaliteyi yükseltmek adına hangi çalışmayı yaptık da şimdi yarım net ile gençlerimizi üniversiteli yapacağız? Türkiye’nin bu kadar acil bir şekilde üniversiteli açığı mı vardı?
Milli Eğitim Bakanlığımız bu yıl uzun süredir üzerinde titizlikle çalıştığı “Mesleki Eğitim Merkezleri” sistemini hayata geçirdi.
Aslında aşina olduğumuz bu sistem eskisine göre çok daha esnek, çok daha verimli ve çok daha kapsamlı. Bu sistem ile iş gücü piyasasının yana yakıla aradığı kalifiye ara eleman ihtiyacı birkaç yıla büyük oranda karşılanmış olacak. Sistem birçok teşvik paketi ve avantaj sağlıyor.
Bu sisteme göre gençlerimiz lise mezunu olduklarında aynı zamanda iş yeri açma belgesi ve ustalık belgesi de alarak ekonomimizin en çok ihtiyaç duyduğu usta ihtiyacını karşılayacaklar.
Sırf iş bulmak için üniversitelere gitmek yerine işi ehlinden öğrenerek iş yerlerini açacak veya sanayi sektörünün aradığı eleman olacak.
Akademik dersleri pekiyi olmayan el becerisi yüksek öğrenciler için ya da lise sonrası için hayata atılmak isteyen gençlerimiz için harika bir fırsat bu. Bu güzel çalışma öğrenciler nezdinde de büyük yankı bularak iki ayda yeni sisteme kaydolan öğrenci sayısı yüzde 70 oranında arttı.
İşler böyle güzel giderken usta olabilecek öğrenciye yarım netle üniversiteli olma vaadinde bulunulduğu takdirde gençlik hevesiyle işinin ustası olmak yerine üniversiteli olmak için mesleki eğitimi reddedecektir.
Ve bu da işsiz yüzde 35,8 i arttırmaktan başka işe yaramayacaktır.
Zira üniversite bitirmiş her bir mezun ilgili alanda meslek sahibi olmuş demektir. Siz o gence mezun olduğu alanda iş imkânı sunamıyorsanız o mesleği ona neden öğrettiniz?
Yıllarca harcanan onca emeğin, paranın, zahmetin sonucunda eline üniversite diploması alan genç elbette bitirdiği alanda çalışmak isteyecektir. Ama bunu sağlayacak alt yapımız yok yani keyfiyetimiz yok.
Oysa sanayi sektörü yana yakıla en fazla lise mezunu usta ararken asıl yatırımın bu alana yapılıp üniversite yolunun biraz daha seçici hale getirilmesi gerekmez mi? Bu büyük çelişkinin bir an evvel fark edilmesi gerekiyor.
Yükseköğretim mezunu gençlerde işsizlik oranı yüzde 35,8 iken en düşük işsizlik oranı ise yüzde 19,6 ile ortaokul veya dengi meslek ortaokul mezunu gençlerdedir.
Yani mesleki Türkiye’de eğitim düzeyi arttıkça işsizlik oranı da artıyor. Bu tablo net olarak bizim üniversite mezunundan çok en çok lise mezunu kalifiye eleman ihtiyacımızın olduğunu gösteriyor.
Öte yandan üniversite mezunu olup iş bulabilen yüzde 64,2’lik kısmın hepsinin kendi alanında iş bulabildiklerini sanmayın sakın.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı´na bağlı bir kurum olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim Araştırma Merkezi (ÇASGEM) verilerine göre Türkiye’de üniversite mezunlarının yüzde 31.6’sının nitelik düzeyinin altındaki işlerde çalışıyor olduğunu; Türkiye ekonomisinin söz konusu nitelikli bireyleri için yeterince nitelikli iş sağlayamadığını gösteriyor.
Yani üniversiteli gençlerimizin önemli bir kısmı lise ve daha altı mezunların yaptıkları işleri yapıyor şu anda. Elbette bu utanılacak bir şey değil. Helalinden ekmeğini kazanan her bir el öpülesi eldir.
Ancak üniversite için o kadar yıllık emek, harcanan onca para, giden onca sene, yıpranan beden ve ruhun sonunda lise mezuniyetiyle yapılacak işe girmek tek kelimeyle birey, toplum ve ülke adına kayıptır.
İstatistikleri bir kenara bırakın ve evinizin en yakınındaki zincir markete uğrayın. Orada çalışan elemanların eğitim durumlarını bir sorun. Çıkan sonucun istatistiklerin verdiğinden daha beter olduğunu göreceksiniz.
Yazımı burada bitirirken son olarak bir ölçü olması açısından Eski Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül’ün hukuk fakültelerine girişin zorlaştırılması adına YÖK’e gönderdiği yazıdan alıntı yapacağım.
“Hukuk fakültelerine girişte aranan başarı sıralamasındaki değişiklik, hukuk eğitiminin niteliğini ve neticede adalet hizmetlerinin kalitesini doğrudan ve olumlu yönde etkilemektedir.
Devam eden süreçte, başarı sıralamasının önümüzdeki yıl için 100 bin olarak belirlenmesinde ve daha sonraki yıllarda bu sıralamanın kademeli olarak daha da yükseltilmesinde fayda mülahaza edilmektedir.”
Bakan Beyin kaliteyi arttırmak arzusuyla hukuk fakültelerine giriş için sıralama şartının 125 binden 100 bine çekilmesini istediğini görüyoruz. Bu istek doğal olarak hukuk fakültelerine giriş puanını da arttıracaktır.
Yani zorlaştırmak kaliteyi getirecektir. Dikkat edin Sayın Bakan, 100 bin sıralamayı bile yeterli bulmuyor ve zamanla onun daha da yükseltilmesini arzuluyor. Ve Adalet Bakanı’nın bu isteği bu yıl YÖK tarafından kabul edildi. Yani kaliteyi arttırmak adına hukuk fakültesine giriş zorlaştırılırken yarım netle üniversite yolu açılıyor.
Bu kararla hukuk fakültesinin kalitesi elbette artacak. Peki, yarım netle girilebilecek bölümlerin kalitesi ne olacak? Her bir bölüm kıymetli değil mi? Bu çelişkinin açıklanması gerekmiyor mu?
Feyzullah Akdağ
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.