PARDUS NEDİR? NEDEN PARDUS KULLANMALIYIZ?
PARDUS NEDİR? NEDEN PARDUS KULLANMALIYIZ?
Pardus, TÜBİTAK tarafından geliştirilen yerli ve milli Linux dağıtımımızdır. Peki, nedir bu Linux? Linux UNIX tabanlı ve açık kaynak prensibiyle geliştirilen bir işletim sistemi çekirdeğidir. Bu çekirdeğin üzerine kabuklar bina edilerek insanlarla bilgisayarların iletişimi sağlanır. Pardus, Debian kabuğunun modifiyesi ile hazırlanmış bir sistemdir.
Açık kaynak prensibi bir nevi ilmin zekâtı gibidir. Bu prensibe göre yazılan programın kodları ücretsiz ve açık olarak paylaşılır. Herkes bu kodlara ulaşıp geliştirmeler yapabilir. İsteyenler bu kodları düzenleyip değiştirerek kendi programlarını oluşturabilir. Bu durumlar için kimseden ücret istenilmez. Hatta bunun için GPL (General Public License/Umumi Halka açık Lisans) adında bir lisans oluşturulmuştur. Bu lisansın tek şartı ilk geliştiriciyi anmaktır. Bir zahmet de geliştiricinin ismi anılsın. İnsan bir başkasının geliştirdiği şeyi ben yaptım diyerek sahiplenip ilk geliştiriciyi yok saymamalıdır. Bu prensip ücretsizlik ve gönüllülük ilkesine dayalıdır. Bu sayede meraklı olan herkes ücretsiz olarak bu deryaya dalabilir. Programlama kursları için bir ton para isteyen paragözlere alternatif ücretsiz paylaşılan bilgiler yer alır bu deryada. İnsanlar da baya yardımseverdir bu deryada. Bir sorun olursa imkânı olan hemen yardıma koşar bu deryada. Açık kaynak prensibi ile geliştirilen Linux çekirdeği de bu sayede gönüllü olarak dünyanın her tarafından gönüllü ekiplerle geliştirilmektedir. Bu durumun kapalı kaynak prensibine göre avantajları vardır. Ticari kaygılarla kapalı kaynak olarak geliştirilen Windows'un halini hepimiz biliyoruz. Windows'un kodları paylaşılmıyor ancak dünyanın her tarafından hackerlerin ve virüslerin saldırısına yenik düşüyor. Windows'un açıklarını da sadece Microsoft çalışanları kapatmak zorunda. Ancak Linux çekirdeğinde bir açık fark edilse hemen dünyanın her yerindeki gönüllüler tarafından anlık kapatılıyor. Linux gönüllülük prensibi ile geliştirildiği için gönüllüler tarafından daha çok sahipleniliyor. İnsanlar bunun geliştirilmesinden para almıyor. İnsanlar işlerinden arta kalan zamanlarda gönüllü olarak bu sistemi geliştiriyor. Bilgi paylaştıkça çoğalır, sözünün tecellisi olarak açık kaynak projesi dinimiz açısından son derece uygun bir prensiptir. Allah (c.c.) dayanışma ve yardımlaşmayı teşvik eder ki bunu hepimiz biliyoruz. Allah (s.v.t.) bu prensip ile hareket edilince bereketini ve yardımını da gönderiyor.
Dinimizde zekât ve sadakanın ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Köylerimizdeki imece usulünü de hepimiz biliyoruz. Bizim genlerimize zaten açık kaynak prensibi işlemiş. Bizim toplumun mayasında zaten açık kaynak prensibi var. Hatta üniversitelerimizde öğrenciler birbirlerine ders, ödev, not paylaşımı yapıyor. Tabii ki ödevlerin aynen kopyalanması öğrenmeyi engelliyor ancak bu paylaşımlar sayesinde öğrenci dayanışması gelişiyor. Dünyada bu dayanışmanın tesisi için yoğun uğraş verilse de istenen seviyede dayanışma sağlanamıyor. Özellikle bireyselliğin tavan yaptığı Batı'da sokakta düşüp bayılsanız kimse oralı olmuyor. Ülkemizde ise Pazar arabası ağır gelince dahi yardıma koşan bir sürü insanımız var.
Bilgi paylaşılmadığı zaman kapalı kaynak prensibi devreye giriyor ve bu prensip aslında bilgi için yok oluş hükmündedir. Microsoft bile sistemlerini geliştirirken açık kaynak prensibinden faydalandı. Windows'un temeli de tıpkı Linux'unki gibi UNIX'tir ve bu da tabii açık kaynaklıdır. Microsoft bile açık kaynağın önemini kavradı ve bu alana yatırım yapmaya başladı çünkü açık kaynak bilginin çoğalmasını sağlar. Kapalı kaynak ise bilgiyi hapsederek bilginin ölümüne sebep olur. Düşünsenize okullarda anlamadığınız konuları arkadaşlarınıza ve öğretmenlerinize soramasanız ne olurdu? Üniversiteye, KPSS'ye ve diğer sınavlara hazırlanırken rakip olarak gördüğünüz arkadaşlarınızdan yardım istediğinizde isteğinizi geri çevirseler ne hissederdiniz? Arkadaşlarınız yardım isteğinizi geri çevirseler aslında çok şey kaybederler ki bunu onlar da biliyor. Onlar size yardımcı olunca konuları daha da pekiştiriyorlar. Öğretmenleriniz size anlamadıklarınızı anlatarak kendilerini daha fazla geliştirme imkânı buluyor. Başka bir deyişle açık kaynak bilgiyi canlı tutarak geliştirir, kapalı kaynak ise bilgi için mezardan farksızdır. Aslında ilmin zekâtı açık kaynak ile paylaşmaya dayalıdır.
İslami ilimlerin, kur'an ve sünnetin, hadislerin ve hadis usulünün günümüze kadar değişmeden ve bozulmadan tam olarak gelmesi de yine açık kaynak prensibi sayesindedir. İslami ilimlerde de yukarda bahsettiğim GPL yani General Public License adlı lisans vardır. Hadis ravileri bir hadisi aktarırken GPL'nin gereği olarak bu hadisi işittiği kimseyi açıklamasalardı neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Hadis ravisi herhangi bir çıkar uğruna "Ben bunu bizzat duydum" deseydi bugün hadis ilminin esamesi okunmazdı. Âlimler bilgilerini kitaplaştırıp nesillere aktarmak yerine sadece kendi çevrelerine kısmen anlatmak ile sınırlı kalsalardı bugün koskoca hadis usulü ilminden söz edemezdik. Hadis âlimlerinin "Ben o kadar emek sarf ettim, ömrümü çürüttüm, bir sürü yolculuklar yaptım, bir sürü masraf ettim, çalışamadım, mesleğimi yapamadım, o kadar insanla hadislerin sıhhatini araştırmak için muhatap oldum. O kadar ravinin hayatını araştırıp âdeta o ravilerin şeceresini çıkardım! Şimdi hiçbir ücret istemeden bu bilgileri mi paylaşacağım! Hayır, bunu yapamam!" diyerek kapalı kaynak prensibi ile hareket ettiğini düşünelim! Bu durumda kur'anın dahi günümüze değişmeden tam olarak gelmesi imkânsız olurdu. Kur'an sanılanın aksine Mushaf olarak değil, sözle okunarak, ezberlenerek günümüze kadar geldi. Hepimizin bildiği üzere kur'an zaten Mushaf olarak inmedi ki. Kur'an vahiy kâtiplerince ağaca, deriye, kemiğe, vb. eşyalara yazılarak ve ezberlenerek korunmaya çalışıldı. Kur'anın Mushaf haline gelmesi Allah rasulü'nün (sav) vefatından sonra olmuştur. Zaten ilk Mushaflarda harekelerin ve hatta harflerdeki noktalama işaretlerinin bile bulunmadığını hepimiz biliyoruz. Eğer bu konuda kapalı kaynak prensibi işleseydi şu anda kıraat farklılıklarından ötürü kur'an'dan bile söz edemezdik! Oysaki âlimler hiçbir ücret istemeden sırf Allah rızası için bu ilimleri ücretsiz olarak bize aktardılar. İşte bu durum açık kaynak prensibidir. Âlimlerimiz GPL adlı lisans ile hareket ettiler. Bilgiyi öğrenip o âlimi hayırla yâd ediyorsunuz ve sizden başka hiçbir şey istemiyor o kişi. Ne kadar güzel değil mi? İşte Linux da bu prensibe göre geliştirilmektedir!
Gönül isterdi ki sıfırdan tam tamına yepyeni bir işletim sistemi yazalım ya da Debian kabuğu yerine kendi kabuğumuzu sıfırdan yazalım ama Microsoft'un, Amerika'nın ve diğer dış etkenlerin boyunduruğundan bir an önce kurtulup en azından şu andan itibaren verilerimizin güvenliğini sağlamak, Microsoft'a ve Windows ile çalışan diğer uygulamalara yüksek lisans ücretleri vermeyerek tasarruf edebilmek ve Windows gibi hantal bir sistemin yüksek donanım gereksinimlerinden kurtulabilmek amacıyla bir an önce bir şeyler yapmalıydık. İşte bu noktada Pardus projesi devreye girmiştir. Aslında Pardus 2000'li yıllarda da vardı ve o zamanlarda PİSİ adı verilen kendi paket sistemi vardı. Ancak ekibin değişmesi ile beraber bu paket sistemi bırakılarak tamamen Debian altyapısına geçildi. Debian altyapısına geçişin nedeni hem Debian tabanlı sistemlerin yaygınlığından ötürü teknik desteğin ve uygulamaların yoğun olması hem de donanımlara daha uyumlu olmasıdır ama bana göre PİSİ'yi bu noktada geliştirsek daha iyi olabilirdi. PİSİ'yi de donanımlara uyumlu hale getirebilirdik. PİSİ'yi soracak olursanız halen PİSİ Linux adıyla devam etmekte.
Sonuçta bir emek verilerek Pardus projesi hazırlandı ve hizmetimize sunuldu. Peki, neden kullanalım bu Pardusu? Öncelikle Microsoft'un boyunduruğundan kurtulmamız şarttır. Bill Gates'i hepimiz biliyoruz. Bill Gates'in insanlığı yok edip köleleştirme amacıyla ilgilendiği ve ortak olduğu projeleri de hepimiz biliyoruz. Peki, neden hâlâ onun sistemlerini kullanıyoruz? Özellikle devlet daireleri resmen kumar oynadıklarının farkında değiller. Yıllarca en özel verilerimizin kimlerin eline geçtiğini biliyor muyuz? Windows da kapalı kaynak bir sistemdir. Kodlarını bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şeyler var ki Windows, bilgisayarımızda ne varsa, hangi dosyalar varsa hepsini Microsoft sunucularına çeşitli nedenlerle kopyalamaktadır. Bunu nereden mi biliyoruz? Windows Defender yazılımını açıp bulut tabanlı koruma ve örnek gönderimi seçeneklerine bakarsanız durumun vahametini görürsünüz. Windows kurulduktan sonra okumadan geçtiğimiz lisans sözleşmeleri ve kurulum ayarları da cabası. Bunlar daha aşikâr olanlar. Peki ya aşikâr olmayanlar ne olacak onu da sizler düşünün. Peki, tek suçlu Windows mu? Tabii ki hayır. Kullandığımız Microsoft Office, kullandığımız anti virüsler, diğer lisanslı yazılımlar da bu şekilde mahremiyetimizi ihlal etmekte. Bireysel kullanıcılar için bu durum pek sorun olmasa dahi devlet kurumları için bu durum çok tehlikeli. SİHA'larımızın plan ve projelerini bu yolla kaptırdığımızı düşünün! Durumun vahametini anlayabiliyor muyuz? İş gerçekten çok ciddi. İnsanımız bu konuyu basite almasın. Daha tam olgunlaşmadı diyerek bu konu ertelenmemeli. Bir an önce Pardus bizim için yaygınlaştırılmalı. Bu mesele aslında milli güvenlik meselesidir. Düşmanlarımız SİHA'larımızın projelerinin peşine düşmüşken halen Windows kullanmakta ısrarcı olmamız kumar oynamak gibi bir durumdur. Pardus daha olgunlaşmadı, hele biraz olgunlaşsın sonra kullanırız gibi ifadelerle bu projeyi ertelersek bu sistemi hiç kullanamayız ve Bill Gates'in kölesi olmaya devam ederiz.
Unutmayınız ki bir sistem, yazılım, vb. her şey kullanıldıkça olgunlaşır. Bir şeyi kullanmadan olgunlaşmasını beklemek akla ziyan bir durumdur. Microsoft bile Windows'un son kullanıcı sürümünden önce bir sürü sürüm yayınlar ve bunları BEDAVA olarak sunar ki insanlar kullansın ve geri bildirimlerde bulunsun. Bu sayede son sürümü ÜCRETLİ olarak çıkararak kullanıcılara sunar. Örneğin, Windows Longhorn'u kaç kişi bilir? Bu sürüm bir ara sürümdü ve ücretsizdi. Ama hepimiz Windows Vista ve Windows 7'yi biliriz. Birçok firma yazılımların beta sürümlerini ücretsiz sunar ki insanlar kullansın ama daha sonra bu firmalar son sürümleri ücretli hale getirir. Umarım Pardus ve ilham aldığı kabuk olan Debian ve Linux çekirdeği her daim ücretsiz ve GPL adlı lisans ile açık kaynak prensibiyle kalmaya devam eder ve bu alandaki gelişime ket vurmazlar. Pardus'u olgunlaştıracak olan bizleriz! Vesselam!
05.05.2021
Muhammed Emin TOMBAK
Ekleme
Tarihi: 05 Mayıs 2021 - Çarşamba
PARDUS NEDİR? NEDEN PARDUS KULLANMALIYIZ?
PARDUS NEDİR? NEDEN PARDUS KULLANMALIYIZ?
Pardus, TÜBİTAK tarafından geliştirilen yerli ve milli Linux dağıtımımızdır. Peki, nedir bu Linux? Linux UNIX tabanlı ve açık kaynak prensibiyle geliştirilen bir işletim sistemi çekirdeğidir. Bu çekirdeğin üzerine kabuklar bina edilerek insanlarla bilgisayarların iletişimi sağlanır. Pardus, Debian kabuğunun modifiyesi ile hazırlanmış bir sistemdir.
Açık kaynak prensibi bir nevi ilmin zekâtı gibidir. Bu prensibe göre yazılan programın kodları ücretsiz ve açık olarak paylaşılır. Herkes bu kodlara ulaşıp geliştirmeler yapabilir. İsteyenler bu kodları düzenleyip değiştirerek kendi programlarını oluşturabilir. Bu durumlar için kimseden ücret istenilmez. Hatta bunun için GPL (General Public License/Umumi Halka açık Lisans) adında bir lisans oluşturulmuştur. Bu lisansın tek şartı ilk geliştiriciyi anmaktır. Bir zahmet de geliştiricinin ismi anılsın. İnsan bir başkasının geliştirdiği şeyi ben yaptım diyerek sahiplenip ilk geliştiriciyi yok saymamalıdır. Bu prensip ücretsizlik ve gönüllülük ilkesine dayalıdır. Bu sayede meraklı olan herkes ücretsiz olarak bu deryaya dalabilir. Programlama kursları için bir ton para isteyen paragözlere alternatif ücretsiz paylaşılan bilgiler yer alır bu deryada. İnsanlar da baya yardımseverdir bu deryada. Bir sorun olursa imkânı olan hemen yardıma koşar bu deryada. Açık kaynak prensibi ile geliştirilen Linux çekirdeği de bu sayede gönüllü olarak dünyanın her tarafından gönüllü ekiplerle geliştirilmektedir. Bu durumun kapalı kaynak prensibine göre avantajları vardır. Ticari kaygılarla kapalı kaynak olarak geliştirilen Windows'un halini hepimiz biliyoruz. Windows'un kodları paylaşılmıyor ancak dünyanın her tarafından hackerlerin ve virüslerin saldırısına yenik düşüyor. Windows'un açıklarını da sadece Microsoft çalışanları kapatmak zorunda. Ancak Linux çekirdeğinde bir açık fark edilse hemen dünyanın her yerindeki gönüllüler tarafından anlık kapatılıyor. Linux gönüllülük prensibi ile geliştirildiği için gönüllüler tarafından daha çok sahipleniliyor. İnsanlar bunun geliştirilmesinden para almıyor. İnsanlar işlerinden arta kalan zamanlarda gönüllü olarak bu sistemi geliştiriyor. Bilgi paylaştıkça çoğalır, sözünün tecellisi olarak açık kaynak projesi dinimiz açısından son derece uygun bir prensiptir. Allah (c.c.) dayanışma ve yardımlaşmayı teşvik eder ki bunu hepimiz biliyoruz. Allah (s.v.t.) bu prensip ile hareket edilince bereketini ve yardımını da gönderiyor.
Dinimizde zekât ve sadakanın ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Köylerimizdeki imece usulünü de hepimiz biliyoruz. Bizim genlerimize zaten açık kaynak prensibi işlemiş. Bizim toplumun mayasında zaten açık kaynak prensibi var. Hatta üniversitelerimizde öğrenciler birbirlerine ders, ödev, not paylaşımı yapıyor. Tabii ki ödevlerin aynen kopyalanması öğrenmeyi engelliyor ancak bu paylaşımlar sayesinde öğrenci dayanışması gelişiyor. Dünyada bu dayanışmanın tesisi için yoğun uğraş verilse de istenen seviyede dayanışma sağlanamıyor. Özellikle bireyselliğin tavan yaptığı Batı'da sokakta düşüp bayılsanız kimse oralı olmuyor. Ülkemizde ise Pazar arabası ağır gelince dahi yardıma koşan bir sürü insanımız var.
Bilgi paylaşılmadığı zaman kapalı kaynak prensibi devreye giriyor ve bu prensip aslında bilgi için yok oluş hükmündedir. Microsoft bile sistemlerini geliştirirken açık kaynak prensibinden faydalandı. Windows'un temeli de tıpkı Linux'unki gibi UNIX'tir ve bu da tabii açık kaynaklıdır. Microsoft bile açık kaynağın önemini kavradı ve bu alana yatırım yapmaya başladı çünkü açık kaynak bilginin çoğalmasını sağlar. Kapalı kaynak ise bilgiyi hapsederek bilginin ölümüne sebep olur. Düşünsenize okullarda anlamadığınız konuları arkadaşlarınıza ve öğretmenlerinize soramasanız ne olurdu? Üniversiteye, KPSS'ye ve diğer sınavlara hazırlanırken rakip olarak gördüğünüz arkadaşlarınızdan yardım istediğinizde isteğinizi geri çevirseler ne hissederdiniz? Arkadaşlarınız yardım isteğinizi geri çevirseler aslında çok şey kaybederler ki bunu onlar da biliyor. Onlar size yardımcı olunca konuları daha da pekiştiriyorlar. Öğretmenleriniz size anlamadıklarınızı anlatarak kendilerini daha fazla geliştirme imkânı buluyor. Başka bir deyişle açık kaynak bilgiyi canlı tutarak geliştirir, kapalı kaynak ise bilgi için mezardan farksızdır. Aslında ilmin zekâtı açık kaynak ile paylaşmaya dayalıdır.
İslami ilimlerin, kur'an ve sünnetin, hadislerin ve hadis usulünün günümüze kadar değişmeden ve bozulmadan tam olarak gelmesi de yine açık kaynak prensibi sayesindedir. İslami ilimlerde de yukarda bahsettiğim GPL yani General Public License adlı lisans vardır. Hadis ravileri bir hadisi aktarırken GPL'nin gereği olarak bu hadisi işittiği kimseyi açıklamasalardı neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Hadis ravisi herhangi bir çıkar uğruna "Ben bunu bizzat duydum" deseydi bugün hadis ilminin esamesi okunmazdı. Âlimler bilgilerini kitaplaştırıp nesillere aktarmak yerine sadece kendi çevrelerine kısmen anlatmak ile sınırlı kalsalardı bugün koskoca hadis usulü ilminden söz edemezdik. Hadis âlimlerinin "Ben o kadar emek sarf ettim, ömrümü çürüttüm, bir sürü yolculuklar yaptım, bir sürü masraf ettim, çalışamadım, mesleğimi yapamadım, o kadar insanla hadislerin sıhhatini araştırmak için muhatap oldum. O kadar ravinin hayatını araştırıp âdeta o ravilerin şeceresini çıkardım! Şimdi hiçbir ücret istemeden bu bilgileri mi paylaşacağım! Hayır, bunu yapamam!" diyerek kapalı kaynak prensibi ile hareket ettiğini düşünelim! Bu durumda kur'anın dahi günümüze değişmeden tam olarak gelmesi imkânsız olurdu. Kur'an sanılanın aksine Mushaf olarak değil, sözle okunarak, ezberlenerek günümüze kadar geldi. Hepimizin bildiği üzere kur'an zaten Mushaf olarak inmedi ki. Kur'an vahiy kâtiplerince ağaca, deriye, kemiğe, vb. eşyalara yazılarak ve ezberlenerek korunmaya çalışıldı. Kur'anın Mushaf haline gelmesi Allah rasulü'nün (sav) vefatından sonra olmuştur. Zaten ilk Mushaflarda harekelerin ve hatta harflerdeki noktalama işaretlerinin bile bulunmadığını hepimiz biliyoruz. Eğer bu konuda kapalı kaynak prensibi işleseydi şu anda kıraat farklılıklarından ötürü kur'an'dan bile söz edemezdik! Oysaki âlimler hiçbir ücret istemeden sırf Allah rızası için bu ilimleri ücretsiz olarak bize aktardılar. İşte bu durum açık kaynak prensibidir. Âlimlerimiz GPL adlı lisans ile hareket ettiler. Bilgiyi öğrenip o âlimi hayırla yâd ediyorsunuz ve sizden başka hiçbir şey istemiyor o kişi. Ne kadar güzel değil mi? İşte Linux da bu prensibe göre geliştirilmektedir!
Gönül isterdi ki sıfırdan tam tamına yepyeni bir işletim sistemi yazalım ya da Debian kabuğu yerine kendi kabuğumuzu sıfırdan yazalım ama Microsoft'un, Amerika'nın ve diğer dış etkenlerin boyunduruğundan bir an önce kurtulup en azından şu andan itibaren verilerimizin güvenliğini sağlamak, Microsoft'a ve Windows ile çalışan diğer uygulamalara yüksek lisans ücretleri vermeyerek tasarruf edebilmek ve Windows gibi hantal bir sistemin yüksek donanım gereksinimlerinden kurtulabilmek amacıyla bir an önce bir şeyler yapmalıydık. İşte bu noktada Pardus projesi devreye girmiştir. Aslında Pardus 2000'li yıllarda da vardı ve o zamanlarda PİSİ adı verilen kendi paket sistemi vardı. Ancak ekibin değişmesi ile beraber bu paket sistemi bırakılarak tamamen Debian altyapısına geçildi. Debian altyapısına geçişin nedeni hem Debian tabanlı sistemlerin yaygınlığından ötürü teknik desteğin ve uygulamaların yoğun olması hem de donanımlara daha uyumlu olmasıdır ama bana göre PİSİ'yi bu noktada geliştirsek daha iyi olabilirdi. PİSİ'yi de donanımlara uyumlu hale getirebilirdik. PİSİ'yi soracak olursanız halen PİSİ Linux adıyla devam etmekte.
Sonuçta bir emek verilerek Pardus projesi hazırlandı ve hizmetimize sunuldu. Peki, neden kullanalım bu Pardusu? Öncelikle Microsoft'un boyunduruğundan kurtulmamız şarttır. Bill Gates'i hepimiz biliyoruz. Bill Gates'in insanlığı yok edip köleleştirme amacıyla ilgilendiği ve ortak olduğu projeleri de hepimiz biliyoruz. Peki, neden hâlâ onun sistemlerini kullanıyoruz? Özellikle devlet daireleri resmen kumar oynadıklarının farkında değiller. Yıllarca en özel verilerimizin kimlerin eline geçtiğini biliyor muyuz? Windows da kapalı kaynak bir sistemdir. Kodlarını bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şeyler var ki Windows, bilgisayarımızda ne varsa, hangi dosyalar varsa hepsini Microsoft sunucularına çeşitli nedenlerle kopyalamaktadır. Bunu nereden mi biliyoruz? Windows Defender yazılımını açıp bulut tabanlı koruma ve örnek gönderimi seçeneklerine bakarsanız durumun vahametini görürsünüz. Windows kurulduktan sonra okumadan geçtiğimiz lisans sözleşmeleri ve kurulum ayarları da cabası. Bunlar daha aşikâr olanlar. Peki ya aşikâr olmayanlar ne olacak onu da sizler düşünün. Peki, tek suçlu Windows mu? Tabii ki hayır. Kullandığımız Microsoft Office, kullandığımız anti virüsler, diğer lisanslı yazılımlar da bu şekilde mahremiyetimizi ihlal etmekte. Bireysel kullanıcılar için bu durum pek sorun olmasa dahi devlet kurumları için bu durum çok tehlikeli. SİHA'larımızın plan ve projelerini bu yolla kaptırdığımızı düşünün! Durumun vahametini anlayabiliyor muyuz? İş gerçekten çok ciddi. İnsanımız bu konuyu basite almasın. Daha tam olgunlaşmadı diyerek bu konu ertelenmemeli. Bir an önce Pardus bizim için yaygınlaştırılmalı. Bu mesele aslında milli güvenlik meselesidir. Düşmanlarımız SİHA'larımızın projelerinin peşine düşmüşken halen Windows kullanmakta ısrarcı olmamız kumar oynamak gibi bir durumdur. Pardus daha olgunlaşmadı, hele biraz olgunlaşsın sonra kullanırız gibi ifadelerle bu projeyi ertelersek bu sistemi hiç kullanamayız ve Bill Gates'in kölesi olmaya devam ederiz.
Unutmayınız ki bir sistem, yazılım, vb. her şey kullanıldıkça olgunlaşır. Bir şeyi kullanmadan olgunlaşmasını beklemek akla ziyan bir durumdur. Microsoft bile Windows'un son kullanıcı sürümünden önce bir sürü sürüm yayınlar ve bunları BEDAVA olarak sunar ki insanlar kullansın ve geri bildirimlerde bulunsun. Bu sayede son sürümü ÜCRETLİ olarak çıkararak kullanıcılara sunar. Örneğin, Windows Longhorn'u kaç kişi bilir? Bu sürüm bir ara sürümdü ve ücretsizdi. Ama hepimiz Windows Vista ve Windows 7'yi biliriz. Birçok firma yazılımların beta sürümlerini ücretsiz sunar ki insanlar kullansın ama daha sonra bu firmalar son sürümleri ücretli hale getirir. Umarım Pardus ve ilham aldığı kabuk olan Debian ve Linux çekirdeği her daim ücretsiz ve GPL adlı lisans ile açık kaynak prensibiyle kalmaya devam eder ve bu alandaki gelişime ket vurmazlar. Pardus'u olgunlaştıracak olan bizleriz! Vesselam!
05.05.2021
Muhammed Emin TOMBAK
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.