Saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir.
Saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir.
Yüce Rabbimiz buyuruyor:
“Akrabaya, yoksullara, yolculara hakkını ver, israfla saçıp savurma.
Çünkü israf edenler şeytanın kardeşleridir”
Emir büyük yerden derdi ebeveynler.
Hâl böyle iken kim ister ki şeytanın kardeşi olmayı.
Haşa hiç kimse istemez elbette, ancak mesele isteyip istememe mevzusu değil;
vahyin uygulanan boyutu söz konusu.
Allah muhafaza buyursun bu haslet varsa üzerinde "yok ben istemiyorum" demek ne derece inandırıcı.
İsraf deyince sadece yeme ve içme anlayanlar çoğunlukta elbette.
Ama bir hakikat var ki insanı onunla hem kurtuluşa, hem felakete sürükleye biliyor mesela.
Hz.Peygamber efendimiz (a.s.v)şöyle buyurmuştur.
"Kıyamet günü hiçbir kul
şu beş şeyin hesabını vermeden yerinden kıpırdayamaz.
-Ömrünü nerede tükettin,
-İlmiyle ne gibi işler yaptığından,
-Malını nereden kazanıp, nerede harcadığından,
-Canını nerede yıprattığından."
Görülüyor ki bunlar Allah’ın emanetleridir; onları saçıp savurmaya, yada hor kullanmaya hakkımız yoktur, elbette.
Ölçü konulmuştur. İnsan, ömrünü kendisini yaratan, yaşatan, rızık veren Rabbinin emir ve yasakları doğrultusunda yaşarsa ihanet ve israf etmemiş olarak rızasını alır ve iki cihanda aziz olma şerefine nail olur.
Aklını, kazancını, ilmini, canını aynı şekilde Rabbimiz rızasına ve ölçülerine uygun kullanmak durumunda insan.
Yoksa malda, canda, ilimde benim istediğim gibi hevama hevesime uygun kullanırım lüksüne sahip değiliz;
İlgili ayet dang dang vuruyor kafamıza .
“Allah ve Resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya mümin bir kadın için işlerinde tercih hakkı yoktur. Allah'ın ve Resulünün emrine itaat etmeyenler, doğru yoldan açıkça sapmışlardır” Azhab 36. Ayeti kerime başlı başına insan hayatının tüm alanlarına hükmetmekte, kaç kaçabilirsen.
Günümüzde üzülerek çokça karşılaştığımız “ama” lar bu sorumluluktan muaf tutmuyor insanı.
Sanki haşa Ayetlerin indiği dönemler yada sonraları, bugünün şartlarından farklıymış yada kolay şartlarda yaşanmış gibi algılamak acziyetin tezahürüdür.
Onca imkanın elinde bulunduğu, Rabbimizin "Ya Muhammet, iste ki altından dağlar yürüteyim" buyurduğu Resul kuru hasır üzerinde yaşasın:
Mekke’yi fethetsin, deve üzerinde secde halinde tevazuyla girsin ve Nasr suresinin ifade ettiği Rabbinden bağışlanma dilesin; evine vardığında yine arpa ekmeğine talip olsun.
Hz Ömeri düşünelim; kendisi için gelmiş ikramların halkın sofrasında olup olmadığını soruyor. "Yok ya Emir-ül müminül" denince derhal orayı terketsin.
İçtiği sütün vakıf koyunlarından olduğunu öğrenince gırtlağını yararcasına elin boğazına sokup dışarı çıkarsın.
Hani Hz Ömer güzellemeleri yapılıyor ya güya.
Açlıktan imkansızlıktan perişan halkın karşına çıkıp, tarımın ve hayvancılığın bitirildiği bir coğrafyada manda yoğurdu kestane balı karışımı tarifi yapmakla olmuyor malesef. Kaldı ki ne derece etik.
Gerçi İbn-i Haldun’un sözünü de yabana atmamalı, her ne kadar istisnalar olsa da.
“Yönetenler en çok yönettiklerine benzerler”
Rabbimizin idrak et dediği aklımızı, bak ve doğruyu yanlıştan ayırt et dediği gözümüzü, adeleti zulümden ayırabilecek vijdanımızı israf edip şeytanın kardeşleri olmamak duasıyla...
Vesselam.
Nazile ŞANAL
Ekleme
Tarihi: 08 Nisan 2022 - Cuma
Saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir.
Saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir.
Yüce Rabbimiz buyuruyor:
“Akrabaya, yoksullara, yolculara hakkını ver, israfla saçıp savurma.
Çünkü israf edenler şeytanın kardeşleridir”
Emir büyük yerden derdi ebeveynler.
Hâl böyle iken kim ister ki şeytanın kardeşi olmayı.
Haşa hiç kimse istemez elbette, ancak mesele isteyip istememe mevzusu değil;
vahyin uygulanan boyutu söz konusu.
Allah muhafaza buyursun bu haslet varsa üzerinde "yok ben istemiyorum" demek ne derece inandırıcı.
İsraf deyince sadece yeme ve içme anlayanlar çoğunlukta elbette.
Ama bir hakikat var ki insanı onunla hem kurtuluşa, hem felakete sürükleye biliyor mesela.
Hz.Peygamber efendimiz (a.s.v)şöyle buyurmuştur.
"Kıyamet günü hiçbir kul
şu beş şeyin hesabını vermeden yerinden kıpırdayamaz.
-Ömrünü nerede tükettin,
-İlmiyle ne gibi işler yaptığından,
-Malını nereden kazanıp, nerede harcadığından,
-Canını nerede yıprattığından."
Görülüyor ki bunlar Allah’ın emanetleridir; onları saçıp savurmaya, yada hor kullanmaya hakkımız yoktur, elbette.
Ölçü konulmuştur. İnsan, ömrünü kendisini yaratan, yaşatan, rızık veren Rabbinin emir ve yasakları doğrultusunda yaşarsa ihanet ve israf etmemiş olarak rızasını alır ve iki cihanda aziz olma şerefine nail olur.
Aklını, kazancını, ilmini, canını aynı şekilde Rabbimiz rızasına ve ölçülerine uygun kullanmak durumunda insan.
Yoksa malda, canda, ilimde benim istediğim gibi hevama hevesime uygun kullanırım lüksüne sahip değiliz;
İlgili ayet dang dang vuruyor kafamıza .
“Allah ve Resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya mümin bir kadın için işlerinde tercih hakkı yoktur. Allah'ın ve Resulünün emrine itaat etmeyenler, doğru yoldan açıkça sapmışlardır” Azhab 36. Ayeti kerime başlı başına insan hayatının tüm alanlarına hükmetmekte, kaç kaçabilirsen.
Günümüzde üzülerek çokça karşılaştığımız “ama” lar bu sorumluluktan muaf tutmuyor insanı.
Sanki haşa Ayetlerin indiği dönemler yada sonraları, bugünün şartlarından farklıymış yada kolay şartlarda yaşanmış gibi algılamak acziyetin tezahürüdür.
Onca imkanın elinde bulunduğu, Rabbimizin "Ya Muhammet, iste ki altından dağlar yürüteyim" buyurduğu Resul kuru hasır üzerinde yaşasın:
Mekke’yi fethetsin, deve üzerinde secde halinde tevazuyla girsin ve Nasr suresinin ifade ettiği Rabbinden bağışlanma dilesin; evine vardığında yine arpa ekmeğine talip olsun.
Hz Ömeri düşünelim; kendisi için gelmiş ikramların halkın sofrasında olup olmadığını soruyor. "Yok ya Emir-ül müminül" denince derhal orayı terketsin.
İçtiği sütün vakıf koyunlarından olduğunu öğrenince gırtlağını yararcasına elin boğazına sokup dışarı çıkarsın.
Hani Hz Ömer güzellemeleri yapılıyor ya güya.
Açlıktan imkansızlıktan perişan halkın karşına çıkıp, tarımın ve hayvancılığın bitirildiği bir coğrafyada manda yoğurdu kestane balı karışımı tarifi yapmakla olmuyor malesef. Kaldı ki ne derece etik.
Gerçi İbn-i Haldun’un sözünü de yabana atmamalı, her ne kadar istisnalar olsa da.
“Yönetenler en çok yönettiklerine benzerler”
Rabbimizin idrak et dediği aklımızı, bak ve doğruyu yanlıştan ayırt et dediği gözümüzü, adeleti zulümden ayırabilecek vijdanımızı israf edip şeytanın kardeşleri olmamak duasıyla...
Vesselam.
Nazile ŞANAL
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.