TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR
TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR
Hayatın akışı içinde zaman zaman atasözlerinden bahsederiz. Her biri ibretlik manalar ifade eden atasözlerimizin hiçbirisi aslında boşa söylenmiş sözler değildir. Bu atasözlerimizden birisi de bugün yazımıza konu olarak aldığımız “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözümüz.
Atasözlerimiz arasında günlük hayatta en sık kullandığımız sözlerden birisidir. Bu atasözümüzün ana teması gönül alıcı, okşayıcı sözlerle karşımızdaki muhatabımızı ikna edebilir, onu kırmadan dökmeden etkileyebiliriz demektir. İnsanlar aralarındaki iletişimi konuşarak sağlarlar. Sert ve kırıcı bir üslup hiç kimsenin faydasına değildir. Aksine insanlar arasında gerginliğe, inatlaşmaya ve sonuçta da küskünlüğe kadar gidebilir. O nedenle mutedil olmak gerekir. Mutedil olabilmek içinde yumuşak, hoşa giden, gönül alıcı, okşayıcı, etkileyici, inandırıcı ve yerinde söylenmiş sözlere ihtiyaç vardır. Gönül alıcı ifadeler, sert ve kırıcı olmayan sözler, en azgın kişinin bile inadını kırabilir, onu yumuşatır ve yola getirir.
Bugün iletişim çağında yaşıyoruz. Yine bir atasözümüzde insanlar konuşa konuşa hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar deriz. İnsanca yapılacak her türlü konuşma karşımızdaki muhatabımızla aramızda var olan anlaşmazlıkları yok eder veya aramızdaki mesafeleri kapanması noktasında son derece yararlı olur.
Bugün toplum olarak bu atasözümüzü unutmuş görünüyoruz. Her türlü gerginlikten beslenir hale geldik. Birbirimize karşı öyle kırıcı ve yıkıcı ifadeler kullanıyoruz ki sanki her birimiz başka gezegenlerde yaşıyoruz. Bu dünya da ve bu ülkede ortak yaşam kültürü oluşturmak yerine itici olmayı, ötekileştirmeyi yeğliyoruz. Özellikle hayatımızın her anını siyasi kısır çekişmelere hapsettiğimizden beri, aşırı politize olduğumuzdan bu yana gerginlik oluşturucu, ötekileştirici dili daha fazla kullanır olduk. Zira doğru ve düzgün konuşma yerine kırıcı olmak daha işimize gelir oldu. halbuki biz tarih boyunca 7 kıtaya hükmederken kullandığımız dil hep birleştirici ve uzlaştırıcı dil olmuştur. Bizimle aynı dini, aynı kültürü paylaşmayan insanlar topluluğu zamanla bizim tavır ve davranışlarımıza yaşantımıza bakarak biz bu Türkleri topraklarımızda görmek onların himayesi altında olmak istiyoruz demişlerdir. Ancak günümüzde ise öyle bir noktaya geldik ki, bırakın başka dinlerden ve başka kültürlerden olanı, aynı din ve aynı kültürden olan, aynı vatanı paylaşan insanlar birbirine günün her anında düşman gibi davranmaya başlar olduk. Geldiğimiz nokta hiçte iç açıcı bir durum değil. Bir an evvel kendimize gelip, kendi kodlarımıza dönüp, birbirimizi kucaklamaya, birbirimizi sevmeye, sevmesek bile saygı duymaya dönük bir hal almalıyız.
Hayatın en temelinde ve odak noktasında olan insanlar aralarındaki ilişkilerde, iyi ve güzel konuşmayı tercih ederlerse bazen çözülmesi zor olan sorunları tatlılıkla çözüme kavuşturabilirler. İnsanların hepsi aynı düşünecek, aynı şeyi savunacak diye bir mecburiyet yoktur. Bazı insanlar, inandıkları bir düşünce yanlışta olsa ona inatla sarılabilirler. Temelde savundukları düşünce yanlış ve sakıncalı olduğunu bildikleri halde bunda direnebilirler. Böyle kişileri düşüncelerinden caydırmak için sert sözler, buyruklar ve yasal yaptırımlar da bulunmak hiçbir fayda sağlamaz. Aksine böyle davranış onun daha da keskin bilenmesine sebebiyet verir. Halbuki bu durumda olanları tatlı dille, inandırıcı sözlerle yavaş yavaş yumuşatmaya çalışmak daha faydalı olur. İşte atalarımız; “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” sözüyle, en kötü kişilerin bile inandırıcı, yumuşak ve okşayıcı sözlerle yola getirilebileceği düşüncesini anlatmak istenmişlerdir. Yılan, bilindiği gibi hayvanlar arasında en soğuk ve en sevimsiz bir yaratıktır. Yılan huylu kişiler, sertlikle değil ancak tatlı dille yumuşatılabilinirler.
Tatlı dil, her daim muhatabı ruhen etkiler. Yumuşak, ikna edici, okşayıcı konuşma şekli yeri gelir taşı bile eritebilir. Tatlı dil, bütün gücünü ruhtan alır. Ruhu iyilikler, güzelliklerle dolu olan, fazilet sahibi bir kimsenin dili de kendiliğinden tatlı olur. Tatlı dil ve güler yüz, ruh asaletinin sevimli belirtileri ve görünümleridir. Tatlı dilli insanlar bu özellikleriyle çevrelerindekileri arkalarından sürükleyecek çekici bir etkiye sahiptirler. Ne kadar kötü olursa olsun, aslında tatlı dil karşısında yumuşamayacak insan kalbi yoktur. Tatlı dil, iyiliğin o güçlü silahıyla bütün kötülükleri yenip ortadan kaldırmaya muktedirdir.
Bu konuda son söz. Dil, bilinç ve iradeyle kullanılması gereken bir organdır; kendi başına bırakıldığı zaman her dönüşünde bir kalp kırar; .birçok yıkımlara sebep olur. Hatta öyle ki dilin kemiği yok diye bir ifademiz de vardır. Kemiği olmayan dilin yıkım etkisi bazen o derece olmaktadır ki bunu anlatmak içinde; “dil yarası yaraların en derinidir” denilmektedir.
Önder GÜZELARSLAN
Ekleme
Tarihi: 09 Nisan 2021 - Cuma
TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR
TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR
Hayatın akışı içinde zaman zaman atasözlerinden bahsederiz. Her biri ibretlik manalar ifade eden atasözlerimizin hiçbirisi aslında boşa söylenmiş sözler değildir. Bu atasözlerimizden birisi de bugün yazımıza konu olarak aldığımız “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözümüz.
Atasözlerimiz arasında günlük hayatta en sık kullandığımız sözlerden birisidir. Bu atasözümüzün ana teması gönül alıcı, okşayıcı sözlerle karşımızdaki muhatabımızı ikna edebilir, onu kırmadan dökmeden etkileyebiliriz demektir. İnsanlar aralarındaki iletişimi konuşarak sağlarlar. Sert ve kırıcı bir üslup hiç kimsenin faydasına değildir. Aksine insanlar arasında gerginliğe, inatlaşmaya ve sonuçta da küskünlüğe kadar gidebilir. O nedenle mutedil olmak gerekir. Mutedil olabilmek içinde yumuşak, hoşa giden, gönül alıcı, okşayıcı, etkileyici, inandırıcı ve yerinde söylenmiş sözlere ihtiyaç vardır. Gönül alıcı ifadeler, sert ve kırıcı olmayan sözler, en azgın kişinin bile inadını kırabilir, onu yumuşatır ve yola getirir.
Bugün iletişim çağında yaşıyoruz. Yine bir atasözümüzde insanlar konuşa konuşa hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar deriz. İnsanca yapılacak her türlü konuşma karşımızdaki muhatabımızla aramızda var olan anlaşmazlıkları yok eder veya aramızdaki mesafeleri kapanması noktasında son derece yararlı olur.
Bugün toplum olarak bu atasözümüzü unutmuş görünüyoruz. Her türlü gerginlikten beslenir hale geldik. Birbirimize karşı öyle kırıcı ve yıkıcı ifadeler kullanıyoruz ki sanki her birimiz başka gezegenlerde yaşıyoruz. Bu dünya da ve bu ülkede ortak yaşam kültürü oluşturmak yerine itici olmayı, ötekileştirmeyi yeğliyoruz. Özellikle hayatımızın her anını siyasi kısır çekişmelere hapsettiğimizden beri, aşırı politize olduğumuzdan bu yana gerginlik oluşturucu, ötekileştirici dili daha fazla kullanır olduk. Zira doğru ve düzgün konuşma yerine kırıcı olmak daha işimize gelir oldu. halbuki biz tarih boyunca 7 kıtaya hükmederken kullandığımız dil hep birleştirici ve uzlaştırıcı dil olmuştur. Bizimle aynı dini, aynı kültürü paylaşmayan insanlar topluluğu zamanla bizim tavır ve davranışlarımıza yaşantımıza bakarak biz bu Türkleri topraklarımızda görmek onların himayesi altında olmak istiyoruz demişlerdir. Ancak günümüzde ise öyle bir noktaya geldik ki, bırakın başka dinlerden ve başka kültürlerden olanı, aynı din ve aynı kültürden olan, aynı vatanı paylaşan insanlar birbirine günün her anında düşman gibi davranmaya başlar olduk. Geldiğimiz nokta hiçte iç açıcı bir durum değil. Bir an evvel kendimize gelip, kendi kodlarımıza dönüp, birbirimizi kucaklamaya, birbirimizi sevmeye, sevmesek bile saygı duymaya dönük bir hal almalıyız.
Hayatın en temelinde ve odak noktasında olan insanlar aralarındaki ilişkilerde, iyi ve güzel konuşmayı tercih ederlerse bazen çözülmesi zor olan sorunları tatlılıkla çözüme kavuşturabilirler. İnsanların hepsi aynı düşünecek, aynı şeyi savunacak diye bir mecburiyet yoktur. Bazı insanlar, inandıkları bir düşünce yanlışta olsa ona inatla sarılabilirler. Temelde savundukları düşünce yanlış ve sakıncalı olduğunu bildikleri halde bunda direnebilirler. Böyle kişileri düşüncelerinden caydırmak için sert sözler, buyruklar ve yasal yaptırımlar da bulunmak hiçbir fayda sağlamaz. Aksine böyle davranış onun daha da keskin bilenmesine sebebiyet verir. Halbuki bu durumda olanları tatlı dille, inandırıcı sözlerle yavaş yavaş yumuşatmaya çalışmak daha faydalı olur. İşte atalarımız; “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” sözüyle, en kötü kişilerin bile inandırıcı, yumuşak ve okşayıcı sözlerle yola getirilebileceği düşüncesini anlatmak istenmişlerdir. Yılan, bilindiği gibi hayvanlar arasında en soğuk ve en sevimsiz bir yaratıktır. Yılan huylu kişiler, sertlikle değil ancak tatlı dille yumuşatılabilinirler.
Tatlı dil, her daim muhatabı ruhen etkiler. Yumuşak, ikna edici, okşayıcı konuşma şekli yeri gelir taşı bile eritebilir. Tatlı dil, bütün gücünü ruhtan alır. Ruhu iyilikler, güzelliklerle dolu olan, fazilet sahibi bir kimsenin dili de kendiliğinden tatlı olur. Tatlı dil ve güler yüz, ruh asaletinin sevimli belirtileri ve görünümleridir. Tatlı dilli insanlar bu özellikleriyle çevrelerindekileri arkalarından sürükleyecek çekici bir etkiye sahiptirler. Ne kadar kötü olursa olsun, aslında tatlı dil karşısında yumuşamayacak insan kalbi yoktur. Tatlı dil, iyiliğin o güçlü silahıyla bütün kötülükleri yenip ortadan kaldırmaya muktedirdir.
Bu konuda son söz. Dil, bilinç ve iradeyle kullanılması gereken bir organdır; kendi başına bırakıldığı zaman her dönüşünde bir kalp kırar; .birçok yıkımlara sebep olur. Hatta öyle ki dilin kemiği yok diye bir ifademiz de vardır. Kemiği olmayan dilin yıkım etkisi bazen o derece olmaktadır ki bunu anlatmak içinde; “dil yarası yaraların en derinidir” denilmektedir.
Önder GÜZELARSLAN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.