İSLAM BİR ÖZGÜRLÜK ÇIĞLIĞIDIR!
■ İSLAM BİR ÖZGÜRLÜK ÇIĞLIĞIDIR!
Günümüz dünyasında, İslâm,, kendi kendisini engelleyen, kendi kendisine pusu kuran bir iklim ve bşr anlayışla karşı karşıyadır.
İslâm bireylere, ailelere, kabilelere, milletlere,bölgelere özel ayrıcalıklar tanımadığı halde, günümüzde İslam, kişisel, kabilesel, bölgesel, ırksal ve yerel önyargılardan bir türlü kurtulamıyor.
Laık Uluslararasi düzen, toplumsal amaçlar taşımayan, toplumsal sorumluluklar almayan dünya hayatından çekilmiş kapalı bir hayata mecbur edilmiş, ölü tanımlarla kuşatılmış bir İslâm anlayışını güçlendirmeye çalışıyor.
Laik uluslararası sistem, İslam'ı yaşanmamış hayatların inancı haline sokmak istiyor. Bugün İslâm dünyasında laik azınlıklar, sessizleştirilmiş büyük çoğunluklara hükmediyorlar.
Nerede olursa olsun günlük hayatın niteliğini belirleyen irade çıkara dayalı bir iradedir. Kazanma iştihalarının zirve yaptığı ve her şeyin ölçüsünün buna göre belirlendiği bir dünyada, merhamete, mağfirete, özgürlüğe, kutsala yer yok. Kutsallık, kartellerde, tröstlerde, kutsallik dev şirketlerin sömürü ağlarında. Kutsallıktan sıyrılmış, sömürünün dişlileri arasında kaubolmuş, mekanikleşmiş, sindirilmiş, kıstırılmış, uysallaştırılmış, köleleştirilmiş, inançlarından tecrit edilmiş bir insanlık tarihi içinde yaşıyoruz.
Hiçbir millet ve hiçbir topluluk kendi tarhini, kültürünü İslâm'ın yerine koyamaz ve tarihe İslâm'ın tarihi diyemez.
İslâm'ın hayat ile bağları kopartılarak bütün iddialarından vazgeçilmesi istenemez; iştense bile İslâm buna müsade etmez. İddialarından ve sabitelerinden arındırılmış bir İslâm, İslâm olmaktan çıkar
İslam ın sosyal ve siyasal hayatı düzenlemesine müsade etmeyenler, ne gariptir ki, bütün geri kalmışlığın ve bütün olumsuzlukların sebebini İslamda buluyorlar. Bu ne büyük bir bühtan ve BU NE büyük bir çarpıtma. Onlara göre, geri kalmışlığın, batı karşısında yenilmişliğin sebebi İslamdı ve bu İslâm hayatın dışında kalmalıydı. Dediklerini ve istediklerini bir bir gerçekleştirdiler ve İslam'ı hayatın dışına sürdüler.
Toplumlar her zaman düz bir çizgide ilerlemez. Zaman zaman ilerler, geriler zaman zaman ayağı kayar. Gerileyen, ayağı kayan toplumun içinden çıkan öncüler de o toplumu bu gerilemeden ayak kaymasından kurtaramazsa, o toplumun sonu uçurumdur. O toplum artık uçurumların girdabında dönüp duracaktır.
Bunlar, " sizi kurtarıyoruz" Nidalarıyla, bir düşüşten bir düşüşe, bir uçurumdan bir uçuruma, milleti sürüklerler.
Toplum bazen çözüm yokluğundan değil, çözüm bolluğundan batar. Herkesin cebinde farklı bir çözüm. Çözüm zenginliği, karmaşayı davet eder. Herkes kendi çözümünün peşindedir. Öğle bir duruma gelir ki, kurtarılacak, çözüm bulunacak olan bir tarafa bırakılarak, çözümlerarası bir kavga başlar. Asıl mesele milletin kurtarılması değil, kendilerinin kurtulmasıdır.
Toplumun değerlerine kinle nefretle karşı duranlar, yabancılara karşı ne kadar da hoşgörülüdürler. Dünya barışı için koştururlarken, kendinden olanlara karşı ne kadar da zalim ve gaddardırlar. Dışa karşı büyük bir dikkat içe karşı inanılmaz bir körlük. Dışa karşı dostluk, içe karşı düşmanlık, Yüzelli yıldır bu toplumsal çürümenin ve gerilemenin sancısını yaşıyoruz. Kıvranıyoruz, acı çekiyoruz, sendeliyoruz. Beynimiz yangın yeri. Hafızamız dağılıyor, aklımız yırtılıyor.
Acı çekmek, bu düşüşün ve çürümenin farkında olmak. Aslında bu çürümeyi ve düşüşü bir bakıma olağan karşılayabiliriz. Çünkü, bir insanının hayatında düşüşler ve yükselişler olduğu gibi, toplumların da hayatında bu tür düşüşler ve yükselişler yaşanabilir ve tarihin akışına uygundur. Önemli olan bu durumu soğukkanlılıkla karşılamak ve bu gerilemenin ve düşüşün sebeplerini araştırmak ve çareler üretmek. Bu araştırmayı yapacak olan aydınlar, suçu, bin yıldır bizi zaferden zafere başarıdan başarıya koşturan İslam'a yüklediler.
Bu düşüşü ve çürümeyi İslama bağlayan aydınlar, içinde doğdukları toplumun değerlerini yerle bir etmeye azmetmiş bir ihanet şebekesi ve Islamla kavgaları olan batının çoban köpekleri. Kafalarında tek kıta vardı: Avrupa. Zihinlerinde tek hakikat; hakikate suikast. İhanet duyguları imanlarını çürüttü ve inkara yelken açtılar. Köksüzdüler, vatanlarında gurbetteydiler, halã gurbetteler. Dünya görüşleri yıkılmış, inançları temelinden sarsılmış bu aydınlar dinimizi sosyal ve siyasal hayattan uzaklaştırarak,. bu düşüşün ve bu çürümenin hem işçisi ve hemde mimarı oldular.
Halbuki, bir medeniyetin başka bir medeniyete istihale etmesi ham bir hayaldir. Bu hayalî çok pahalıya ödedik. Batılılaşmanın, batmak olduğunu idrak ettiğimiz zaman iş işten geçmişti.
Günümüzde dini hayat, dini oluşumlar, dini düşünce ve kültür hayatı; İslam'ın mevcut sistemlere, düşünme kalıplarına, statükolara, geleneklere " hayır" diyerek kurulu düzenin her türlü uzlaşı önerilerini reddederek tarihe evrensel bir devrim ve büyük bir devlet kuran bir irade olarak çıktığını her nedense hiç konuşmak ve hatırlamak istemiyor.
İslâm, Bılalların, Zeydlerin, Ammarların, diri diri gömülen kız çocuklarının, alınıp satılan kölelerin özgürlük çığlığı değilmiydi?.
Şimdi ise, uğruna bunca mücadele verilen özgürlük, özgürlükleri yok ediyor ve özgürlük, özgürlüklerin pırangası haline geliyor. Özgürlük, artık katillerin savaş arabalarına yazılan korkunç isimı, öldürmenin ve sömürmenin parolası. İslami hayattan kovanlar, özgürlüğüde hayattan kovdular. Hâlbuki İslâm bir özgürleşme çığlığıdır. insan ancak bir Allah'a inanarak özgür olur ve bütün putları baltasıyla devirir. İnsan ancak putları kira kira Allah'a ulaşır.
İslâm bütün zamanlarım güneşidir. Biz güneşi cebimizde kaybettik. Şimdi bulmak için arıyoruz.
Sansasyon, magazin ve ekran kültürüyle insan bilincinin bombardıman edildiği bir çağda, ilâhi değerlerle bütünleşen bir hayatı kurmak bir sorumluluktur.
Zamanın ve tarihin ruhu olmak İslam'ı bir görevdir.
Çağrımız kendimizedir, kendi nefsimize ve neslimizedir. Bu çağrı rahmete, hikmete ve tevhide bir çağrıdır.
Bu çağrı; her türlü uzlaşmaya, sekülerizme, Liberalizme, nesneleştirmeye, İslam'a aykırı bütün kurumlara, İslam'ı her türlü araçsalaştırmaya,, pragmatizme Hayır deme çağrısıdır. şimdiye kadar evet dediğimiz kurumlara ve sisteme Hayır deme çağrısıdır.
Bizim çağrımız özgürlüğe bir çağrıdır.
Şuurları parçalanmış, hayatları kopmuş, sıradan günlük olaylarla kuşatılmış bir kültürle tarihin ve zamanın sesi olunmaz. Hayattan kopmuş, içi boşaltılmış kurtuluş kehanetleriyle mücadele verilmez.
Müslüman olmak bütün zamanları kuşatan İslam'ın sesi olmaktır.
Sessiz kalmak bu kavgaya katılmamak, yok olmaktır.
Modern bilgi ve kültürel yapıların ideolojik sınırlarını aşabilmek için biz müslümanların anlam ve amaç bilgisini, anlam ve amaç ahlakını, anlam ve amaç haritasını köklü bir şekilde yeniden inşa etmemiz gerekiyor
Büyük umutlara yürümek büyük çabalar göstermekle mümkündür.işte müslüman bu çabanın bu direnişin ve bu yenilenmenin ve geleceğe adanışın adıdır.
Müslüman olmak demek, Allah'a karşı sorumlu olmak demektir.
Hadi artık, bilinç lambasını yak. Çünkü umut bilinçle başlar.
Zinnur Şimşek
Ekleme
Tarihi: 09 Ağustos 2022 - Salı
İSLAM BİR ÖZGÜRLÜK ÇIĞLIĞIDIR!
■ İSLAM BİR ÖZGÜRLÜK ÇIĞLIĞIDIR!
Günümüz dünyasında, İslâm,, kendi kendisini engelleyen, kendi kendisine pusu kuran bir iklim ve bşr anlayışla karşı karşıyadır.
İslâm bireylere, ailelere, kabilelere, milletlere,bölgelere özel ayrıcalıklar tanımadığı halde, günümüzde İslam, kişisel, kabilesel, bölgesel, ırksal ve yerel önyargılardan bir türlü kurtulamıyor.
Laık Uluslararasi düzen, toplumsal amaçlar taşımayan, toplumsal sorumluluklar almayan dünya hayatından çekilmiş kapalı bir hayata mecbur edilmiş, ölü tanımlarla kuşatılmış bir İslâm anlayışını güçlendirmeye çalışıyor.
Laik uluslararası sistem, İslam'ı yaşanmamış hayatların inancı haline sokmak istiyor. Bugün İslâm dünyasında laik azınlıklar, sessizleştirilmiş büyük çoğunluklara hükmediyorlar.
Nerede olursa olsun günlük hayatın niteliğini belirleyen irade çıkara dayalı bir iradedir. Kazanma iştihalarının zirve yaptığı ve her şeyin ölçüsünün buna göre belirlendiği bir dünyada, merhamete, mağfirete, özgürlüğe, kutsala yer yok. Kutsallık, kartellerde, tröstlerde, kutsallik dev şirketlerin sömürü ağlarında. Kutsallıktan sıyrılmış, sömürünün dişlileri arasında kaubolmuş, mekanikleşmiş, sindirilmiş, kıstırılmış, uysallaştırılmış, köleleştirilmiş, inançlarından tecrit edilmiş bir insanlık tarihi içinde yaşıyoruz.
Hiçbir millet ve hiçbir topluluk kendi tarhini, kültürünü İslâm'ın yerine koyamaz ve tarihe İslâm'ın tarihi diyemez.
İslâm'ın hayat ile bağları kopartılarak bütün iddialarından vazgeçilmesi istenemez; iştense bile İslâm buna müsade etmez. İddialarından ve sabitelerinden arındırılmış bir İslâm, İslâm olmaktan çıkar
İslam ın sosyal ve siyasal hayatı düzenlemesine müsade etmeyenler, ne gariptir ki, bütün geri kalmışlığın ve bütün olumsuzlukların sebebini İslamda buluyorlar. Bu ne büyük bir bühtan ve BU NE büyük bir çarpıtma. Onlara göre, geri kalmışlığın, batı karşısında yenilmişliğin sebebi İslamdı ve bu İslâm hayatın dışında kalmalıydı. Dediklerini ve istediklerini bir bir gerçekleştirdiler ve İslam'ı hayatın dışına sürdüler.
Toplumlar her zaman düz bir çizgide ilerlemez. Zaman zaman ilerler, geriler zaman zaman ayağı kayar. Gerileyen, ayağı kayan toplumun içinden çıkan öncüler de o toplumu bu gerilemeden ayak kaymasından kurtaramazsa, o toplumun sonu uçurumdur. O toplum artık uçurumların girdabında dönüp duracaktır.
Bunlar, " sizi kurtarıyoruz" Nidalarıyla, bir düşüşten bir düşüşe, bir uçurumdan bir uçuruma, milleti sürüklerler.
Toplum bazen çözüm yokluğundan değil, çözüm bolluğundan batar. Herkesin cebinde farklı bir çözüm. Çözüm zenginliği, karmaşayı davet eder. Herkes kendi çözümünün peşindedir. Öğle bir duruma gelir ki, kurtarılacak, çözüm bulunacak olan bir tarafa bırakılarak, çözümlerarası bir kavga başlar. Asıl mesele milletin kurtarılması değil, kendilerinin kurtulmasıdır.
Toplumun değerlerine kinle nefretle karşı duranlar, yabancılara karşı ne kadar da hoşgörülüdürler. Dünya barışı için koştururlarken, kendinden olanlara karşı ne kadar da zalim ve gaddardırlar. Dışa karşı büyük bir dikkat içe karşı inanılmaz bir körlük. Dışa karşı dostluk, içe karşı düşmanlık, Yüzelli yıldır bu toplumsal çürümenin ve gerilemenin sancısını yaşıyoruz. Kıvranıyoruz, acı çekiyoruz, sendeliyoruz. Beynimiz yangın yeri. Hafızamız dağılıyor, aklımız yırtılıyor.
Acı çekmek, bu düşüşün ve çürümenin farkında olmak. Aslında bu çürümeyi ve düşüşü bir bakıma olağan karşılayabiliriz. Çünkü, bir insanının hayatında düşüşler ve yükselişler olduğu gibi, toplumların da hayatında bu tür düşüşler ve yükselişler yaşanabilir ve tarihin akışına uygundur. Önemli olan bu durumu soğukkanlılıkla karşılamak ve bu gerilemenin ve düşüşün sebeplerini araştırmak ve çareler üretmek. Bu araştırmayı yapacak olan aydınlar, suçu, bin yıldır bizi zaferden zafere başarıdan başarıya koşturan İslam'a yüklediler.
Bu düşüşü ve çürümeyi İslama bağlayan aydınlar, içinde doğdukları toplumun değerlerini yerle bir etmeye azmetmiş bir ihanet şebekesi ve Islamla kavgaları olan batının çoban köpekleri. Kafalarında tek kıta vardı: Avrupa. Zihinlerinde tek hakikat; hakikate suikast. İhanet duyguları imanlarını çürüttü ve inkara yelken açtılar. Köksüzdüler, vatanlarında gurbetteydiler, halã gurbetteler. Dünya görüşleri yıkılmış, inançları temelinden sarsılmış bu aydınlar dinimizi sosyal ve siyasal hayattan uzaklaştırarak,. bu düşüşün ve bu çürümenin hem işçisi ve hemde mimarı oldular.
Halbuki, bir medeniyetin başka bir medeniyete istihale etmesi ham bir hayaldir. Bu hayalî çok pahalıya ödedik. Batılılaşmanın, batmak olduğunu idrak ettiğimiz zaman iş işten geçmişti.
Günümüzde dini hayat, dini oluşumlar, dini düşünce ve kültür hayatı; İslam'ın mevcut sistemlere, düşünme kalıplarına, statükolara, geleneklere " hayır" diyerek kurulu düzenin her türlü uzlaşı önerilerini reddederek tarihe evrensel bir devrim ve büyük bir devlet kuran bir irade olarak çıktığını her nedense hiç konuşmak ve hatırlamak istemiyor.
İslâm, Bılalların, Zeydlerin, Ammarların, diri diri gömülen kız çocuklarının, alınıp satılan kölelerin özgürlük çığlığı değilmiydi?.
Şimdi ise, uğruna bunca mücadele verilen özgürlük, özgürlükleri yok ediyor ve özgürlük, özgürlüklerin pırangası haline geliyor. Özgürlük, artık katillerin savaş arabalarına yazılan korkunç isimı, öldürmenin ve sömürmenin parolası. İslami hayattan kovanlar, özgürlüğüde hayattan kovdular. Hâlbuki İslâm bir özgürleşme çığlığıdır. insan ancak bir Allah'a inanarak özgür olur ve bütün putları baltasıyla devirir. İnsan ancak putları kira kira Allah'a ulaşır.
İslâm bütün zamanlarım güneşidir. Biz güneşi cebimizde kaybettik. Şimdi bulmak için arıyoruz.
Sansasyon, magazin ve ekran kültürüyle insan bilincinin bombardıman edildiği bir çağda, ilâhi değerlerle bütünleşen bir hayatı kurmak bir sorumluluktur.
Zamanın ve tarihin ruhu olmak İslam'ı bir görevdir.
Çağrımız kendimizedir, kendi nefsimize ve neslimizedir. Bu çağrı rahmete, hikmete ve tevhide bir çağrıdır.
Bu çağrı; her türlü uzlaşmaya, sekülerizme, Liberalizme, nesneleştirmeye, İslam'a aykırı bütün kurumlara, İslam'ı her türlü araçsalaştırmaya,, pragmatizme Hayır deme çağrısıdır. şimdiye kadar evet dediğimiz kurumlara ve sisteme Hayır deme çağrısıdır.
Bizim çağrımız özgürlüğe bir çağrıdır.
Şuurları parçalanmış, hayatları kopmuş, sıradan günlük olaylarla kuşatılmış bir kültürle tarihin ve zamanın sesi olunmaz. Hayattan kopmuş, içi boşaltılmış kurtuluş kehanetleriyle mücadele verilmez.
Müslüman olmak bütün zamanları kuşatan İslam'ın sesi olmaktır.
Sessiz kalmak bu kavgaya katılmamak, yok olmaktır.
Modern bilgi ve kültürel yapıların ideolojik sınırlarını aşabilmek için biz müslümanların anlam ve amaç bilgisini, anlam ve amaç ahlakını, anlam ve amaç haritasını köklü bir şekilde yeniden inşa etmemiz gerekiyor
Büyük umutlara yürümek büyük çabalar göstermekle mümkündür.işte müslüman bu çabanın bu direnişin ve bu yenilenmenin ve geleceğe adanışın adıdır.
Müslüman olmak demek, Allah'a karşı sorumlu olmak demektir.
Hadi artık, bilinç lambasını yak. Çünkü umut bilinçle başlar.
Zinnur Şimşek
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.