OLGUNLAŞMA SÜRECİ...!
<p>Kürt sorununun başlangıcını Osmanlının son dönemlerindeki İttihat ve Terakki hükümetinin merkeziyetçi ve milliyetçi uygulamaları oluşturuyorsa da, Cumhuriyet döneminin bu uygulamaları sahiplenmesiyle sorun kangrenleşmiş, “Kürt sorunu” şeklinde ülkenin birinci sorunu haline gelmiştir.</p>
<p> </p>
<p>1924’te Halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti, yeni bir ulus-devlet teşkili için, sosyal hayatın tamamına müdahale etmeye başladı. Kürtler için, dini yaşam alanlarından olan Tarikat ve medreseler, kapatılmaya başlandı.</p>
<p>Bu dönemde Türkiye’de uygulanan kimi inkılâp ve reformlar, bu dönemde; Türkiye toplumunda Kürt kimliği ile dinî kimliklerin siyasallaşmasına sebebiyet vermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte devlet; Kürtler, din ve diğer etnik unsurlar üzerinde ötekileştirici politikalar izlemiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne en önemli “kimlik” talepleri İslamî çevreler ile Kürtlerden gelmiştir.</p>
<p>Cumhuriyet dönemiyle birlikte ulus-devlet modelinin Türlük dışındaki etnik unsurları ayrıştıran tavrı, Kürt hareketine, özellikle de son yıllarda PKK eliyle hem Türkiye içerisinde, hem de Türkiye dışında büyük bir ivme kazandırmıştır.</p>
<p>90’lı yılların başında HEP ile yeniden sivil siyaseti deneyen Kürt siyasal hareketi, özelikle bölgede hatırı sayılır bir taraftar kitlesi buldu. Bir yandan resmi ideolojinin kapatma tehdidiyle karşı karşıya gelen HEP, diğer yandan PKK baskısı altına girmeye başladı. HEP’in kapatılması ile Kürtler için sivil siyasetin önü kapatılmış ve maalesef sivil mücadeleden yana olan Kürtleri de silahlı mücadeleyi dayatan PKK ile entegrasyona itmiştir.</p>
<p> </p>
<p>1994 ile 1995 seçimlerinde bölgede azımsanmayacak bir oy alan İslamî geleneğin temsilcisi olan Refah Partisi’nin 1996’da kapatılması, PKK’nın taktik değiştirerek dini öteleyen, dışlayan ifadelerini bırakmasına neden olmuştur. Bu yıllarda Türkiye’deki diğer siyasi partilerin (ANAP-DYP-CHP) kendi aralarında basit, kısır ve kavgacı bir siyaset yürütmeleri, bölgeyi tamamen HADEP-PKK’nın etki alanına sokmuştur.</p>
<p>Diğer taraftan Kürt sorununun çözümü konuşulmaya, bu yönde gerekli adımlar atılmaya başlandığı anda marjinal gruplar (Türk ve Kürt şoven milliyetçiler) çözümü zorlaştıran başka bir etken olmuşlardır. PKK’nın yıllarca bölge üzerindeki silahlı vesayeti, aynı zamanda Kürt sorunun çözümü önündeki bir başka engel olmuştur. Ayrıca, Türkiye’ye ve bölgeye dayatılan batı kaynaklı seküler-laik anlayış “din” etrafında bir araya gelen bölge insanını alternatif anlayışlara itmiştir. Bu anlayış, etnisiteye dayalı Kürt milliyetçiliğinin yükselmesine neden olmuştur.</p>
<p>Türkiye’de kimlik taleplerinin dile getirilmesi her defasında güvenlik gerekçesiyle ötelenmiştir. Hâlbuki Kürt sorununu çözmeden, etnik ayrışma temelinde baş gösteren bir dizi sorunu ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bugün gelinen noktada, Kürt sorunu; artık sadece Kürtleri ya da Türkiye’yi ilgilendiren bir sorun olmaktan çıkmış, bölgesel ve hatta uluslararası bir boyut kazanmıştır. Kürt sorununun çok yönlülüğü (siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik) ve tarihsel derinliği dikkate alındığında, sorunun tek başına siyasi iktidarlarca çözülebilecek bir sorun olmadığı da görülmektedir.</p>
<p> </p>
<p> Gelenek haline gelen darbelerin, Türkiye siyaseti üzerinde her zaman kendini hissettirmiş olması, Türkiye halkının büyük çoğunluğunun daha fazla “demokrasi” için AB’yi kabul etmesine neden olmuştur. Bu noktada AK Parti, halkın bu yöndeki taleplerini iyi analiz etmiş, AB’nin Kürt sorununu barışçıl bir yolla çözmeyen bir Türkiye’yi bünyesine almayacağını bilen AK Parti, politikalarını buna göre belirlemiştir.</p>
<p>Devlet bugünkü pratiğiyle (Kürt sorunuyla yüzleşmesi) Kürt sorununun çözümsüzlüğünün önündeki en büyük tabulardan birini yıkmıştır. Sorunun bugün bu kadar açık yüreklilikle ve cesaretle dile getirilmesinde, mevcut siyasi iktidarın kararlılığı ve konjonktüre hakim olması da etkili olmuştur.</p>
<p>Siyasi iktidar, Kürt sorunu konusunda demokratik adımlar atmaya çalışırken, tüm siyasi hesaplarını Kürt milliyetçiliği üzerine kurmuş olan BDP ile de mücadele etmek zorunda kalmıştır. AK Parti’nin sorunun çözümüne yönelik başlattığı Kürt açılımı ve bu bağlamda topluma sunduğu çözüm paketleri, bölgedeki siyasi rakibi BDP’yi ürkütmüş, BDP; her olumlu adımı, AK Parti’nin siyasi bir manevrası olarak görmüştür.</p>
<p>2007’den sonra Kürt sorunun çözümüne yönelik, güvenlikçi ve asayişçi politikalardan vazgeçilmiş, özellikle 2009’dan sonra; sorunun temel noktasını oluşturan sosyal içerikli politikalar devreye sokulmuştur. 2012 yılının son aylarında Devlet ile İmralı arasında başlayan “Çözüm Süreci” ise yavaş yavaş olgunlaşma dönemine girmiştir.</p>
<p>Gelinen noktada, Türkiye toplumu olarak çözüm sürecinin meyvelerinden istifade arifesinde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz…</p>
<p>Selam ve dua ile…</p>
Ekleme
Tarihi: 01 Aralık 2013 - Pazar
OLGUNLAŞMA SÜRECİ...!
<p>Kürt sorununun başlangıcını Osmanlının son dönemlerindeki İttihat ve Terakki hükümetinin merkeziyetçi ve milliyetçi uygulamaları oluşturuyorsa da, Cumhuriyet döneminin bu uygulamaları sahiplenmesiyle sorun kangrenleşmiş, “Kürt sorunu” şeklinde ülkenin birinci sorunu haline gelmiştir.</p>
<p> </p>
<p>1924’te Halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti, yeni bir ulus-devlet teşkili için, sosyal hayatın tamamına müdahale etmeye başladı. Kürtler için, dini yaşam alanlarından olan Tarikat ve medreseler, kapatılmaya başlandı.</p>
<p>Bu dönemde Türkiye’de uygulanan kimi inkılâp ve reformlar, bu dönemde; Türkiye toplumunda Kürt kimliği ile dinî kimliklerin siyasallaşmasına sebebiyet vermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte devlet; Kürtler, din ve diğer etnik unsurlar üzerinde ötekileştirici politikalar izlemiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne en önemli “kimlik” talepleri İslamî çevreler ile Kürtlerden gelmiştir.</p>
<p>Cumhuriyet dönemiyle birlikte ulus-devlet modelinin Türlük dışındaki etnik unsurları ayrıştıran tavrı, Kürt hareketine, özellikle de son yıllarda PKK eliyle hem Türkiye içerisinde, hem de Türkiye dışında büyük bir ivme kazandırmıştır.</p>
<p>90’lı yılların başında HEP ile yeniden sivil siyaseti deneyen Kürt siyasal hareketi, özelikle bölgede hatırı sayılır bir taraftar kitlesi buldu. Bir yandan resmi ideolojinin kapatma tehdidiyle karşı karşıya gelen HEP, diğer yandan PKK baskısı altına girmeye başladı. HEP’in kapatılması ile Kürtler için sivil siyasetin önü kapatılmış ve maalesef sivil mücadeleden yana olan Kürtleri de silahlı mücadeleyi dayatan PKK ile entegrasyona itmiştir.</p>
<p> </p>
<p>1994 ile 1995 seçimlerinde bölgede azımsanmayacak bir oy alan İslamî geleneğin temsilcisi olan Refah Partisi’nin 1996’da kapatılması, PKK’nın taktik değiştirerek dini öteleyen, dışlayan ifadelerini bırakmasına neden olmuştur. Bu yıllarda Türkiye’deki diğer siyasi partilerin (ANAP-DYP-CHP) kendi aralarında basit, kısır ve kavgacı bir siyaset yürütmeleri, bölgeyi tamamen HADEP-PKK’nın etki alanına sokmuştur.</p>
<p>Diğer taraftan Kürt sorununun çözümü konuşulmaya, bu yönde gerekli adımlar atılmaya başlandığı anda marjinal gruplar (Türk ve Kürt şoven milliyetçiler) çözümü zorlaştıran başka bir etken olmuşlardır. PKK’nın yıllarca bölge üzerindeki silahlı vesayeti, aynı zamanda Kürt sorunun çözümü önündeki bir başka engel olmuştur. Ayrıca, Türkiye’ye ve bölgeye dayatılan batı kaynaklı seküler-laik anlayış “din” etrafında bir araya gelen bölge insanını alternatif anlayışlara itmiştir. Bu anlayış, etnisiteye dayalı Kürt milliyetçiliğinin yükselmesine neden olmuştur.</p>
<p>Türkiye’de kimlik taleplerinin dile getirilmesi her defasında güvenlik gerekçesiyle ötelenmiştir. Hâlbuki Kürt sorununu çözmeden, etnik ayrışma temelinde baş gösteren bir dizi sorunu ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bugün gelinen noktada, Kürt sorunu; artık sadece Kürtleri ya da Türkiye’yi ilgilendiren bir sorun olmaktan çıkmış, bölgesel ve hatta uluslararası bir boyut kazanmıştır. Kürt sorununun çok yönlülüğü (siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik) ve tarihsel derinliği dikkate alındığında, sorunun tek başına siyasi iktidarlarca çözülebilecek bir sorun olmadığı da görülmektedir.</p>
<p> </p>
<p> Gelenek haline gelen darbelerin, Türkiye siyaseti üzerinde her zaman kendini hissettirmiş olması, Türkiye halkının büyük çoğunluğunun daha fazla “demokrasi” için AB’yi kabul etmesine neden olmuştur. Bu noktada AK Parti, halkın bu yöndeki taleplerini iyi analiz etmiş, AB’nin Kürt sorununu barışçıl bir yolla çözmeyen bir Türkiye’yi bünyesine almayacağını bilen AK Parti, politikalarını buna göre belirlemiştir.</p>
<p>Devlet bugünkü pratiğiyle (Kürt sorunuyla yüzleşmesi) Kürt sorununun çözümsüzlüğünün önündeki en büyük tabulardan birini yıkmıştır. Sorunun bugün bu kadar açık yüreklilikle ve cesaretle dile getirilmesinde, mevcut siyasi iktidarın kararlılığı ve konjonktüre hakim olması da etkili olmuştur.</p>
<p>Siyasi iktidar, Kürt sorunu konusunda demokratik adımlar atmaya çalışırken, tüm siyasi hesaplarını Kürt milliyetçiliği üzerine kurmuş olan BDP ile de mücadele etmek zorunda kalmıştır. AK Parti’nin sorunun çözümüne yönelik başlattığı Kürt açılımı ve bu bağlamda topluma sunduğu çözüm paketleri, bölgedeki siyasi rakibi BDP’yi ürkütmüş, BDP; her olumlu adımı, AK Parti’nin siyasi bir manevrası olarak görmüştür.</p>
<p>2007’den sonra Kürt sorunun çözümüne yönelik, güvenlikçi ve asayişçi politikalardan vazgeçilmiş, özellikle 2009’dan sonra; sorunun temel noktasını oluşturan sosyal içerikli politikalar devreye sokulmuştur. 2012 yılının son aylarında Devlet ile İmralı arasında başlayan “Çözüm Süreci” ise yavaş yavaş olgunlaşma dönemine girmiştir.</p>
<p>Gelinen noktada, Türkiye toplumu olarak çözüm sürecinin meyvelerinden istifade arifesinde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz…</p>
<p>Selam ve dua ile…</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.