“Takdir-i İlahî”!...
<p>Altı çocuklu ailenin en büyüğüdür Mustafa. Teknik Endüstri Meslek Lisesi, motor bölümünü bitirmiştir. Hayalinde asker olmak vardır. Tabi öncelikli olarak, askeri liselere müracaat etmesi gerekmektedir.</p>
<p> </p>
<p>Haftanın ilk iş günü, yani Pazartesi. Karayolu ile şehir merkezine gitmek mümkün olsa da Mustafa o gün, tren ile gitmeyi tercih etmiştir. Kısmet bu ya, şehir merkezi istikametine gidecek olan tren arızalandığı için, o günkü sefer iptal edilmiştir. Karayolu ile gitmediğine pişman olan Mustafa, kendince pratik bir çözüm bulur. Karşı istikametten gelen yük treni ile (yük trenlerinin yolcu alması yasaktır) yakındaki ilçe merkezine, oradan da karayolu ile şehir merkezine gitmeye karar verir.</p>
<p> </p>
<p>İlçe merkezine gitmek için, karşı istikametten gelen yük trenine (yasak olduğunu bildiği halde) gizlice biner. İlçe merkezine yaklaştıklarında, trenin olması gerektiğinden daha fazla hızlı gittiğini o da fark eder ancak yapabileceği bir şey de yoktur. Korkulan olur, yük treni ilçe merkezinde duramaz ve gittikçe hızı artmaya başlar. Bir sonraki istasyonda da duramayan tren, raydan çıkar. Ortalık savaş alanına dönmüştür. Yük vagonları iç içe girer, demiryolunun bulunduğu yerden, aşağıdaki vadiye doğru yuvarlanmaya başlarlar. Yük olarak trende, Ham petrol, fuel-oil, ham maden ve canlı hayvan (büyük ve küçükbaş) bulunmaktadır. Küçük ve büyükbaş hayvanların tamamı telef olur. Artık, vadideki dereden ham petrol ve fuel-oil akmaktadır. Tren görevlileri ile birlikte maalesef beş kişi hayatını kaybetmiştir.</p>
<p> </p>
<p>Takdir-i İlahî, vagonlar ile birlikte vadideki dereye yuvarlanan Mustafa uyandığında, bacağının üzerinde bir ağırlık hisseder, ağırlığı kaldırmaya mecali ve gücü yoktur. Kumsal bir alanda olduğunu görür ve elleriyle bacağının altındaki yumuşak toprak ve kumları kazımaya çalışır. Yüzü ve ellerindeki yara ve sıyrıklardan ötürü sürekli kan kaybeden Mustafa, tamamen uyuşmuş olan bacağını son bir gayretle vagonun altından çıkarmayı başarır.</p>
<p> </p>
<p>Mustafa çok yorulmuş, bitkin düşmüş ve susamıştır. Dere kenarındaki çeşmeden kana kana su içer, yüzünü yıkar ve kendine gelmeye çalışır. Bu arada hava da kararmaya başlamış, yakın etrafta kimsecikler yoktur. Vadi içerisinden suyun akış yönü istikametine yürümeye başlar. Düşe kalka, düşe kalka en nihayet vadi sonundaki köye ulaşır. Köyde aynı okuldan bir arkadaşıyla karşılaşan Mustafa, yük treninin kaza yaptığını ve bu kazadan kendisinin kurtulduğunu anlatmaya gayret eder. Arkadaşı, Mustafa’nın hâlâ kazanın şokunu atlatamadığını anlar ve kendilerine ait kamyonet ile en yakın hastaneye götürmek için yola koyulur. Kaza öyle bir yerde meydana gelmiştir ki yardım ve kaza kırım ekipleri kaza yerine saatler sonra ulaşabilmişlerdir.</p>
<p> </p>
<p>Bir buçuk saat sonra hastaneye ulaştıklarında Mustafa, baygın düşmüştür artık. İlk müdahalenin ardından, tedavi altına alınır ve geceyi hastanede geçirir. Derin bir uykuya dalmıştır. Kendisine geldiğinde, odasının camından içeriye yansıyan güneş ışığını seyreder. Hayallerini, hedeflerini, umutlarını hatırlar. Büyük bir kazadan sağ salim kurtulduğuna şükreder. Bir yandan da <strong><em>“Eyvah! Hedeflerim artık bir hayalden ibaret kalacak”</em></strong> diye düşünür. Kendisini kontrole gelen doktoruna, taburcu edilmesini rica eder. Doktoru, aşırı kan kaybı ve halsizlik nedeniyle taburcu edilmesinin mümkün olmayacağını ifade eder.</p>
<p> </p>
<p>Kazadan haberdar olan aile efradı ve yakın akraba çevresi, ziyaret için geldikleri hastanede kendisini bulamayınca, korku ve endişeye kapılırlar. Hastanede bir telaş ve koşuşturma başlar. Hastane yetkilileri, Mustafa’nın görevlilere haber vermeden hastaneden ayrılmış olabileceğini bildirirler. Bu arada, Mustafa öğle yemeği sonrası için bir plan yapar ve büyük bir riski göze alır. Hasta ziyaretinin başlamasıyla birlikte, kimseye haber vermeden hastaneden ayrılır Hasta ve yaralı haliyle, hayalini kurduğu geleceği için askeri okullara giriş müracaatını yapmaya gider ve müracaatını gerçekleştirir.</p>
<p> </p>
<p>Akşama doğru herkesi rahatlatan haber köyden gelir. Mustafa’nın evde olduğu haberi, hastanedeki yakınlarını sevince boğar.</p>
<p> </p>
<p>Sınav tarihi gelir. Mustafa girmiş olduğu sınavdan başarılı olur ve hayalindeki hedefine ulaşır. Göreve başladığı ilk gün, atlatmış olduğu tren kazası ve sonrasında yaşadığı süreç, gözlerinin önünden bir film şeridi gibi akar ve dilinden: <strong><em>“Takdir-i İlahî”</em></strong> sözü damlar.</p>
<p> </p>
<p>Amentü’nün altı şartından biri de <strong>“Kaza ve kadere”</strong> inanmaktır. Zira Peygamberimiz (s.a.v) <strong><em>“Kadere iman, kaygı ve üzüntüyü giderir.”</em> (Münavî, Feyzu’l-Kadîr, 3/187)</strong> buyurmaktadır. Bize de düşen, bu teslimiyeti yaşantımızla ortaya koymaktır.</p>
<p> </p>
<p>Selam ve dua ile…</p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 08 Ocak 2018 - Pazartesi
“Takdir-i İlahî”!...
<p>Altı çocuklu ailenin en büyüğüdür Mustafa. Teknik Endüstri Meslek Lisesi, motor bölümünü bitirmiştir. Hayalinde asker olmak vardır. Tabi öncelikli olarak, askeri liselere müracaat etmesi gerekmektedir.</p>
<p> </p>
<p>Haftanın ilk iş günü, yani Pazartesi. Karayolu ile şehir merkezine gitmek mümkün olsa da Mustafa o gün, tren ile gitmeyi tercih etmiştir. Kısmet bu ya, şehir merkezi istikametine gidecek olan tren arızalandığı için, o günkü sefer iptal edilmiştir. Karayolu ile gitmediğine pişman olan Mustafa, kendince pratik bir çözüm bulur. Karşı istikametten gelen yük treni ile (yük trenlerinin yolcu alması yasaktır) yakındaki ilçe merkezine, oradan da karayolu ile şehir merkezine gitmeye karar verir.</p>
<p> </p>
<p>İlçe merkezine gitmek için, karşı istikametten gelen yük trenine (yasak olduğunu bildiği halde) gizlice biner. İlçe merkezine yaklaştıklarında, trenin olması gerektiğinden daha fazla hızlı gittiğini o da fark eder ancak yapabileceği bir şey de yoktur. Korkulan olur, yük treni ilçe merkezinde duramaz ve gittikçe hızı artmaya başlar. Bir sonraki istasyonda da duramayan tren, raydan çıkar. Ortalık savaş alanına dönmüştür. Yük vagonları iç içe girer, demiryolunun bulunduğu yerden, aşağıdaki vadiye doğru yuvarlanmaya başlarlar. Yük olarak trende, Ham petrol, fuel-oil, ham maden ve canlı hayvan (büyük ve küçükbaş) bulunmaktadır. Küçük ve büyükbaş hayvanların tamamı telef olur. Artık, vadideki dereden ham petrol ve fuel-oil akmaktadır. Tren görevlileri ile birlikte maalesef beş kişi hayatını kaybetmiştir.</p>
<p> </p>
<p>Takdir-i İlahî, vagonlar ile birlikte vadideki dereye yuvarlanan Mustafa uyandığında, bacağının üzerinde bir ağırlık hisseder, ağırlığı kaldırmaya mecali ve gücü yoktur. Kumsal bir alanda olduğunu görür ve elleriyle bacağının altındaki yumuşak toprak ve kumları kazımaya çalışır. Yüzü ve ellerindeki yara ve sıyrıklardan ötürü sürekli kan kaybeden Mustafa, tamamen uyuşmuş olan bacağını son bir gayretle vagonun altından çıkarmayı başarır.</p>
<p> </p>
<p>Mustafa çok yorulmuş, bitkin düşmüş ve susamıştır. Dere kenarındaki çeşmeden kana kana su içer, yüzünü yıkar ve kendine gelmeye çalışır. Bu arada hava da kararmaya başlamış, yakın etrafta kimsecikler yoktur. Vadi içerisinden suyun akış yönü istikametine yürümeye başlar. Düşe kalka, düşe kalka en nihayet vadi sonundaki köye ulaşır. Köyde aynı okuldan bir arkadaşıyla karşılaşan Mustafa, yük treninin kaza yaptığını ve bu kazadan kendisinin kurtulduğunu anlatmaya gayret eder. Arkadaşı, Mustafa’nın hâlâ kazanın şokunu atlatamadığını anlar ve kendilerine ait kamyonet ile en yakın hastaneye götürmek için yola koyulur. Kaza öyle bir yerde meydana gelmiştir ki yardım ve kaza kırım ekipleri kaza yerine saatler sonra ulaşabilmişlerdir.</p>
<p> </p>
<p>Bir buçuk saat sonra hastaneye ulaştıklarında Mustafa, baygın düşmüştür artık. İlk müdahalenin ardından, tedavi altına alınır ve geceyi hastanede geçirir. Derin bir uykuya dalmıştır. Kendisine geldiğinde, odasının camından içeriye yansıyan güneş ışığını seyreder. Hayallerini, hedeflerini, umutlarını hatırlar. Büyük bir kazadan sağ salim kurtulduğuna şükreder. Bir yandan da <strong><em>“Eyvah! Hedeflerim artık bir hayalden ibaret kalacak”</em></strong> diye düşünür. Kendisini kontrole gelen doktoruna, taburcu edilmesini rica eder. Doktoru, aşırı kan kaybı ve halsizlik nedeniyle taburcu edilmesinin mümkün olmayacağını ifade eder.</p>
<p> </p>
<p>Kazadan haberdar olan aile efradı ve yakın akraba çevresi, ziyaret için geldikleri hastanede kendisini bulamayınca, korku ve endişeye kapılırlar. Hastanede bir telaş ve koşuşturma başlar. Hastane yetkilileri, Mustafa’nın görevlilere haber vermeden hastaneden ayrılmış olabileceğini bildirirler. Bu arada, Mustafa öğle yemeği sonrası için bir plan yapar ve büyük bir riski göze alır. Hasta ziyaretinin başlamasıyla birlikte, kimseye haber vermeden hastaneden ayrılır Hasta ve yaralı haliyle, hayalini kurduğu geleceği için askeri okullara giriş müracaatını yapmaya gider ve müracaatını gerçekleştirir.</p>
<p> </p>
<p>Akşama doğru herkesi rahatlatan haber köyden gelir. Mustafa’nın evde olduğu haberi, hastanedeki yakınlarını sevince boğar.</p>
<p> </p>
<p>Sınav tarihi gelir. Mustafa girmiş olduğu sınavdan başarılı olur ve hayalindeki hedefine ulaşır. Göreve başladığı ilk gün, atlatmış olduğu tren kazası ve sonrasında yaşadığı süreç, gözlerinin önünden bir film şeridi gibi akar ve dilinden: <strong><em>“Takdir-i İlahî”</em></strong> sözü damlar.</p>
<p> </p>
<p>Amentü’nün altı şartından biri de <strong>“Kaza ve kadere”</strong> inanmaktır. Zira Peygamberimiz (s.a.v) <strong><em>“Kadere iman, kaygı ve üzüntüyü giderir.”</em> (Münavî, Feyzu’l-Kadîr, 3/187)</strong> buyurmaktadır. Bize de düşen, bu teslimiyeti yaşantımızla ortaya koymaktır.</p>
<p> </p>
<p>Selam ve dua ile…</p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.