"Cömertlik, dalları cennetten dünyaya uzanan bir ağaçtır." (Hadis-i Şerif)
"Cömertlik, dalları cennetten dünyaya uzanan bir ağaçtır."
(Hadis-i Şerif)
Peygamber Efendimiz zamanında, huzuruna elleri ve kolları kurumuş halde bir kızcağız çıkar ve der ki:
“Ey Allah’ın Resulü! Bir rüya gördüm ve kollarım bu hale geldi. Bana yardım eder misin?”
Allah Resulü:
“Anlat bakalım, rüyan nedir? Rüyanda ne gördün?” der.
Ve kız anlatmaya başlar:
“Ey Allah’ın Resulü! Ben annemi ve babamı kaybettim. Rüyamda babamı gördüm; Kevser Havuzu’nun başında gelen gidene bir tas su veriyordu. Sevinçle babamın yanına yaklaştım:
‘Ey babacığım! Ne kadar güzel bir yerdesin.’ dedim.
Babam da bana gülümsedi. ‘Burada çok rahatım, herkese su veriyorum, dağıtıyorum.’ dedi.
‘Peki, annem nerede babacığım?’ diye sordum.
Babam:
‘Kızım, annen dünyada yaşarken kimseyi evine davet etmek istemedi, ikramda bulunmadı. Kapıya bir muhtaç geldiğinde: “Benim karnım doymuyor mu ki seninkini doyurayım?” diyerek azarlayıp yolladı. Kimsenin bir ihtiyacını gidermedi. İşte bu yüzden cehennemde azap görüyor.’ dedi.
Ve ben koşarak cehenneme, annemin yanına gittim. Annemi ateşler içinde gördüm. Elinde eski bir ceket ve kurumuş bir ekmek parçası vardı. Ateşler ona doğru geldikçe, elindeki ceketle ekmeği ateşe doğru uzatıyor ve alevler ondan uzaklaşıyordu.
Evet, ateş tenine değmiyordu ama harareti onu çok yakıyordu.
‘Ey anneciğim, nedir bu halin?’ diye sordum.
‘Sorma kızım!’ dedi.
‘Baban hep misafir çağıralım, yoksula yardım edelim, gelenimiz gidenimiz eksik olmasın dedikçe ben onu azarladım. “Biz doymuyoruz ki gelene gidene ikram yapacağız.” dedim. İşte şimdi bu haldeyim.’
‘Peki, anacığım, elindeki eski ceketle ekmek nedir?’ diye sordum.
‘Kızım, bir gün kapımıza bir ihtiyaç sahibi gelmişti. O gün elimde babanın eski, yırtık pırtık bir ceketi vardı. Bir de ekmeği akşamdan poşete koymayı unutmuşum, kurumuştu. Aldım, onları verdim dilenciye. İşte şimdi bunlar bana ateşe karşı siper oluyor.’ dedi.
Ve kızcağız:
‘Ey anacığım, var mı benden bir isteğin?’ diye sordu.
Annesi:
‘Kızım, o kadar çok yandım ki keşke bana bir tas su verebilsen.’ dedi.
‘Bekle anneciğim.’ diyerek kızcağız koşarak babasının yanına gitti.
‘Ey babacığım, annem çok susamış, çok zor durumda. Bana bir tas su verir misin?’ dedi.
Babası:
‘Hayır, kızım! Cehennem ehli olanlar bu sudan bir tas değil, bir yudum bile içemez.’ dedi.
‘Ey babacığım, o senin eşin! Eziyet çekiyor, yanıyor. Bir tas su vereceksin. Hiç mi merhamet etmezsin?’ dedi.
Babası şöyle cevap verdi:
‘Ey kızım, Allah bizi öldükten sonra merhametimizi elimizden alıyor. Yoksa bu dünyadaki akrabalarımızın bu halini görüp de dayanabilmemiz mümkün olmazdı. Sana su veremem.’
Ve kız, babasının elindeki tası kaparak hemen annesine doğru koştu. Babası arkasından:
“Elin kurusun!” diye beddua etti.
Kızın eli kurudu. Bunun üzerine diğer eliyle tası aldı. Babası yine:
“O elin de kurusun!” dedi.
Ve kızın diğer eli de kurudu, tas yere düştü.
Kız, o rüyanın şiddetiyle ter ve kan içinde uyanıverdi. Hemen Peygamber Efendimizin yanına koştu.
Rüyasını anlattıktan sonra Peygamber Efendimiz, Hz. Aişe validemize dönerek:
“Ya Aişe, sen ne diyorsun?” dedi.
Hz. Aişe validemiz:
“Allah’ın Resulü daha iyi bilir.” dedi.
Ve Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
“Eğer senin gördüğün bu rüya doğruysa ve annen baban ahirette gerçekten bu haldeyse, elin düzelsin.” diyerek kızcağıza dua etti.
Daha Allah Resulü "Âmin" demeden kızın elleri iyileşiverdi.
Evet, hepimiz bolluk ve bereket içinde yaşamıyoruz. İllaki eksiklerimiz, gediklerimiz var. Ama Rabbimize binlerce kez şükürler olsun ki halimiz vaktimiz yerinde. Kapımıza gelen birine küçük bir ikram ya da bir sadaka ne bizi zengin eder ne de fakir eder. Ama ahirette yerimizi güzelleştirir.
Biri gelip de “Şunun buna ihtiyacı varmış.” dediğinde büyük bir şey olmasa da, sen de küçük bir katkıda bulunursun. Hani o çorbada senin de tuzun olur.
Rabbimiz bize yardımın azını çoğunu bildiren bir ölçü vermiyor. Ama diyor ki: “Yardım edin!” Yardımın azı çoğu olmaz.
Tamam, biri geldi ve Allah rızası için bir şeyler istedi. O an gerçekten verebilecek hiçbir şeyin yoksa, güzel bir tebessüm, tatlı bir söz bile sadakadır.
İnşallah Rabbim bizleri yolunda daim etsin. Ayaklarımızı bu yolda sağlam basmayı nasip etsin. Bizi kendi yolundan, kapısından ayırmasın. Başkasına muhtaç edip de kimseye el açtırmasın, aman dilettirmesin.
Selam ve dua ile…
Bülent ERTEKİN
Ekleme
Tarihi: 04 Mart 2025 - Salı
"Cömertlik, dalları cennetten dünyaya uzanan bir ağaçtır." (Hadis-i Şerif)
"Cömertlik, dalları cennetten dünyaya uzanan bir ağaçtır."
(Hadis-i Şerif)
Peygamber Efendimiz zamanında, huzuruna elleri ve kolları kurumuş halde bir kızcağız çıkar ve der ki:
“Ey Allah’ın Resulü! Bir rüya gördüm ve kollarım bu hale geldi. Bana yardım eder misin?”
Allah Resulü:
“Anlat bakalım, rüyan nedir? Rüyanda ne gördün?” der.
Ve kız anlatmaya başlar:
“Ey Allah’ın Resulü! Ben annemi ve babamı kaybettim. Rüyamda babamı gördüm; Kevser Havuzu’nun başında gelen gidene bir tas su veriyordu. Sevinçle babamın yanına yaklaştım:
‘Ey babacığım! Ne kadar güzel bir yerdesin.’ dedim.
Babam da bana gülümsedi. ‘Burada çok rahatım, herkese su veriyorum, dağıtıyorum.’ dedi.
‘Peki, annem nerede babacığım?’ diye sordum.
Babam:
‘Kızım, annen dünyada yaşarken kimseyi evine davet etmek istemedi, ikramda bulunmadı. Kapıya bir muhtaç geldiğinde: “Benim karnım doymuyor mu ki seninkini doyurayım?” diyerek azarlayıp yolladı. Kimsenin bir ihtiyacını gidermedi. İşte bu yüzden cehennemde azap görüyor.’ dedi.
Ve ben koşarak cehenneme, annemin yanına gittim. Annemi ateşler içinde gördüm. Elinde eski bir ceket ve kurumuş bir ekmek parçası vardı. Ateşler ona doğru geldikçe, elindeki ceketle ekmeği ateşe doğru uzatıyor ve alevler ondan uzaklaşıyordu.
Evet, ateş tenine değmiyordu ama harareti onu çok yakıyordu.
‘Ey anneciğim, nedir bu halin?’ diye sordum.
‘Sorma kızım!’ dedi.
‘Baban hep misafir çağıralım, yoksula yardım edelim, gelenimiz gidenimiz eksik olmasın dedikçe ben onu azarladım. “Biz doymuyoruz ki gelene gidene ikram yapacağız.” dedim. İşte şimdi bu haldeyim.’
‘Peki, anacığım, elindeki eski ceketle ekmek nedir?’ diye sordum.
‘Kızım, bir gün kapımıza bir ihtiyaç sahibi gelmişti. O gün elimde babanın eski, yırtık pırtık bir ceketi vardı. Bir de ekmeği akşamdan poşete koymayı unutmuşum, kurumuştu. Aldım, onları verdim dilenciye. İşte şimdi bunlar bana ateşe karşı siper oluyor.’ dedi.
Ve kızcağız:
‘Ey anacığım, var mı benden bir isteğin?’ diye sordu.
Annesi:
‘Kızım, o kadar çok yandım ki keşke bana bir tas su verebilsen.’ dedi.
‘Bekle anneciğim.’ diyerek kızcağız koşarak babasının yanına gitti.
‘Ey babacığım, annem çok susamış, çok zor durumda. Bana bir tas su verir misin?’ dedi.
Babası:
‘Hayır, kızım! Cehennem ehli olanlar bu sudan bir tas değil, bir yudum bile içemez.’ dedi.
‘Ey babacığım, o senin eşin! Eziyet çekiyor, yanıyor. Bir tas su vereceksin. Hiç mi merhamet etmezsin?’ dedi.
Babası şöyle cevap verdi:
‘Ey kızım, Allah bizi öldükten sonra merhametimizi elimizden alıyor. Yoksa bu dünyadaki akrabalarımızın bu halini görüp de dayanabilmemiz mümkün olmazdı. Sana su veremem.’
Ve kız, babasının elindeki tası kaparak hemen annesine doğru koştu. Babası arkasından:
“Elin kurusun!” diye beddua etti.
Kızın eli kurudu. Bunun üzerine diğer eliyle tası aldı. Babası yine:
“O elin de kurusun!” dedi.
Ve kızın diğer eli de kurudu, tas yere düştü.
Kız, o rüyanın şiddetiyle ter ve kan içinde uyanıverdi. Hemen Peygamber Efendimizin yanına koştu.
Rüyasını anlattıktan sonra Peygamber Efendimiz, Hz. Aişe validemize dönerek:
“Ya Aişe, sen ne diyorsun?” dedi.
Hz. Aişe validemiz:
“Allah’ın Resulü daha iyi bilir.” dedi.
Ve Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
“Eğer senin gördüğün bu rüya doğruysa ve annen baban ahirette gerçekten bu haldeyse, elin düzelsin.” diyerek kızcağıza dua etti.
Daha Allah Resulü "Âmin" demeden kızın elleri iyileşiverdi.
Evet, hepimiz bolluk ve bereket içinde yaşamıyoruz. İllaki eksiklerimiz, gediklerimiz var. Ama Rabbimize binlerce kez şükürler olsun ki halimiz vaktimiz yerinde. Kapımıza gelen birine küçük bir ikram ya da bir sadaka ne bizi zengin eder ne de fakir eder. Ama ahirette yerimizi güzelleştirir.
Biri gelip de “Şunun buna ihtiyacı varmış.” dediğinde büyük bir şey olmasa da, sen de küçük bir katkıda bulunursun. Hani o çorbada senin de tuzun olur.
Rabbimiz bize yardımın azını çoğunu bildiren bir ölçü vermiyor. Ama diyor ki: “Yardım edin!” Yardımın azı çoğu olmaz.
Tamam, biri geldi ve Allah rızası için bir şeyler istedi. O an gerçekten verebilecek hiçbir şeyin yoksa, güzel bir tebessüm, tatlı bir söz bile sadakadır.
İnşallah Rabbim bizleri yolunda daim etsin. Ayaklarımızı bu yolda sağlam basmayı nasip etsin. Bizi kendi yolundan, kapısından ayırmasın. Başkasına muhtaç edip de kimseye el açtırmasın, aman dilettirmesin.
Selam ve dua ile…
Bülent ERTEKİN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.