KADROLAŞMAK MI? YETMEDİ Mİ? DOYMADIK MI?
KADROLAŞMAK MI? YETMEDİ Mİ?
DOYMADIK MI?
25 Nisan 2019 tarihinde KADROLAŞMAK MI? YOKSA ADALETLE HÜKMETMEK Mİ? demiş ve bunu kalemimizin gücü nispetinde ifade etmeye çalışmıştık. Yazının giriş kısmındaki ilk paragraf, yazının ana temasını oluşturuyordu. Makalenin hemen girişinde:
"İktidar gücünü elinde bulundurmaya başlayan dindarlar, iki tehlike ile karşı karşıyadırlar. Biri dünyevileşme, diğeri adaletle hükmetme(me)dir. Adaletle hükmetmenin bir gereği de 'işi ehline vermek'tir. Ehil olmayanların bazı kadrolara yerleşmeleri sonucu toplumda güven kaybı doğar, adalet zedelenir."
demiştik. Bu makaleyi pekiştirmesi açısından olaya nasıl ve hangi pencereden bakmamız gerektiğini ise asr-ı saadette yaşanmış ve günümüze ve gelecek günlerde bu tür olaylara nasıl bakmamıza rehberlik edecek olan KÂBE'NİN ANAHTAR HİKAYESİne geçelim isterseniz. Zira bu olay; dini, ırkı ne olursa olsun işin erbabına, hakkı olana verilmesinin bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı olumlu sonuçlar doğuracağı için insana değer ve saygı ifadesinin en güzel örneğidir.
KÂBE'NİN ANAHTAR HİKAYESİ
Peygamber Efendimiz, Kâbe’nin anahtarlarının getirilmesini ister. Bu görevi bilindiği gibi Hz. Ali’ye verir.
Hz. Ali, Osman Bin Talhâ’yı bulur. Anahtarları ister. Osman Bin Talhâ anahtarları vermeyi kabul etmez. “Kâbe’nin anahtarlarının yıllardır kendi soylarında olduğunu ve Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanmadığını” söyler. Hz. Ali ısrar eder. Osman Bin Talhâ vermemekte direnir. Hz. Ali, Osman Bin Talhâ’nın elini sıkar, canını yakarak anahtarları zorla elinden alır.
Hz. Ali, anahtarları alarak, Peygamber Efendimiz’in yanına gelir. Hz. Peygamber’e anahtarları uzatır. Hz. Muhammed, anahtarları Hz. Ali’den teslim alır. Hz. Muhammed, anahtarı tekrar Hz. Ali'ye uzatır ve şöyle söyler: “Ali, bu anahtarları git Osman Bin Talhâ’ya teslim et” der. Hz. Ali şaşırır ve sorar:
“Ey Allah’ın Resulü, az önce emrinizle gittim, anahtarları aldım, getirdim size teslim ettim. Şimdi de emrinizle aynı şahsa anahtarları teslim etmemi emir buyurdunuz. Bunun hikmeti nedir ki?” diye sorar.
Peygamber Efendimiz şöyle söyler:
“Ya Ali, sen anahtarları yolda bana getirirken, Yüce Allah, dostum Cibril ile bana vahiy gönderdi: 'EMANETİ EHLİNE VERİNİZ!'
Kâbe’nin anahtarları uzun yıllardır Osman Bin Talhâ ve soyundadır. Onlar Kâbe’nin nasıl temizleneceğini, nasıl sahip çıkılacağını çok iyi bilirler. Emanetin ehilleri onlardır. Bu Allah buyruğudur: “Git ve teslim et!”
O ağızlarımıza pelesenk olmuş,
LİYAKAT...
SADAKAT...
EHLİYET...
kelimeleri var ya, işte onlar işkembe-i kübradan söylenecek boş sözler değil.
Hepsinin bir nedeni, bir gerekçesi, bir sebebi, bir manası var, var, var.
Hem İŞİ EHLİNE VERECEĞİZ!!! diyeceksiniz,
sonrasında da nerede yandaş, nerede yoldaş,
nerede sırdaş, nerede kardaş,
nerede karındaş, nerede yiyici,
nerede götürücü, nerede...
varsa işi ve/veya işleri onlara vereceksiniz.
İşte burada kalbinizde bir nebze iman var ve iman ettik diyorsanız, hangi şart ve koşullarda olursa olsun İŞİ EHLİNE VERMEKLE MÜKELLEFSİNİZ.
İşte o zaman aslınıza ve imanınızın vecibelerini yani,
ADALETLE HÜKMETMİŞ
ve
ADİL OLANI YERİNE GETİRMİŞ
olacaksınız.
İnşaallah üzerine İslâm libasını giyenler ve dahi giymeyenler, şayet işin yani suyun başında iseniz bu EMR-İ İLAHİYE'YE RİAYET ETMEKLE mükellefsiniz. Yani yaptıklarınız ve yapacak olduğunuz tüm işlerinizde
ADALETLE HÜKMETMEK zorundasınız.
Şimdi soru şu: Haberini Oku sitesinin sahibi ve yöneticisi olan aynı zamanda duayen bir gazeteci olan Yunus KARAKAYA abimizin,
"Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gençliğin dinî ve ahlâkî değerlerini diri tutmak amacıyla lise öğrencileri arasında düzenlenen 'Umre Ödüllü Gençlik Bilgi Yarışması'na İzmir’de, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı İmam Hatip Okullarında dağıtılan kitap tepki topladı."
Haberin detaylarını okuyunca,
Bu kitabı hiç mi okumadınız?
Henüz gençliğe yeni adımını atan genç kızların saf zihinlerini bulandırmayacak (bazı bölümlerinde) başka bir kitap bulamadınız mı?
Niçin CİNSELLİK?
Başka bir konu mu kalmadı?
İşin ehli olan, bu konuda ilmi, dini, psikolojik ve pedagojik eğitim almış olan bu insanların gözünden nasıl böyle bir konu kaçar?!!!
Devletin başı; vatanı için, milleti için, âlemi İslam'ın geleceği için, eğitim!!! eğitim!!! eğitim!!! diye yırtınır, durur. Nerede ise yorgunluktan ayaklarını sürüyerek giderken, yola çıktığı yoldaşlarına bakar mısınız? Âdeta gençliğin zihinsel tahribatını yerle yeksan etmek için birbirleriyle yarışan bu görevlileri kim, nasıl, hangi saik ile bu makamlara getiriyor?
İşin özü:
Bitsin artık, "HAMİLİ KART YAKINIMDIR!"
Bitsin artık,
Liyakatsiz...
Ehliyetsiz...
Çapsız...
İşi bilmeyen...
Adama iş bulunan zihniyet...
BİTSİN!!!
Yoksa gençlerimizi, gençliğimizi, neyi, nasıl yaptığını dahi bilmeyen, hizmet ediyorum diye ortalığı tufana çeviren menhus ruhlardan daha çok çekeriz.
Rabb'im, vatanımızın ve milletimizin yar ve yardımcısı olsun.
Amin.
Selam ve dua ile,
Bülent ERTEKİN
Ekleme
Tarihi: 15 Şubat 2025 - Cumartesi
KADROLAŞMAK MI? YETMEDİ Mİ? DOYMADIK MI?
KADROLAŞMAK MI? YETMEDİ Mİ?
DOYMADIK MI?
25 Nisan 2019 tarihinde KADROLAŞMAK MI? YOKSA ADALETLE HÜKMETMEK Mİ? demiş ve bunu kalemimizin gücü nispetinde ifade etmeye çalışmıştık. Yazının giriş kısmındaki ilk paragraf, yazının ana temasını oluşturuyordu. Makalenin hemen girişinde:
"İktidar gücünü elinde bulundurmaya başlayan dindarlar, iki tehlike ile karşı karşıyadırlar. Biri dünyevileşme, diğeri adaletle hükmetme(me)dir. Adaletle hükmetmenin bir gereği de 'işi ehline vermek'tir. Ehil olmayanların bazı kadrolara yerleşmeleri sonucu toplumda güven kaybı doğar, adalet zedelenir."
demiştik. Bu makaleyi pekiştirmesi açısından olaya nasıl ve hangi pencereden bakmamız gerektiğini ise asr-ı saadette yaşanmış ve günümüze ve gelecek günlerde bu tür olaylara nasıl bakmamıza rehberlik edecek olan KÂBE'NİN ANAHTAR HİKAYESİne geçelim isterseniz. Zira bu olay; dini, ırkı ne olursa olsun işin erbabına, hakkı olana verilmesinin bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı olumlu sonuçlar doğuracağı için insana değer ve saygı ifadesinin en güzel örneğidir.
KÂBE'NİN ANAHTAR HİKAYESİ
Peygamber Efendimiz, Kâbe’nin anahtarlarının getirilmesini ister. Bu görevi bilindiği gibi Hz. Ali’ye verir.
Hz. Ali, Osman Bin Talhâ’yı bulur. Anahtarları ister. Osman Bin Talhâ anahtarları vermeyi kabul etmez. “Kâbe’nin anahtarlarının yıllardır kendi soylarında olduğunu ve Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanmadığını” söyler. Hz. Ali ısrar eder. Osman Bin Talhâ vermemekte direnir. Hz. Ali, Osman Bin Talhâ’nın elini sıkar, canını yakarak anahtarları zorla elinden alır.
Hz. Ali, anahtarları alarak, Peygamber Efendimiz’in yanına gelir. Hz. Peygamber’e anahtarları uzatır. Hz. Muhammed, anahtarları Hz. Ali’den teslim alır. Hz. Muhammed, anahtarı tekrar Hz. Ali'ye uzatır ve şöyle söyler: “Ali, bu anahtarları git Osman Bin Talhâ’ya teslim et” der. Hz. Ali şaşırır ve sorar:
“Ey Allah’ın Resulü, az önce emrinizle gittim, anahtarları aldım, getirdim size teslim ettim. Şimdi de emrinizle aynı şahsa anahtarları teslim etmemi emir buyurdunuz. Bunun hikmeti nedir ki?” diye sorar.
Peygamber Efendimiz şöyle söyler:
“Ya Ali, sen anahtarları yolda bana getirirken, Yüce Allah, dostum Cibril ile bana vahiy gönderdi: 'EMANETİ EHLİNE VERİNİZ!'
Kâbe’nin anahtarları uzun yıllardır Osman Bin Talhâ ve soyundadır. Onlar Kâbe’nin nasıl temizleneceğini, nasıl sahip çıkılacağını çok iyi bilirler. Emanetin ehilleri onlardır. Bu Allah buyruğudur: “Git ve teslim et!”
O ağızlarımıza pelesenk olmuş,
LİYAKAT...
SADAKAT...
EHLİYET...
kelimeleri var ya, işte onlar işkembe-i kübradan söylenecek boş sözler değil.
Hepsinin bir nedeni, bir gerekçesi, bir sebebi, bir manası var, var, var.
Hem İŞİ EHLİNE VERECEĞİZ!!! diyeceksiniz,
sonrasında da nerede yandaş, nerede yoldaş,
nerede sırdaş, nerede kardaş,
nerede karındaş, nerede yiyici,
nerede götürücü, nerede...
varsa işi ve/veya işleri onlara vereceksiniz.
İşte burada kalbinizde bir nebze iman var ve iman ettik diyorsanız, hangi şart ve koşullarda olursa olsun İŞİ EHLİNE VERMEKLE MÜKELLEFSİNİZ.
İşte o zaman aslınıza ve imanınızın vecibelerini yani,
ADALETLE HÜKMETMİŞ
ve
ADİL OLANI YERİNE GETİRMİŞ
olacaksınız.
İnşaallah üzerine İslâm libasını giyenler ve dahi giymeyenler, şayet işin yani suyun başında iseniz bu EMR-İ İLAHİYE'YE RİAYET ETMEKLE mükellefsiniz. Yani yaptıklarınız ve yapacak olduğunuz tüm işlerinizde
ADALETLE HÜKMETMEK zorundasınız.
Şimdi soru şu: Haberini Oku sitesinin sahibi ve yöneticisi olan aynı zamanda duayen bir gazeteci olan Yunus KARAKAYA abimizin,
"Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gençliğin dinî ve ahlâkî değerlerini diri tutmak amacıyla lise öğrencileri arasında düzenlenen 'Umre Ödüllü Gençlik Bilgi Yarışması'na İzmir’de, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı İmam Hatip Okullarında dağıtılan kitap tepki topladı."
Haberin detaylarını okuyunca,
Bu kitabı hiç mi okumadınız?
Henüz gençliğe yeni adımını atan genç kızların saf zihinlerini bulandırmayacak (bazı bölümlerinde) başka bir kitap bulamadınız mı?
Niçin CİNSELLİK?
Başka bir konu mu kalmadı?
İşin ehli olan, bu konuda ilmi, dini, psikolojik ve pedagojik eğitim almış olan bu insanların gözünden nasıl böyle bir konu kaçar?!!!
Devletin başı; vatanı için, milleti için, âlemi İslam'ın geleceği için, eğitim!!! eğitim!!! eğitim!!! diye yırtınır, durur. Nerede ise yorgunluktan ayaklarını sürüyerek giderken, yola çıktığı yoldaşlarına bakar mısınız? Âdeta gençliğin zihinsel tahribatını yerle yeksan etmek için birbirleriyle yarışan bu görevlileri kim, nasıl, hangi saik ile bu makamlara getiriyor?
İşin özü:
Bitsin artık, "HAMİLİ KART YAKINIMDIR!"
Bitsin artık,
Liyakatsiz...
Ehliyetsiz...
Çapsız...
İşi bilmeyen...
Adama iş bulunan zihniyet...
BİTSİN!!!
Yoksa gençlerimizi, gençliğimizi, neyi, nasıl yaptığını dahi bilmeyen, hizmet ediyorum diye ortalığı tufana çeviren menhus ruhlardan daha çok çekeriz.
Rabb'im, vatanımızın ve milletimizin yar ve yardımcısı olsun.
Amin.
Selam ve dua ile,
Bülent ERTEKİN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.