Bülent ERTEKİN
Köşe Yazarı
Bülent ERTEKİN
 

YETİM GÜL'DÜR, YETİMİ GÜLDÜR.

YETİM GÜL'DÜR, YETİMİ GÜLDÜR. Zaman, Medine zamanı... Mescit’te, Kâinatın Efendisi Muhammed Mustafa (s.a.v) imamdır. Ardında, gökteki yıldızlar misali Ashâb-ı Kirâm cemaat olmuştur. Bayram namazı kılınmaktadır. Namazdan sonra sarılırlar, bayramlaşırlar ve dışarı çıkarlar. Dışarıda oynayan çocukları görünce Allah Resûlü (s.a.v) sevinir. Asr-ı Saadet’te çekilen çilelerle birlikte bu çocukların gülüp oynadıklarını düşünün... Peygamberimizin (s.a.v) yüzünde tebessümler belirir. Sonra bir köşede ağlayan bir çocuğu görür. Nebî, çocukların ağlamalarına dayanamaz. O ki, namaz kılarken bile sırtına binen torunları inene kadar secdesini uzatan bir Peygamberdir. Başını avucuna almış, ağlayan çocuğun yanına gider. Başını okşar ve sorar: “Arkadaşların oynarken sen neden ağlıyorsun?” Başını kaldıran çocuk, karşısında kimin olduğunu bilmeden cevap verir: “Benim babam, en Sevgilinin yolunda, Uhud’da şehit düştü. Annem başkasıyla evlendi. Herkes babasının elini öperken, ben elini öpecek bir baba bulamadım!” İşte o an... Resûlullah’ın (s.a.v) gözlerinden yaşlar süzülmeye başlar. Toprak, sevinçle Rahmet Peygamberi'nin gözyaşlarını emerken Efendimiz (s.a.v), çocuğu bağrına basıp evine götürür. Onu doyurur, güzel elbiseler giydirir ve gönlünü hoş eder. Sonra çocuğun yanağını okşayarak şöyle der: “İstemez misin, Fatıma (r.a.) kardeşin olsun? İstemez misin, Âişe (r.a.) annen ve ben de baban olayım?” Çocuğun yüzü bir anda değişir. Karşısındaki kişinin Resûlullah (s.a.v) olduğunu yeni fark eder. Heyecandan nutku tutulur ve ancak şunu diyebilir: “Nasıl razı olmam, ya Resûlullah!” Giydiği yeni elbiseleriyle arkadaşlarının yanına döner. Onu gören arkadaşları sorar: “Sana ne oldu? Az önce ağlıyordun.” Çocuk cevap verir: “Vallahi açtım, doydum; çıplaktım, giyindim; yetimdim, artık Âişe annem, Resûlullah babam oldu!” Bunu duyan diğer çocuklar şöyle der: “Keşke bizim de babalarımız Uhud'da şehit olsaydı da, biz de böyle bahtiyar bir babaya kavuşsaydık.” Bu çocuğun adı Beşir bin Akra’dı. Peygamberimizin vefatına kadar onun yanında kaldı. Ancak, Resûlullah (s.a.v) ebedî âleme göçtüğünde, Beşir için asıl yetimlik işte o zaman başladı. Şöyle ağlıyordu: “İşte şimdi yetim kaldım, işte şimdi garip oldum.” Günlerin en güzeli... Zamanımızın en anlamlı anları... Rabbimiz nasip etti, hamdolsun, yine bir Ramazan-ı Şerif ile müşerref olduk. Çok şükür. Evlerimiz, Ramazan’ın bereketi, sevinci, bolluğu ve huzuruyla; en önemlisi de tefekkür, ibadet, hayır ve hasenat ile nurlandı. Oysa hâlâ bir mahallede... Bir sokak başında... Bir evde, anne veya babasını kaybetmiş mahzun yürekler, masum yüzler var. Ramazan geldi. Hamdolsun, ihtiyaç sahibi kardeşlerimizin dolaplarını erzaklarla doldurduk, doldurmaya da devam edeceğiz inşallah. Artık iftarlarda ve sahurlarda daha büyük bir heyecan ve mutluluk var. Şimdi sırada yetimlerimiz var. Gelin, bir yetimin başını hep birlikte okşayalım. Tutalım elinden ve diyelim ki: "Buyur evlat, canın neyi istiyorsa al ve giy." SON SÖZ Kimsesizlerin kimsesi olmak, sevgi ve şefkate muhtaç yetimlere merhametle davranmak, insanlık ve Müslümanlık görevimizdir. Cennette, Kâinatın Efendisi (s.a.v) ile beraber olmanın yolu da onlara iyi muamele etmekten geçmektedir. Yetimlerine ve kimsesizlerine sahip çıkmayan toplumlar, hem Yaratıcı’ya karşı görevlerini ihmal etmiş hem de toplumsal huzuru baltalamışlardır. Gelin hep birlikte bir yetimi güldürelim, sevindirelim. Selam ve dua ile... Bülent ERTEKİN
Ekleme Tarihi: 07 Mart 2025 - Cuma

YETİM GÜL'DÜR, YETİMİ GÜLDÜR.

YETİM GÜL'DÜR, YETİMİ GÜLDÜR. Zaman, Medine zamanı... Mescit’te, Kâinatın Efendisi Muhammed Mustafa (s.a.v) imamdır. Ardında, gökteki yıldızlar misali Ashâb-ı Kirâm cemaat olmuştur. Bayram namazı kılınmaktadır. Namazdan sonra sarılırlar, bayramlaşırlar ve dışarı çıkarlar. Dışarıda oynayan çocukları görünce Allah Resûlü (s.a.v) sevinir. Asr-ı Saadet’te çekilen çilelerle birlikte bu çocukların gülüp oynadıklarını düşünün... Peygamberimizin (s.a.v) yüzünde tebessümler belirir. Sonra bir köşede ağlayan bir çocuğu görür. Nebî, çocukların ağlamalarına dayanamaz. O ki, namaz kılarken bile sırtına binen torunları inene kadar secdesini uzatan bir Peygamberdir. Başını avucuna almış, ağlayan çocuğun yanına gider. Başını okşar ve sorar: “Arkadaşların oynarken sen neden ağlıyorsun?” Başını kaldıran çocuk, karşısında kimin olduğunu bilmeden cevap verir: “Benim babam, en Sevgilinin yolunda, Uhud’da şehit düştü. Annem başkasıyla evlendi. Herkes babasının elini öperken, ben elini öpecek bir baba bulamadım!” İşte o an... Resûlullah’ın (s.a.v) gözlerinden yaşlar süzülmeye başlar. Toprak, sevinçle Rahmet Peygamberi'nin gözyaşlarını emerken Efendimiz (s.a.v), çocuğu bağrına basıp evine götürür. Onu doyurur, güzel elbiseler giydirir ve gönlünü hoş eder. Sonra çocuğun yanağını okşayarak şöyle der: “İstemez misin, Fatıma (r.a.) kardeşin olsun? İstemez misin, Âişe (r.a.) annen ve ben de baban olayım?” Çocuğun yüzü bir anda değişir. Karşısındaki kişinin Resûlullah (s.a.v) olduğunu yeni fark eder. Heyecandan nutku tutulur ve ancak şunu diyebilir: “Nasıl razı olmam, ya Resûlullah!” Giydiği yeni elbiseleriyle arkadaşlarının yanına döner. Onu gören arkadaşları sorar: “Sana ne oldu? Az önce ağlıyordun.” Çocuk cevap verir: “Vallahi açtım, doydum; çıplaktım, giyindim; yetimdim, artık Âişe annem, Resûlullah babam oldu!” Bunu duyan diğer çocuklar şöyle der: “Keşke bizim de babalarımız Uhud'da şehit olsaydı da, biz de böyle bahtiyar bir babaya kavuşsaydık.” Bu çocuğun adı Beşir bin Akra’dı. Peygamberimizin vefatına kadar onun yanında kaldı. Ancak, Resûlullah (s.a.v) ebedî âleme göçtüğünde, Beşir için asıl yetimlik işte o zaman başladı. Şöyle ağlıyordu: “İşte şimdi yetim kaldım, işte şimdi garip oldum.” Günlerin en güzeli... Zamanımızın en anlamlı anları... Rabbimiz nasip etti, hamdolsun, yine bir Ramazan-ı Şerif ile müşerref olduk. Çok şükür. Evlerimiz, Ramazan’ın bereketi, sevinci, bolluğu ve huzuruyla; en önemlisi de tefekkür, ibadet, hayır ve hasenat ile nurlandı. Oysa hâlâ bir mahallede... Bir sokak başında... Bir evde, anne veya babasını kaybetmiş mahzun yürekler, masum yüzler var. Ramazan geldi. Hamdolsun, ihtiyaç sahibi kardeşlerimizin dolaplarını erzaklarla doldurduk, doldurmaya da devam edeceğiz inşallah. Artık iftarlarda ve sahurlarda daha büyük bir heyecan ve mutluluk var. Şimdi sırada yetimlerimiz var. Gelin, bir yetimin başını hep birlikte okşayalım. Tutalım elinden ve diyelim ki: "Buyur evlat, canın neyi istiyorsa al ve giy." SON SÖZ Kimsesizlerin kimsesi olmak, sevgi ve şefkate muhtaç yetimlere merhametle davranmak, insanlık ve Müslümanlık görevimizdir. Cennette, Kâinatın Efendisi (s.a.v) ile beraber olmanın yolu da onlara iyi muamele etmekten geçmektedir. Yetimlerine ve kimsesizlerine sahip çıkmayan toplumlar, hem Yaratıcı’ya karşı görevlerini ihmal etmiş hem de toplumsal huzuru baltalamışlardır. Gelin hep birlikte bir yetimi güldürelim, sevindirelim. Selam ve dua ile... Bülent ERTEKİN
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.