BİTLİSLİ GELİN
BİTLİSLİ GELİN
Menemen'den bindik trene. Bugün yolculuk Alsancak’a. Hafta içi, mesai saati olduğundan herkes işinde, içeride çok insan yok. Koltukların çoğu boş. Bir sonraki duraktan iki çocuklu bir aile bindi. Kız, sarışın mavi gözlü, en fazla dört yaşında, oğlan ise esmer, üç yaşında ya da yok.
Kadın, süslenmek için masraf etmiş, saç baş yapılı. Boynunda halka halka boncuklar. Adam keçi sakallı, dişleri sigara sarısı, boynunda altın zincir, eli cebinde.
Kadın, yan tarafta sırtları pencereye doğru olan üçlü koltuğa oturdu. Çocuklar yanındaki koltuklarda. Kocası olacak adam karşıda tek başına. Tren hareket etti. Çocuklar, koltukların üzerine çıkıp camdan dışarıyı seyrederken didişip duruyorlardı.
Ben ön koltuktaydım. Geriye dönüp kadına:
“Çocuklar ayakkabılarıyla oturakları çiğniyorlar. Biraz sonra oraya insanlar oturacak,” dedim.
Kadın yüzünü ekşitti.
“Bunlar da insan!” dedi.
“İyi de, ayakkabılarının altı pis, koltukları kirletiyorlar,” dedim. Kadın benimle ilgilenmedi. Karşıyaka’ya kadar çocuklar, oturakların üzerinde bana inat atlayıp sıçradılar. Karşıyaka’da trenden inerken kadın, pis pis geriye baktı.
Aradan bir hafta geçti. Ben yine Menemen’den trene bindim. Bir sonraki duraktan bir çocuğuyla örtülü genç bir hanım bindi. Çocuk üç buçuk, dört yaşında gösteriyor, çok hareketli maşallah. Annesi kucağına aldı. Çocuk, camdan dışarıya bakmak istediğini söyledi. Annesi ayakkabılarını çıkarıp çocuğu yanındaki boş koltuğun üzerine bıraktı. Çocuk dışarıyı seyrederken annesine dışarıda gördüklerini anlatıyordu. O kadar güzel sohbet ediyorlardı ki, heveslendim.
“Nereden geldiniz?” diye sordum geline.
“Bitlisliyim. Ağabeyim burada çalışıyor. Bir hafta sonra döneceğiz…” dedi.
Bitlisli gelinin, Karşıyakalı kadına öğretecek çok şey olmalı, diye aklımdan geçiyordu.
Not: Bu olayları gerçekten yaşadım.
Mahir ADIBEŞ
Ekleme
Tarihi: 05 Mart 2025 - Çarşamba
BİTLİSLİ GELİN
BİTLİSLİ GELİN
Menemen'den bindik trene. Bugün yolculuk Alsancak’a. Hafta içi, mesai saati olduğundan herkes işinde, içeride çok insan yok. Koltukların çoğu boş. Bir sonraki duraktan iki çocuklu bir aile bindi. Kız, sarışın mavi gözlü, en fazla dört yaşında, oğlan ise esmer, üç yaşında ya da yok.
Kadın, süslenmek için masraf etmiş, saç baş yapılı. Boynunda halka halka boncuklar. Adam keçi sakallı, dişleri sigara sarısı, boynunda altın zincir, eli cebinde.
Kadın, yan tarafta sırtları pencereye doğru olan üçlü koltuğa oturdu. Çocuklar yanındaki koltuklarda. Kocası olacak adam karşıda tek başına. Tren hareket etti. Çocuklar, koltukların üzerine çıkıp camdan dışarıyı seyrederken didişip duruyorlardı.
Ben ön koltuktaydım. Geriye dönüp kadına:
“Çocuklar ayakkabılarıyla oturakları çiğniyorlar. Biraz sonra oraya insanlar oturacak,” dedim.
Kadın yüzünü ekşitti.
“Bunlar da insan!” dedi.
“İyi de, ayakkabılarının altı pis, koltukları kirletiyorlar,” dedim. Kadın benimle ilgilenmedi. Karşıyaka’ya kadar çocuklar, oturakların üzerinde bana inat atlayıp sıçradılar. Karşıyaka’da trenden inerken kadın, pis pis geriye baktı.
Aradan bir hafta geçti. Ben yine Menemen’den trene bindim. Bir sonraki duraktan bir çocuğuyla örtülü genç bir hanım bindi. Çocuk üç buçuk, dört yaşında gösteriyor, çok hareketli maşallah. Annesi kucağına aldı. Çocuk, camdan dışarıya bakmak istediğini söyledi. Annesi ayakkabılarını çıkarıp çocuğu yanındaki boş koltuğun üzerine bıraktı. Çocuk dışarıyı seyrederken annesine dışarıda gördüklerini anlatıyordu. O kadar güzel sohbet ediyorlardı ki, heveslendim.
“Nereden geldiniz?” diye sordum geline.
“Bitlisliyim. Ağabeyim burada çalışıyor. Bir hafta sonra döneceğiz…” dedi.
Bitlisli gelinin, Karşıyakalı kadına öğretecek çok şey olmalı, diye aklımdan geçiyordu.
Not: Bu olayları gerçekten yaşadım.
Mahir ADIBEŞ
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.