Mahir ADIBEŞ
Köşe Yazarı
Mahir ADIBEŞ
 

KÜLTÜR KIRILMASI (YOZLAŞMA)

KÜLTÜR KIRILMASI (YOZLAŞMA) Değişimin zor olduğunu düşünenlerdenim. Hele geleneksel toplumlarda bu çok daha zordur. Bizim köyde, köyden birine hayvan satılmaz, alınmazdı. Çünkü köy içine satılan hayvan yine eski ahırına gelir, bir türlü alışamaz yeni ahırına. İnsanların alıştıkları, değer verdikleri gelenekleri var. Sen adını ne koyarsan koy. Şimdiki duruma biz yozlaşma diyoruz. Biraz kolay olmadı mı? O kadar direnmeye rağmen şipşak oldu... Altmışlı, yetmişli yıllarda doğanlar çok şey gördüler. Tartıştılar, kavga ettiler, okudular, devleti bildiler, bir fikirleri vardı... Arkadaşın kıymetini bilirlerdi. Yardımlaşmayı severlerdi. Düşeni kaldırırlar, sorumluluk alırlardı. Toplumu çok iyi tahlil ederlerdi. Günümüzde düşene hasta taşıma aracı ya da cenaze arabası çağırıyorlar. İnsanlar ne yükün altına giriyor ne de sorumluluk alıyor. Çarşıda düşen, polis gelene kadar bekliyor... Bu hâle nasıl geldik/getirildik? Zamanla bizi bu hâle getirdiler. Nasıl oldu, fark bile edemedik. Aslında biliyorduk da bıçak kemiğe dayanana kadar ses çıkarmadık. Hâlbuki bu tecrübeyi Batı yaşamış, kötü örnek gözümüzün önündeydi. Onlar bize hevesleniyordu. Şimdi biz de dönüştürüldük. Ay bacayı çoktan geçti. Hani şu sokaktaki bakkal vardı ya, onun kapanmasına izin vermeyecektik. Çay ocaklarını oyun salonlarına dönüştürmeyecektik. Sokak başlarındaki çeşmeleri kapattırmayacaktık. Berberleri kuaför yapmayacaktık. Bunlar, bizim buluşup sohbet ettiğimiz toplantı yerleriydi. Daha önemlisi, askerliği paralıya çevirmeyecektik. Bizim oralarda askerlik yapmayanları adam saymazlardı. Biz, ölene kadar asker arkadaşlarımızı unutmazdık. Nerede olursa olsun arar, sorar, gidip görürdük. Vefalı bir millettik, sorumsuz bir kalabalık hâline geldik. Ülkemizde büyük alışveriş merkezleri kuruldu. Tanımayız, bilmeyiz. Kapitalizm aramıza duvar ördü. Kimsenin kimseden haberi yok. Bu belayı kim başımıza çıkardı diyemeyiz; Lawrence'nin peşinde kim namaz kıldırdı/kıldıysa... Huzursuz, mutsuz bir toplum hâline geldik. Düğünlerimiz açık havada, çimenler üzerinde, sokak ortasında olurdu; salonlara kapatıldık. Biz, davul zurna ile oynardık. Bizim zamanımızda bey, efendi, beyefendi, hanım, hanımefendi diye insanlara hitap edilirdi. Direkt ismiyle seslenilmez, abi diye de geçiştirilmezdi. Kültür kırılması büyük oldu. Dengeler çok değişti. Babasının, anasının cenazesine gelmeyen çocuklar, memleketini gidip görmeyenler var. Akrabalar arasında bağlar koptu. Meğer kültür, birlikte sofraya oturmakmış. Kaldırımda kol kola gezmekmiş. Camide beraber namaz kılmakmış. Davul zurna ile düğünlerde oynamakmış. Cenazelerde bağıra bağıra ağlamakmış... O zaman birlik, beraberlik, sevgi, saygı vardı... Mahir ADIBEŞ
Ekleme Tarihi: 01 Mart 2025 - Cumartesi

KÜLTÜR KIRILMASI (YOZLAŞMA)

KÜLTÜR KIRILMASI (YOZLAŞMA) Değişimin zor olduğunu düşünenlerdenim. Hele geleneksel toplumlarda bu çok daha zordur. Bizim köyde, köyden birine hayvan satılmaz, alınmazdı. Çünkü köy içine satılan hayvan yine eski ahırına gelir, bir türlü alışamaz yeni ahırına. İnsanların alıştıkları, değer verdikleri gelenekleri var. Sen adını ne koyarsan koy. Şimdiki duruma biz yozlaşma diyoruz. Biraz kolay olmadı mı? O kadar direnmeye rağmen şipşak oldu... Altmışlı, yetmişli yıllarda doğanlar çok şey gördüler. Tartıştılar, kavga ettiler, okudular, devleti bildiler, bir fikirleri vardı... Arkadaşın kıymetini bilirlerdi. Yardımlaşmayı severlerdi. Düşeni kaldırırlar, sorumluluk alırlardı. Toplumu çok iyi tahlil ederlerdi. Günümüzde düşene hasta taşıma aracı ya da cenaze arabası çağırıyorlar. İnsanlar ne yükün altına giriyor ne de sorumluluk alıyor. Çarşıda düşen, polis gelene kadar bekliyor... Bu hâle nasıl geldik/getirildik? Zamanla bizi bu hâle getirdiler. Nasıl oldu, fark bile edemedik. Aslında biliyorduk da bıçak kemiğe dayanana kadar ses çıkarmadık. Hâlbuki bu tecrübeyi Batı yaşamış, kötü örnek gözümüzün önündeydi. Onlar bize hevesleniyordu. Şimdi biz de dönüştürüldük. Ay bacayı çoktan geçti. Hani şu sokaktaki bakkal vardı ya, onun kapanmasına izin vermeyecektik. Çay ocaklarını oyun salonlarına dönüştürmeyecektik. Sokak başlarındaki çeşmeleri kapattırmayacaktık. Berberleri kuaför yapmayacaktık. Bunlar, bizim buluşup sohbet ettiğimiz toplantı yerleriydi. Daha önemlisi, askerliği paralıya çevirmeyecektik. Bizim oralarda askerlik yapmayanları adam saymazlardı. Biz, ölene kadar asker arkadaşlarımızı unutmazdık. Nerede olursa olsun arar, sorar, gidip görürdük. Vefalı bir millettik, sorumsuz bir kalabalık hâline geldik. Ülkemizde büyük alışveriş merkezleri kuruldu. Tanımayız, bilmeyiz. Kapitalizm aramıza duvar ördü. Kimsenin kimseden haberi yok. Bu belayı kim başımıza çıkardı diyemeyiz; Lawrence'nin peşinde kim namaz kıldırdı/kıldıysa... Huzursuz, mutsuz bir toplum hâline geldik. Düğünlerimiz açık havada, çimenler üzerinde, sokak ortasında olurdu; salonlara kapatıldık. Biz, davul zurna ile oynardık. Bizim zamanımızda bey, efendi, beyefendi, hanım, hanımefendi diye insanlara hitap edilirdi. Direkt ismiyle seslenilmez, abi diye de geçiştirilmezdi. Kültür kırılması büyük oldu. Dengeler çok değişti. Babasının, anasının cenazesine gelmeyen çocuklar, memleketini gidip görmeyenler var. Akrabalar arasında bağlar koptu. Meğer kültür, birlikte sofraya oturmakmış. Kaldırımda kol kola gezmekmiş. Camide beraber namaz kılmakmış. Davul zurna ile düğünlerde oynamakmış. Cenazelerde bağıra bağıra ağlamakmış... O zaman birlik, beraberlik, sevgi, saygı vardı... Mahir ADIBEŞ
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.