KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (24)
<p><strong><u>Meleklere iman şu anlamları ihtiva etmelidir:</u></strong></p>
<p><strong><u>1-Valıkları hakikidir, mecazi değildir: </u></strong></p>
<p>Melekleri görmediğimiz halde, onların gerçek varlıklar olduklarına inanmamız, ayet-i kerimede zikredildiği gibi <strong>“Onlar ki gaybe inanırlar”</strong> gaybe inanmaktır. Binaenaleyh, Resulullah (s.a.v), diyer Peygamberler (a.s), Sahabiler ve Salihler, ya hakiki suretleri ile ya da beşeri surette görmüşlerdir.</p>
<p>Ancak bilinmesi gereken çok önemli ve değerli bir husus var ki, gayba inanma hususudur. En değerli ve sahibine en faydalı iman şekli de budur. Zira müşahede neticesinde inanmamak aklin kabul edeceği bir durum değildir. Buna rağmen kişi eğer inanmıyorsa, burada bir arıza aranmalıdır. Burada iki ihtimal vardır. Bu da ya ahmaklıktır yahut ta inattır. Ahmaklık ise, Allah akıl ihsan etsin; inat ise Allah islah etsin demekten başka bize düşen bir şey yoktur.</p>
<p>Ancak Müşahade sonucu oluşan iman her zaman makbul değil ve hatta bazen geçerliliğini de yitirebilmektedir. Örneğin; ölüm alametleri zuhur edince ve kişi onu yakinen müşade edince, kişinin imana gelmesi artık ona bir fayda sağlamaz. Keza Ezrail’in canını almaya geldiği ve onun bu durumu müşahadesinden sonra artık imanı da ona bir fayda sağlamaz ve artık tevbeside kabul olmaz. Tıpkı Fravun’un ölümle burun buruna geldiği zaman iman edince; Cenab-i Hakk’ın ona hitaben: <strong><span dir="RTL">آلآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ</span> </strong>(Yunus 91)<strong> “Şimdi mi imana geliyorsun? Daha önce isyanda idin” </strong>diyerek, imanının ve tevbesinin ona bir fayda sağlamayacağını beyan etmektedir.</p>
<p>Dolayısıyla, Firavun hadiseseinde olduğu gibi, imanın fayda veremiyeceği ve tevbelerin kabul göremeyeceği an çatmadan ve çok geç olmadan iman ve ona göre de amel etmek suretiyle ebedi saadete nail olma imkânını Allah’ın (c.c) izni ile elde etmek en temel amacımız olmalıdır.</p>
<p>Meleklerin varlıkları ile alakalı Kuran-ı kerimde çokça Ayet mevcuttur. Bunlardan Allah (c.c) ile Melekler arasında geçen ilk karşılıklı konuşma olan şu Ayet-ı kerimede zikredildiği gibi; <strong><span dir="RTL">وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ</span></strong> <strong>“Rabbin Meleklere; Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” dediğinde, onlar;</strong> <strong>“</strong><strong>Biz seni hamdinle tesbih ve noksanlıklardan tenzih etmekte olduğumuz halde, orada fesad çıkaracak ve kanlar dökecek kimse mi varedeceksin?” demişlerdi. </strong>İnanmak isteyen için, bu Ayet-ı kerime dahi Meleklerin gerçek varlıklar olduklarına dair delil olarak yeterlidir.</p>
<p>Keza bundan önce “meleklere iman” mevzusu ile alakalı, Cebrail (a.s)’in peygambere (s.a.v) sorduğu İslam, İman ve İhsan nedir? Sahih-i Müslim Hadisi, Meleklerin mecaz değil hakiki varlıklar olduklarının fiili ve kavli delilidir. Zira bilfiil Resulüllah’a (s.a.v) gelen ve kehdisine suallerde bulunan kişi, o meleklerden biri ve hatta en eşrafı ve en ekremi olan Cebrail (a.s) idi.</p>
<p><strong><u>2-Onlar ancak Allah’ın (c.c) istediği yere nüzul ederler: </u></strong></p>
<p>Onlarda insan ve cinler gibi yaratılmış Allah’ın (c.c) kulları, memur ve mükelleftirler. Allah onları mukerrem kılmış, makamlarını yüceltmiş ve bazılarını bazılarından üstün kılmıştır. Onlar Allah’ın elçileri olarak, Allah tarafından ve Allah’ın takdiri nisbetinde gönderildikleri kullarına vahiy veya başka şey iletirler. Onlara da vakti gelince ölüm caiz kılınmıştır.</p>
<p><strong><u>3-Onları Kuran ve Sünnette tanıtıldığı veçhi ile tasdik etmek: </u></strong></p>
<p>Cenab-i Hakk (c.c) onları nasıl vasıflandırdı ise, onlar o şekilde vasıflandırılmalıdırlar. Keza Cenab-i Hakk (c.c) onları kitabında veya Resulünün sünnetinde ne isimle isimlendirdi ise, mesela; Peygamberlere vahiy getirmekle görevli melek Cebrail, yağmur ve yağışla görevli melek Mikail, sura üflemekle görevli melek İsrafil, Cehennemde görevli melek Malik, Cennette görevli melek Ridvan, mevtayı sorgulayan melekler Münker ve Nekir vs. şekilde isimlendirilmelidirler. Yani; Allah (c.c) onları vasıflandırdığı ve isimlendirdiği şekilde onlara iman etmemiz icap eder. Aksi durum münasip görülmemiştir. Mesela; Ölüm meleğine Ezrail dendiği gibi. İbni kesir (rh.a) “fil bidaye vennihaye (1/47)” adlı eserinde bu ismin hiçbir sahih hadiste geçmediği, ancak bazı eski eserlerde geçtiği, dolayısıyla Kuran ve Hadisle sabit olmadığından bu isim kullanılmamalıdır demiştir. </p>
<p>Melekler, yukarıda Hz.Aişe’den (r.anha) naklettiğimiz hadiste zikredildiği gibi, nurdan yaratılmış kullardır. Semada meskündürler. Görevleri icabı gönderildikleri yere inerler. Meleklerin Âdem (a.s)’dan önce yaratıldıkları Ayetle sabittir. Şöyle ki Cenab-ı Hakk (a.c) meleklere: <strong><span dir="RTL">إِنِّي جَاعِلٞ فِي ٱلۡأَرۡضِ خَلِيفَةٗ</span> </strong>(Bakara 30) <strong>“ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” </strong>demesi, Meleklerin Âdem (a.s)’dan önce var olduklarının delilidir.</p>
<p>Melekler yemezler, içmezler. Onların yegâne gıdaları tesbih ve tehlildir. Melekler yorulmazlar, bıkmazlar, usanmazlar <span dir="RTL">ف<strong>الَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ</strong></span><strong> “Rabbinin katında bulunan melekler hiç usanmıyarak gece ve gündüz O'nu tesbih ederler.” </strong>(Fussilet 38). Allah’ın emrine harfiyen uyarlar, Allah’a isyan etmezler ve şu Ayette zikredildiği gibi; <strong><span dir="RTL">وَهُم بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ</span></strong> <strong>“O'nun emriyle amelde bulunurlar</strong>.<strong>” </strong>(Enbiya 27). Melekler; iyilik, güzellik, hayâ ve intizamla mevsufturlar.</p>
<p><strong><u>Meleklerin Özellikleri:</u></strong></p>
<p><strong><u>1-Meleklerin azamet ve küvvetleri:</u></strong></p>
<p>Meleklerin büyüklükleri ve kuvvetleri eşit olmayıp, yüklendikleri göreve göre, farklı azamet ve güce malik kılınmışlardır. Birkaç örnekle Misal verecek olursak; Cehennemde görevli melekleri Cenab-ı Hakk (c.c) şöyle tarif etmektedir: <strong><span dir="RTL">عَلَيۡهَا مَلَٰٓئِكَةٌ غِلَاظٞ شِدَادٞ لَّا يَعۡصُونَ ٱللَّهَ مَآ أَمَرَهُمۡ وَيَفۡعَلُونَ مَا يُؤۡمَرُونَ</span> </strong>(Tahrim 6). <strong>“O ateşin (Cehennemin) başında son derec sert, (iri cüsseli), güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler”</strong></p>
<p>Cehennemde görevli meleklerin özelliği ile alakalı İbni Abbas (r.a) şöyle buyurmaktadır: Onlardan birisinin iki omuzu arasındaki mesafe bir yıl­lık süredir. Onlardan birilerinin gücü, indirdiği bir balyoz ile insanı yetmiş yıl cehennemin dibine doğru itecek kadardır. (Kurtubi, Tahrim 6).</p>
<p>Başka bir Ayet-i kerime de Cebrail (a.s)’i şöyle tarif etmektedir: <strong><span dir="RTL">ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي ٱلۡعَرۡشِ مَكِينٖ مُطَاعٍ ثَمَّ اَم۪ينٍۜ</span> “Çok büyük bir kudrete maliktir. Arşın sahibi (olan Allah) nezdinde çok itibarlıdır. Orada kendisine itaat olunandır, bir emindir”</strong> (Tekvir 20,21).</p>
<p>Cebrail (a.s)’in kuvveti hakkında rivayet olunduğna göre, Hz. Peygamber (s.a.v) Cebrail (a.s)'e, “Allah senin kuvvetinden bahsediyor. Kuvvetin ne kadar?” diye sormuş, o da, “Lût kavminin dört şehrini kanatlarımın üzerine alıp, göktekiler o şehirlerdeki köpeklerin havlamasını ve horozlarının ötüşlerini duyacakları yüksekliğe kadar kaldırdım ve yere çaldım” demiştir. (F. Razi, Tekvir 20)</p>
<p><strong>“Orada kendisine itaat olunandır.”</strong> <strong>"orada"</strong> kelimesi, "Arşın sahibi nezdinde"ye bir işarettir. Buna göre mana, "Cebrail (a.s); Allah (c.c) katında mukarreb melekler arasında, kendisine itaat olunan, mukarreb meleklerin onun emrine göre hareket edip, fikrine başvurdukları itibarlı bir melektir" şeklinde olur. </p>
<p><strong>“Bir emindir” </strong>demek; “O (Cebrail a.s) Allah'ın vahyi ve risaleti (elçiliği) konusunda, hainlikten ve hatalardan koruyup muhafaza ettiği, güvenilir bir elçidir” demektir. ((F. Razi, Tekvir 21).</p>
<p>Peygamberimiz (s.a.v) Cebrail (a.s)’ı şöyle vasıflandırmaktadır: <strong><em><span dir="RTL">رَأَيْتُهُ مُنْهَبِطًا مِنَ السَّمَاءِ سَادًّا عِظَمُ خَلْقِهِ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ إِلَى الأَرْضِ</span> “Onun (Cebrail’in) hulkiyetinin azameti gökten yere kadar olan Sema’dan ihtişamlı inişini gördüm.” </em></strong>(Müslim, iman, Necm Suresi 13. Ayetin izahında).</p>
<p>Resulüllah (s.a.v) Arşın taşıyıcısı melekle alakalı şöyle buyurmuktadır: <strong><em><span dir="RTL">أُذِنَ لِي أَنْ</span></em></strong><em><span dir="RTL"> <strong>أُحَدِّثَ عَنْ مَلَكٍ مِنْ مَلَائِكَةِ اللهِ مِنْ حَمَلَةِ العَرْشِ، إِنَّ مَا بَيْنَ شَحْمَةِ أُذُنِهِ إِلَى عَاتِقِهِ مَسِيرَةُ سَبْعِمِائَةِ عَامٍ</strong></span><strong> “Bana meleklerden Arşın taşıyıcısı meleğinden bahsetmeme izin verildi. Kulak memesi ile omuzu arasındaki mesafe yediyüz yıllık bir yürüyüş mesafesidir.” </strong></em>(Sunen-i Ebi Davud, Kitabusunne, Babun fil cehmiyyeti, 4727)</p>
<p>Başka bir Hadis-i şerif dağların Meleğinin azameti ile alakalı, Nebi (s.a.v) ile dağların Meleği arasında geçen konuşmayı Resulüllah’ın zevcesi Hz.Aişe şöyle anlatmaktadır: <strong><em><span dir="RTL">أَنَّهَا قَالَتْ لِرَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا رَسُولَ اللهِ، هَلْ أَتَى عَلَيْكَ يَوْمٌ كَانَ أَشَدَّ مِنْ يَوْمِ </span></em><span dir="RTL">أُحُدٍ<em>؟ فَقَالَ: " لَقَدْ لَقِيتُ مِنْ قَوْمِكِ وَكَانَ أَشَدَّ مَا لَقِيتُ مِنْهُمْ يَوْمَ الْعَقَبَةِ، إِذْ عَرَضْتُ نَفْسِي عَلَى ابْنِ عَبْدِ يَالِيلَ بْنِ عَبْدِ كُلَالٍ فَلَمْ يُجِبْنِي إِلَى مَا أَرَدْتُ، فَانْطَلَقْتُ وَأَنَا مَهْمُومٌ عَلَى وَجْهِي، فَلَمْ أَسْتَفِقْ إِلَّا بِقَرْنِ الثَّعَالِبِ، فَرَفَعْتُ رَأْسِي فَإِذَا أَنَا بِسَحَابَةٍ قَدْ أَظَلَّتْنِي فَنَظَرْتُ فَإِذَا فِيهَا جِبْرِيلُ، فَنَادَانِي، فَقَالَ: إِنَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ قَدْ سَمِعَ قَوْلَ قَوْمِكَ لَكَ، وَمَا رُدُّوا عَلَيْكَ، وَقَدْ بَعَثَ إِلَيْكَ مَلَكَ الْجِبَالِ لِتَأْمُرَهُ بِمَا شِئْتَ فِيهِمْ "، قَالَ: " فَنَادَانِي مَلَكُ الْجِبَالِ وَسَلَّمَ عَلَيَّ، ثُمَّ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ، إِنَّ اللهَ قَدْ سَمِعَ قَوْلَ قَوْمِكَ لَكَ، <u>وَأَنَا مَلَكُ الْجِبَالِ وَقَدْ بَعَثَنِي رَبُّكَ إِلَيْكَ لِتَأْمُرَنِي بِأَمْرِكَ، فَمَا شِئْتَ، إِنْ شِئْتَ أَنْ أُطْبِقَ عَلَيْهِمُ الْأَخْشَبَيْنِ "،[وهما جبلان بمكَّةَ يحيطان بها]، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «بَلْ أَرْجُو أَنْ يُخْرِجَ اللهُ مِنْ أَصْلَابِهِمْ مَنْ يَعْبُدُ اللهَ وَحْدَهُ لَا يُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا</u></em></span></strong></p>
<p><strong><em>Hz. Aişe (r.anha) Peygamberimiz’e (a.s.v): “Ya Resûlallah! Senin başına Uhud gününden daha çetin bir gün geldi mi?” diye sormuş. Peygamberimiz (a.s.v) de: “Senin kavminden çektiklerim Akabe günü çektiğimden daha çetin idi. (Taif’e gidip) İbni Abdi Yalil-ibni Abdi Kilal’e gidip bana yardımcı olmalarını arz ettiğim zaman, istediğime icabet etmemişlerdi. Üzgün bir halde başımı alıp (Mekke’ye yönelip) gittim. Ancak Karni’s-Sealib’de kendime gelebildim. Başımı kaldırdığım zaman bir bulutun beni gölgelendirmekte olduğunu, buluta baktığımda bir de ne göreyim? Bulutun içinde Cebrâil var. Hemen bana seslendi: “Şüphe yok ki Allah, kavminin Sana söylediklerini ve Sana verdikleri red cevablarını işitti de onlar hakkında dilediğini kendisine emredesin diye sana dağlar meleğini gönderdi!” dedi. Dağlar meleği bana</em></strong> <strong><em>seslendi ve selam verdi. Sonra da: “Ya Muhammed! Şübhe yok ki Allah, kavminin sana söylediklerini işitti. <u>Ben dağlar meleğiyim! Rabbin, dilediğini bana emredesin diye beni Sana gönderdi. Şimdi ne dilersen dile! Eğer onların üzerine iki dağı kapamamı dilersen dile! (bunlar Mekkeyi çevreleyen iki dağdı) dedi. Ben: ‘Hayır! Allah’ın onların sülblerinden yalnız Allah’a ibâdet edecek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim.’ dedim</u>.</em></strong> (Sahih-i Muslim, Kitabul Cihad, 1795).</p>
<p><strong><u>2-Meleklerin kanatları, Hızları ve güzellikleri:</u></strong></p>
<p>Allah (c.c) Meleklerin kanatlarını, birinin öbüründen faklı ve muhtelif sayılarda yaratmıştır. Melekler; pırlanta, yakut gibi güçlü renklerle bezenmiş harikulade güzellikte kanatlara sahiptirler. Bu kanatlarla yerle sema arasında beşeri süratla mukayese edilemeyecek devasa bir süratle uçarlar. Ayrıca ilim ve zikir meclislerini koruma altına alırlar.</p>
<p>Konu ile alakalı Kur’an-ı azimuşşan şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ فَاطِرِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ جَاعِلِ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ رُسُلًا أُوْلِيٓ أَجۡنِحَةٖ مَّثۡنَىٰ وَثُلَٰثَ وَرُبَٰعَۚ يَزِيدُ فِي ٱلۡخَلۡقِ مَا يَشَآءُۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ</span> “Hamd gökleri ve yeri yoktan vareden, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah'adır. O yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir” </strong>(Fatır 1).</p>
<p>Bu Ayet hakkında Katade şöyle demiştir: Kimisinin iki, kimisinin üç, kimisinin dört ka­nadı bulunmaktadır. Onlar bu kanatları ile semadan yere inerler ve yerden de semaya yükselirler. Aldıkları bu mesafe ise, şu kadar olup onlar bunu azıcık bir vakitte alırlar. (Kurtubi, Fatır 1).</p>
<p>Buhari Sahih'inde, İbn Mes'ud'dan rivayetle: <strong><em><span dir="RTL">حَدَّثَنَا ابْنُ مَسْعُودٍ: أَنَّهُ رَأَى جِبْرِيلَ، لَهُ سِتُّمِائَةِ جَنَاحٍ</span> “Peygamber (s.a.v) Cib­ril (a.s)'ı altıyüz kanadı olduğu halde görmüştür”</em></strong> Sahih-i Buhari, Kitabul bedeulhalk, 3232).</p>
<p>Ez-Zührî'den nakledildiğine göre Cebrail (a.s), Peygamber Efendimiz'e şöy­le demiş: "Ey Muhammed! Sen İsrafil'i bir görsen, onun onikibin kanadı var­dır. Bu kanadın biri meşrıkte, diğeri mağribtedir. Arş onun omuzu üzerinde­dir, o yüce Allah'ın azameti dolayısıyla o kadar küçülür ki; hatta küçük bir kuş gibi bir hale gelir, hatta Rabbinin Arşını ancak Onun azameti taşır. (Kurtubi, Fatır 1).</p>
<p>Bazıları bu ayetin tefsiri hususunda şöyle demişlerdir: Burada bahsedilen kanat, meleğin yönüne, yani yapacağı işe bir işaret olup, İzahı şöyledir; Allah Teâlâ'nın üzerinde herhangi bir şey yoktur. Her şey, O'nun kudretinin ve nimetinin hükümranlığı ve şümulü altındadır. Meleklerin Allah ile sıkı münasebetleri vardır. Çünkü Allah'ın nimetlerini O'ndan alır, kendileri dışında Allah'ın müsaadesini aldıkları kimselere, varlıklara verirler. (F.Razi, Fatır 1).</p>
<p>Ebu Hureyre (r.a) hadisinde; Resulüllah’ın (s.a.v) şöyle buyurdukları söylemiştir: <strong><em><span dir="RTL">" إِنَّ لِلَّهِ مَلاَئِكَةً يَطُوفُونَ فِي الطُّرُقِ يَلْتَمِسُونَ أَهْلَ الذِّكْرِ، فَإِذَا وَجَدُوا قَوْمًا يَذْكُرُونَ اللَّهَ تَنَادَوْا: هَلُمُّوا إِلَى حَاجَتِكُمْ " قَالَ: «فَيَحُفُّونَهُمْ بِأَجْنِحَتِهِمْ إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا» </span> “Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. Allahu Teâlâ'yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar.” </em></strong>(Sahih-i Buhari, Kitabuddaavat, 6408).</p>
<p>İbni Hacer (rh.a); meleklerin sıfatları ile alakalı diyor ki: Ehli kelam Cumhuru (Uleması) Melekler hakkında şunları söylemişlerdir: Melekler latif cisimli varlıklardır. Onlara muhtelif şekillere girme kabiliyeti verilmiştir. Semada meskündürler. Onların yıldız oldukları veya cesetlerinden ayrılabilen iyi ruhlar oldukları ve onlar hakkında delil olabilecek herhangi bir ses kanıtı mevcut olmayan başka söylentiler geçerli değildir. (Fethul Bari Şerhul Sahihul Buhari, Kitabu Bedeul Halk, Babu Zikrul Melaiketi)</p>
<p>Onlar, gökyüzünde bulunan, çeşitli şekillere girebilen havai, latif cisimlerdir. (F.Razi, Bakara 30, Meleklerin mertebe ve mahiyetleri))</p>
<p>Latif, nurani cismaniler olmaları hasebiyle, hifif ve son derece hızlı hareket etme kudretine sahiptirler. Binaenaleyh, vahiy Meleğinin Allah’ın (c.c) katından, yedinci semadan Resulüllah’a (s.a.v) nüzulü bir an meselesi idi. Dünya ile Dünya Seması arasındaki mesafenin beşyüz sene olduğu hadisle sabittir. Ve birinci Sema ile ikinci Sema arasındaki mesafe keza beşyüz senedir. Cenabı Hakk’ın (c.c) ali makam katına ulaşıncaya kadar olan mesafe kaç senelik mesafe olur acaba? Ki bu mesafeyi vahiy Meleği bir lahzada katetmiştir.</p>
<p> Meleklerin hüsnü cemalleri ile alakalı, Kuran’ı kerimde Hz. Yusuf’un güzelliğinden bahedilirken meleklere benzetilmesi, meleklerin harikulade güzelliğe sahip olduklarının delilidir.</p>
<p>Hadise kısaca şu şekilde cereyan eder: Hz. Yusuf kuyudan çıkarılıp köle pazarında Mısır vezirine satıldıktan sonra, vezirin hanımı Züleyha ona âşık olur. Bunun üzerine şehrin kadınları onun hakkında dedikoduya başlarlar. Vezirin karısı, şehirdeki kadınların, kendisi hakkındaki dedikodularını duyunca, onları evine davet eder. Geldikleri zaman, ikram ettiği şeyleri yemeleri için, herbirinin eline bıçak verir. Ve Yusufa; “Yanlarına çık.” der. Onlar Yusufu görünce hay­retlere düşüp onun o güzelliği karşısında ne yaptıklarının farkında olmayıp, yiyeceklerini kesecekleri yerde, ellerini keserler. Ve şöyle derler: <strong><span dir="RTL">مَا هَٰذَا بَشَرًا إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا مَلَكٞ كَرِيمٞ</span></strong> “<strong>bu bir beşer değildir, olsa olsa üstün bir Melektir” </strong>(Yusuf 31).</p>
<p><strong><u>3-Melekler; yemezler, içmezler ve evlenmezler:</u></strong></p>
<p>Melekler; latif ve ruhani varlıklar olmaları hasebiyle, insan ve cinlerin ihtiyaç duyduğu, yeme, içme ve evlenme gibi gereksinimlere ihtiyaç duymazlar ve zaten yapıları itibarıylı buna müsait değiller. Meleklerin taamları (gıdaları) tesbih ve tehlildir.</p>
<p>Ayet-i kerime şöyle buyurmaktadır; <strong><span dir="RTL">فَالَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ</span> “Onlar ki (Melekler) Rabbinin katında gece ve gündüz O'nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar.”</strong> (Fussilet 38).</p>
<p>Meleklerin yemediği, içmediği, evlenmediği, gece ve gündüz tesbih ettikleri üzerine Ulema’nın ittifakı vardır. (F.Razi, Mefatihulgayb 1/76).</p>
<p>Keza Siyuti’de (Rh.a) ayni görüşü nakletmiştir. (El-Habaik, 264).</p>
<p>Melekler’in muhtelif şekillere girebileceklerine ve yemeyip içmediklerine başka bir delil de, Melekler’in İbrahim (a.s)’a beşer suretinde geldiklerinde, İbrahim (a.s) onlara yemek ikramında bulunduğu, ancak onların kendierine takdim edilin taama el uzatmamalarıdır.</p>
<p>Hadisenin vukubulması Kuran-ı kerimde şöyle zikr edilmektedir: <strong><span dir="RTL">هَلۡ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ضَيۡفِ إِبۡرَٰهِيمَ ٱلۡمُكۡرَمِينَ</span> “İbrahim’in ikramda bulunduğu misafirlerinin hadisesi sana geldi mi?” <span dir="RTL">إِذۡ دَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَقَالُواْ سَلَٰمٗاۖ قَالَ سَلَٰمٞ قَوۡمٞ مُّنكَرُونَ</span> “ Onlar ona (İbrahim a.s’a) geldiklerinde selam demişlerdi, oda onlara selam demişti, onlar onun için yabancı (tanınmaz) idiler” <span dir="RTL">فَرَاغَ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِۦ فَجَآءَ بِعِجۡلٖ سَمِينٖ </span> “Sonra ailesine dönerek, semiz bir dana getirdi.” <span dir="RTL">فَقَرَّبَهُۥٓ إِلَيۡهِمۡ قَالَ أَلَا تَأۡكُلُونَ</span> “Önlerine koydu ve “yemezmisiniz?” dedi.” <span dir="RTL">فَأَوۡجَسَ مِنۡهُمۡ خِيفَةٗۖ قَالُواْ لَا تَخَفۡۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٖ</span> “Derken, ona onlardan bir korku hâsıl oldu. Onlar ona korkma! Dediler. Ve onu ilim sahibi bir oğul ile müjdelediler.” </strong>(Zariyat 24-28)</p>
<p> Zariyat 28. Ayette mealen <strong>“Derken, ona onlardan bir korku hâsıl oldu.” </strong>ifadesinde korku sebebi anlaşılmamaktadır. Ancak, başka bir Ayet-i kerime (Hud 70) Zariyat 28. Ayetini daha anlaşılır bir şekilde ifade etmektedir. Şöyleki; Zariyat 26 ve 27 Ayetleri mealen: <strong>Sonra ailesine dönerek, semiz bir dana getirdi. Önlerine koydu ve “yemezmisiniz?” dedi. <span dir="RTL">فَلَمَّا رَءَآ أَيۡدِيَهُمۡ لَا تَصِلُ إِلَيۡهِ نَكِرَهُمۡ وَأَوۡجَسَ مِنۡهُمۡ خِيفَةٗۚ قَالُواْ لَا تَخَفۡ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمِ لُوطٖ </span> <u>Onların ona (hazırlayıp getirdiği semiz dana yemeğine) el uzatmadıklarını görünce de, halleri hoşuna gitmedi ve ona onlardan bir korku hâsıl oldu. </u>Onlar da korkma! “Biz Lut kavmine gönderildik” dediler. </strong>(Hud 70).</p>
<p><strong><u>4-Melekler’in başka şekillere girme kabiliyeti:</u></strong></p>
<p>Allah (c.c), Melekleri latif cismani varlıklar olarak yaratmış ve dolayısıyla, Meleklere kendi asli yapıları dışında, başka muhtelif şekillere girme kabiliyetini de bahşetmiştir. Bazen güzel surette bazende güzel olmayan surette görünürler. Nitekim Cebrail (a.s) peygamberimize (s.a.v) umumiyetle cemil bir erkek veçhi ile görünmüştür. Bazende çok temiz ve cemil bir veçhe sahip olan sahabilerden Dıhyet-ulkelbi ( <span dir="RTL">دحية الكلبي</span> ) veçhi ile görünmüştür.</p>
<p>Keza Hz. İbrahim (a.s)’a beşer veçhi ile gitmişlerdir. Bu husus Ayet-i kerimede şöyle dile getirilmektedir: <strong><span dir="RTL">هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ</span></strong> <strong>“İbrahim’in ikramda bulunduğu misafirlerinin hadisesi sana geldimi?” <span dir="RTL">اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًاۜ قَالَ سَلَامٌۚ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ</span> “İbrahim’e vardıklarında ona selam, oda onlara selam ey yabancılar demişti.” <span dir="RTL">فَرَاغَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ فَجَٓاءَ بِعِجْلٍ سَم۪ينٍۙ</span> “Onlara sezdirmeden hanımına gitti ve semiz bir buzağı ile (pişirilmiş) geri dönmüştü.” <span dir="RTL">فَقَرَّبَهُٓ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۘ</span> “Onların önüne koymuştu da yemez misiniz demişti.”</strong> <strong><span dir="RTL">فَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْۜ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ</span></strong><strong> “Yemediklerini görünce, onlardan dolayı içine bir korku düştü; ama onlar: “Korkma!” Demişlerdi ve O'na bilgi sahibi bir oğlu olacağını müjdelemişlerdi.” </strong>(Zariyat 24-28).</p>
<p>Ayni şekilde Cebrail (a.s) Meryem (a.s)’a beşer suretinde görünmüştür. Bu husus Kuran-ı azimuşşanda şöyle zikr edilmektedir: <strong><span dir="RTL">وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّاۙ</span></strong> <strong>“Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.” <span dir="RTL">فَٱتَّخَذَتۡ مِن دُونِهِمۡ حِجَابٗا فَأَرۡسَلۡنَآ إِلَيۡهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرٗا سَوِيّٗا</span> “Ve ailesiyle arasına bir perde germişti. Derken ona meleğimiz Cebrail’i göndermiştik. Oda Meryem'e eli yüzü düzgün bir insan şeklinde görünmüştü.” <span dir="RTL">قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِيًّا</span> (Meryem ona): “Gerçekten ben, senden Allah’a sığınırım. Eğer mütteki biri isen (bana sakın dokunma) dedi.” <span dir="RTL">قَالَ اِنَّمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا</span> “Oda; Ben ancak senin Rabbinin bir elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan çocuk bahşetmek üzere buradayım.” </strong>(Meryem 16-19).</p>
<p>Yukarıdaki misallerde görüldüğü gibi, Melek/Melekler gerek Peygamberirimize (s.a.v), gerek İbrahim (a.s)’a ve gerek se Meryem (a.s)’a beşer suretinde görünmüşlerdir. Binaenaleyh hep erkek şeklinde görünmüşlerdir.</p>
<p>Ayrıca Cebrail (a.s) kendi asli hulkiyeti üzere de Peygamberimiz (s.a.v.)’e görünmüştür.</p>
<p>Meleklerin güzel olmayan, korkutucu şekillerde görünmesi ise, özellikle facir, kâfir ve günahkârlarla alakalıdır. Örneğin; ölüm anında ruhunu almak istediği insanın yanına gelen melekler, kâfire ve facire son derece korkunç bir surette görünerek şöyle hitap ederler: "Çık, ey habis cesette olan habis ruh! Alçaltılmış olarak ve Cehennemle müjdelenmiş olarak çık." Bu hitap ruhun çıkışına dek sürer. (İmam Şa'râni, Tezkiretü’l-imam Ebi Abdillah el-Kutubi, s. 17 Kahire).</p>
<p>Keza Ayet-i kerimede kâfirlerin canını almakla ilgili olarak şunlar zikr edilmektedir; <strong><span dir="RTL">وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ</span> “Meleklerin kâfirlerin canını alıken, önlerine ve arkalarına (yüzlerine ve sırtlarına) nasıl vurduklarını ve tadın yakıcı azbı dediklerini bir göseydin.” </strong>(Enfal 50).</p>
<p>Bu şekilde bir tasvir, özellikle şunu gösteriyor ki; kâfir kimsenin bedeninden ruhu kabzolunurken onun hakikatte neler çektiğini ve nasıl yanarak gittiğini dışardakilerin görüp müşahede etmesi mümkün değildir. Bunu ihtar ederken şuna da işaret ediyor ki, kâfirin ruhu, dünyaya yönelik iken bedeninden kabzolunduğu nezi' halinde, dünyadan döner ahirete yönelir ve hâlbuki o, küfründen dolayı ahiret âleminde karanlıklardan başka bir şey müşahede etmez. Dünyaya ve cismani hazlara şiddetle muhabbetinden dolayı o vakit bu ayrılık anında, bu kopmadan ve uzaklaşmadan öyle bir elem ve hasret duyar, öyle bir acı çeker ki, yanar da yanar. Bu yanmadan dolayı her türlü nurdan mahrum olarak önünde azab, ardında lanet olarak o karanlığa atılır. Ve artık yeniden dirilişinde de mahşer yerinde haşrolunuşunda da bu minval üzere acıları sürer gider. (E.H.Yazır, Enfal 50,51).</p>
<p><strong><u>5-Melekler’in ilmi, konuşmaları, yorgunluk ve bıkkınlık duymamaları:</u></strong></p>
<p>Melekler, insanların aksine, Allah’ın (c.c) kendilerine takdir ettiği miktarca, ilimlerini direkt Allah’tan (c.c) alırlar. Hâlbuki Cenab-i Hakk (c.c) insana eşyayı ve evreni inceleme, öğrenme, tanıma ve keşfetme kabiliyeti bahşetmiştir. Ayrıca Melekler kitabet (yazı) ilminde de mahirdirler. Ki Allah’ın (a.c) buyurdukları gibi; <span dir="RTL">.</span> <strong><span dir="RTL">وَإِنَّ عَلَيۡكُمۡ لَحَٰفِظِينَ . كِرَامٗا كَٰتِبِينَ . يَعۡلَمُونَ مَا تَفۡعَلُونَ</span> </strong><strong>“Şöphesiz üzerinizde muhafızlar (koruyucular) vardır. Bunlar mükerrem kâtiplerdir. Ne yaptıklarınızı bilirler.” </strong>(İnfitar 10-13).</p>
<p>Yani; bu kerem sahibi kâtipler, insanın yaptığı her şeyi kayd eden meleklerdir. Kerem sahibi olmaları sıfatıyla, kimseyi kayırmazlar, kimseye haksızlık etmezler, kimseye kin ve nefret gütmezler. Kimin ne yaptığını çok iyi bilirler ve mutlak adalet üzere yapılanı kayıt altına alırlar.</p>
<p>Melekler; zaman ve zemine göre icap edilen lisan ile konuşuma kabiliyetine sahiptirler. Örneğin israiloğulları peygamberleri ve Meryem (a.s) ile kendi dilleri olan İbranice konuşmuşlardır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ile Cebrail (a.s) arapça konuşmuştur. Mevta makberinde iken sual Melekleri, mevtanın dili ne ise o dil ile kendisini suale çekerler. Keza kıyamet gününde Cennet veya Cehennemle müjdenenlere kendi dilleri ile hitab ederler.</p>
<p>Bunlara örnek şu Ayet-i kerimeleri vermek yeterlidir kanaatindeyiz:</p>
<p> Muttekiler için: <strong><span dir="RTL">اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّب۪ينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ</span> “Onlar öyle kimselerdir ki (muttekiler), melekler canlarını tertemiz alırlar ve onlara; yaptığınız salih amellerden dolayı, Cennete girin derler.” </strong>(Nahl 32).</p>
<p>Müşrik ve mücrimler için: <strong><span dir="RTL">فَادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ</span> “Ebedi kalacağınız Cehennem kapılarından girin. Mütekebbirlerin (zalimlerin, diktatörlerin, zorbaların) devamlı ikametgâhları ne kötüdür?” </strong>(Nahl 29).</p>
<p>Meleklerin zati özelliklerinden birisi de; Rablerine kayıtsız ve şartsız itaat ederler ve Rablerinden aldıklrı tüm emirleri harfiyyen icra ederler ve bundan dolayıda herhangi bir yorgunluk, bitkinlik ve bıkkınlık his etmezler. Bundan dolayı Cenab-i Hakk (c.c) Melekleri şöyle vasıflandırmaktadır; <strong><span dir="RTL">يُسَبِّحُونَ ٱلَّيۡلَ وَٱلنَّهَارَ لَا يَفۡتُرُونَ</span> “Onlar (Melekler) bıkmadan, usanmadan ve ara vermeden, gece ve gündüz Allah’ı (c.c) teşbih ederler.” </strong>(Enbiya 20). (DEVAM EDECEK İNŞAALLH)</p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 25 Eylül 2019 - Çarşamba
KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (24)
<p><strong><u>Meleklere iman şu anlamları ihtiva etmelidir:</u></strong></p>
<p><strong><u>1-Valıkları hakikidir, mecazi değildir: </u></strong></p>
<p>Melekleri görmediğimiz halde, onların gerçek varlıklar olduklarına inanmamız, ayet-i kerimede zikredildiği gibi <strong>“Onlar ki gaybe inanırlar”</strong> gaybe inanmaktır. Binaenaleyh, Resulullah (s.a.v), diyer Peygamberler (a.s), Sahabiler ve Salihler, ya hakiki suretleri ile ya da beşeri surette görmüşlerdir.</p>
<p>Ancak bilinmesi gereken çok önemli ve değerli bir husus var ki, gayba inanma hususudur. En değerli ve sahibine en faydalı iman şekli de budur. Zira müşahede neticesinde inanmamak aklin kabul edeceği bir durum değildir. Buna rağmen kişi eğer inanmıyorsa, burada bir arıza aranmalıdır. Burada iki ihtimal vardır. Bu da ya ahmaklıktır yahut ta inattır. Ahmaklık ise, Allah akıl ihsan etsin; inat ise Allah islah etsin demekten başka bize düşen bir şey yoktur.</p>
<p>Ancak Müşahade sonucu oluşan iman her zaman makbul değil ve hatta bazen geçerliliğini de yitirebilmektedir. Örneğin; ölüm alametleri zuhur edince ve kişi onu yakinen müşade edince, kişinin imana gelmesi artık ona bir fayda sağlamaz. Keza Ezrail’in canını almaya geldiği ve onun bu durumu müşahadesinden sonra artık imanı da ona bir fayda sağlamaz ve artık tevbeside kabul olmaz. Tıpkı Fravun’un ölümle burun buruna geldiği zaman iman edince; Cenab-i Hakk’ın ona hitaben: <strong><span dir="RTL">آلآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ</span> </strong>(Yunus 91)<strong> “Şimdi mi imana geliyorsun? Daha önce isyanda idin” </strong>diyerek, imanının ve tevbesinin ona bir fayda sağlamayacağını beyan etmektedir.</p>
<p>Dolayısıyla, Firavun hadiseseinde olduğu gibi, imanın fayda veremiyeceği ve tevbelerin kabul göremeyeceği an çatmadan ve çok geç olmadan iman ve ona göre de amel etmek suretiyle ebedi saadete nail olma imkânını Allah’ın (c.c) izni ile elde etmek en temel amacımız olmalıdır.</p>
<p>Meleklerin varlıkları ile alakalı Kuran-ı kerimde çokça Ayet mevcuttur. Bunlardan Allah (c.c) ile Melekler arasında geçen ilk karşılıklı konuşma olan şu Ayet-ı kerimede zikredildiği gibi; <strong><span dir="RTL">وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ</span></strong> <strong>“Rabbin Meleklere; Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” dediğinde, onlar;</strong> <strong>“</strong><strong>Biz seni hamdinle tesbih ve noksanlıklardan tenzih etmekte olduğumuz halde, orada fesad çıkaracak ve kanlar dökecek kimse mi varedeceksin?” demişlerdi. </strong>İnanmak isteyen için, bu Ayet-ı kerime dahi Meleklerin gerçek varlıklar olduklarına dair delil olarak yeterlidir.</p>
<p>Keza bundan önce “meleklere iman” mevzusu ile alakalı, Cebrail (a.s)’in peygambere (s.a.v) sorduğu İslam, İman ve İhsan nedir? Sahih-i Müslim Hadisi, Meleklerin mecaz değil hakiki varlıklar olduklarının fiili ve kavli delilidir. Zira bilfiil Resulüllah’a (s.a.v) gelen ve kehdisine suallerde bulunan kişi, o meleklerden biri ve hatta en eşrafı ve en ekremi olan Cebrail (a.s) idi.</p>
<p><strong><u>2-Onlar ancak Allah’ın (c.c) istediği yere nüzul ederler: </u></strong></p>
<p>Onlarda insan ve cinler gibi yaratılmış Allah’ın (c.c) kulları, memur ve mükelleftirler. Allah onları mukerrem kılmış, makamlarını yüceltmiş ve bazılarını bazılarından üstün kılmıştır. Onlar Allah’ın elçileri olarak, Allah tarafından ve Allah’ın takdiri nisbetinde gönderildikleri kullarına vahiy veya başka şey iletirler. Onlara da vakti gelince ölüm caiz kılınmıştır.</p>
<p><strong><u>3-Onları Kuran ve Sünnette tanıtıldığı veçhi ile tasdik etmek: </u></strong></p>
<p>Cenab-i Hakk (c.c) onları nasıl vasıflandırdı ise, onlar o şekilde vasıflandırılmalıdırlar. Keza Cenab-i Hakk (c.c) onları kitabında veya Resulünün sünnetinde ne isimle isimlendirdi ise, mesela; Peygamberlere vahiy getirmekle görevli melek Cebrail, yağmur ve yağışla görevli melek Mikail, sura üflemekle görevli melek İsrafil, Cehennemde görevli melek Malik, Cennette görevli melek Ridvan, mevtayı sorgulayan melekler Münker ve Nekir vs. şekilde isimlendirilmelidirler. Yani; Allah (c.c) onları vasıflandırdığı ve isimlendirdiği şekilde onlara iman etmemiz icap eder. Aksi durum münasip görülmemiştir. Mesela; Ölüm meleğine Ezrail dendiği gibi. İbni kesir (rh.a) “fil bidaye vennihaye (1/47)” adlı eserinde bu ismin hiçbir sahih hadiste geçmediği, ancak bazı eski eserlerde geçtiği, dolayısıyla Kuran ve Hadisle sabit olmadığından bu isim kullanılmamalıdır demiştir. </p>
<p>Melekler, yukarıda Hz.Aişe’den (r.anha) naklettiğimiz hadiste zikredildiği gibi, nurdan yaratılmış kullardır. Semada meskündürler. Görevleri icabı gönderildikleri yere inerler. Meleklerin Âdem (a.s)’dan önce yaratıldıkları Ayetle sabittir. Şöyle ki Cenab-ı Hakk (a.c) meleklere: <strong><span dir="RTL">إِنِّي جَاعِلٞ فِي ٱلۡأَرۡضِ خَلِيفَةٗ</span> </strong>(Bakara 30) <strong>“ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” </strong>demesi, Meleklerin Âdem (a.s)’dan önce var olduklarının delilidir.</p>
<p>Melekler yemezler, içmezler. Onların yegâne gıdaları tesbih ve tehlildir. Melekler yorulmazlar, bıkmazlar, usanmazlar <span dir="RTL">ف<strong>الَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ</strong></span><strong> “Rabbinin katında bulunan melekler hiç usanmıyarak gece ve gündüz O'nu tesbih ederler.” </strong>(Fussilet 38). Allah’ın emrine harfiyen uyarlar, Allah’a isyan etmezler ve şu Ayette zikredildiği gibi; <strong><span dir="RTL">وَهُم بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ</span></strong> <strong>“O'nun emriyle amelde bulunurlar</strong>.<strong>” </strong>(Enbiya 27). Melekler; iyilik, güzellik, hayâ ve intizamla mevsufturlar.</p>
<p><strong><u>Meleklerin Özellikleri:</u></strong></p>
<p><strong><u>1-Meleklerin azamet ve küvvetleri:</u></strong></p>
<p>Meleklerin büyüklükleri ve kuvvetleri eşit olmayıp, yüklendikleri göreve göre, farklı azamet ve güce malik kılınmışlardır. Birkaç örnekle Misal verecek olursak; Cehennemde görevli melekleri Cenab-ı Hakk (c.c) şöyle tarif etmektedir: <strong><span dir="RTL">عَلَيۡهَا مَلَٰٓئِكَةٌ غِلَاظٞ شِدَادٞ لَّا يَعۡصُونَ ٱللَّهَ مَآ أَمَرَهُمۡ وَيَفۡعَلُونَ مَا يُؤۡمَرُونَ</span> </strong>(Tahrim 6). <strong>“O ateşin (Cehennemin) başında son derec sert, (iri cüsseli), güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler”</strong></p>
<p>Cehennemde görevli meleklerin özelliği ile alakalı İbni Abbas (r.a) şöyle buyurmaktadır: Onlardan birisinin iki omuzu arasındaki mesafe bir yıl­lık süredir. Onlardan birilerinin gücü, indirdiği bir balyoz ile insanı yetmiş yıl cehennemin dibine doğru itecek kadardır. (Kurtubi, Tahrim 6).</p>
<p>Başka bir Ayet-i kerime de Cebrail (a.s)’i şöyle tarif etmektedir: <strong><span dir="RTL">ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي ٱلۡعَرۡشِ مَكِينٖ مُطَاعٍ ثَمَّ اَم۪ينٍۜ</span> “Çok büyük bir kudrete maliktir. Arşın sahibi (olan Allah) nezdinde çok itibarlıdır. Orada kendisine itaat olunandır, bir emindir”</strong> (Tekvir 20,21).</p>
<p>Cebrail (a.s)’in kuvveti hakkında rivayet olunduğna göre, Hz. Peygamber (s.a.v) Cebrail (a.s)'e, “Allah senin kuvvetinden bahsediyor. Kuvvetin ne kadar?” diye sormuş, o da, “Lût kavminin dört şehrini kanatlarımın üzerine alıp, göktekiler o şehirlerdeki köpeklerin havlamasını ve horozlarının ötüşlerini duyacakları yüksekliğe kadar kaldırdım ve yere çaldım” demiştir. (F. Razi, Tekvir 20)</p>
<p><strong>“Orada kendisine itaat olunandır.”</strong> <strong>"orada"</strong> kelimesi, "Arşın sahibi nezdinde"ye bir işarettir. Buna göre mana, "Cebrail (a.s); Allah (c.c) katında mukarreb melekler arasında, kendisine itaat olunan, mukarreb meleklerin onun emrine göre hareket edip, fikrine başvurdukları itibarlı bir melektir" şeklinde olur. </p>
<p><strong>“Bir emindir” </strong>demek; “O (Cebrail a.s) Allah'ın vahyi ve risaleti (elçiliği) konusunda, hainlikten ve hatalardan koruyup muhafaza ettiği, güvenilir bir elçidir” demektir. ((F. Razi, Tekvir 21).</p>
<p>Peygamberimiz (s.a.v) Cebrail (a.s)’ı şöyle vasıflandırmaktadır: <strong><em><span dir="RTL">رَأَيْتُهُ مُنْهَبِطًا مِنَ السَّمَاءِ سَادًّا عِظَمُ خَلْقِهِ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ إِلَى الأَرْضِ</span> “Onun (Cebrail’in) hulkiyetinin azameti gökten yere kadar olan Sema’dan ihtişamlı inişini gördüm.” </em></strong>(Müslim, iman, Necm Suresi 13. Ayetin izahında).</p>
<p>Resulüllah (s.a.v) Arşın taşıyıcısı melekle alakalı şöyle buyurmuktadır: <strong><em><span dir="RTL">أُذِنَ لِي أَنْ</span></em></strong><em><span dir="RTL"> <strong>أُحَدِّثَ عَنْ مَلَكٍ مِنْ مَلَائِكَةِ اللهِ مِنْ حَمَلَةِ العَرْشِ، إِنَّ مَا بَيْنَ شَحْمَةِ أُذُنِهِ إِلَى عَاتِقِهِ مَسِيرَةُ سَبْعِمِائَةِ عَامٍ</strong></span><strong> “Bana meleklerden Arşın taşıyıcısı meleğinden bahsetmeme izin verildi. Kulak memesi ile omuzu arasındaki mesafe yediyüz yıllık bir yürüyüş mesafesidir.” </strong></em>(Sunen-i Ebi Davud, Kitabusunne, Babun fil cehmiyyeti, 4727)</p>
<p>Başka bir Hadis-i şerif dağların Meleğinin azameti ile alakalı, Nebi (s.a.v) ile dağların Meleği arasında geçen konuşmayı Resulüllah’ın zevcesi Hz.Aişe şöyle anlatmaktadır: <strong><em><span dir="RTL">أَنَّهَا قَالَتْ لِرَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا رَسُولَ اللهِ، هَلْ أَتَى عَلَيْكَ يَوْمٌ كَانَ أَشَدَّ مِنْ يَوْمِ </span></em><span dir="RTL">أُحُدٍ<em>؟ فَقَالَ: " لَقَدْ لَقِيتُ مِنْ قَوْمِكِ وَكَانَ أَشَدَّ مَا لَقِيتُ مِنْهُمْ يَوْمَ الْعَقَبَةِ، إِذْ عَرَضْتُ نَفْسِي عَلَى ابْنِ عَبْدِ يَالِيلَ بْنِ عَبْدِ كُلَالٍ فَلَمْ يُجِبْنِي إِلَى مَا أَرَدْتُ، فَانْطَلَقْتُ وَأَنَا مَهْمُومٌ عَلَى وَجْهِي، فَلَمْ أَسْتَفِقْ إِلَّا بِقَرْنِ الثَّعَالِبِ، فَرَفَعْتُ رَأْسِي فَإِذَا أَنَا بِسَحَابَةٍ قَدْ أَظَلَّتْنِي فَنَظَرْتُ فَإِذَا فِيهَا جِبْرِيلُ، فَنَادَانِي، فَقَالَ: إِنَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ قَدْ سَمِعَ قَوْلَ قَوْمِكَ لَكَ، وَمَا رُدُّوا عَلَيْكَ، وَقَدْ بَعَثَ إِلَيْكَ مَلَكَ الْجِبَالِ لِتَأْمُرَهُ بِمَا شِئْتَ فِيهِمْ "، قَالَ: " فَنَادَانِي مَلَكُ الْجِبَالِ وَسَلَّمَ عَلَيَّ، ثُمَّ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ، إِنَّ اللهَ قَدْ سَمِعَ قَوْلَ قَوْمِكَ لَكَ، <u>وَأَنَا مَلَكُ الْجِبَالِ وَقَدْ بَعَثَنِي رَبُّكَ إِلَيْكَ لِتَأْمُرَنِي بِأَمْرِكَ، فَمَا شِئْتَ، إِنْ شِئْتَ أَنْ أُطْبِقَ عَلَيْهِمُ الْأَخْشَبَيْنِ "،[وهما جبلان بمكَّةَ يحيطان بها]، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «بَلْ أَرْجُو أَنْ يُخْرِجَ اللهُ مِنْ أَصْلَابِهِمْ مَنْ يَعْبُدُ اللهَ وَحْدَهُ لَا يُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا</u></em></span></strong></p>
<p><strong><em>Hz. Aişe (r.anha) Peygamberimiz’e (a.s.v): “Ya Resûlallah! Senin başına Uhud gününden daha çetin bir gün geldi mi?” diye sormuş. Peygamberimiz (a.s.v) de: “Senin kavminden çektiklerim Akabe günü çektiğimden daha çetin idi. (Taif’e gidip) İbni Abdi Yalil-ibni Abdi Kilal’e gidip bana yardımcı olmalarını arz ettiğim zaman, istediğime icabet etmemişlerdi. Üzgün bir halde başımı alıp (Mekke’ye yönelip) gittim. Ancak Karni’s-Sealib’de kendime gelebildim. Başımı kaldırdığım zaman bir bulutun beni gölgelendirmekte olduğunu, buluta baktığımda bir de ne göreyim? Bulutun içinde Cebrâil var. Hemen bana seslendi: “Şüphe yok ki Allah, kavminin Sana söylediklerini ve Sana verdikleri red cevablarını işitti de onlar hakkında dilediğini kendisine emredesin diye sana dağlar meleğini gönderdi!” dedi. Dağlar meleği bana</em></strong> <strong><em>seslendi ve selam verdi. Sonra da: “Ya Muhammed! Şübhe yok ki Allah, kavminin sana söylediklerini işitti. <u>Ben dağlar meleğiyim! Rabbin, dilediğini bana emredesin diye beni Sana gönderdi. Şimdi ne dilersen dile! Eğer onların üzerine iki dağı kapamamı dilersen dile! (bunlar Mekkeyi çevreleyen iki dağdı) dedi. Ben: ‘Hayır! Allah’ın onların sülblerinden yalnız Allah’a ibâdet edecek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim.’ dedim</u>.</em></strong> (Sahih-i Muslim, Kitabul Cihad, 1795).</p>
<p><strong><u>2-Meleklerin kanatları, Hızları ve güzellikleri:</u></strong></p>
<p>Allah (c.c) Meleklerin kanatlarını, birinin öbüründen faklı ve muhtelif sayılarda yaratmıştır. Melekler; pırlanta, yakut gibi güçlü renklerle bezenmiş harikulade güzellikte kanatlara sahiptirler. Bu kanatlarla yerle sema arasında beşeri süratla mukayese edilemeyecek devasa bir süratle uçarlar. Ayrıca ilim ve zikir meclislerini koruma altına alırlar.</p>
<p>Konu ile alakalı Kur’an-ı azimuşşan şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ فَاطِرِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ جَاعِلِ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ رُسُلًا أُوْلِيٓ أَجۡنِحَةٖ مَّثۡنَىٰ وَثُلَٰثَ وَرُبَٰعَۚ يَزِيدُ فِي ٱلۡخَلۡقِ مَا يَشَآءُۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ</span> “Hamd gökleri ve yeri yoktan vareden, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah'adır. O yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir” </strong>(Fatır 1).</p>
<p>Bu Ayet hakkında Katade şöyle demiştir: Kimisinin iki, kimisinin üç, kimisinin dört ka­nadı bulunmaktadır. Onlar bu kanatları ile semadan yere inerler ve yerden de semaya yükselirler. Aldıkları bu mesafe ise, şu kadar olup onlar bunu azıcık bir vakitte alırlar. (Kurtubi, Fatır 1).</p>
<p>Buhari Sahih'inde, İbn Mes'ud'dan rivayetle: <strong><em><span dir="RTL">حَدَّثَنَا ابْنُ مَسْعُودٍ: أَنَّهُ رَأَى جِبْرِيلَ، لَهُ سِتُّمِائَةِ جَنَاحٍ</span> “Peygamber (s.a.v) Cib­ril (a.s)'ı altıyüz kanadı olduğu halde görmüştür”</em></strong> Sahih-i Buhari, Kitabul bedeulhalk, 3232).</p>
<p>Ez-Zührî'den nakledildiğine göre Cebrail (a.s), Peygamber Efendimiz'e şöy­le demiş: "Ey Muhammed! Sen İsrafil'i bir görsen, onun onikibin kanadı var­dır. Bu kanadın biri meşrıkte, diğeri mağribtedir. Arş onun omuzu üzerinde­dir, o yüce Allah'ın azameti dolayısıyla o kadar küçülür ki; hatta küçük bir kuş gibi bir hale gelir, hatta Rabbinin Arşını ancak Onun azameti taşır. (Kurtubi, Fatır 1).</p>
<p>Bazıları bu ayetin tefsiri hususunda şöyle demişlerdir: Burada bahsedilen kanat, meleğin yönüne, yani yapacağı işe bir işaret olup, İzahı şöyledir; Allah Teâlâ'nın üzerinde herhangi bir şey yoktur. Her şey, O'nun kudretinin ve nimetinin hükümranlığı ve şümulü altındadır. Meleklerin Allah ile sıkı münasebetleri vardır. Çünkü Allah'ın nimetlerini O'ndan alır, kendileri dışında Allah'ın müsaadesini aldıkları kimselere, varlıklara verirler. (F.Razi, Fatır 1).</p>
<p>Ebu Hureyre (r.a) hadisinde; Resulüllah’ın (s.a.v) şöyle buyurdukları söylemiştir: <strong><em><span dir="RTL">" إِنَّ لِلَّهِ مَلاَئِكَةً يَطُوفُونَ فِي الطُّرُقِ يَلْتَمِسُونَ أَهْلَ الذِّكْرِ، فَإِذَا وَجَدُوا قَوْمًا يَذْكُرُونَ اللَّهَ تَنَادَوْا: هَلُمُّوا إِلَى حَاجَتِكُمْ " قَالَ: «فَيَحُفُّونَهُمْ بِأَجْنِحَتِهِمْ إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا» </span> “Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. Allahu Teâlâ'yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar.” </em></strong>(Sahih-i Buhari, Kitabuddaavat, 6408).</p>
<p>İbni Hacer (rh.a); meleklerin sıfatları ile alakalı diyor ki: Ehli kelam Cumhuru (Uleması) Melekler hakkında şunları söylemişlerdir: Melekler latif cisimli varlıklardır. Onlara muhtelif şekillere girme kabiliyeti verilmiştir. Semada meskündürler. Onların yıldız oldukları veya cesetlerinden ayrılabilen iyi ruhlar oldukları ve onlar hakkında delil olabilecek herhangi bir ses kanıtı mevcut olmayan başka söylentiler geçerli değildir. (Fethul Bari Şerhul Sahihul Buhari, Kitabu Bedeul Halk, Babu Zikrul Melaiketi)</p>
<p>Onlar, gökyüzünde bulunan, çeşitli şekillere girebilen havai, latif cisimlerdir. (F.Razi, Bakara 30, Meleklerin mertebe ve mahiyetleri))</p>
<p>Latif, nurani cismaniler olmaları hasebiyle, hifif ve son derece hızlı hareket etme kudretine sahiptirler. Binaenaleyh, vahiy Meleğinin Allah’ın (c.c) katından, yedinci semadan Resulüllah’a (s.a.v) nüzulü bir an meselesi idi. Dünya ile Dünya Seması arasındaki mesafenin beşyüz sene olduğu hadisle sabittir. Ve birinci Sema ile ikinci Sema arasındaki mesafe keza beşyüz senedir. Cenabı Hakk’ın (c.c) ali makam katına ulaşıncaya kadar olan mesafe kaç senelik mesafe olur acaba? Ki bu mesafeyi vahiy Meleği bir lahzada katetmiştir.</p>
<p> Meleklerin hüsnü cemalleri ile alakalı, Kuran’ı kerimde Hz. Yusuf’un güzelliğinden bahedilirken meleklere benzetilmesi, meleklerin harikulade güzelliğe sahip olduklarının delilidir.</p>
<p>Hadise kısaca şu şekilde cereyan eder: Hz. Yusuf kuyudan çıkarılıp köle pazarında Mısır vezirine satıldıktan sonra, vezirin hanımı Züleyha ona âşık olur. Bunun üzerine şehrin kadınları onun hakkında dedikoduya başlarlar. Vezirin karısı, şehirdeki kadınların, kendisi hakkındaki dedikodularını duyunca, onları evine davet eder. Geldikleri zaman, ikram ettiği şeyleri yemeleri için, herbirinin eline bıçak verir. Ve Yusufa; “Yanlarına çık.” der. Onlar Yusufu görünce hay­retlere düşüp onun o güzelliği karşısında ne yaptıklarının farkında olmayıp, yiyeceklerini kesecekleri yerde, ellerini keserler. Ve şöyle derler: <strong><span dir="RTL">مَا هَٰذَا بَشَرًا إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا مَلَكٞ كَرِيمٞ</span></strong> “<strong>bu bir beşer değildir, olsa olsa üstün bir Melektir” </strong>(Yusuf 31).</p>
<p><strong><u>3-Melekler; yemezler, içmezler ve evlenmezler:</u></strong></p>
<p>Melekler; latif ve ruhani varlıklar olmaları hasebiyle, insan ve cinlerin ihtiyaç duyduğu, yeme, içme ve evlenme gibi gereksinimlere ihtiyaç duymazlar ve zaten yapıları itibarıylı buna müsait değiller. Meleklerin taamları (gıdaları) tesbih ve tehlildir.</p>
<p>Ayet-i kerime şöyle buyurmaktadır; <strong><span dir="RTL">فَالَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ</span> “Onlar ki (Melekler) Rabbinin katında gece ve gündüz O'nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar.”</strong> (Fussilet 38).</p>
<p>Meleklerin yemediği, içmediği, evlenmediği, gece ve gündüz tesbih ettikleri üzerine Ulema’nın ittifakı vardır. (F.Razi, Mefatihulgayb 1/76).</p>
<p>Keza Siyuti’de (Rh.a) ayni görüşü nakletmiştir. (El-Habaik, 264).</p>
<p>Melekler’in muhtelif şekillere girebileceklerine ve yemeyip içmediklerine başka bir delil de, Melekler’in İbrahim (a.s)’a beşer suretinde geldiklerinde, İbrahim (a.s) onlara yemek ikramında bulunduğu, ancak onların kendierine takdim edilin taama el uzatmamalarıdır.</p>
<p>Hadisenin vukubulması Kuran-ı kerimde şöyle zikr edilmektedir: <strong><span dir="RTL">هَلۡ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ضَيۡفِ إِبۡرَٰهِيمَ ٱلۡمُكۡرَمِينَ</span> “İbrahim’in ikramda bulunduğu misafirlerinin hadisesi sana geldi mi?” <span dir="RTL">إِذۡ دَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَقَالُواْ سَلَٰمٗاۖ قَالَ سَلَٰمٞ قَوۡمٞ مُّنكَرُونَ</span> “ Onlar ona (İbrahim a.s’a) geldiklerinde selam demişlerdi, oda onlara selam demişti, onlar onun için yabancı (tanınmaz) idiler” <span dir="RTL">فَرَاغَ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِۦ فَجَآءَ بِعِجۡلٖ سَمِينٖ </span> “Sonra ailesine dönerek, semiz bir dana getirdi.” <span dir="RTL">فَقَرَّبَهُۥٓ إِلَيۡهِمۡ قَالَ أَلَا تَأۡكُلُونَ</span> “Önlerine koydu ve “yemezmisiniz?” dedi.” <span dir="RTL">فَأَوۡجَسَ مِنۡهُمۡ خِيفَةٗۖ قَالُواْ لَا تَخَفۡۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٖ</span> “Derken, ona onlardan bir korku hâsıl oldu. Onlar ona korkma! Dediler. Ve onu ilim sahibi bir oğul ile müjdelediler.” </strong>(Zariyat 24-28)</p>
<p> Zariyat 28. Ayette mealen <strong>“Derken, ona onlardan bir korku hâsıl oldu.” </strong>ifadesinde korku sebebi anlaşılmamaktadır. Ancak, başka bir Ayet-i kerime (Hud 70) Zariyat 28. Ayetini daha anlaşılır bir şekilde ifade etmektedir. Şöyleki; Zariyat 26 ve 27 Ayetleri mealen: <strong>Sonra ailesine dönerek, semiz bir dana getirdi. Önlerine koydu ve “yemezmisiniz?” dedi. <span dir="RTL">فَلَمَّا رَءَآ أَيۡدِيَهُمۡ لَا تَصِلُ إِلَيۡهِ نَكِرَهُمۡ وَأَوۡجَسَ مِنۡهُمۡ خِيفَةٗۚ قَالُواْ لَا تَخَفۡ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمِ لُوطٖ </span> <u>Onların ona (hazırlayıp getirdiği semiz dana yemeğine) el uzatmadıklarını görünce de, halleri hoşuna gitmedi ve ona onlardan bir korku hâsıl oldu. </u>Onlar da korkma! “Biz Lut kavmine gönderildik” dediler. </strong>(Hud 70).</p>
<p><strong><u>4-Melekler’in başka şekillere girme kabiliyeti:</u></strong></p>
<p>Allah (c.c), Melekleri latif cismani varlıklar olarak yaratmış ve dolayısıyla, Meleklere kendi asli yapıları dışında, başka muhtelif şekillere girme kabiliyetini de bahşetmiştir. Bazen güzel surette bazende güzel olmayan surette görünürler. Nitekim Cebrail (a.s) peygamberimize (s.a.v) umumiyetle cemil bir erkek veçhi ile görünmüştür. Bazende çok temiz ve cemil bir veçhe sahip olan sahabilerden Dıhyet-ulkelbi ( <span dir="RTL">دحية الكلبي</span> ) veçhi ile görünmüştür.</p>
<p>Keza Hz. İbrahim (a.s)’a beşer veçhi ile gitmişlerdir. Bu husus Ayet-i kerimede şöyle dile getirilmektedir: <strong><span dir="RTL">هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ</span></strong> <strong>“İbrahim’in ikramda bulunduğu misafirlerinin hadisesi sana geldimi?” <span dir="RTL">اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًاۜ قَالَ سَلَامٌۚ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ</span> “İbrahim’e vardıklarında ona selam, oda onlara selam ey yabancılar demişti.” <span dir="RTL">فَرَاغَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ فَجَٓاءَ بِعِجْلٍ سَم۪ينٍۙ</span> “Onlara sezdirmeden hanımına gitti ve semiz bir buzağı ile (pişirilmiş) geri dönmüştü.” <span dir="RTL">فَقَرَّبَهُٓ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۘ</span> “Onların önüne koymuştu da yemez misiniz demişti.”</strong> <strong><span dir="RTL">فَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْۜ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ</span></strong><strong> “Yemediklerini görünce, onlardan dolayı içine bir korku düştü; ama onlar: “Korkma!” Demişlerdi ve O'na bilgi sahibi bir oğlu olacağını müjdelemişlerdi.” </strong>(Zariyat 24-28).</p>
<p>Ayni şekilde Cebrail (a.s) Meryem (a.s)’a beşer suretinde görünmüştür. Bu husus Kuran-ı azimuşşanda şöyle zikr edilmektedir: <strong><span dir="RTL">وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّاۙ</span></strong> <strong>“Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.” <span dir="RTL">فَٱتَّخَذَتۡ مِن دُونِهِمۡ حِجَابٗا فَأَرۡسَلۡنَآ إِلَيۡهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرٗا سَوِيّٗا</span> “Ve ailesiyle arasına bir perde germişti. Derken ona meleğimiz Cebrail’i göndermiştik. Oda Meryem'e eli yüzü düzgün bir insan şeklinde görünmüştü.” <span dir="RTL">قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِيًّا</span> (Meryem ona): “Gerçekten ben, senden Allah’a sığınırım. Eğer mütteki biri isen (bana sakın dokunma) dedi.” <span dir="RTL">قَالَ اِنَّمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا</span> “Oda; Ben ancak senin Rabbinin bir elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan çocuk bahşetmek üzere buradayım.” </strong>(Meryem 16-19).</p>
<p>Yukarıdaki misallerde görüldüğü gibi, Melek/Melekler gerek Peygamberirimize (s.a.v), gerek İbrahim (a.s)’a ve gerek se Meryem (a.s)’a beşer suretinde görünmüşlerdir. Binaenaleyh hep erkek şeklinde görünmüşlerdir.</p>
<p>Ayrıca Cebrail (a.s) kendi asli hulkiyeti üzere de Peygamberimiz (s.a.v.)’e görünmüştür.</p>
<p>Meleklerin güzel olmayan, korkutucu şekillerde görünmesi ise, özellikle facir, kâfir ve günahkârlarla alakalıdır. Örneğin; ölüm anında ruhunu almak istediği insanın yanına gelen melekler, kâfire ve facire son derece korkunç bir surette görünerek şöyle hitap ederler: "Çık, ey habis cesette olan habis ruh! Alçaltılmış olarak ve Cehennemle müjdelenmiş olarak çık." Bu hitap ruhun çıkışına dek sürer. (İmam Şa'râni, Tezkiretü’l-imam Ebi Abdillah el-Kutubi, s. 17 Kahire).</p>
<p>Keza Ayet-i kerimede kâfirlerin canını almakla ilgili olarak şunlar zikr edilmektedir; <strong><span dir="RTL">وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ</span> “Meleklerin kâfirlerin canını alıken, önlerine ve arkalarına (yüzlerine ve sırtlarına) nasıl vurduklarını ve tadın yakıcı azbı dediklerini bir göseydin.” </strong>(Enfal 50).</p>
<p>Bu şekilde bir tasvir, özellikle şunu gösteriyor ki; kâfir kimsenin bedeninden ruhu kabzolunurken onun hakikatte neler çektiğini ve nasıl yanarak gittiğini dışardakilerin görüp müşahede etmesi mümkün değildir. Bunu ihtar ederken şuna da işaret ediyor ki, kâfirin ruhu, dünyaya yönelik iken bedeninden kabzolunduğu nezi' halinde, dünyadan döner ahirete yönelir ve hâlbuki o, küfründen dolayı ahiret âleminde karanlıklardan başka bir şey müşahede etmez. Dünyaya ve cismani hazlara şiddetle muhabbetinden dolayı o vakit bu ayrılık anında, bu kopmadan ve uzaklaşmadan öyle bir elem ve hasret duyar, öyle bir acı çeker ki, yanar da yanar. Bu yanmadan dolayı her türlü nurdan mahrum olarak önünde azab, ardında lanet olarak o karanlığa atılır. Ve artık yeniden dirilişinde de mahşer yerinde haşrolunuşunda da bu minval üzere acıları sürer gider. (E.H.Yazır, Enfal 50,51).</p>
<p><strong><u>5-Melekler’in ilmi, konuşmaları, yorgunluk ve bıkkınlık duymamaları:</u></strong></p>
<p>Melekler, insanların aksine, Allah’ın (c.c) kendilerine takdir ettiği miktarca, ilimlerini direkt Allah’tan (c.c) alırlar. Hâlbuki Cenab-i Hakk (c.c) insana eşyayı ve evreni inceleme, öğrenme, tanıma ve keşfetme kabiliyeti bahşetmiştir. Ayrıca Melekler kitabet (yazı) ilminde de mahirdirler. Ki Allah’ın (a.c) buyurdukları gibi; <span dir="RTL">.</span> <strong><span dir="RTL">وَإِنَّ عَلَيۡكُمۡ لَحَٰفِظِينَ . كِرَامٗا كَٰتِبِينَ . يَعۡلَمُونَ مَا تَفۡعَلُونَ</span> </strong><strong>“Şöphesiz üzerinizde muhafızlar (koruyucular) vardır. Bunlar mükerrem kâtiplerdir. Ne yaptıklarınızı bilirler.” </strong>(İnfitar 10-13).</p>
<p>Yani; bu kerem sahibi kâtipler, insanın yaptığı her şeyi kayd eden meleklerdir. Kerem sahibi olmaları sıfatıyla, kimseyi kayırmazlar, kimseye haksızlık etmezler, kimseye kin ve nefret gütmezler. Kimin ne yaptığını çok iyi bilirler ve mutlak adalet üzere yapılanı kayıt altına alırlar.</p>
<p>Melekler; zaman ve zemine göre icap edilen lisan ile konuşuma kabiliyetine sahiptirler. Örneğin israiloğulları peygamberleri ve Meryem (a.s) ile kendi dilleri olan İbranice konuşmuşlardır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ile Cebrail (a.s) arapça konuşmuştur. Mevta makberinde iken sual Melekleri, mevtanın dili ne ise o dil ile kendisini suale çekerler. Keza kıyamet gününde Cennet veya Cehennemle müjdenenlere kendi dilleri ile hitab ederler.</p>
<p>Bunlara örnek şu Ayet-i kerimeleri vermek yeterlidir kanaatindeyiz:</p>
<p> Muttekiler için: <strong><span dir="RTL">اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّب۪ينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ</span> “Onlar öyle kimselerdir ki (muttekiler), melekler canlarını tertemiz alırlar ve onlara; yaptığınız salih amellerden dolayı, Cennete girin derler.” </strong>(Nahl 32).</p>
<p>Müşrik ve mücrimler için: <strong><span dir="RTL">فَادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ</span> “Ebedi kalacağınız Cehennem kapılarından girin. Mütekebbirlerin (zalimlerin, diktatörlerin, zorbaların) devamlı ikametgâhları ne kötüdür?” </strong>(Nahl 29).</p>
<p>Meleklerin zati özelliklerinden birisi de; Rablerine kayıtsız ve şartsız itaat ederler ve Rablerinden aldıklrı tüm emirleri harfiyyen icra ederler ve bundan dolayıda herhangi bir yorgunluk, bitkinlik ve bıkkınlık his etmezler. Bundan dolayı Cenab-i Hakk (c.c) Melekleri şöyle vasıflandırmaktadır; <strong><span dir="RTL">يُسَبِّحُونَ ٱلَّيۡلَ وَٱلنَّهَارَ لَا يَفۡتُرُونَ</span> “Onlar (Melekler) bıkmadan, usanmadan ve ara vermeden, gece ve gündüz Allah’ı (c.c) teşbih ederler.” </strong>(Enbiya 20). (DEVAM EDECEK İNŞAALLH)</p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.