KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (11)
<p><strong><u>B- Veli’nin Kerametine dair Hadis’ten Deliller</u></strong></p>
<p><em>1) <span dir="RTL">مَا أُخْرِجَ فِي "الصَّحِيحَيْنِ" عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - أَنَّ النَّبِيَّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- قَالَ : لَمْ يَتَكَلَّمْ فِي الْمَهْدِ إِلَّا ثَلَاثَةٌ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ عَلَيْهِ السَّلَامُ ، وَصَبِيٌّ فِي زَمَنِ جُرَيْجٍ النَّاسِكِ وَصَبِيٌّ آخَرُ ، أَمَّا عِيسَى فَقَدْ عَرَفْتُمُوهُ ، وَأَمَّا جُرَيْجٌ فَكَانَ رَجُلًا عَابِدًا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ وَكَانَتْ لَهُ أُمٌّ فَكَانَ يَوْمًا يُصَلِّي ، إِذِ اشْتَاقَتْ إِلَيْهِ أُمُّهُ ، فَقَالَتْ : يَا جُرَيْجُ ، فَقَالَ : يَا رَبِّ الصَّلَاةُ خَيْرٌ أَمْ رُؤْيَتُهَا ؟ ثُمَّ صَلَّى فَدَعَتْهُ ثَانِيًا ، فَقَالَ مِثْلَ ذَلِكَ ، حَتَّى قَالَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ ، وَكَانَ يُصَلِّي وَيَدَعُهَا ، فَاشْتَدَّ ذَلِكَ عَلَى أُمِّهِ قَالَتْ : اللَّهُمَّ لَا تُمِتْهُ حَتَّى تُرِيَهُ الْمُومِسَاتِ ، وَكَانَتْ زَانِيَةٌ هُنَاكَ ، فَقَالَتْ لَهُمْ : أَنَا أَفْتِنُ جُرَيْجًا حَتَّى يَزْنِيَ فَأَتَتْهُ فَلَمْ تَقْدِرْ عَلَى شَيْءٍ ، وَكَانَ هُنَاكَ رَاعٍ يَأْوِي بِاللَّيْلِ إِلَى أَصْلِ صَوْمَعَتِهِ ، فَلَمَّا أَعْيَاهَا رَاوَدَتِ الرَّاعِيَ عَلَى نَفْسِهَا ، فَأَتَاهَا فَوَلَدَتْ ، ثُمَّ قَالَتْ : وَلَدِي هَذَا مِنْ جُرَيْجٍ ، فَأَتَاهَا بَنُو إِسْرَائِيلَ ، وَكَسَرُوا صَوْمَعَتَهُ وَشَتَمُوهُ ، فَصَلَّى وَدَعَا ، ثُمَّ نَخَسَ الْغُلَامَ ، قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ : كَأَنِّي أَنْظُرُ إِلَى النَّبِيِّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- حِينَ قَالَ بِيَدِهِ يَا غُلَامُ مَنْ أَبُوكَ ؟ فَقَالَ : الرَّاعِي فَنَدِمَ الْقَوْمُ عَلَى مَا كَانَ مِنْهُمْ وَاعْتَذَرُوا إِلَيْهِ ، وَقَالُوا : نَبْنِي صَوْمَعَتَكَ مِنْ ذَهَبٍ أَوْ فِضَّةٍ فَأَبَى عَلَيْهِمْ ، وَبَنَاهَا كَمَا كَانَتْ </span></em></p>
<p><em>Ebu Hureyre (r.a)'den gelen ve Sahîhayn'de yer alan bir hadise göre, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Şu üç kimse hariç, beşikte hiç kimse konuşmamıştır. <u>Meryem oğlu îsâ (a.s), Abid Cüreyc zamanındaki bir çocuk ve başka bir çocuk.</u> </em></p>
<p><em>Hz. İsa'ya gelince, siz onu tanıyorsunuz. Cüreyc ise, Isrâiloğulları arasında abid bir kimse idi. Ve onun annesi vardı. O bir gün namaz kılıyorken, annesi onu arzuladı ve "Ey Cüreyc" dedi. Cüreycde, "Ey Rabbim, namazmı hayırlı, yoksa annemi görmem mi?" dedi. Sonra namazına devam etti. Derken, annesi onu ikinci kez çağırdı. Cüreyc, yine aynı şeyi üç defa tekrarladı. Cüreyc namaz kılıyordu, annesi ise onu çağırıyordu. Bu durum, annesinin zoruna gitti. Bunun üzerine annesi, "Ey Allah’ım, ona fahişe kadınları göstermeden onun canını alma" diye beddua etti. O yörede zinakâr bir kadın vardı. Bunun üzerine o kadın, İsrâiloğullarına; "Ben Cüreyc'i yoldan çıkarayım da, o zina etsin" dedi ve onun yanına vardı. Lakin muvaffak olamadı. Orada bir çoban vardı. Geceleyin, Cüreyc’in manastırının duvarının dibinde barınırdı. O kadın, Cüreyc'i tuzağa düşüremeyince, bu sefer, o çobana nefsinin istediğini yaptırdı. Derken onun çobandan bir çocuğu oldu. Sonra da o kadın, "Bu çocuğum, Cüreyc'tendir" dedi. Bunun üzerine Isrâiloğulları o kadının yanına geldiler ve Cüreyc'in manastırını parçaladılar, ona sö­vüp saydılar. Derken o namaz kılıp dua ettikten sonra -ki Ebu Hureyre (r.a), Hz. Peygamber (s.a.v), Cüreyc'in, "Ey çocuk, baban kimdir?" deyip, eliyle ona vurduğunu naklederken, ben Hz. Peygamber (s.a.v)'i görür gibi oluyorum" demiştir.- İşte Cüreyc böyle sorunca, çocuk: "Çobandır" cevabını verir. Bunun üzerine İsrailoğlulları yaptıklarına bin pişman olur ve Cüreyc'den af dileyerek, "Biz senin manastırını altın ve gümüşten yapacağız" derler, o ise bunu kabul etmeyerek, manastırını ilk hali üzere yapar.</em></p>
<p><em>Öbür çocuğa gelince; <span dir="RTL">وَأَمَّا الصَّبِيُّ الْآخَرُ فَإِنَّ امْرَأَةً كَانَ مَعَهَا صَبِيٌّ لَهَا تُرْضِعُهُ ، إِذْ مَرَّ بِهَا شَابٌّ جَمِيلٌ ذُو شَارَةٍ حَسَنَةٍ ، فَقَالَتْ : اللَّهُمَّ اجْعَلِ ابْنِي مِثْلَ هَذَا ، فَقَالَ الصَّبِيُّ : اللَّهُمَّ لَا تَجْعَلْنِي مِثْلَهُ ، ثُمَّ مَرَّتْ بِهَا امْرَأَةٌ ذَكَرُوا أَنَّهَا سَرَقَتْ وَزَنَتْ وَعُوقِبَتْ ، فَقَالَتْ : اللَّهُمَّ لَا تَجْعَلِ ابْنِي مِثْلَ هَذَا ، فَقَالَ الصَّبِيُّ : اللَّهُمَّ اجْعَلْنِي مِثْلَهَا ، فَقَالَتْ لَهُ أُمُّهُ فِي ذَلِكَ : فَقَالَ إِنَّ الشَّابَّ كَانَ جَبَّارًا مِنَ الْجَبَابِرَةِ ، فَكَرِهْتُ أَنْ أَكُونَ مِثْلَهُ ، وَإِنَّ هَذِهِ قِيلَ : إِنَّهَا زَنَتْ وَلَمْ تَزِنْ ، وَقِيلَ : إِنَّهَا سَرَقَتْ وَلَمْ تَسْرِقْ ، وَهِيَ تَقُولُ : حَسْبِيَ اللَّهُ </span>.</em></p>
<p><em>Bu da şöyledir: Bir kadının, emzikte bir çocuğu vardı. Derken kendisine, güzel görünümlü ve yakışıklı bir delikanlı uğrar. Bunun üzerine o kadıncağız, "Allah’ım, benim çocuğumu da bu delikanlı gibi yap!" deyince, memedeki çocuk, "Allah’ım, sen beni böyle yapma" der. Sonra o kadına, halkın, hırsız ve zinakâr olduğunu, bundan dolayı da ceza görmüş olduğunu söyledikleri bir kadın uğrar. Bunun üzerine kadın (çocuğun annesi) da, "Allah’ım, sen benim oğlumu bu şekilde yapma" der, buna mukabil çocuk da, "Allah’ım, beni onun gibi yap" der. Bunun üzerine annesi ona, bu hususta niye böyle dedin? Deyince, o çocuk "O gördüğün genç, zorbalardan bir zorba idi. Ben onun gibi olmak istemedim. Bu kadın ise, zina etmediği halde onun zina ettiği, hırsızlık yapmadığı halde hırsızlık yaptığı söylenen ve her seferinde de, "Allah bana yeter" diyen bir kadındır" der. </em>(F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong><em>الْخَبَرُ الثَّانِي : وَهُوَ خَبَرُ الْغَارِ</em></strong><em> وَهُوَ مَشْهُورٌ فِي "الصِّحَاحِ" عَنِ الزُّهْرِيِّ عَنْ سَالِمٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- : انْطَلَقَ ثَلَاثَةُ رَهْطٍ مِمَّنْ كَانَ قَبْلَكُمْ ، فَأَوَاهُمُ الْمَبِيتُ إِلَى غَارٍ ، فَدَخَلُوهُ ، فَانْحَدَرَتْ صَخْرَةٌ مِنَ الْجَبَلِ وَسَدَّتْ عَلَيْهِمْ بَابَ الْغَارِ ، فَقَالُوا : وَاللَّهِ لَا يُنْجِيكُمْ مِنْ هَذِهِ الصَّخْرَةِ إِلَّا أَنْ تَدْعُوا اللَّهَ بِصَالِحِ أَعْمَالِكُمْ ، فَقَالَ رَجُلٌ مِنْهُمْ : كَانَ لِي أَبَوَانِ شَيْخَانِ كَبِيرَانِ ، وَكُنْتُ لَا أَغْبِقُ قَبْلَهُمَا ، فَنَامَا فِي ظِلِّ شَجَرَةٍ يَوْمًا فَلَمْ أَبْرَحْ عَنْهُمَا ، وَحَلَبْتُ لَهُمَا غَبُوقَهُمَا ، فَجِئْتُهُمَا بِهِ ، فَوَجَدْتُهُمَا نَائِمِينَ فَكَرِهْتُ أَنْ أُوقِظَهُمَا وَكَرِهْتُ أَنْ أُغْبِقَ قَبْلَهُمَا ، فَقُمْتُ وَالْقَدَحُ فِي يَدِي أَنْتَظِرُ اسْتِيقَاظَهُمَا حَتَّى ظَهَرَ الْفَجْرُ فَاسْتَيْقَظَا ، فَشَرِبَا غَبُوقَهُمَا ، اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتُ فَعَلْتُ هَذَا ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ ، فَافْرُجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ مِنْ هَذِهِ الصَّخْرَةِ ، فَانْفَرَجَتِ انْفِرَاجًا لَا يَسْتَطِيعُونَ الْخُرُوجَ مِنْهُ ، ثُمَّ قَالَ الْآخَرُ : كَانَتْ لِي ابْنَةَ عَمٍّ وَكَانَتْ أَحَبَّ النَّاسِ إِلَيَّ ، فَرَاوَدْتُهَا عَنْ نَفْسِهَا فَامْتَنَعَتْ حَتَّى أَلَمَّتْ بِهَا سَنَةٌ مِنَ السِّنِينَ ، فَجَاءَتْنِي وَأَعْطَيْتُهَا مَالًا عَظِيمًا عَلَى أَنْ تُخَلِّيَ بَيْنِي وَبَيْنَ نَفْسِهَا ، فَلَمَّا قَدِرْتُ عَلَيْهَا ، قَالَتْ : لَا يَجُوزُ لَكَ أَنْ تَفُكَّ الْخَاتَمَ إِلَّا بِحَقِّهَا ، فَتَحَرَّجْتُ مِنْ ذَلِكَ الْعَمَلِ وَتَرَكْتُهَا وَتَرَكْتُ الْمَالَ مَعَهَا ، اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتُ فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَافْرُجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ ، فَانْفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ ، غَيْرَ أَنَّهُمْ لَا يَسْتَطِيعُونَ الْخُرُوجَ مِنْهُ ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- ثُمَّ قَالَ الثَّالِثُ : اللَّهُمَّ إِنِّي اسْتَأْجَرْتُ أُجَرَاءَ فَأَعْطَيْتُهُمْ أُجُورَهُمْ غَيْرَ رَجُلٍ وَاحِدٍ تَرَكَ الَّذِي لَهُ وَذَهَبَ ، فَثَمَّرْتُ أَجْرَهُ حَتَّى كَثُرَتْ مِنْهُ الْأَمْوَالُ ، فَجَاءَنِي بَعْدَ حِينٍ ، وَقَالَ : يَا عَبْدَ اللَّهِ أَدِّ إِلَيَّ أُجْرَتِي ، فَقُلْتُ لَهُ : كُلُّ مَا تَرَى مِنْ أُجْرَتِكَ مِنَ الْإِبِلِ وَالْغَنَمِ وَالرَّقِيقِ ، فَقَالَ : يَا عَبْدَ اللَّهِ أَتَسْتَهْزِئُ بِي ؟ فَقُلْتُ : إِنِّي لَا أَسْتَهْزِئُ بِكَ ، فَأَخَذَ ذَلِكَ كُلَّهُ ، اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتُ فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَافْرُجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ ، فَانْفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ عَنِ الْغَارِ فَخَرَجُوا يَمْشُونَ</em><em><span dir="LTR"> .</span></em></p>
<p dir="RTL"><em>وَهَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ</em><em><span dir="LTR"> .</span></em></p>
<p><strong><em>2)</em></strong><a name="_Toc101355536"></a> <strong><em>Mağarada Kalan Üç Kişi</em></strong><strong><em>:</em></strong><em> Bu, mağarayla ilgili haber olup, bu da sahih hadis kitaplarında meşhur olan bir haberdir. Zührî'nin, Salim'den, Salim'in de İbni Ömer'den rivayetine göre, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle demiştir: "Sizden önceki bir zamanda üç kişi yolculuğa çıkar. Derken, gece karanlığı çökünce, onlar bir mağaraya sığınırlar. Oraya girdiklerinde, dağdan büyük bir kaya parçası yuvarlanır ve mağaranın kapısını tıkar. Bunun üzerine onlar, "Allah'a yemin olsun ki, sizi bu kaya parçasından ancak, Salih amellerinizi zikrederek, Allah'a dua etmeniz kurtarır" derler. Derken onlardan birisi şöyle der: "Benim, ihtiyar ana-babam vardı. Ben, onlardan önce akşam sütümü içmezdim. Derken onlar bir gün bir ağacın gölgesinde uyuyakalmışlardı. Ben ise, onların yanı başından ayrılmadım. Onların, içecekleri sütü akşamleyin sağarak onlara getirdim. Derken, onları yine uyur buldum. Ne onları uyandırmak ne de onlardan önce sütümü içmek istedim. Elimde süt bardağı olduğu halde, fecir doğuncaya kadar ayakta olarak onların uyanmasını bekledim. Nihayet uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah’ım, eğer ben bunu senin rızan için yaptımsa, kaya parçasından dolayı içine düştüğümüz bu sıkıntıdan bizi kurtar." Bunun üzerine, tam çıkmalarına imkân vermeyecek biçimde, kaya parçası biraz aralandı.</em></p>
<p><em>Sonra diğer genç şöyle dedi: "Benim amcamın bir kızı vardı. Ben onu çok seviyordum. Derken onu arzu ettim. Ama o, kaçındı benden. Senenin birinde o (amcamın kızı) geçim sıkıntısına düştü. Bunun üzerine benim yanıma gelince ben ona, ancak onunla baş başa kalmam mukabilinde büyük bir mal verdim. Onu tam elde edeceğim zaman o, "Senin, bu mührü (bekâret mührü) haksız yere (nikâhsız olarak) bozman caiz olmaz" dedi. Bunun üzerine ben bu işten kaçındım ve onu verdiğim mal ile baş başa bıraktım. Allah’ım, eğer ben bunu senin rızan için yaptıysam, içine düştüğümüz bu sıkıntıyı bizden gider." Bunun üzerine kaya biraz daha aralanır, ama onlar oradan yine de çıkamadılar."</em></p>
<p><em>Hz. Peygamber (s.a.v) sözüne devamla şöyle der: "Bunlardan üçüncü genç, "Allah'ım, ben ücret mukabilinde işçi çalıştırıyordum. Onlara ücretlerini de veriyordum. Ancak onlardan birisi ücretini almadan çekip gitti. Bunun üzerine ben onun parasını değerlendirdim, bu paradan pek çok mal, mülk meydana geldi. Derken, bir müddet sonra o adam çıkageldi ve "Ey Allah'ın kulu ücretimi ver" dedi. Bunun üzerine ben de ona, "Şu gördüğün koyun, deve ve köle, senin ücretinin bir mahsulüdür, ondan elde edilmiştir" dedim. Buna mukabil o, "Ey Allah'ın kulu, benimle alay mı ediyorsun?" dediğinde ben, "seninle alay etmiyorum" dedim. Bu cevap üzerine o, bütün bu malları aldı. Allah'ım, ben bunu eğer senin rızan için yaptıysam içinde bulunduğumuz sıkıntıyı bizden gider" dedi. Derken kaya parçası mağaradan ayrıldı; onlar da oradan çıkıp yollarına devam ettiler. Bu, müttefekun aleyh, sahih hasen bir hadistir.</em> (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong><em>الْخَبَرُ الثَّالِثُ</em></strong><em> : قَوْلُهُ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- : رُبَّ أَشْعَثَ أَغْبَرَ ذِي طِمْرَيْنِ لَا يَؤْبَهُ لَهُ لَوْ أَقْسَمَ عَلَى اللَّهِ لَأَبَرَّهُ وَلَمْ يُفَرِّقْ بَيْنَ شَيْءٍ وَشَيْءٍ فِيمَا يُقْسِمُ بِهِ عَلَى اللَّهِ</em><em><span dir="LTR"> .</span></em></p>
<p><strong><em>3)</em></strong><em> Hz. Peygamber (s.a.s)'in "Saçı-başı dağınık, üstü-başı toz içinde, vücudunun üst ve altını örtmek için sadece iki eski esvabı olan ve kendilerine önem verilmeyen nice kimseler vardır ki, eğer onlar Allah'a yemin etse, Allah onu yalancı çıkarmaz (yani istediklerini verir) hadisidir. Hz. Peygamber, o kimsenin, kendisi için Allah'a yemin etmiş olduğu şeyleri muayyen olarak belirtmemiş, mutlak bırakmıştır.</em> (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong><em>الْخَبَرُ الرَّابِعُ</em></strong><em> : رَوَى سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيَّبِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - عَنِ النَّبِيِّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- : بَيْنَا رَجُلٌ يَسُوقُ بَقَرَةً قَدْ حَمَلَ عَلَيْهَا ، فَالْتَفَتَتْ إِلَيْهِ الْبَقَرَةُ ، فَقَالَتْ : إِنِّي لَمْ أُخْلَقْ لِهَذَا ، وَإِنَّمَا خُلِقْتُ لِلْحَرْثِ ، فَقَالَ النَّاسُ : سُبْحَانَ اللَّهِ بَقَرَةٌ تَتَكَلَّمُ ، فَقَالَ النَّبِيُّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- : آمَنْتُ بِهَذَا أَنَا وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا</em><em><span dir="LTR"> .</span></em></p>
<p><strong><em>4)</em></strong><em> Said İbnu'l-Müseyyeb, Ebu Hureyre (r.a)'den, Hz. Peygamber (s.a.v)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir gün, bir adam sırtına yük yüklemiş olduğu bir öküzü sürüyordu. Derken öküz ona dönerek, "Ben bunun için yaratılmadım. Ben ancak, ziraat ve tarla sürmek için yaratıldım" der. Bunun üzerine orada bulunanlar, "suphanallah! Konuşan bir öküz!" deyince, Hz. Peygamber (s.a.v), buna hem ben, hem Ebu Bekir, hem de Ömer (r.a) iman ettik der.</em> (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong><em>الْخَبَرُ الْخَامِسُ</em></strong><em> : عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- قَالَ : بَيْنَمَا رَجُلٌ يَسْمَعُ رَعْدًا أَوْ صَوْتًا فِي السَّحَابِ : أَنِ اسْقِ حَدِيقَةَ فُلَانٍ ، قَالَ : فَعَدَوْتُ إِلَى تِلْكَ الْحَدِيقَةِ ، فَإِذَا رَجُلٌ قَائِمٌ فِيهَا ، فَقُلْتُ لَهُ : مَا اسْمُكَ ؟ قَالَ : فُلَانُ بْنُ فُلَانِ بْنِ فُلَانٍ ، قُلْتُ : فَمَا تَصْنَعُ بِحَدِيقَتِكَ هَذِهِ إِذَا صَرَمْتَهَا ؟ قَالَ : وَلِمَ تَسْأَلُ عَنْ ذَلِكَ ؟ قُلْتُ : لِأَنِّي سَمِعْتُ صَوْتًا فِي السَّحَابِ أَنِ اسْقِ حَدِيقَةَ فُلَانٍ ، قَالَ : أَمَّا إِذْ قُلْتَ : فَإِنِّي أَجْعَلُهَا أَثْلَاثًا ، فَأَجْعَلُ لِنَفْسِي وَأَهْلِي ثُلْثًا ، وَأَجْعَلُ لِلْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ ثُلْثًا ، وَأُنْفِقُ عَلَيْهَا ثُلْثًا</em><em><span dir="LTR"> .</span></em></p>
<p><strong><em>5)</em></strong><em> Ebu Hureyre (r.a), Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir gün bir adam, buluttan şöyle bir ses veya gök gürültüsü duyar- "Falancanın bahçesini sula!" O adam şöyle anlatır: "Ben o bahçeye vardığımda, orada bulunan birisiyle karşılaştım ve ona "Adın ne?" dediğimde o, falan oğlu falan oğlu filânca" dedi. Ben ona, "Sen bu bahçeyi biçtiğinde onu ne yapıyorsun?" dedim. O, "Bunu niçin sordun?" dediğinde ben, "Ben buluttan "Falancanın bahçesini sula!" diyen bir ses duydum" dedim. Mademki sen bunu sordun söyleyeyim, ben bunu üç kısma ayırıyorum. Üçte birini ben ve ailem için, üçte birini fakirler ve yolcular için, üçte birini de bu bahçeme harcıyorum" diye cevap verdi. </em>(F.Razi, Kehf 9-12) (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 22 Mayıs 2017 - Pazartesi
KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (11)
<p><strong><u>B- Veli’nin Kerametine dair Hadis’ten Deliller</u></strong></p>
<p><em>1) <span dir="RTL">مَا أُخْرِجَ فِي "الصَّحِيحَيْنِ" عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - أَنَّ النَّبِيَّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- قَالَ : لَمْ يَتَكَلَّمْ فِي الْمَهْدِ إِلَّا ثَلَاثَةٌ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ عَلَيْهِ السَّلَامُ ، وَصَبِيٌّ فِي زَمَنِ جُرَيْجٍ النَّاسِكِ وَصَبِيٌّ آخَرُ ، أَمَّا عِيسَى فَقَدْ عَرَفْتُمُوهُ ، وَأَمَّا جُرَيْجٌ فَكَانَ رَجُلًا عَابِدًا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ وَكَانَتْ لَهُ أُمٌّ فَكَانَ يَوْمًا يُصَلِّي ، إِذِ اشْتَاقَتْ إِلَيْهِ أُمُّهُ ، فَقَالَتْ : يَا جُرَيْجُ ، فَقَالَ : يَا رَبِّ الصَّلَاةُ خَيْرٌ أَمْ رُؤْيَتُهَا ؟ ثُمَّ صَلَّى فَدَعَتْهُ ثَانِيًا ، فَقَالَ مِثْلَ ذَلِكَ ، حَتَّى قَالَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ ، وَكَانَ يُصَلِّي وَيَدَعُهَا ، فَاشْتَدَّ ذَلِكَ عَلَى أُمِّهِ قَالَتْ : اللَّهُمَّ لَا تُمِتْهُ حَتَّى تُرِيَهُ الْمُومِسَاتِ ، وَكَانَتْ زَانِيَةٌ هُنَاكَ ، فَقَالَتْ لَهُمْ : أَنَا أَفْتِنُ جُرَيْجًا حَتَّى يَزْنِيَ فَأَتَتْهُ فَلَمْ تَقْدِرْ عَلَى شَيْءٍ ، وَكَانَ هُنَاكَ رَاعٍ يَأْوِي بِاللَّيْلِ إِلَى أَصْلِ صَوْمَعَتِهِ ، فَلَمَّا أَعْيَاهَا رَاوَدَتِ الرَّاعِيَ عَلَى نَفْسِهَا ، فَأَتَاهَا فَوَلَدَتْ ، ثُمَّ قَالَتْ : وَلَدِي هَذَا مِنْ جُرَيْجٍ ، فَأَتَاهَا بَنُو إِسْرَائِيلَ ، وَكَسَرُوا صَوْمَعَتَهُ وَشَتَمُوهُ ، فَصَلَّى وَدَعَا ، ثُمَّ نَخَسَ الْغُلَامَ ، قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ : كَأَنِّي أَنْظُرُ إِلَى النَّبِيِّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- حِينَ قَالَ بِيَدِهِ يَا غُلَامُ مَنْ أَبُوكَ ؟ فَقَالَ : الرَّاعِي فَنَدِمَ الْقَوْمُ عَلَى مَا كَانَ مِنْهُمْ وَاعْتَذَرُوا إِلَيْهِ ، وَقَالُوا : نَبْنِي صَوْمَعَتَكَ مِنْ ذَهَبٍ أَوْ فِضَّةٍ فَأَبَى عَلَيْهِمْ ، وَبَنَاهَا كَمَا كَانَتْ </span></em></p>
<p><em>Ebu Hureyre (r.a)'den gelen ve Sahîhayn'de yer alan bir hadise göre, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Şu üç kimse hariç, beşikte hiç kimse konuşmamıştır. <u>Meryem oğlu îsâ (a.s), Abid Cüreyc zamanındaki bir çocuk ve başka bir çocuk.</u> </em></p>
<p><em>Hz. İsa'ya gelince, siz onu tanıyorsunuz. Cüreyc ise, Isrâiloğulları arasında abid bir kimse idi. Ve onun annesi vardı. O bir gün namaz kılıyorken, annesi onu arzuladı ve "Ey Cüreyc" dedi. Cüreycde, "Ey Rabbim, namazmı hayırlı, yoksa annemi görmem mi?" dedi. Sonra namazına devam etti. Derken, annesi onu ikinci kez çağırdı. Cüreyc, yine aynı şeyi üç defa tekrarladı. Cüreyc namaz kılıyordu, annesi ise onu çağırıyordu. Bu durum, annesinin zoruna gitti. Bunun üzerine annesi, "Ey Allah’ım, ona fahişe kadınları göstermeden onun canını alma" diye beddua etti. O yörede zinakâr bir kadın vardı. Bunun üzerine o kadın, İsrâiloğullarına; "Ben Cüreyc'i yoldan çıkarayım da, o zina etsin" dedi ve onun yanına vardı. Lakin muvaffak olamadı. Orada bir çoban vardı. Geceleyin, Cüreyc’in manastırının duvarının dibinde barınırdı. O kadın, Cüreyc'i tuzağa düşüremeyince, bu sefer, o çobana nefsinin istediğini yaptırdı. Derken onun çobandan bir çocuğu oldu. Sonra da o kadın, "Bu çocuğum, Cüreyc'tendir" dedi. Bunun üzerine Isrâiloğulları o kadının yanına geldiler ve Cüreyc'in manastırını parçaladılar, ona sö­vüp saydılar. Derken o namaz kılıp dua ettikten sonra -ki Ebu Hureyre (r.a), Hz. Peygamber (s.a.v), Cüreyc'in, "Ey çocuk, baban kimdir?" deyip, eliyle ona vurduğunu naklederken, ben Hz. Peygamber (s.a.v)'i görür gibi oluyorum" demiştir.- İşte Cüreyc böyle sorunca, çocuk: "Çobandır" cevabını verir. Bunun üzerine İsrailoğlulları yaptıklarına bin pişman olur ve Cüreyc'den af dileyerek, "Biz senin manastırını altın ve gümüşten yapacağız" derler, o ise bunu kabul etmeyerek, manastırını ilk hali üzere yapar.</em></p>
<p><em>Öbür çocuğa gelince; <span dir="RTL">وَأَمَّا الصَّبِيُّ الْآخَرُ فَإِنَّ امْرَأَةً كَانَ مَعَهَا صَبِيٌّ لَهَا تُرْضِعُهُ ، إِذْ مَرَّ بِهَا شَابٌّ جَمِيلٌ ذُو شَارَةٍ حَسَنَةٍ ، فَقَالَتْ : اللَّهُمَّ اجْعَلِ ابْنِي مِثْلَ هَذَا ، فَقَالَ الصَّبِيُّ : اللَّهُمَّ لَا تَجْعَلْنِي مِثْلَهُ ، ثُمَّ مَرَّتْ بِهَا امْرَأَةٌ ذَكَرُوا أَنَّهَا سَرَقَتْ وَزَنَتْ وَعُوقِبَتْ ، فَقَالَتْ : اللَّهُمَّ لَا تَجْعَلِ ابْنِي مِثْلَ هَذَا ، فَقَالَ الصَّبِيُّ : اللَّهُمَّ اجْعَلْنِي مِثْلَهَا ، فَقَالَتْ لَهُ أُمُّهُ فِي ذَلِكَ : فَقَالَ إِنَّ الشَّابَّ كَانَ جَبَّارًا مِنَ الْجَبَابِرَةِ ، فَكَرِهْتُ أَنْ أَكُونَ مِثْلَهُ ، وَإِنَّ هَذِهِ قِيلَ : إِنَّهَا زَنَتْ وَلَمْ تَزِنْ ، وَقِيلَ : إِنَّهَا سَرَقَتْ وَلَمْ تَسْرِقْ ، وَهِيَ تَقُولُ : حَسْبِيَ اللَّهُ </span>.</em></p>
<p><em>Bu da şöyledir: Bir kadının, emzikte bir çocuğu vardı. Derken kendisine, güzel görünümlü ve yakışıklı bir delikanlı uğrar. Bunun üzerine o kadıncağız, "Allah’ım, benim çocuğumu da bu delikanlı gibi yap!" deyince, memedeki çocuk, "Allah’ım, sen beni böyle yapma" der. Sonra o kadına, halkın, hırsız ve zinakâr olduğunu, bundan dolayı da ceza görmüş olduğunu söyledikleri bir kadın uğrar. Bunun üzerine kadın (çocuğun annesi) da, "Allah’ım, sen benim oğlumu bu şekilde yapma" der, buna mukabil çocuk da, "Allah’ım, beni onun gibi yap" der. Bunun üzerine annesi ona, bu hususta niye böyle dedin? Deyince, o çocuk "O gördüğün genç, zorbalardan bir zorba idi. Ben onun gibi olmak istemedim. Bu kadın ise, zina etmediği halde onun zina ettiği, hırsızlık yapmadığı halde hırsızlık yaptığı söylenen ve her seferinde de, "Allah bana yeter" diyen bir kadındır" der. </em>(F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong><em>الْخَبَرُ الثَّانِي : وَهُوَ خَبَرُ الْغَارِ</em></strong><em> وَهُوَ مَشْهُورٌ فِي "الصِّحَاحِ" عَنِ الزُّهْرِيِّ عَنْ سَالِمٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- : انْطَلَقَ ثَلَاثَةُ رَهْطٍ مِمَّنْ كَانَ قَبْلَكُمْ ، فَأَوَاهُمُ الْمَبِيتُ إِلَى غَارٍ ، فَدَخَلُوهُ ، فَانْحَدَرَتْ صَخْرَةٌ مِنَ الْجَبَلِ وَسَدَّتْ عَلَيْهِمْ بَابَ الْغَارِ ، فَقَالُوا : وَاللَّهِ لَا يُنْجِيكُمْ مِنْ هَذِهِ الصَّخْرَةِ إِلَّا أَنْ تَدْعُوا اللَّهَ بِصَالِحِ أَعْمَالِكُمْ ، فَقَالَ رَجُلٌ مِنْهُمْ : كَانَ لِي أَبَوَانِ شَيْخَانِ كَبِيرَانِ ، وَكُنْتُ لَا أَغْبِقُ قَبْلَهُمَا ، فَنَامَا فِي ظِلِّ شَجَرَةٍ يَوْمًا فَلَمْ أَبْرَحْ عَنْهُمَا ، وَحَلَبْتُ لَهُمَا غَبُوقَهُمَا ، فَجِئْتُهُمَا بِهِ ، فَوَجَدْتُهُمَا نَائِمِينَ فَكَرِهْتُ أَنْ أُوقِظَهُمَا وَكَرِهْتُ أَنْ أُغْبِقَ قَبْلَهُمَا ، فَقُمْتُ وَالْقَدَحُ فِي يَدِي أَنْتَظِرُ اسْتِيقَاظَهُمَا حَتَّى ظَهَرَ الْفَجْرُ فَاسْتَيْقَظَا ، فَشَرِبَا غَبُوقَهُمَا ، اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتُ فَعَلْتُ هَذَا ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ ، فَافْرُجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ مِنْ هَذِهِ الصَّخْرَةِ ، فَانْفَرَجَتِ انْفِرَاجًا لَا يَسْتَطِيعُونَ الْخُرُوجَ مِنْهُ ، ثُمَّ قَالَ الْآخَرُ : كَانَتْ لِي ابْنَةَ عَمٍّ وَكَانَتْ أَحَبَّ النَّاسِ إِلَيَّ ، فَرَاوَدْتُهَا عَنْ نَفْسِهَا فَامْتَنَعَتْ حَتَّى أَلَمَّتْ بِهَا سَنَةٌ مِنَ السِّنِينَ ، فَجَاءَتْنِي وَأَعْطَيْتُهَا مَالًا عَظِيمًا عَلَى أَنْ تُخَلِّيَ بَيْنِي وَبَيْنَ نَفْسِهَا ، فَلَمَّا قَدِرْتُ عَلَيْهَا ، قَالَتْ : لَا يَجُوزُ لَكَ أَنْ تَفُكَّ الْخَاتَمَ إِلَّا بِحَقِّهَا ، فَتَحَرَّجْتُ مِنْ ذَلِكَ الْعَمَلِ وَتَرَكْتُهَا وَتَرَكْتُ الْمَالَ مَعَهَا ، اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتُ فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَافْرُجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ ، فَانْفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ ، غَيْرَ أَنَّهُمْ لَا يَسْتَطِيعُونَ الْخُرُوجَ مِنْهُ ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- ثُمَّ قَالَ الثَّالِثُ : اللَّهُمَّ إِنِّي اسْتَأْجَرْتُ أُجَرَاءَ فَأَعْطَيْتُهُمْ أُجُورَهُمْ غَيْرَ رَجُلٍ وَاحِدٍ تَرَكَ الَّذِي لَهُ وَذَهَبَ ، فَثَمَّرْتُ أَجْرَهُ حَتَّى كَثُرَتْ مِنْهُ الْأَمْوَالُ ، فَجَاءَنِي بَعْدَ حِينٍ ، وَقَالَ : يَا عَبْدَ اللَّهِ أَدِّ إِلَيَّ أُجْرَتِي ، فَقُلْتُ لَهُ : كُلُّ مَا تَرَى مِنْ أُجْرَتِكَ مِنَ الْإِبِلِ وَالْغَنَمِ وَالرَّقِيقِ ، فَقَالَ : يَا عَبْدَ اللَّهِ أَتَسْتَهْزِئُ بِي ؟ فَقُلْتُ : إِنِّي لَا أَسْتَهْزِئُ بِكَ ، فَأَخَذَ ذَلِكَ كُلَّهُ ، اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتُ فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَافْرُجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ ، فَانْفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ عَنِ الْغَارِ فَخَرَجُوا يَمْشُونَ</em><em><span dir="LTR"> .</span></em></p>
<p dir="RTL"><em>وَهَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ</em><em><span dir="LTR"> .</span></em></p>
<p><strong><em>2)</em></strong><a name="_Toc101355536"></a> <strong><em>Mağarada Kalan Üç Kişi</em></strong><strong><em>:</em></strong><em> Bu, mağarayla ilgili haber olup, bu da sahih hadis kitaplarında meşhur olan bir haberdir. Zührî'nin, Salim'den, Salim'in de İbni Ömer'den rivayetine göre, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle demiştir: "Sizden önceki bir zamanda üç kişi yolculuğa çıkar. Derken, gece karanlığı çökünce, onlar bir mağaraya sığınırlar. Oraya girdiklerinde, dağdan büyük bir kaya parçası yuvarlanır ve mağaranın kapısını tıkar. Bunun üzerine onlar, "Allah'a yemin olsun ki, sizi bu kaya parçasından ancak, Salih amellerinizi zikrederek, Allah'a dua etmeniz kurtarır" derler. Derken onlardan birisi şöyle der: "Benim, ihtiyar ana-babam vardı. Ben, onlardan önce akşam sütümü içmezdim. Derken onlar bir gün bir ağacın gölgesinde uyuyakalmışlardı. Ben ise, onların yanı başından ayrılmadım. Onların, içecekleri sütü akşamleyin sağarak onlara getirdim. Derken, onları yine uyur buldum. Ne onları uyandırmak ne de onlardan önce sütümü içmek istedim. Elimde süt bardağı olduğu halde, fecir doğuncaya kadar ayakta olarak onların uyanmasını bekledim. Nihayet uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah’ım, eğer ben bunu senin rızan için yaptımsa, kaya parçasından dolayı içine düştüğümüz bu sıkıntıdan bizi kurtar." Bunun üzerine, tam çıkmalarına imkân vermeyecek biçimde, kaya parçası biraz aralandı.</em></p>
<p><em>Sonra diğer genç şöyle dedi: "Benim amcamın bir kızı vardı. Ben onu çok seviyordum. Derken onu arzu ettim. Ama o, kaçındı benden. Senenin birinde o (amcamın kızı) geçim sıkıntısına düştü. Bunun üzerine benim yanıma gelince ben ona, ancak onunla baş başa kalmam mukabilinde büyük bir mal verdim. Onu tam elde edeceğim zaman o, "Senin, bu mührü (bekâret mührü) haksız yere (nikâhsız olarak) bozman caiz olmaz" dedi. Bunun üzerine ben bu işten kaçındım ve onu verdiğim mal ile baş başa bıraktım. Allah’ım, eğer ben bunu senin rızan için yaptıysam, içine düştüğümüz bu sıkıntıyı bizden gider." Bunun üzerine kaya biraz daha aralanır, ama onlar oradan yine de çıkamadılar."</em></p>
<p><em>Hz. Peygamber (s.a.v) sözüne devamla şöyle der: "Bunlardan üçüncü genç, "Allah'ım, ben ücret mukabilinde işçi çalıştırıyordum. Onlara ücretlerini de veriyordum. Ancak onlardan birisi ücretini almadan çekip gitti. Bunun üzerine ben onun parasını değerlendirdim, bu paradan pek çok mal, mülk meydana geldi. Derken, bir müddet sonra o adam çıkageldi ve "Ey Allah'ın kulu ücretimi ver" dedi. Bunun üzerine ben de ona, "Şu gördüğün koyun, deve ve köle, senin ücretinin bir mahsulüdür, ondan elde edilmiştir" dedim. Buna mukabil o, "Ey Allah'ın kulu, benimle alay mı ediyorsun?" dediğinde ben, "seninle alay etmiyorum" dedim. Bu cevap üzerine o, bütün bu malları aldı. Allah'ım, ben bunu eğer senin rızan için yaptıysam içinde bulunduğumuz sıkıntıyı bizden gider" dedi. Derken kaya parçası mağaradan ayrıldı; onlar da oradan çıkıp yollarına devam ettiler. Bu, müttefekun aleyh, sahih hasen bir hadistir.</em> (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong><em>الْخَبَرُ الثَّالِثُ</em></strong><em> : قَوْلُهُ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- : رُبَّ أَشْعَثَ أَغْبَرَ ذِي طِمْرَيْنِ لَا يَؤْبَهُ لَهُ لَوْ أَقْسَمَ عَلَى اللَّهِ لَأَبَرَّهُ وَلَمْ يُفَرِّقْ بَيْنَ شَيْءٍ وَشَيْءٍ فِيمَا يُقْسِمُ بِهِ عَلَى اللَّهِ</em><em><span dir="LTR"> .</span></em></p>
<p><strong><em>3)</em></strong><em> Hz. Peygamber (s.a.s)'in "Saçı-başı dağınık, üstü-başı toz içinde, vücudunun üst ve altını örtmek için sadece iki eski esvabı olan ve kendilerine önem verilmeyen nice kimseler vardır ki, eğer onlar Allah'a yemin etse, Allah onu yalancı çıkarmaz (yani istediklerini verir) hadisidir. Hz. Peygamber, o kimsenin, kendisi için Allah'a yemin etmiş olduğu şeyleri muayyen olarak belirtmemiş, mutlak bırakmıştır.</em> (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong><em>الْخَبَرُ الرَّابِعُ</em></strong><em> : رَوَى سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيَّبِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - عَنِ النَّبِيِّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- : بَيْنَا رَجُلٌ يَسُوقُ بَقَرَةً قَدْ حَمَلَ عَلَيْهَا ، فَالْتَفَتَتْ إِلَيْهِ الْبَقَرَةُ ، فَقَالَتْ : إِنِّي لَمْ أُخْلَقْ لِهَذَا ، وَإِنَّمَا خُلِقْتُ لِلْحَرْثِ ، فَقَالَ النَّاسُ : سُبْحَانَ اللَّهِ بَقَرَةٌ تَتَكَلَّمُ ، فَقَالَ النَّبِيُّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- : آمَنْتُ بِهَذَا أَنَا وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا</em><em><span dir="LTR"> .</span></em></p>
<p><strong><em>4)</em></strong><em> Said İbnu'l-Müseyyeb, Ebu Hureyre (r.a)'den, Hz. Peygamber (s.a.v)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir gün, bir adam sırtına yük yüklemiş olduğu bir öküzü sürüyordu. Derken öküz ona dönerek, "Ben bunun için yaratılmadım. Ben ancak, ziraat ve tarla sürmek için yaratıldım" der. Bunun üzerine orada bulunanlar, "suphanallah! Konuşan bir öküz!" deyince, Hz. Peygamber (s.a.v), buna hem ben, hem Ebu Bekir, hem de Ömer (r.a) iman ettik der.</em> (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong><em>الْخَبَرُ الْخَامِسُ</em></strong><em> : عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- قَالَ : بَيْنَمَا رَجُلٌ يَسْمَعُ رَعْدًا أَوْ صَوْتًا فِي السَّحَابِ : أَنِ اسْقِ حَدِيقَةَ فُلَانٍ ، قَالَ : فَعَدَوْتُ إِلَى تِلْكَ الْحَدِيقَةِ ، فَإِذَا رَجُلٌ قَائِمٌ فِيهَا ، فَقُلْتُ لَهُ : مَا اسْمُكَ ؟ قَالَ : فُلَانُ بْنُ فُلَانِ بْنِ فُلَانٍ ، قُلْتُ : فَمَا تَصْنَعُ بِحَدِيقَتِكَ هَذِهِ إِذَا صَرَمْتَهَا ؟ قَالَ : وَلِمَ تَسْأَلُ عَنْ ذَلِكَ ؟ قُلْتُ : لِأَنِّي سَمِعْتُ صَوْتًا فِي السَّحَابِ أَنِ اسْقِ حَدِيقَةَ فُلَانٍ ، قَالَ : أَمَّا إِذْ قُلْتَ : فَإِنِّي أَجْعَلُهَا أَثْلَاثًا ، فَأَجْعَلُ لِنَفْسِي وَأَهْلِي ثُلْثًا ، وَأَجْعَلُ لِلْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ ثُلْثًا ، وَأُنْفِقُ عَلَيْهَا ثُلْثًا</em><em><span dir="LTR"> .</span></em></p>
<p><strong><em>5)</em></strong><em> Ebu Hureyre (r.a), Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir gün bir adam, buluttan şöyle bir ses veya gök gürültüsü duyar- "Falancanın bahçesini sula!" O adam şöyle anlatır: "Ben o bahçeye vardığımda, orada bulunan birisiyle karşılaştım ve ona "Adın ne?" dediğimde o, falan oğlu falan oğlu filânca" dedi. Ben ona, "Sen bu bahçeyi biçtiğinde onu ne yapıyorsun?" dedim. O, "Bunu niçin sordun?" dediğinde ben, "Ben buluttan "Falancanın bahçesini sula!" diyen bir ses duydum" dedim. Mademki sen bunu sordun söyleyeyim, ben bunu üç kısma ayırıyorum. Üçte birini ben ve ailem için, üçte birini fakirler ve yolcular için, üçte birini de bu bahçeme harcıyorum" diye cevap verdi. </em>(F.Razi, Kehf 9-12) (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.