HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (15)

<p><strong>3) Nefsi kuruntulara itaat ve ona g&ouml;re ibadet:</strong> İmam Kurtub&icirc;, En&rsquo;am suresinin 93. Ayetin tefsirinde; &ouml;zellikle yanlış kanaat sahibi olmakla nitelendirdiği sofiler ile zındıkları, bilgi kaynaklarına bakışları a&ccedil;ısından aynı kefeye koymakta ve ş&ouml;yle demektedir:</p> <p>Fıkıhtan, Peygamber&#39;in S&uuml;nnetlerinden ve selefin izlediği yol&shy;dan y&uuml;z &ccedil;evirenler bu kabildendirler. Ve bunlar ş&ouml;yle s&ouml;ylemektedirler: i&ccedil;ime şu doğdu yahut kalbim bana bunu bildirdi diyerek, kalplerine doğan ve hatırları&shy;na gelen şeylere istinaden h&uuml;k&uuml;m verirler ve onlar kalplerinin her t&uuml;rl&uuml; ke&shy;derden uzak ve arınmış, başka bir şey ile ilişkisi kalmamış olduğundan dolayı, ilahi ilimlerle Rabbani hakikatlerin kalplerine tecelli ettiğini iddia ederler. B&ouml;yle&shy;likle kalplerinin k&uuml;ll&icirc; sırlara vakıf olup, c&uuml;z&#39;&icirc; h&uuml;k&uuml;mleri de bu yolla &ouml;ğrendiklerini s&ouml;yler, buna bağlı olarak k&uuml;ll&icirc; şer&#39;&icirc; h&uuml;k&uuml;mlere ihtiya&ccedil;larının bulun&shy;madığını ileri s&uuml;rerler. Devamla da ş&ouml;yle derler: Bu gelen şer&#39;&icirc; h&uuml;k&uuml;mler ile ahmaklar ve avam h&uuml;kmederler. Evliya ile Havas&rsquo;ın ise bu gibi naslara ihti&shy;ya&ccedil;ları yoktur. Bunlar K&acirc;inatın sırları&shy;na vakıf olup, c&uuml;z&#39;iyy&acirc;tın ahk&acirc;mını bilirler. B&ouml;ylelikle şeriatın k&uuml;lliyatına dair h&uuml;k&uuml;mlere ihtiya&ccedil;ları kalmaz. Nitekim Hızır da b&ouml;yle davranmıştır. O ken&shy;disine tecelli eden ilimler vasıtası ile Musa&#39;nın (a.s) nezdinde bulunup Kitaptan anlaşılan h&uuml;k&uuml;mlere ihtiya&ccedil; duymamıştır.</p> <p>Onların yaptıkları nakiller arasında şu da vardır: M&uuml;ft&uuml;ler sana fetva ve&shy;recek olsa dahi sen fetvayı kalbine sor. (Kurtubi, En&rsquo;am 93)</p> <p>İmam Kurtubi konu ile alakalı Kehf suresinin 82. Ayetinin 3. Babında yukarıya taşıdığımızın hemen hemen aynısını zikrettikten sonra, Hocasından şunları aktarmaktadır:</p> <p>Hocam Allah ondan razı olsun. Dedi ki: B&ouml;yle bir s&ouml;z s&ouml;ylemek zındık&shy;lık ve k&uuml;f&uuml;rd&uuml;r. Bu s&ouml;zleri s&ouml;yleyen &ouml;ld&uuml;r&uuml;l&uuml;r ve tevbe etmesi dahi isten&shy;mez. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bu s&ouml;zler kat&#39;&icirc; olarak bilinen şer&#39;i h&uuml;k&uuml;mleri ink&acirc;r etmektir. Y&uuml;&shy;ce Allah&#39;ın (c.c) s&uuml;nneti, h&uuml;k&uuml;mlerinin ancak kendisiyle kulları arasında el&ccedil;ilik va&shy;zifesini yapan Resulleri (Aleyhumusselam) aracılığıyla bilinmesi şeklindedir ve hikmeti bunu ge&shy;rektirmiştir. Rablerinin mesajlarını ve kel&acirc;mını alıp tebliğ edenler onlardır. Onun şeriat ve h&uuml;k&uuml;mlerini onlar a&ccedil;ıklarlar. Y&uuml;ce Allah (c.c) bu g&ouml;rev i&ccedil;in onla&shy;rı se&ccedil;miş ve bu &ouml;nemli vazifeyi onlara vermekle, onları ayrıcalıklı kılmıştır. Nitekim y&uuml;ce Allah (c.c) ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">اَللّٰهُ يَصْطَفٖى مِنَ الْمَلٰئِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِ اِنَّ اللّٰهَ سَمٖيعٌ بَصٖيرٌ</span></strong> <strong>&quot;Allah, meleklerden ve insanlar&shy;dan ras&ucirc;ller se&ccedil;er. Muhakkak Allah herşeyi işitendir, herşeyi g&ouml;rendir&quot;</strong> (Hac 75). <strong><span dir="RTL">اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَه</span></strong> <strong>&ldquo;Allah peygamberliğini kime vereceğini &ccedil;ok iyi bilendir.&quot;</strong> (En&#39;&acirc;m 124). <strong><span dir="RTL">كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّٖنَ مُبَشِّرٖينَ وَمُنْذِرٖينَ </span>&quot;İnsanlar tek bir &uuml;mmetti. Allah da peygamberleri m&uuml;jdele-yici ve korkutucular olmak &uuml;zere g&ouml;nderdi.</strong>&quot; (Bakara 213) ve buna ben&shy;zer daha başka ayet-i kerimeler.</p> <p>&Ouml;zetle s&ouml;yleyecek olursak, Y&uuml;ce Allah&#39;ın emir ve nehiylerini ihtiva eden, h&uuml;k&uuml;mlerini bilmenin tek yolunun ancak peygam&shy;berler olduğu ve ancak onlar vasıtasıyla bunların &ouml;ğrenileceği konusunda kat&#39;&icirc; bir bilgi ve kesin bir yak&icirc;n vardır. Bu konuda &uuml;mmetin selefi de, halefi de icma halindedir. Her kim Peygamberlerin dışında ve peygamberlere ihtiya&ccedil; bırakmayacak şekilde Allah&#39;ın kendisi vasıtasıyla emir ve yasaklarının bili&shy;nebileceği başka bir yol bulunduğunu s&ouml;yleyecek olursa bu kimse k&acirc;firdir, &ouml;ld&uuml;r&uuml;l&uuml;r, tevbe etmesi de istenmez. Bu konuda onunla tartışıp, ona soru so&shy;rup cevap vermeye de gerek yoktur. Diğer taraftan b&ouml;yle bir iddia Peygamberimiz Hz. Muhammed&rsquo;den (s.a.v) sonra bir takım peygamberlerin varlığını da ka&shy;bul etmek demektir. Oysa y&uuml;ce Allah onu peygamberlerinin ve resullerinin sonuncusu kılmıştır. Ondan başka ne bir nebi ne de bir resul gelecektir. (Kurtubi, Kehf 82)</p> <p><strong>4) Bazı sofuların tevekk&uuml;l hakkındaki yanlış d&uuml;ş&uuml;nceleri:</strong> İmam Kurtubi bazı sofilerin tevekk&uuml;l konusundaki yanlış d&uuml;ş&uuml;ncelerini Ali İmran suresinin 159. ayetinin 8. B&ouml;l&uuml;m&uuml;ndeki tefsirinde ş&ouml;yle zikretmektedir:</p> <p>Sofilerden bir kesim ş&ouml;yle demiştir: Kalbinden Arslan yahut ondan başka Allah&#39;ın dışında&shy;ki herhangi bir varlığın korkusu tamamen gitmedik&ccedil;e ve şanı y&uuml;ce Allah&#39;ın teminatı altında olması dolayısıyla da rızık talebi i&ccedil;in &ccedil;alışmayı terk etmeyen herhangi bir kimse, &quot;m&uuml;tevekkil&quot; adını almaya hak kazanamaz.</p> <p>Ancak, Hz. M&ucirc;s&acirc; ile Hz. Harun, y&uuml;ce Allah&#39;ın: <strong><span dir="RTL">لَا تَخَافَا </span>&quot;Korkmayınız&quot;</strong> (T&acirc;-H&acirc;, 46) buyruğunda da ifade ettiği gibi korkmuşlardır. Yine bir başka yerde: <strong><span dir="RTL">فَاَوْجَسَ فٖى نَفْسِهٖ خٖيفَةً مُوسٰى </span>&quot;M&ucirc;s&acirc; i&ccedil;inde gizli bir korku hissetti.</strong> <strong><span dir="RTL">قُلْنَا لَا تَخَفْ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعْلٰى</span></strong>&nbsp; <strong>Biz ona korkma. Dedik&quot;</strong> (T&acirc;-H&acirc;, 67-68) di&shy;ye buyurmuştur. Hz. İbrahim hakkında da şu buyruğu İle korktuğunu haber vermektedir: <strong><span dir="RTL">فَلَمَّا رَاٰ اَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ اِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خٖيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ</span></strong> <strong>&quot;Ellerinin buna uzanmadığım g&ouml;r&uuml;nce, onların bu hallerinden hoşlanmadı ve kalbine bir korku girdi Korkma! Dediler.&quot;</strong> (H&ucirc;d, 70). Şim&shy;di, Hz. İbrahim el-Halil ile Allah&#39;ın Kelimi Hz. M&ucirc;s&acirc; korktuklarına g&ouml;re, başkalarının benzer hallerde korkuya kapılma&shy;ları &ouml;ncelikle s&ouml;z konusudur. (Kurtubi, Ali-İmran 159)</p> <p><strong>5) Bazı sofilerin Vecd, Sema</strong> <strong>raks, alkış (nağmeli sesler, &ccedil;algılar) gibi davranışları:</strong> İmam Kurtubi bazı sofilerde; vecd, sema, (nağmeli sesler, &ccedil;algılar) dinlemek gibi yanlış davranışlar ve bidatler, ibadet anlayışı &ccedil;er&ccedil;evesinde dahi yer bul&shy;muş, yaygınlık kazanmıştır. Cahil sofilerin raks, alkış ve semalarının, bunun etkisi altında kalarak baygın d&uuml;şerek kendilerini yerden yere vurmalarının, akıl sahibi kimselere yakışmayan işler olduğunu, bunu yapan kimselerin ise Beyt&#39;in (K&acirc;&#39;be&#39;nin) &ccedil;evresinde el &ccedil;ırparak tavaf eden m&uuml;şriklerin davranış&shy;larına benzer bir tutum sergilemiş olacaklarını da belirterek, bu gibi yanlış hareketleri reddetmektedir. Kurtub&icirc;, sofilerin raks ve Sema&rsquo;larını da kabul etmemekle, onların raks ve semaya dair g&ouml;sterdikleri delillerin delil olmaktan uzak olduğunu belirt&shy;mekle kalmayarak, esasen bu t&uuml;r davranışların Kur&#39;&acirc;n-ı Kerim&#39;in ayetlerine, a&ccedil;ık naslarına da aykırı olduğuna da şu ayetlerle değinmektedir.</p> <p>İmam Kurtub&icirc;, Isra suresinin 37-38&#39;nci ayet-i kerimeleri a&ccedil;ıklarken 5&#39;nci baş&shy;lıkta şunları s&ouml;ylemektedir:</p> <p>İlim adamları bu ayet-i kerimeyi, raks etmenin ve bu işi s&uuml;rd&uuml;rmenin ye&shy;rilen bir şey olduğuna delil g&ouml;stermişlerdir. İmam Ebu&#39;l-Vef&acirc; b. Akıl der ki: Kur&rsquo;an-ı Kerim, raksı yasakladığını a&ccedil;ık nass ile ifade ederek: <strong><span dir="RTL">وَلَا تَمْشِ فِى الْاَرْضِ مَرَحًا</span></strong> <strong>&quot;Yery&uuml;z&uuml;nde kibir ve azametle y&uuml;r&uuml;me&quot;</strong> (Isra 37)&nbsp; diye buyurmuş ve kibirlenenleri yermiştir. Raks, kibirlenip azgınlaşmanın en ileri derecesidir. Bizler, neşe ve sarhoşluk ver&shy;meye ortak &ouml;zellikleri dolayısıyla Nebiz&rsquo;i Şarab&rsquo;a kıyas etmiyor muyuz? Ne di&shy;ye mızrabı ve onunla birlikte şiirin bestelenerek s&ouml;ylenmesini, tambur, zur&shy;na ve davula -aralarındaki ortak &ouml;zellik dolayısıyla- kıyas etmiyoruz ki? Sa&shy;kallı bir kimsenin -hele bir de yaşlı olursa- raks edip nağmelere ve vurgula&shy;ra g&ouml;re alkış tutması ne kadar &ccedil;irkin bir şeydir! &Ouml;zellikle bu nağmeli sesler, ka&shy;dın ve t&uuml;y&uuml; bitmemiş &ccedil;ocukların sesi ise&hellip;</p> <p>Acaba, &ouml;n&uuml;nde &ouml;l&uuml;m, sorgulanmak, haşr ve sırat bulunan, bundan sonra da cennet ya da cehennemden birisine gideceği belli olmayan bir kimsenin raks ile hayvanlar gibi şaha kalkması&shy;nın, kadınlar gibi alkışlamasının g&uuml;zel bir tarafı olabilir mi? Andolsun ki, &ouml;m&shy;r&uuml;m boyunca &ouml;yle hocalarımı g&ouml;rd&uuml;m ki, s&uuml;rekli olarak onlarla oturup kalk&shy;mama rağmen g&uuml;lmek ş&ouml;yle dursun, tebess&uuml;m ettikleri İ&ccedil;in bir tek dişleri da&shy;hi g&ouml;r&uuml;lm&uuml;ş değildir.</p> <p>Ebu&#39;l-Ferec ibn&uuml;&#39;l-Cevz&icirc; -Allah&#39;ın rahmeti &uuml;zerine olsun- ş&ouml;yle demekte&shy;dir: İlim adamlarından birisinin, İmam el-Gazali -Allah ondan razı olsun- ba&shy;na anlattığına g&ouml;re o ş&ouml;yle demiştir: Raks, ancak oyun ile ortadan kalkabilen iki omuz arasındaki bir ahmaklıktır. (Kurtubi, İsra 37-38)</p> <p>İmam Kurtub&icirc;, Kehf suresinin 14. Ayetinin beşinci başlığında, İmam Ebu Bekr et-Tarsus&icirc;&#39;ye, sofilerin izledikleri bu yol hakkında soru sorulması &uuml;zerine, şu şekilde cevap verdiğini nakletmek&shy;tedir: &quot;Raks ve vecd haline girmeye gelince; bunu ilk olarak ortaya atanlar, Samir&icirc;&rsquo;nin adamlarıdır. S&acirc;mir&icirc;, onla&shy;ra b&ouml;ğ&uuml;ren bir ceset halinde buzağıyı yapınca, onlar vecde gelerek etrafında kalkıp raks etmeye koyuldular. İşte bu, k&acirc;fir&shy;lerin dinidir; buzağıya İbadet edenlerin yoludur. (kurtubi, Kehf 14)</p> <p><strong>6) Tefekk&uuml;r ve zahiri ibadet:</strong> İmam Kurtub&icirc;, &Acirc;l-i İmran Suresinin 190&acute;ncı &acirc;yet-i kerimesini ve ondan sonraki Ayet-i kerimelerini tefsir ederken <em><u>&ldquo;G&ouml;klerin ve Yerin Yaratılışı &Uuml;zerinde D&uuml;ş&uuml;nmek</u></em>&rdquo; babında Hz. Peygamber&acute;in şu Hadis-i şerifini de naklederek şunları s&ouml;ylemektedir:</p> <p>&nbsp;<em><span dir="RTL">وَفِي الصَّحِيحَيْنِ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّهُ بَاتَ عِنْدَ خَالَتِهِ مَيْمُونَةَ وَفِيهِ : فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ &ndash;</span></em></p> <p dir="RTL"><em>&nbsp;فَمَسَحَ النَّوْمَ عَنْ وَجْهِهِ ثُمَّ قَرَأَ الْآيَاتِ الْعَشْرَ الْخَوَاتِمَ مِنْ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ ، وَقَامَ إِلَى شَنٍّ مُعَلَّقٍ فَتَوَضَّأَ وُضُوءًا خَفِيفًا ثُمَّ صَلَّى ثَلَاثَ عَشْرَةَ رَكْعَةً</em></p> <p><em>Buh&acirc;r&icirc; ve M&uuml;slim&#39;de İbn Abbas&#39;dan rivayetle: teyzem Meymune&#39;nin yanında gece&shy;yi ge&ccedil;irdim. Ras&ucirc;lullah (s.a.v) kalktı, y&uuml;z&uuml;nden uykunun etkilerini sildi. Daha sonra Ali-İmran S&ucirc;resi&#39;nin son on &acirc;yetini okudu. Duvarda asılı bir kırbaya (Tulum) doğru gidip onu aldı. Oradan az su kullanarak bir abdest aldı. Daha sonra da on&uuml;&ccedil; re&shy;k&acirc;t namaz kıldı.</em></p> <p>Şimdi, Allah&#39;ın rahmeti &uuml;zerinize olsun, siz Hz. Peygamber&#39;in &ouml;nce yara&shy;tıklar &uuml;zerinde tefekk&uuml;r&uuml; (Bakara Suresi&rsquo;nin son on Ayetini okumak suretiyle) sonra da namaza y&ouml;nelişini bir arada yaptığına bir bakınız. İşte kendisine g&uuml;venilecek s&uuml;nnet uygulama budur.</p> <p>Sofiler şeyhin bir g&uuml;n, bir gece yahut ta bir ay aralıksız olarak d&uuml;ş&uuml;nmesine gelince; bu in&shy;sanlara yakışmayan ve doğruluktan uzak bir yoldur ve b&ouml;yle bir uygulama&shy;nın s&uuml;nnete uygunluğu s&ouml;z konusu değildir.</p> <p>İbn Atiyye der ki: Babam da bana doğudaki ilim adamlarından birisinden ş&ouml;yle dediğini nakletmektedir: Mısır&#39;da el-Akdam mescidinde geceyi ge&ccedil;iri&shy;yordum. Yatsı namazını kıldım, bir adamın sabah namazına kadar &uuml;zeri &ouml;r&shy;t&uuml;l&uuml; olduğu halde yattığım g&ouml;rd&uuml;m. Biz ise o gece namaz kıldık. Sabah na&shy;mazı i&ccedil;in kamet getirilince s&ouml;z&uuml;n&uuml; ettiğim o adam kalktı, kıbleye y&ouml;nelip ce&shy;maatle birlikte namaz kıldı. Ben onun abdestsiz bir şekilde namaz kılma c&uuml;&shy;retini &ccedil;ok b&uuml;y&uuml;k bir iş olarak değerlendirdim. Namazı bitirdikten sonra &ccedil;ı&shy;kıp gitti. Ben de ona &ouml;ğ&uuml;t vermek kastıyla arkasından gittim. Fakat ona yaklaştığım sırada oda bana bir şiirle tefekk&uuml;rle ibadet ettiğini ima etti. Bunun &uuml;zerine ona bir şey s&ouml;ylemekten vazge&ccedil;tim. (Kurtubi, Ali-İmran 190)</p> <p>Yani yatsı namazından sabah namazına kadar tefekk&uuml;r etmiş, daha sonrada sabah namazını kılmıştır. (DEVAM EDECEK İNŞA-ALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 12 Kasım 2017 - Pazar

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (15)

<p><strong>3) Nefsi kuruntulara itaat ve ona g&ouml;re ibadet:</strong> İmam Kurtub&icirc;, En&rsquo;am suresinin 93. Ayetin tefsirinde; &ouml;zellikle yanlış kanaat sahibi olmakla nitelendirdiği sofiler ile zındıkları, bilgi kaynaklarına bakışları a&ccedil;ısından aynı kefeye koymakta ve ş&ouml;yle demektedir:</p> <p>Fıkıhtan, Peygamber&#39;in S&uuml;nnetlerinden ve selefin izlediği yol&shy;dan y&uuml;z &ccedil;evirenler bu kabildendirler. Ve bunlar ş&ouml;yle s&ouml;ylemektedirler: i&ccedil;ime şu doğdu yahut kalbim bana bunu bildirdi diyerek, kalplerine doğan ve hatırları&shy;na gelen şeylere istinaden h&uuml;k&uuml;m verirler ve onlar kalplerinin her t&uuml;rl&uuml; ke&shy;derden uzak ve arınmış, başka bir şey ile ilişkisi kalmamış olduğundan dolayı, ilahi ilimlerle Rabbani hakikatlerin kalplerine tecelli ettiğini iddia ederler. B&ouml;yle&shy;likle kalplerinin k&uuml;ll&icirc; sırlara vakıf olup, c&uuml;z&#39;&icirc; h&uuml;k&uuml;mleri de bu yolla &ouml;ğrendiklerini s&ouml;yler, buna bağlı olarak k&uuml;ll&icirc; şer&#39;&icirc; h&uuml;k&uuml;mlere ihtiya&ccedil;larının bulun&shy;madığını ileri s&uuml;rerler. Devamla da ş&ouml;yle derler: Bu gelen şer&#39;&icirc; h&uuml;k&uuml;mler ile ahmaklar ve avam h&uuml;kmederler. Evliya ile Havas&rsquo;ın ise bu gibi naslara ihti&shy;ya&ccedil;ları yoktur. Bunlar K&acirc;inatın sırları&shy;na vakıf olup, c&uuml;z&#39;iyy&acirc;tın ahk&acirc;mını bilirler. B&ouml;ylelikle şeriatın k&uuml;lliyatına dair h&uuml;k&uuml;mlere ihtiya&ccedil;ları kalmaz. Nitekim Hızır da b&ouml;yle davranmıştır. O ken&shy;disine tecelli eden ilimler vasıtası ile Musa&#39;nın (a.s) nezdinde bulunup Kitaptan anlaşılan h&uuml;k&uuml;mlere ihtiya&ccedil; duymamıştır.</p> <p>Onların yaptıkları nakiller arasında şu da vardır: M&uuml;ft&uuml;ler sana fetva ve&shy;recek olsa dahi sen fetvayı kalbine sor. (Kurtubi, En&rsquo;am 93)</p> <p>İmam Kurtubi konu ile alakalı Kehf suresinin 82. Ayetinin 3. Babında yukarıya taşıdığımızın hemen hemen aynısını zikrettikten sonra, Hocasından şunları aktarmaktadır:</p> <p>Hocam Allah ondan razı olsun. Dedi ki: B&ouml;yle bir s&ouml;z s&ouml;ylemek zındık&shy;lık ve k&uuml;f&uuml;rd&uuml;r. Bu s&ouml;zleri s&ouml;yleyen &ouml;ld&uuml;r&uuml;l&uuml;r ve tevbe etmesi dahi isten&shy;mez. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bu s&ouml;zler kat&#39;&icirc; olarak bilinen şer&#39;i h&uuml;k&uuml;mleri ink&acirc;r etmektir. Y&uuml;&shy;ce Allah&#39;ın (c.c) s&uuml;nneti, h&uuml;k&uuml;mlerinin ancak kendisiyle kulları arasında el&ccedil;ilik va&shy;zifesini yapan Resulleri (Aleyhumusselam) aracılığıyla bilinmesi şeklindedir ve hikmeti bunu ge&shy;rektirmiştir. Rablerinin mesajlarını ve kel&acirc;mını alıp tebliğ edenler onlardır. Onun şeriat ve h&uuml;k&uuml;mlerini onlar a&ccedil;ıklarlar. Y&uuml;ce Allah (c.c) bu g&ouml;rev i&ccedil;in onla&shy;rı se&ccedil;miş ve bu &ouml;nemli vazifeyi onlara vermekle, onları ayrıcalıklı kılmıştır. Nitekim y&uuml;ce Allah (c.c) ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">اَللّٰهُ يَصْطَفٖى مِنَ الْمَلٰئِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِ اِنَّ اللّٰهَ سَمٖيعٌ بَصٖيرٌ</span></strong> <strong>&quot;Allah, meleklerden ve insanlar&shy;dan ras&ucirc;ller se&ccedil;er. Muhakkak Allah herşeyi işitendir, herşeyi g&ouml;rendir&quot;</strong> (Hac 75). <strong><span dir="RTL">اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَه</span></strong> <strong>&ldquo;Allah peygamberliğini kime vereceğini &ccedil;ok iyi bilendir.&quot;</strong> (En&#39;&acirc;m 124). <strong><span dir="RTL">كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّٖنَ مُبَشِّرٖينَ وَمُنْذِرٖينَ </span>&quot;İnsanlar tek bir &uuml;mmetti. Allah da peygamberleri m&uuml;jdele-yici ve korkutucular olmak &uuml;zere g&ouml;nderdi.</strong>&quot; (Bakara 213) ve buna ben&shy;zer daha başka ayet-i kerimeler.</p> <p>&Ouml;zetle s&ouml;yleyecek olursak, Y&uuml;ce Allah&#39;ın emir ve nehiylerini ihtiva eden, h&uuml;k&uuml;mlerini bilmenin tek yolunun ancak peygam&shy;berler olduğu ve ancak onlar vasıtasıyla bunların &ouml;ğrenileceği konusunda kat&#39;&icirc; bir bilgi ve kesin bir yak&icirc;n vardır. Bu konuda &uuml;mmetin selefi de, halefi de icma halindedir. Her kim Peygamberlerin dışında ve peygamberlere ihtiya&ccedil; bırakmayacak şekilde Allah&#39;ın kendisi vasıtasıyla emir ve yasaklarının bili&shy;nebileceği başka bir yol bulunduğunu s&ouml;yleyecek olursa bu kimse k&acirc;firdir, &ouml;ld&uuml;r&uuml;l&uuml;r, tevbe etmesi de istenmez. Bu konuda onunla tartışıp, ona soru so&shy;rup cevap vermeye de gerek yoktur. Diğer taraftan b&ouml;yle bir iddia Peygamberimiz Hz. Muhammed&rsquo;den (s.a.v) sonra bir takım peygamberlerin varlığını da ka&shy;bul etmek demektir. Oysa y&uuml;ce Allah onu peygamberlerinin ve resullerinin sonuncusu kılmıştır. Ondan başka ne bir nebi ne de bir resul gelecektir. (Kurtubi, Kehf 82)</p> <p><strong>4) Bazı sofuların tevekk&uuml;l hakkındaki yanlış d&uuml;ş&uuml;nceleri:</strong> İmam Kurtubi bazı sofilerin tevekk&uuml;l konusundaki yanlış d&uuml;ş&uuml;ncelerini Ali İmran suresinin 159. ayetinin 8. B&ouml;l&uuml;m&uuml;ndeki tefsirinde ş&ouml;yle zikretmektedir:</p> <p>Sofilerden bir kesim ş&ouml;yle demiştir: Kalbinden Arslan yahut ondan başka Allah&#39;ın dışında&shy;ki herhangi bir varlığın korkusu tamamen gitmedik&ccedil;e ve şanı y&uuml;ce Allah&#39;ın teminatı altında olması dolayısıyla da rızık talebi i&ccedil;in &ccedil;alışmayı terk etmeyen herhangi bir kimse, &quot;m&uuml;tevekkil&quot; adını almaya hak kazanamaz.</p> <p>Ancak, Hz. M&ucirc;s&acirc; ile Hz. Harun, y&uuml;ce Allah&#39;ın: <strong><span dir="RTL">لَا تَخَافَا </span>&quot;Korkmayınız&quot;</strong> (T&acirc;-H&acirc;, 46) buyruğunda da ifade ettiği gibi korkmuşlardır. Yine bir başka yerde: <strong><span dir="RTL">فَاَوْجَسَ فٖى نَفْسِهٖ خٖيفَةً مُوسٰى </span>&quot;M&ucirc;s&acirc; i&ccedil;inde gizli bir korku hissetti.</strong> <strong><span dir="RTL">قُلْنَا لَا تَخَفْ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعْلٰى</span></strong>&nbsp; <strong>Biz ona korkma. Dedik&quot;</strong> (T&acirc;-H&acirc;, 67-68) di&shy;ye buyurmuştur. Hz. İbrahim hakkında da şu buyruğu İle korktuğunu haber vermektedir: <strong><span dir="RTL">فَلَمَّا رَاٰ اَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ اِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خٖيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ</span></strong> <strong>&quot;Ellerinin buna uzanmadığım g&ouml;r&uuml;nce, onların bu hallerinden hoşlanmadı ve kalbine bir korku girdi Korkma! Dediler.&quot;</strong> (H&ucirc;d, 70). Şim&shy;di, Hz. İbrahim el-Halil ile Allah&#39;ın Kelimi Hz. M&ucirc;s&acirc; korktuklarına g&ouml;re, başkalarının benzer hallerde korkuya kapılma&shy;ları &ouml;ncelikle s&ouml;z konusudur. (Kurtubi, Ali-İmran 159)</p> <p><strong>5) Bazı sofilerin Vecd, Sema</strong> <strong>raks, alkış (nağmeli sesler, &ccedil;algılar) gibi davranışları:</strong> İmam Kurtubi bazı sofilerde; vecd, sema, (nağmeli sesler, &ccedil;algılar) dinlemek gibi yanlış davranışlar ve bidatler, ibadet anlayışı &ccedil;er&ccedil;evesinde dahi yer bul&shy;muş, yaygınlık kazanmıştır. Cahil sofilerin raks, alkış ve semalarının, bunun etkisi altında kalarak baygın d&uuml;şerek kendilerini yerden yere vurmalarının, akıl sahibi kimselere yakışmayan işler olduğunu, bunu yapan kimselerin ise Beyt&#39;in (K&acirc;&#39;be&#39;nin) &ccedil;evresinde el &ccedil;ırparak tavaf eden m&uuml;şriklerin davranış&shy;larına benzer bir tutum sergilemiş olacaklarını da belirterek, bu gibi yanlış hareketleri reddetmektedir. Kurtub&icirc;, sofilerin raks ve Sema&rsquo;larını da kabul etmemekle, onların raks ve semaya dair g&ouml;sterdikleri delillerin delil olmaktan uzak olduğunu belirt&shy;mekle kalmayarak, esasen bu t&uuml;r davranışların Kur&#39;&acirc;n-ı Kerim&#39;in ayetlerine, a&ccedil;ık naslarına da aykırı olduğuna da şu ayetlerle değinmektedir.</p> <p>İmam Kurtub&icirc;, Isra suresinin 37-38&#39;nci ayet-i kerimeleri a&ccedil;ıklarken 5&#39;nci baş&shy;lıkta şunları s&ouml;ylemektedir:</p> <p>İlim adamları bu ayet-i kerimeyi, raks etmenin ve bu işi s&uuml;rd&uuml;rmenin ye&shy;rilen bir şey olduğuna delil g&ouml;stermişlerdir. İmam Ebu&#39;l-Vef&acirc; b. Akıl der ki: Kur&rsquo;an-ı Kerim, raksı yasakladığını a&ccedil;ık nass ile ifade ederek: <strong><span dir="RTL">وَلَا تَمْشِ فِى الْاَرْضِ مَرَحًا</span></strong> <strong>&quot;Yery&uuml;z&uuml;nde kibir ve azametle y&uuml;r&uuml;me&quot;</strong> (Isra 37)&nbsp; diye buyurmuş ve kibirlenenleri yermiştir. Raks, kibirlenip azgınlaşmanın en ileri derecesidir. Bizler, neşe ve sarhoşluk ver&shy;meye ortak &ouml;zellikleri dolayısıyla Nebiz&rsquo;i Şarab&rsquo;a kıyas etmiyor muyuz? Ne di&shy;ye mızrabı ve onunla birlikte şiirin bestelenerek s&ouml;ylenmesini, tambur, zur&shy;na ve davula -aralarındaki ortak &ouml;zellik dolayısıyla- kıyas etmiyoruz ki? Sa&shy;kallı bir kimsenin -hele bir de yaşlı olursa- raks edip nağmelere ve vurgula&shy;ra g&ouml;re alkış tutması ne kadar &ccedil;irkin bir şeydir! &Ouml;zellikle bu nağmeli sesler, ka&shy;dın ve t&uuml;y&uuml; bitmemiş &ccedil;ocukların sesi ise&hellip;</p> <p>Acaba, &ouml;n&uuml;nde &ouml;l&uuml;m, sorgulanmak, haşr ve sırat bulunan, bundan sonra da cennet ya da cehennemden birisine gideceği belli olmayan bir kimsenin raks ile hayvanlar gibi şaha kalkması&shy;nın, kadınlar gibi alkışlamasının g&uuml;zel bir tarafı olabilir mi? Andolsun ki, &ouml;m&shy;r&uuml;m boyunca &ouml;yle hocalarımı g&ouml;rd&uuml;m ki, s&uuml;rekli olarak onlarla oturup kalk&shy;mama rağmen g&uuml;lmek ş&ouml;yle dursun, tebess&uuml;m ettikleri İ&ccedil;in bir tek dişleri da&shy;hi g&ouml;r&uuml;lm&uuml;ş değildir.</p> <p>Ebu&#39;l-Ferec ibn&uuml;&#39;l-Cevz&icirc; -Allah&#39;ın rahmeti &uuml;zerine olsun- ş&ouml;yle demekte&shy;dir: İlim adamlarından birisinin, İmam el-Gazali -Allah ondan razı olsun- ba&shy;na anlattığına g&ouml;re o ş&ouml;yle demiştir: Raks, ancak oyun ile ortadan kalkabilen iki omuz arasındaki bir ahmaklıktır. (Kurtubi, İsra 37-38)</p> <p>İmam Kurtub&icirc;, Kehf suresinin 14. Ayetinin beşinci başlığında, İmam Ebu Bekr et-Tarsus&icirc;&#39;ye, sofilerin izledikleri bu yol hakkında soru sorulması &uuml;zerine, şu şekilde cevap verdiğini nakletmek&shy;tedir: &quot;Raks ve vecd haline girmeye gelince; bunu ilk olarak ortaya atanlar, Samir&icirc;&rsquo;nin adamlarıdır. S&acirc;mir&icirc;, onla&shy;ra b&ouml;ğ&uuml;ren bir ceset halinde buzağıyı yapınca, onlar vecde gelerek etrafında kalkıp raks etmeye koyuldular. İşte bu, k&acirc;fir&shy;lerin dinidir; buzağıya İbadet edenlerin yoludur. (kurtubi, Kehf 14)</p> <p><strong>6) Tefekk&uuml;r ve zahiri ibadet:</strong> İmam Kurtub&icirc;, &Acirc;l-i İmran Suresinin 190&acute;ncı &acirc;yet-i kerimesini ve ondan sonraki Ayet-i kerimelerini tefsir ederken <em><u>&ldquo;G&ouml;klerin ve Yerin Yaratılışı &Uuml;zerinde D&uuml;ş&uuml;nmek</u></em>&rdquo; babında Hz. Peygamber&acute;in şu Hadis-i şerifini de naklederek şunları s&ouml;ylemektedir:</p> <p>&nbsp;<em><span dir="RTL">وَفِي الصَّحِيحَيْنِ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّهُ بَاتَ عِنْدَ خَالَتِهِ مَيْمُونَةَ وَفِيهِ : فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ &ndash;</span></em></p> <p dir="RTL"><em>&nbsp;فَمَسَحَ النَّوْمَ عَنْ وَجْهِهِ ثُمَّ قَرَأَ الْآيَاتِ الْعَشْرَ الْخَوَاتِمَ مِنْ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ ، وَقَامَ إِلَى شَنٍّ مُعَلَّقٍ فَتَوَضَّأَ وُضُوءًا خَفِيفًا ثُمَّ صَلَّى ثَلَاثَ عَشْرَةَ رَكْعَةً</em></p> <p><em>Buh&acirc;r&icirc; ve M&uuml;slim&#39;de İbn Abbas&#39;dan rivayetle: teyzem Meymune&#39;nin yanında gece&shy;yi ge&ccedil;irdim. Ras&ucirc;lullah (s.a.v) kalktı, y&uuml;z&uuml;nden uykunun etkilerini sildi. Daha sonra Ali-İmran S&ucirc;resi&#39;nin son on &acirc;yetini okudu. Duvarda asılı bir kırbaya (Tulum) doğru gidip onu aldı. Oradan az su kullanarak bir abdest aldı. Daha sonra da on&uuml;&ccedil; re&shy;k&acirc;t namaz kıldı.</em></p> <p>Şimdi, Allah&#39;ın rahmeti &uuml;zerinize olsun, siz Hz. Peygamber&#39;in &ouml;nce yara&shy;tıklar &uuml;zerinde tefekk&uuml;r&uuml; (Bakara Suresi&rsquo;nin son on Ayetini okumak suretiyle) sonra da namaza y&ouml;nelişini bir arada yaptığına bir bakınız. İşte kendisine g&uuml;venilecek s&uuml;nnet uygulama budur.</p> <p>Sofiler şeyhin bir g&uuml;n, bir gece yahut ta bir ay aralıksız olarak d&uuml;ş&uuml;nmesine gelince; bu in&shy;sanlara yakışmayan ve doğruluktan uzak bir yoldur ve b&ouml;yle bir uygulama&shy;nın s&uuml;nnete uygunluğu s&ouml;z konusu değildir.</p> <p>İbn Atiyye der ki: Babam da bana doğudaki ilim adamlarından birisinden ş&ouml;yle dediğini nakletmektedir: Mısır&#39;da el-Akdam mescidinde geceyi ge&ccedil;iri&shy;yordum. Yatsı namazını kıldım, bir adamın sabah namazına kadar &uuml;zeri &ouml;r&shy;t&uuml;l&uuml; olduğu halde yattığım g&ouml;rd&uuml;m. Biz ise o gece namaz kıldık. Sabah na&shy;mazı i&ccedil;in kamet getirilince s&ouml;z&uuml;n&uuml; ettiğim o adam kalktı, kıbleye y&ouml;nelip ce&shy;maatle birlikte namaz kıldı. Ben onun abdestsiz bir şekilde namaz kılma c&uuml;&shy;retini &ccedil;ok b&uuml;y&uuml;k bir iş olarak değerlendirdim. Namazı bitirdikten sonra &ccedil;ı&shy;kıp gitti. Ben de ona &ouml;ğ&uuml;t vermek kastıyla arkasından gittim. Fakat ona yaklaştığım sırada oda bana bir şiirle tefekk&uuml;rle ibadet ettiğini ima etti. Bunun &uuml;zerine ona bir şey s&ouml;ylemekten vazge&ccedil;tim. (Kurtubi, Ali-İmran 190)</p> <p>Yani yatsı namazından sabah namazına kadar tefekk&uuml;r etmiş, daha sonrada sabah namazını kılmıştır. (DEVAM EDECEK İNŞA-ALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.