HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (16)

<p><strong>7) Yanlış bir takım kanaatlerin Ayet ve Hadisle desteklenmesi:</strong> Yanlış birtakım kanaatlere sahip olan mutasavvıf ve Sofilerin s&ouml;ylediklerini bazen Kur&acute;&acirc;n ayetleriyle, bazen Hadis-i şeriflerle desteklemesi dolayısıyla &ccedil;oğu kimse onların bu yanlış kanaatlerinin ve delillendirmedeki isabetsizliklerinin farkına varamayabilir. B&ouml;yle durumlara da İmam Kurtubi dikkati &ccedil;ekmektedir.</p> <p>Allah&acute;ın (a.c) şu Ayet-i kerimede; <strong><span dir="RTL">وَاللّٰهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍ فِى الرِّزْقِ</span></strong> <strong>&ldquo;Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden &uuml;st&uuml;n kılmıştır&rdquo;</strong> diye belirtmiştir (Nahl 71). Binaenaleyh rızık Allah&rsquo;ın (c.c) takdirine ve taksimine tabidir. Ancak rızkın elde edilmesi i&ccedil;in kesbin de gerekliliği, yani esbaba taalluk etmesinin caiz olduğuna ve bunun tevekk&uuml;le aykırı olmadığına da delil vardır.</p> <p>İmam Kurtubi rızık i&ccedil;in kalbin her t&uuml;rl&uuml; esbaptan arındırmasını s&ouml;yleyen sofilerin kanaatlerini uzun uzadıya delilleri ile birlikte reddettiğini aşağıdaki Ayet-i kerimenin tefsirinde m&uuml;şahede edeceğiz. B&ouml;ylece bu konuda yanlış kanaatleri ileri s&uuml;ren ve tevekk&uuml;l&uuml;n kalbin her t&uuml;rl&uuml; ağyardan ve esbaptan arınması anlamına geldiğini s&ouml;yleyen sofilerin kanaatlerini uzun uzadıya delilleri ile birlikte reddettiğini g&ouml;receğiz.</p> <p>İmam Kurtubi Tevbe suresinin 28. Ayet&rsquo;in 6. Başlığındaki tefsirinde şunları s&ouml;ylemektedir:</p> <p>&nbsp; Bu ayet-i kerimede kalbin rızık hususunda sebeplere taalluk etmesinin ca&shy;iz olduğuna ve bunun tevekk&uuml;le aykırı olmadığına delil vardır. Her ne ka&shy;dar rızık takdir edilmiş ve Allah&#39;ın emir ve paylaştırması yerini bulacak ise de, Allah rızkı hikmete mebni sebeplere bağlı kılmıştır. B&ouml;ylelikle y&uuml;ce Al&shy;lah sebeplere taalluk eden kalpler ile rablerin Rabbine tevekk&uuml;l eden kalpleri birbirinden ayırt etsin. Sebebin, tevekk&uuml;le aykırı d&uuml;şmediğine dair a&ccedil;ıklamalar daha &ouml;nceden ge&ccedil;miş bulunmaktadır. Hz. Peygamber de ş&ouml;yle buyurmuştur: <strong><em><span dir="RTL">لَوْ تَوَكَّلْتُمْ عَلَى اللَّهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرَزَقَكُمْ كَمَا يَرْزُقُ الطَّيْرَ تَغْدُو خِمَاصًا وَتَرُوحُ بِطَانًا</span></em></strong> &nbsp;&nbsp;<strong><em>&quot;Eğer siz Allah&#39;a hakkı ile tevekk&uuml;l edecek olsaydınız, tıpkı sa&shy;bahleyin kursağı boş gidip de akşamleyin kursağını doldurmuş halde d&ouml;nen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı&rdquo;</em></strong>. Bu hadisi Buhari ri&shy;vayet etmiştir.</p> <p>Hz. Peygamber bu hadisi ile rızık talebi hususundaki &ccedil;abanın ger&ccedil;ek tevekk&uuml;le aykırı d&uuml;şmediğini haber vermektedir.</p> <p><strong><u>İbn&uuml;&#39;l-Arabi der ki</u></strong>: Fakat sofi şeyhler derler ki: Kişi ancak itaatler hususunda sa&shy;bah ve akşam yola koyulur. İşte asıl rızkın gelmesini sağlayan sebep budur. Derler ki: Buna delil şu iki husustur:</p> <p>Birincisi, y&uuml;ce Allah&#39;ın: <strong><span dir="RTL">وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ&nbsp; </span>&nbsp;&quot;Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz.&rdquo; </strong>(Taha 132) buyruğudur.</p> <p>İkincisi de, y&uuml;ce Allah&#39;ın: <strong><span dir="RTL">يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ يَرْفَعُهُ</span></strong> <strong>&quot;G&uuml;zel s&ouml;z O&#39;na y&uuml;kselir, onu da Salih amel y&uuml;kseltir&quot;</strong> (Fatır 10) buyru&shy;ğudur.</p> <p>Y&uuml;ce Allah&#39;ın rızkını, mahalli olan semadan inmesini sağlayan ancak yukarı doğru y&uuml;kselen şeydir. Bu da hoş zikir ve Salih ameldir. Yoksa yer&shy;y&uuml;z&uuml;nde &ccedil;alışıp &ccedil;abalamak değildir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; yery&uuml;z&uuml;nde rızık diye bir şey yok&shy;tur.</p> <p><u>Sahih olan ise; buyrukların zahirini kavrayan fukaraya g&ouml;re s&uuml;nnetin sağ&shy;lamca ortaya koyduğu husustur. O da d&uuml;nyev&icirc; sebepler gereğince ekip bi&ccedil;mek, pazarlarda ticaret yapmak, malların bakımı, geliştirilmesi, mahsul elde etmeyi sağlayan şekliyle ziraatla uğraşmak gibi yollardır.</u></p> <p>Ashab-ı kiram da Peygamber (s.a.v) aralarında bulunduğu halde bu şekil&shy;de hareket ederdi. Ebu&#39;l-Hasen b. Battal der ki: Şanı y&uuml;ce Allah kullarına ka&shy;zandıkları şeylerin hoş ve temiz olanlarından infak etmelerini bir&ccedil;ok ayet-i kerime ile emretmiştir. Ve ş&ouml;yle buyurmuştur: <strong><span dir="RTL">اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ</span></strong>&nbsp;&nbsp; <strong><span dir="RTL">وَلَا عَادٍ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ </span></strong>&nbsp;<strong>&ldquo;</strong><strong>O (Allah) size yalnız şunları haram kıldı: leş, kan, domuz eti, bir de Allah&rsquo;tan başkası adına kesileni; sonra kim bunlardan yemeğe mecbur kalırsa başkasının hakkına tecav&uuml;z etmemek ve zaruret miktarını ge&ccedil;memek şart ile ona da g&uuml;nah y&uuml;kletilmez.&rdquo;</strong> (Bakara 173).</p> <p>Bu buyruğuyla darda kalan bir kimseye kazanmakla ve ken&shy;disi ile gıdalanmakla emretmiş olduğu helal gıdayı bulamaması halinde, haram olan gıdayı ona helal kılmakta, semadan &uuml;zerine yiyecek bir şeylerin inmesini beklemesini emretmemektedir. Eğer gıdasını sağlayacağı şeyleri ara&shy;mak hususunda &ccedil;alışıp &ccedil;abalamayı terk edecek olursa, hi&ccedil; ş&uuml;phesiz kendisi&shy;nin katili olur.</p> <p><u>Ras&ucirc;lullah (s.a.v) da yiyecek bir şey bulamadığından dolayı a&ccedil;lıktan kıvra&shy;nır, bununla birlikte &uuml;zerine g&ouml;kten yiyecek bir şey inmezdi. O, kendi aile hal&shy;kı i&ccedil;in bir yıllık yiyeceklerini alıkoyardı. Allah fetihleri m&uuml;yesser kılıncaya ka&shy;dar bu b&ouml;yle devam etti. </u></p> <p>Enes b. Malik&#39;in rivayetine g&ouml;re; <strong><em><span dir="RTL">أَنَّ رَجُلًا أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِبَعِيرٍ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ </span></em></strong><span dir="RTL">، <strong><em>أَعْقِلُهُ وَأَتَوَكَّلُ أَوْ أُطْلِقُهُ وَأَتَوَكَّلُ ؟ قَالَ : اعْقِلْهُ وَتَوَكَّلْ</em></strong> </span>.&nbsp; <strong><em>&ldquo;Bir adam Peygam&shy;ber (s.a.v)&#39;ın yanına deve ile geldi. Ey Allah&#39;ın Resul&uuml; Onu bağ&shy;layıp mı tevekk&uuml;l edeyim, yoksa serbest bırakıp mı tevekk&uuml;l edeyim? Dedi. Hz. Pey&shy;gamber ona: &quot;Onu bağla ve &ouml;ylece tevekk&uuml;l et&quot; </em></strong>diye cevap vermiştir.</p> <p>Diğer taraftan, kendileri vasıtasıyla rızkın talep edildiği sebepler (yollar) altı tanedir denilmiştir:</p> <p><strong>1- Bunların en &uuml;st&uuml;n&uuml;, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)&#39;ın kazan&ccedil; şek&shy;lidir.</strong> O ş&ouml;yle buyurmuştur: <strong><em><span dir="RTL">جُعِلَ رِزْقِي تَحْتَ ظِلِّ رُمْحِي وَجُعِلَ الذِّلَّةُ وَالصَّغَارُ عَلَى مَنْ خَالَفَ أَمْرِي </span></em></strong><em><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ التِّرْمِذِيُّ وَصَحَّحَهُ</span></em> <strong><em>&quot;Benim rızkım mızrağımın g&ouml;lgesi altına yerleş&shy;tirildi, Zillet ve k&uuml;&ccedil;&uuml;lm&uuml;şl&uuml;k de emrime muhalefet edene yazıldı.&quot; </em></strong><em>Bu hadi&shy;si Tirmiz&icirc; rivayet etmiş ve sahih olduğunu ifade etmiştir.</em></p> <p>Y&uuml;ce Allah, b&ouml;y&shy;lelikle Peygamberinin rızkını -faziletli olması dolayısıyla- kendi kazancına bağ&shy;lı kılmış ve &ouml;zel olarak ona kazan&ccedil; t&uuml;rlerinin en faziletlisini ihsan etmiştir ki, bu da d&uuml;şmana galip gelmek ve onu yenik d&uuml;ş&uuml;rmek suretiyle rızkı almak şeklidir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bu yol, en şerefli bir yoldur.</p> <p><strong>2- Kişinin kendi el emeğinden yemesi:</strong> Hz. Peygamber ş&ouml;yle buyurmuş&shy;tur: <strong><em><span dir="RTL">إِنَّ</span></em></strong><span dir="RTL"> <strong><em>أَطْيَبَ مَا أَكَلَ الرَّجُلَ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ وَإِنَّ نَبِيَّ اللَّهِ دَاوُدَ كَانَ يَأْكُلُ مِنْ عَمَلِ يَدِه</em></strong><em> خَرَّجَهُ الْبُخَارِيّ </em></span>.<strong><em>&quot;Kişinin yediği en hoş şey, elinin emeğinden yediğidir. Ve Al&shy;lah&#39;ın Peygamberi Davud kendi el emeğinden yerdi.&quot; </em></strong><em>Bu hadisi de Buh&acirc;r&icirc; ri&shy;vayet etmiştir. </em>Kur&#39;an-ı Kerimde de (Hz, D&acirc;vud hakkında) ş&ouml;yle buyurulmaktadır:&nbsp; &nbsp;<strong><span dir="RTL">وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ</span></strong> &quot;Biz ona sizin i&ccedil;in giyecek (zırh) yapmak sanatını &ouml;ğrettik.&quot; (Enbiya, 80). Hz. İsa&#39;nın da annesinin eğirdiği y&uuml;n&uuml;n gelirinden yediği ri&shy;vayet edilmektedir.</p> <p><strong>3- Ticaret:</strong> Bu da ashab-ı kiramın &ccedil;oğunun yaptığı işti. Ve bahusus de Mu&shy;hacirlerin (Allah hepsinden razı olsun) yaptığı iş idi. Kur&#39;an-ı Kerim ticaretin &ouml;nemine bir&shy;den &ccedil;ok yerde del&acirc;let etmektedir.</p> <p><strong>4- Ziraat ve ağa&ccedil; dikmek:</strong> Biz buna dair a&ccedil;ıklamalarımızı Bakara Suresi&rsquo;nde 205. ayetinin tefsirinde a&ccedil;ıklamış bulunuyoruz. Bakara suresinin 205. Ayetinin tefsirinde ziraatla alakalı şunlar s&ouml;ylenmektedir:</p> <p>&nbsp;&nbsp;Hadis-i şerifte ş&ouml;yle denilmekte&shy;dir: &nbsp;<strong><em><span dir="RTL">احْرُثْ لِدُنْيَاكَ كَأَنَّكَ تَعِيشُ أَبَدًا</span></em></strong> <strong><em>&quot;Ebediyyen yaşayacakmışsın gibi d&uuml;nyan i&ccedil;in hars yap (kazan).</em></strong> Hars aynı zamanda ekin, hurr&acirc;s ise &ccedil;ift&ccedil;iler demektir. &quot;Kur&#39;&acirc;n&#39;ı hars et&quot; de&shy;nildiği zaman onu et&uuml;d et, incele denmek istenir. &quot;Dişi devenin harsedilmesi&quot; ise g&uuml;&ccedil;s&uuml;z d&uuml;ş&uuml;nceye kadar sırtında yol alınması demektir. &quot;Ateşin harsedilmesi&quot; ateşin karıştırılması demektir. Mihr&acirc;s da tandırın ateşinin kendi&shy;siyle karıştırıldığı şey demektir. Bu a&ccedil;ıklamaları el-Cevher&icirc; yapmıştır.</p> <p>Derim ki: Ayet-i kerime &ccedil;ift&ccedil;iliğe, yeri ekmeye ve ağa&ccedil; dikmeye -bunu &ccedil;ift&ccedil;iliğe hamlettiğimiz takdirde- delalet etmektedir.</p> <p><strong>5- Kur&#39;an okutmak, Kur&#39;an &ouml;ğretmek ve Kur&#39;an İle tedavi (rukye):</strong> Buna da&shy;ir a&ccedil;ıklamalar da Fatiha Suresi&rsquo;nde (Fazileti ve İsimleri b&ouml;l&uuml;m&uuml;, 4. başlıkta.) ge&ccedil;miş bulunmaktadır. Fatiha suresinin diğer adları başlığının 8 ve 9. Maddesinde Kuran&rsquo;ın şifa oluşu ile ilgili şunlar s&ouml;ylenmektedir:</p> <p><strong>Şifa:</strong> Darim&icirc;, Eb&ucirc; Said el-Hudr&icirc;&#39;den ş&ouml;yle dediğini rivayet etmektedir: Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki: <strong><em><span dir="RTL">فَاتِحَةُ الْكِتَابِ شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ سُم</span></em></strong> <strong><em>&nbsp;&ldquo;F&acirc;tihat&uuml;&#39;l-Kitab, her zehire karşı bir şifadır.&rdquo;</em></strong></p> <p><strong>Er-Rukye (manevi tedavi):</strong> Bu, Ebu Said el-Hudr&icirc;&#39;den gelen hadisle sa&shy;bittir. Bu hadiste şu ifadeler yer almaktadır: <strong><em><span dir="RTL">أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لِلرَّجُلِ ، الَّذِي رَقَى سَيِّدَ الْحَيِّ : ( مَا أَدْرَاكَ أَنَّهَا رُقْيَةٌ ) فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ شَيْءٌ أُلْقِيَ فِي رَوْعِي ; الْحَدِيثَ </span></em></strong><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ الْأَئِمَّةُ ، وَسَيَأْتِي بِتَمَامِه </span><strong><em>&nbsp;Rasulullah (s.a.v) kabilenin (yı&shy;lan tarafından sokulmuş) reisini F&acirc;tiha&#39;yı okuyarak tedavi eden adama ş&ouml;y&shy;le sormuştur: &quot;Sen onun bir tedavi (rukye) olduğunu nereden bildin?&quot; O: Ey Allah&#39;ın rasul&uuml;, bu konuda i&ccedil;ime b&ouml;yle birşey doğdu, cevabını verdi</em></strong>.<strong>&rdquo;</strong> Bu hadisi hadis imamları rivayet etmişlerdir.</p> <p><strong>6- Muhta&ccedil; d&uuml;şmesi halinde &ouml;demek suretiyle bor&ccedil; almak:</strong> Hz. Peygamber ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><em><span dir="RTL">مَنْ أَخَذَ أَمْوَالَ النَّاسِ يُرِيدُ أَدَاءَهَا أَدَّى اللَّهُ عَنْهُ وَمَنْ أَخَذَهَا يُرِيدُ إِتْلَافَهَا أَتْلَفَهُ اللَّهُ </span></em></strong><em><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ الْبُخَارِيُّ . رَوَاهُ أَبُو هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه </span><strong>&nbsp;&quot;Kim &ouml;demek isteğiyle başkalarından mal alırsa Allah ona &ouml;detir. Kim de o malı telef etmek niyetiyle alırsa, Allah da onu telef eder.&quot;</strong></em> Bu hadisi Buhari hadisi olup, Ebu Hureyre&rsquo;den (r.a) rivayet edilmiştir. (Kurtubi, Tevbe 28)</p> <p>İmam Kurtubi (rh. a) bir başka yerde de bir takım cahil sofilerin velayet makamının n&uuml;&shy;b&uuml;vvet makamından &uuml;st&uuml;n olduğu anlamına gelen iddialarına işaret etmek&shy;te ve bunun kabul edilecek t&uuml;rden bir iddia olmadığını, vakıadan ve beşer tabiatından hareketle reddetmektedir. Bu hususu Kurtubi (rh. a), Yusuf suresinin 23-24. Ayetlerinin tefsirinde şunu zikretmektedir:</p> <p>&nbsp;Derim ki: Y&uuml;ce Allah&#39;ın Hz. Yusuf&rsquo;u &ouml;vmesi ile Hz. Yusuf&rsquo;un ismeti ve g&uuml;nahsız oluşu sabit olduğuna g&ouml;re Mus&#39;ab bin Osman&#39;ın şu s&ouml;yledikleri sahih ola&shy;maz:</p> <p>S&uuml;leyman bin Yes&acirc;r y&uuml;z g&uuml;zelliği İtibariyle insanlar arasında en g&uuml;zel&shy;lerden idi. Kadının birisi onu arzuladı, kendisini ona teslim etmek istedi. S&uuml;&shy;leyman onun bu isteğini kabul etmedi ve kadına &ouml;ğ&uuml;t verdi. Bu sefer kadın ona: Eğer dediğimi yapmazsan, seni rezil ederim, dediyse de onu terk edip &ccedil;ıkıp git&shy;ti. S&uuml;leyman bin Yaser R&uuml;yasında Sıddık olan Hz. Yusuf&rsquo;u (a.s) oturmuş halde g&ouml;rd&uuml;. Sen Yusuf musun? Diye sorunca, o da: Evet ben meyleden Yusuf&rsquo;um, sen de meyletmeyen S&uuml;leyman&#39;sın. İşte bu ve&shy;lilik derecesinin, n&uuml;b&uuml;vvet derecesinden daha &uuml;st&uuml;n olmasını gerektirir.</p> <p>Ancak b&ouml;yle bir şeye imk&acirc;n yoktur. Eğer Hz. Yusuf&rsquo;un (o d&ouml;nemde) peygam&shy;ber olmadığını kabul edecek olsak dahi, en azından velilik derecesinde İdi. Tıpkı S&uuml;leyman&#39;ın korunduğu gibi, o da korunmuş olur. Şayet (Hz. Yusuf&rsquo;ta olduğu gibi) S&uuml;leyman&rsquo;ın &uuml;zerine kapılar kapatılmış olsa idi ve karşılıklı olarak kadınla S&uuml;leyman arasında uzun bir konuşma ge&ccedil;se idi ve bu uzun sohbetle soru ve cevaplar s&uuml;r&uuml;p gitse idi; ş&uuml;phesiz S&uuml;leyman&#39;ın fitneye ve b&uuml;y&uuml;k imtihan ve felakete d&uuml;şeceğinden korkulurdu. Ş&uuml;phesiz, en iyi bilen Allah&#39;tır.</p> <p>Kurtub&icirc;&#39;nin tasavvufa yaklaşımı ile ilgili olarak şu hususu &ouml;zellikle bir da&shy;ha tekrarlayalım: Kurtub&icirc;&#39;nin reddettiği, kabul etmediği tasavvufi yaklaşımlar, z&uuml;hd ve takva anlayışları, Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnetin &ccedil;er&ccedil;evesinde yer almayan z&uuml;hd ve takva anlayışlarıdır. Herhangi bir şekilde Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnete dayandırılamayan, Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnetten sağlıklı bir şekilde delillendirilemeyen an&shy;layışları, tutum ve davranışları reddeder. Bunu yaparken de, bu yanlış yaklaşımların yaygınlık kazanmış olmalarını, kimi zaman ileri gelen şahsiyetler tarafından ileri s&uuml;r&uuml;lm&uuml;ş ve savunulmuş olmalarını ise g&ouml;z &ouml;n&uuml;nde bulundur&shy;maz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Kurtub&icirc;, her M&uuml;sl&uuml;manın sahip olması gereken şu esas ilkeyi her zaman i&ccedil;in titizlikle g&ouml;z &ouml;n&uuml;nde bulundurmuştur: Kim olursa olsun (g&ouml;rece&shy;ğimiz gibi mezhep imamı İmam Malik olsa, mezhebinin g&ouml;r&uuml;ş&uuml; olsa dahi) naslara aykırı olduğu takdirde her g&ouml;r&uuml;ş red edilir. Her zaman i&ccedil;in nasların benimsediği g&ouml;r&uuml;ş&uuml; tercih etme gayretini ortaya koyan Kurtub&icirc;, naslara uygun olmayan g&ouml;r&uuml;ş ve kanaatleri reddetmeye &ccedil;alışır. Bunu yapmak i&ccedil;in ise, Kur&shy;tub&icirc;&#39;nin karşı karşıya kaldığı g&ouml;r&uuml;ş, davranış ve yaklaşımın Kur&#39;&acirc;n ve s&uuml;nnet ile temellendirilmesinin m&uuml;mk&uuml;n olmadığını tesbit etmesi, bunun farkına var&shy;ması yeterli olmaktadır.</p> <p>Buna g&ouml;re, Kurtub&icirc;&#39;nin kabul ve redlerini tenkid etmeye kalkışacak bir kimsenin de, her şeyden &ouml;nce Kurtub&icirc;&#39;nin, her M&uuml;sl&uuml;manın hassasiyetle bağlı olması ve vukufiyetle kullanması gereken İsl&acirc;m&icirc; ilm&icirc; metod olan Kur&#39;&acirc;n ve S&uuml;nnete uygunluk prensibini iltizam etmesi, bunu hi&ccedil;bir şekilde elden bırakmaması ve g&ouml;zden uzak tutmaması icap eder. (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 12 Şubat 2018 - Pazartesi

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (16)

<p><strong>7) Yanlış bir takım kanaatlerin Ayet ve Hadisle desteklenmesi:</strong> Yanlış birtakım kanaatlere sahip olan mutasavvıf ve Sofilerin s&ouml;ylediklerini bazen Kur&acute;&acirc;n ayetleriyle, bazen Hadis-i şeriflerle desteklemesi dolayısıyla &ccedil;oğu kimse onların bu yanlış kanaatlerinin ve delillendirmedeki isabetsizliklerinin farkına varamayabilir. B&ouml;yle durumlara da İmam Kurtubi dikkati &ccedil;ekmektedir.</p> <p>Allah&acute;ın (a.c) şu Ayet-i kerimede; <strong><span dir="RTL">وَاللّٰهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍ فِى الرِّزْقِ</span></strong> <strong>&ldquo;Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden &uuml;st&uuml;n kılmıştır&rdquo;</strong> diye belirtmiştir (Nahl 71). Binaenaleyh rızık Allah&rsquo;ın (c.c) takdirine ve taksimine tabidir. Ancak rızkın elde edilmesi i&ccedil;in kesbin de gerekliliği, yani esbaba taalluk etmesinin caiz olduğuna ve bunun tevekk&uuml;le aykırı olmadığına da delil vardır.</p> <p>İmam Kurtubi rızık i&ccedil;in kalbin her t&uuml;rl&uuml; esbaptan arındırmasını s&ouml;yleyen sofilerin kanaatlerini uzun uzadıya delilleri ile birlikte reddettiğini aşağıdaki Ayet-i kerimenin tefsirinde m&uuml;şahede edeceğiz. B&ouml;ylece bu konuda yanlış kanaatleri ileri s&uuml;ren ve tevekk&uuml;l&uuml;n kalbin her t&uuml;rl&uuml; ağyardan ve esbaptan arınması anlamına geldiğini s&ouml;yleyen sofilerin kanaatlerini uzun uzadıya delilleri ile birlikte reddettiğini g&ouml;receğiz.</p> <p>İmam Kurtubi Tevbe suresinin 28. Ayet&rsquo;in 6. Başlığındaki tefsirinde şunları s&ouml;ylemektedir:</p> <p>&nbsp; Bu ayet-i kerimede kalbin rızık hususunda sebeplere taalluk etmesinin ca&shy;iz olduğuna ve bunun tevekk&uuml;le aykırı olmadığına delil vardır. Her ne ka&shy;dar rızık takdir edilmiş ve Allah&#39;ın emir ve paylaştırması yerini bulacak ise de, Allah rızkı hikmete mebni sebeplere bağlı kılmıştır. B&ouml;ylelikle y&uuml;ce Al&shy;lah sebeplere taalluk eden kalpler ile rablerin Rabbine tevekk&uuml;l eden kalpleri birbirinden ayırt etsin. Sebebin, tevekk&uuml;le aykırı d&uuml;şmediğine dair a&ccedil;ıklamalar daha &ouml;nceden ge&ccedil;miş bulunmaktadır. Hz. Peygamber de ş&ouml;yle buyurmuştur: <strong><em><span dir="RTL">لَوْ تَوَكَّلْتُمْ عَلَى اللَّهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرَزَقَكُمْ كَمَا يَرْزُقُ الطَّيْرَ تَغْدُو خِمَاصًا وَتَرُوحُ بِطَانًا</span></em></strong> &nbsp;&nbsp;<strong><em>&quot;Eğer siz Allah&#39;a hakkı ile tevekk&uuml;l edecek olsaydınız, tıpkı sa&shy;bahleyin kursağı boş gidip de akşamleyin kursağını doldurmuş halde d&ouml;nen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı&rdquo;</em></strong>. Bu hadisi Buhari ri&shy;vayet etmiştir.</p> <p>Hz. Peygamber bu hadisi ile rızık talebi hususundaki &ccedil;abanın ger&ccedil;ek tevekk&uuml;le aykırı d&uuml;şmediğini haber vermektedir.</p> <p><strong><u>İbn&uuml;&#39;l-Arabi der ki</u></strong>: Fakat sofi şeyhler derler ki: Kişi ancak itaatler hususunda sa&shy;bah ve akşam yola koyulur. İşte asıl rızkın gelmesini sağlayan sebep budur. Derler ki: Buna delil şu iki husustur:</p> <p>Birincisi, y&uuml;ce Allah&#39;ın: <strong><span dir="RTL">وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ&nbsp; </span>&nbsp;&quot;Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz.&rdquo; </strong>(Taha 132) buyruğudur.</p> <p>İkincisi de, y&uuml;ce Allah&#39;ın: <strong><span dir="RTL">يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ يَرْفَعُهُ</span></strong> <strong>&quot;G&uuml;zel s&ouml;z O&#39;na y&uuml;kselir, onu da Salih amel y&uuml;kseltir&quot;</strong> (Fatır 10) buyru&shy;ğudur.</p> <p>Y&uuml;ce Allah&#39;ın rızkını, mahalli olan semadan inmesini sağlayan ancak yukarı doğru y&uuml;kselen şeydir. Bu da hoş zikir ve Salih ameldir. Yoksa yer&shy;y&uuml;z&uuml;nde &ccedil;alışıp &ccedil;abalamak değildir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; yery&uuml;z&uuml;nde rızık diye bir şey yok&shy;tur.</p> <p><u>Sahih olan ise; buyrukların zahirini kavrayan fukaraya g&ouml;re s&uuml;nnetin sağ&shy;lamca ortaya koyduğu husustur. O da d&uuml;nyev&icirc; sebepler gereğince ekip bi&ccedil;mek, pazarlarda ticaret yapmak, malların bakımı, geliştirilmesi, mahsul elde etmeyi sağlayan şekliyle ziraatla uğraşmak gibi yollardır.</u></p> <p>Ashab-ı kiram da Peygamber (s.a.v) aralarında bulunduğu halde bu şekil&shy;de hareket ederdi. Ebu&#39;l-Hasen b. Battal der ki: Şanı y&uuml;ce Allah kullarına ka&shy;zandıkları şeylerin hoş ve temiz olanlarından infak etmelerini bir&ccedil;ok ayet-i kerime ile emretmiştir. Ve ş&ouml;yle buyurmuştur: <strong><span dir="RTL">اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ</span></strong>&nbsp;&nbsp; <strong><span dir="RTL">وَلَا عَادٍ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ </span></strong>&nbsp;<strong>&ldquo;</strong><strong>O (Allah) size yalnız şunları haram kıldı: leş, kan, domuz eti, bir de Allah&rsquo;tan başkası adına kesileni; sonra kim bunlardan yemeğe mecbur kalırsa başkasının hakkına tecav&uuml;z etmemek ve zaruret miktarını ge&ccedil;memek şart ile ona da g&uuml;nah y&uuml;kletilmez.&rdquo;</strong> (Bakara 173).</p> <p>Bu buyruğuyla darda kalan bir kimseye kazanmakla ve ken&shy;disi ile gıdalanmakla emretmiş olduğu helal gıdayı bulamaması halinde, haram olan gıdayı ona helal kılmakta, semadan &uuml;zerine yiyecek bir şeylerin inmesini beklemesini emretmemektedir. Eğer gıdasını sağlayacağı şeyleri ara&shy;mak hususunda &ccedil;alışıp &ccedil;abalamayı terk edecek olursa, hi&ccedil; ş&uuml;phesiz kendisi&shy;nin katili olur.</p> <p><u>Ras&ucirc;lullah (s.a.v) da yiyecek bir şey bulamadığından dolayı a&ccedil;lıktan kıvra&shy;nır, bununla birlikte &uuml;zerine g&ouml;kten yiyecek bir şey inmezdi. O, kendi aile hal&shy;kı i&ccedil;in bir yıllık yiyeceklerini alıkoyardı. Allah fetihleri m&uuml;yesser kılıncaya ka&shy;dar bu b&ouml;yle devam etti. </u></p> <p>Enes b. Malik&#39;in rivayetine g&ouml;re; <strong><em><span dir="RTL">أَنَّ رَجُلًا أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِبَعِيرٍ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ </span></em></strong><span dir="RTL">، <strong><em>أَعْقِلُهُ وَأَتَوَكَّلُ أَوْ أُطْلِقُهُ وَأَتَوَكَّلُ ؟ قَالَ : اعْقِلْهُ وَتَوَكَّلْ</em></strong> </span>.&nbsp; <strong><em>&ldquo;Bir adam Peygam&shy;ber (s.a.v)&#39;ın yanına deve ile geldi. Ey Allah&#39;ın Resul&uuml; Onu bağ&shy;layıp mı tevekk&uuml;l edeyim, yoksa serbest bırakıp mı tevekk&uuml;l edeyim? Dedi. Hz. Pey&shy;gamber ona: &quot;Onu bağla ve &ouml;ylece tevekk&uuml;l et&quot; </em></strong>diye cevap vermiştir.</p> <p>Diğer taraftan, kendileri vasıtasıyla rızkın talep edildiği sebepler (yollar) altı tanedir denilmiştir:</p> <p><strong>1- Bunların en &uuml;st&uuml;n&uuml;, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)&#39;ın kazan&ccedil; şek&shy;lidir.</strong> O ş&ouml;yle buyurmuştur: <strong><em><span dir="RTL">جُعِلَ رِزْقِي تَحْتَ ظِلِّ رُمْحِي وَجُعِلَ الذِّلَّةُ وَالصَّغَارُ عَلَى مَنْ خَالَفَ أَمْرِي </span></em></strong><em><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ التِّرْمِذِيُّ وَصَحَّحَهُ</span></em> <strong><em>&quot;Benim rızkım mızrağımın g&ouml;lgesi altına yerleş&shy;tirildi, Zillet ve k&uuml;&ccedil;&uuml;lm&uuml;şl&uuml;k de emrime muhalefet edene yazıldı.&quot; </em></strong><em>Bu hadi&shy;si Tirmiz&icirc; rivayet etmiş ve sahih olduğunu ifade etmiştir.</em></p> <p>Y&uuml;ce Allah, b&ouml;y&shy;lelikle Peygamberinin rızkını -faziletli olması dolayısıyla- kendi kazancına bağ&shy;lı kılmış ve &ouml;zel olarak ona kazan&ccedil; t&uuml;rlerinin en faziletlisini ihsan etmiştir ki, bu da d&uuml;şmana galip gelmek ve onu yenik d&uuml;ş&uuml;rmek suretiyle rızkı almak şeklidir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bu yol, en şerefli bir yoldur.</p> <p><strong>2- Kişinin kendi el emeğinden yemesi:</strong> Hz. Peygamber ş&ouml;yle buyurmuş&shy;tur: <strong><em><span dir="RTL">إِنَّ</span></em></strong><span dir="RTL"> <strong><em>أَطْيَبَ مَا أَكَلَ الرَّجُلَ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ وَإِنَّ نَبِيَّ اللَّهِ دَاوُدَ كَانَ يَأْكُلُ مِنْ عَمَلِ يَدِه</em></strong><em> خَرَّجَهُ الْبُخَارِيّ </em></span>.<strong><em>&quot;Kişinin yediği en hoş şey, elinin emeğinden yediğidir. Ve Al&shy;lah&#39;ın Peygamberi Davud kendi el emeğinden yerdi.&quot; </em></strong><em>Bu hadisi de Buh&acirc;r&icirc; ri&shy;vayet etmiştir. </em>Kur&#39;an-ı Kerimde de (Hz, D&acirc;vud hakkında) ş&ouml;yle buyurulmaktadır:&nbsp; &nbsp;<strong><span dir="RTL">وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ</span></strong> &quot;Biz ona sizin i&ccedil;in giyecek (zırh) yapmak sanatını &ouml;ğrettik.&quot; (Enbiya, 80). Hz. İsa&#39;nın da annesinin eğirdiği y&uuml;n&uuml;n gelirinden yediği ri&shy;vayet edilmektedir.</p> <p><strong>3- Ticaret:</strong> Bu da ashab-ı kiramın &ccedil;oğunun yaptığı işti. Ve bahusus de Mu&shy;hacirlerin (Allah hepsinden razı olsun) yaptığı iş idi. Kur&#39;an-ı Kerim ticaretin &ouml;nemine bir&shy;den &ccedil;ok yerde del&acirc;let etmektedir.</p> <p><strong>4- Ziraat ve ağa&ccedil; dikmek:</strong> Biz buna dair a&ccedil;ıklamalarımızı Bakara Suresi&rsquo;nde 205. ayetinin tefsirinde a&ccedil;ıklamış bulunuyoruz. Bakara suresinin 205. Ayetinin tefsirinde ziraatla alakalı şunlar s&ouml;ylenmektedir:</p> <p>&nbsp;&nbsp;Hadis-i şerifte ş&ouml;yle denilmekte&shy;dir: &nbsp;<strong><em><span dir="RTL">احْرُثْ لِدُنْيَاكَ كَأَنَّكَ تَعِيشُ أَبَدًا</span></em></strong> <strong><em>&quot;Ebediyyen yaşayacakmışsın gibi d&uuml;nyan i&ccedil;in hars yap (kazan).</em></strong> Hars aynı zamanda ekin, hurr&acirc;s ise &ccedil;ift&ccedil;iler demektir. &quot;Kur&#39;&acirc;n&#39;ı hars et&quot; de&shy;nildiği zaman onu et&uuml;d et, incele denmek istenir. &quot;Dişi devenin harsedilmesi&quot; ise g&uuml;&ccedil;s&uuml;z d&uuml;ş&uuml;nceye kadar sırtında yol alınması demektir. &quot;Ateşin harsedilmesi&quot; ateşin karıştırılması demektir. Mihr&acirc;s da tandırın ateşinin kendi&shy;siyle karıştırıldığı şey demektir. Bu a&ccedil;ıklamaları el-Cevher&icirc; yapmıştır.</p> <p>Derim ki: Ayet-i kerime &ccedil;ift&ccedil;iliğe, yeri ekmeye ve ağa&ccedil; dikmeye -bunu &ccedil;ift&ccedil;iliğe hamlettiğimiz takdirde- delalet etmektedir.</p> <p><strong>5- Kur&#39;an okutmak, Kur&#39;an &ouml;ğretmek ve Kur&#39;an İle tedavi (rukye):</strong> Buna da&shy;ir a&ccedil;ıklamalar da Fatiha Suresi&rsquo;nde (Fazileti ve İsimleri b&ouml;l&uuml;m&uuml;, 4. başlıkta.) ge&ccedil;miş bulunmaktadır. Fatiha suresinin diğer adları başlığının 8 ve 9. Maddesinde Kuran&rsquo;ın şifa oluşu ile ilgili şunlar s&ouml;ylenmektedir:</p> <p><strong>Şifa:</strong> Darim&icirc;, Eb&ucirc; Said el-Hudr&icirc;&#39;den ş&ouml;yle dediğini rivayet etmektedir: Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki: <strong><em><span dir="RTL">فَاتِحَةُ الْكِتَابِ شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ سُم</span></em></strong> <strong><em>&nbsp;&ldquo;F&acirc;tihat&uuml;&#39;l-Kitab, her zehire karşı bir şifadır.&rdquo;</em></strong></p> <p><strong>Er-Rukye (manevi tedavi):</strong> Bu, Ebu Said el-Hudr&icirc;&#39;den gelen hadisle sa&shy;bittir. Bu hadiste şu ifadeler yer almaktadır: <strong><em><span dir="RTL">أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لِلرَّجُلِ ، الَّذِي رَقَى سَيِّدَ الْحَيِّ : ( مَا أَدْرَاكَ أَنَّهَا رُقْيَةٌ ) فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ شَيْءٌ أُلْقِيَ فِي رَوْعِي ; الْحَدِيثَ </span></em></strong><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ الْأَئِمَّةُ ، وَسَيَأْتِي بِتَمَامِه </span><strong><em>&nbsp;Rasulullah (s.a.v) kabilenin (yı&shy;lan tarafından sokulmuş) reisini F&acirc;tiha&#39;yı okuyarak tedavi eden adama ş&ouml;y&shy;le sormuştur: &quot;Sen onun bir tedavi (rukye) olduğunu nereden bildin?&quot; O: Ey Allah&#39;ın rasul&uuml;, bu konuda i&ccedil;ime b&ouml;yle birşey doğdu, cevabını verdi</em></strong>.<strong>&rdquo;</strong> Bu hadisi hadis imamları rivayet etmişlerdir.</p> <p><strong>6- Muhta&ccedil; d&uuml;şmesi halinde &ouml;demek suretiyle bor&ccedil; almak:</strong> Hz. Peygamber ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><em><span dir="RTL">مَنْ أَخَذَ أَمْوَالَ النَّاسِ يُرِيدُ أَدَاءَهَا أَدَّى اللَّهُ عَنْهُ وَمَنْ أَخَذَهَا يُرِيدُ إِتْلَافَهَا أَتْلَفَهُ اللَّهُ </span></em></strong><em><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ الْبُخَارِيُّ . رَوَاهُ أَبُو هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه </span><strong>&nbsp;&quot;Kim &ouml;demek isteğiyle başkalarından mal alırsa Allah ona &ouml;detir. Kim de o malı telef etmek niyetiyle alırsa, Allah da onu telef eder.&quot;</strong></em> Bu hadisi Buhari hadisi olup, Ebu Hureyre&rsquo;den (r.a) rivayet edilmiştir. (Kurtubi, Tevbe 28)</p> <p>İmam Kurtubi (rh. a) bir başka yerde de bir takım cahil sofilerin velayet makamının n&uuml;&shy;b&uuml;vvet makamından &uuml;st&uuml;n olduğu anlamına gelen iddialarına işaret etmek&shy;te ve bunun kabul edilecek t&uuml;rden bir iddia olmadığını, vakıadan ve beşer tabiatından hareketle reddetmektedir. Bu hususu Kurtubi (rh. a), Yusuf suresinin 23-24. Ayetlerinin tefsirinde şunu zikretmektedir:</p> <p>&nbsp;Derim ki: Y&uuml;ce Allah&#39;ın Hz. Yusuf&rsquo;u &ouml;vmesi ile Hz. Yusuf&rsquo;un ismeti ve g&uuml;nahsız oluşu sabit olduğuna g&ouml;re Mus&#39;ab bin Osman&#39;ın şu s&ouml;yledikleri sahih ola&shy;maz:</p> <p>S&uuml;leyman bin Yes&acirc;r y&uuml;z g&uuml;zelliği İtibariyle insanlar arasında en g&uuml;zel&shy;lerden idi. Kadının birisi onu arzuladı, kendisini ona teslim etmek istedi. S&uuml;&shy;leyman onun bu isteğini kabul etmedi ve kadına &ouml;ğ&uuml;t verdi. Bu sefer kadın ona: Eğer dediğimi yapmazsan, seni rezil ederim, dediyse de onu terk edip &ccedil;ıkıp git&shy;ti. S&uuml;leyman bin Yaser R&uuml;yasında Sıddık olan Hz. Yusuf&rsquo;u (a.s) oturmuş halde g&ouml;rd&uuml;. Sen Yusuf musun? Diye sorunca, o da: Evet ben meyleden Yusuf&rsquo;um, sen de meyletmeyen S&uuml;leyman&#39;sın. İşte bu ve&shy;lilik derecesinin, n&uuml;b&uuml;vvet derecesinden daha &uuml;st&uuml;n olmasını gerektirir.</p> <p>Ancak b&ouml;yle bir şeye imk&acirc;n yoktur. Eğer Hz. Yusuf&rsquo;un (o d&ouml;nemde) peygam&shy;ber olmadığını kabul edecek olsak dahi, en azından velilik derecesinde İdi. Tıpkı S&uuml;leyman&#39;ın korunduğu gibi, o da korunmuş olur. Şayet (Hz. Yusuf&rsquo;ta olduğu gibi) S&uuml;leyman&rsquo;ın &uuml;zerine kapılar kapatılmış olsa idi ve karşılıklı olarak kadınla S&uuml;leyman arasında uzun bir konuşma ge&ccedil;se idi ve bu uzun sohbetle soru ve cevaplar s&uuml;r&uuml;p gitse idi; ş&uuml;phesiz S&uuml;leyman&#39;ın fitneye ve b&uuml;y&uuml;k imtihan ve felakete d&uuml;şeceğinden korkulurdu. Ş&uuml;phesiz, en iyi bilen Allah&#39;tır.</p> <p>Kurtub&icirc;&#39;nin tasavvufa yaklaşımı ile ilgili olarak şu hususu &ouml;zellikle bir da&shy;ha tekrarlayalım: Kurtub&icirc;&#39;nin reddettiği, kabul etmediği tasavvufi yaklaşımlar, z&uuml;hd ve takva anlayışları, Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnetin &ccedil;er&ccedil;evesinde yer almayan z&uuml;hd ve takva anlayışlarıdır. Herhangi bir şekilde Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnete dayandırılamayan, Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnetten sağlıklı bir şekilde delillendirilemeyen an&shy;layışları, tutum ve davranışları reddeder. Bunu yaparken de, bu yanlış yaklaşımların yaygınlık kazanmış olmalarını, kimi zaman ileri gelen şahsiyetler tarafından ileri s&uuml;r&uuml;lm&uuml;ş ve savunulmuş olmalarını ise g&ouml;z &ouml;n&uuml;nde bulundur&shy;maz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Kurtub&icirc;, her M&uuml;sl&uuml;manın sahip olması gereken şu esas ilkeyi her zaman i&ccedil;in titizlikle g&ouml;z &ouml;n&uuml;nde bulundurmuştur: Kim olursa olsun (g&ouml;rece&shy;ğimiz gibi mezhep imamı İmam Malik olsa, mezhebinin g&ouml;r&uuml;ş&uuml; olsa dahi) naslara aykırı olduğu takdirde her g&ouml;r&uuml;ş red edilir. Her zaman i&ccedil;in nasların benimsediği g&ouml;r&uuml;ş&uuml; tercih etme gayretini ortaya koyan Kurtub&icirc;, naslara uygun olmayan g&ouml;r&uuml;ş ve kanaatleri reddetmeye &ccedil;alışır. Bunu yapmak i&ccedil;in ise, Kur&shy;tub&icirc;&#39;nin karşı karşıya kaldığı g&ouml;r&uuml;ş, davranış ve yaklaşımın Kur&#39;&acirc;n ve s&uuml;nnet ile temellendirilmesinin m&uuml;mk&uuml;n olmadığını tesbit etmesi, bunun farkına var&shy;ması yeterli olmaktadır.</p> <p>Buna g&ouml;re, Kurtub&icirc;&#39;nin kabul ve redlerini tenkid etmeye kalkışacak bir kimsenin de, her şeyden &ouml;nce Kurtub&icirc;&#39;nin, her M&uuml;sl&uuml;manın hassasiyetle bağlı olması ve vukufiyetle kullanması gereken İsl&acirc;m&icirc; ilm&icirc; metod olan Kur&#39;&acirc;n ve S&uuml;nnete uygunluk prensibini iltizam etmesi, bunu hi&ccedil;bir şekilde elden bırakmaması ve g&ouml;zden uzak tutmaması icap eder. (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.