KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (16)
<p><strong>7) Yanlış bir takım kanaatlerin Ayet ve Hadisle desteklenmesi:</strong> Yanlış birtakım kanaatlere sahip olan mutasavvıf ve Sofilerin söylediklerini bazen Kur´ân ayetleriyle, bazen Hadis-i şeriflerle desteklemesi dolayısıyla çoğu kimse onların bu yanlış kanaatlerinin ve delillendirmedeki isabetsizliklerinin farkına varamayabilir. Böyle durumlara da İmam Kurtubi dikkati çekmektedir.</p>
<p>Allah´ın (a.c) şu Ayet-i kerimede; <strong><span dir="RTL">وَاللّٰهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍ فِى الرِّزْقِ</span></strong> <strong>“Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kılmıştır”</strong> diye belirtmiştir (Nahl 71). Binaenaleyh rızık Allah’ın (c.c) takdirine ve taksimine tabidir. Ancak rızkın elde edilmesi için kesbin de gerekliliği, yani esbaba taalluk etmesinin caiz olduğuna ve bunun tevekküle aykırı olmadığına da delil vardır.</p>
<p>İmam Kurtubi rızık için kalbin her türlü esbaptan arındırmasını söyleyen sofilerin kanaatlerini uzun uzadıya delilleri ile birlikte reddettiğini aşağıdaki Ayet-i kerimenin tefsirinde müşahede edeceğiz. Böylece bu konuda yanlış kanaatleri ileri süren ve tevekkülün kalbin her türlü ağyardan ve esbaptan arınması anlamına geldiğini söyleyen sofilerin kanaatlerini uzun uzadıya delilleri ile birlikte reddettiğini göreceğiz.</p>
<p>İmam Kurtubi Tevbe suresinin 28. Ayet’in 6. Başlığındaki tefsirinde şunları söylemektedir:</p>
<p> Bu ayet-i kerimede kalbin rızık hususunda sebeplere taalluk etmesinin ca­iz olduğuna ve bunun tevekküle aykırı olmadığına delil vardır. Her ne ka­dar rızık takdir edilmiş ve Allah'ın emir ve paylaştırması yerini bulacak ise de, Allah rızkı hikmete mebni sebeplere bağlı kılmıştır. Böylelikle yüce Al­lah sebeplere taalluk eden kalpler ile rablerin Rabbine tevekkül eden kalpleri birbirinden ayırt etsin. Sebebin, tevekküle aykırı düşmediğine dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: <strong><em><span dir="RTL">لَوْ تَوَكَّلْتُمْ عَلَى اللَّهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرَزَقَكُمْ كَمَا يَرْزُقُ الطَّيْرَ تَغْدُو خِمَاصًا وَتَرُوحُ بِطَانًا</span></em></strong> <strong><em>"Eğer siz Allah'a hakkı ile tevekkül edecek olsaydınız, tıpkı sa­bahleyin kursağı boş gidip de akşamleyin kursağını doldurmuş halde dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı”</em></strong>. Bu hadisi Buhari ri­vayet etmiştir.</p>
<p>Hz. Peygamber bu hadisi ile rızık talebi hususundaki çabanın gerçek tevekküle aykırı düşmediğini haber vermektedir.</p>
<p><strong><u>İbnü'l-Arabi der ki</u></strong>: Fakat sofi şeyhler derler ki: Kişi ancak itaatler hususunda sa­bah ve akşam yola koyulur. İşte asıl rızkın gelmesini sağlayan sebep budur. Derler ki: Buna delil şu iki husustur:</p>
<p>Birincisi, yüce Allah'ın: <strong><span dir="RTL">وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ </span> "Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz.” </strong>(Taha 132) buyruğudur.</p>
<p>İkincisi de, yüce Allah'ın: <strong><span dir="RTL">يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ يَرْفَعُهُ</span></strong> <strong>"Güzel söz O'na yükselir, onu da Salih amel yükseltir"</strong> (Fatır 10) buyru­ğudur.</p>
<p>Yüce Allah'ın rızkını, mahalli olan semadan inmesini sağlayan ancak yukarı doğru yükselen şeydir. Bu da hoş zikir ve Salih ameldir. Yoksa yer­yüzünde çalışıp çabalamak değildir. Çünkü yeryüzünde rızık diye bir şey yok­tur.</p>
<p><u>Sahih olan ise; buyrukların zahirini kavrayan fukaraya göre sünnetin sağ­lamca ortaya koyduğu husustur. O da dünyevî sebepler gereğince ekip biçmek, pazarlarda ticaret yapmak, malların bakımı, geliştirilmesi, mahsul elde etmeyi sağlayan şekliyle ziraatla uğraşmak gibi yollardır.</u></p>
<p>Ashab-ı kiram da Peygamber (s.a.v) aralarında bulunduğu halde bu şekil­de hareket ederdi. Ebu'l-Hasen b. Battal der ki: Şanı yüce Allah kullarına ka­zandıkları şeylerin hoş ve temiz olanlarından infak etmelerini birçok ayet-i kerime ile emretmiştir. Ve şöyle buyurmuştur: <strong><span dir="RTL">اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ</span></strong> <strong><span dir="RTL">وَلَا عَادٍ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ </span></strong> <strong>“</strong><strong>O (Allah) size yalnız şunları haram kıldı: leş, kan, domuz eti, bir de Allah’tan başkası adına kesileni; sonra kim bunlardan yemeğe mecbur kalırsa başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret miktarını geçmemek şart ile ona da günah yükletilmez.”</strong> (Bakara 173).</p>
<p>Bu buyruğuyla darda kalan bir kimseye kazanmakla ve ken­disi ile gıdalanmakla emretmiş olduğu helal gıdayı bulamaması halinde, haram olan gıdayı ona helal kılmakta, semadan üzerine yiyecek bir şeylerin inmesini beklemesini emretmemektedir. Eğer gıdasını sağlayacağı şeyleri ara­mak hususunda çalışıp çabalamayı terk edecek olursa, hiç şüphesiz kendisi­nin katili olur.</p>
<p><u>Rasûlullah (s.a.v) da yiyecek bir şey bulamadığından dolayı açlıktan kıvra­nır, bununla birlikte üzerine gökten yiyecek bir şey inmezdi. O, kendi aile hal­kı için bir yıllık yiyeceklerini alıkoyardı. Allah fetihleri müyesser kılıncaya ka­dar bu böyle devam etti. </u></p>
<p>Enes b. Malik'in rivayetine göre; <strong><em><span dir="RTL">أَنَّ رَجُلًا أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِبَعِيرٍ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ </span></em></strong><span dir="RTL">، <strong><em>أَعْقِلُهُ وَأَتَوَكَّلُ أَوْ أُطْلِقُهُ وَأَتَوَكَّلُ ؟ قَالَ : اعْقِلْهُ وَتَوَكَّلْ</em></strong> </span>. <strong><em>“Bir adam Peygam­ber (s.a.v)'ın yanına deve ile geldi. Ey Allah'ın Resulü Onu bağ­layıp mı tevekkül edeyim, yoksa serbest bırakıp mı tevekkül edeyim? Dedi. Hz. Pey­gamber ona: "Onu bağla ve öylece tevekkül et" </em></strong>diye cevap vermiştir.</p>
<p>Diğer taraftan, kendileri vasıtasıyla rızkın talep edildiği sebepler (yollar) altı tanedir denilmiştir:</p>
<p><strong>1- Bunların en üstünü, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'ın kazanç şek­lidir.</strong> O şöyle buyurmuştur: <strong><em><span dir="RTL">جُعِلَ رِزْقِي تَحْتَ ظِلِّ رُمْحِي وَجُعِلَ الذِّلَّةُ وَالصَّغَارُ عَلَى مَنْ خَالَفَ أَمْرِي </span></em></strong><em><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ التِّرْمِذِيُّ وَصَحَّحَهُ</span></em> <strong><em>"Benim rızkım mızrağımın gölgesi altına yerleş­tirildi, Zillet ve küçülmüşlük de emrime muhalefet edene yazıldı." </em></strong><em>Bu hadi­si Tirmizî rivayet etmiş ve sahih olduğunu ifade etmiştir.</em></p>
<p>Yüce Allah, böy­lelikle Peygamberinin rızkını -faziletli olması dolayısıyla- kendi kazancına bağ­lı kılmış ve özel olarak ona kazanç türlerinin en faziletlisini ihsan etmiştir ki, bu da düşmana galip gelmek ve onu yenik düşürmek suretiyle rızkı almak şeklidir. Çünkü bu yol, en şerefli bir yoldur.</p>
<p><strong>2- Kişinin kendi el emeğinden yemesi:</strong> Hz. Peygamber şöyle buyurmuş­tur: <strong><em><span dir="RTL">إِنَّ</span></em></strong><span dir="RTL"> <strong><em>أَطْيَبَ مَا أَكَلَ الرَّجُلَ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ وَإِنَّ نَبِيَّ اللَّهِ دَاوُدَ كَانَ يَأْكُلُ مِنْ عَمَلِ يَدِه</em></strong><em> خَرَّجَهُ الْبُخَارِيّ </em></span>.<strong><em>"Kişinin yediği en hoş şey, elinin emeğinden yediğidir. Ve Al­lah'ın Peygamberi Davud kendi el emeğinden yerdi." </em></strong><em>Bu hadisi de Buhârî ri­vayet etmiştir. </em>Kur'an-ı Kerimde de (Hz, Dâvud hakkında) şöyle buyurulmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ</span></strong> "Biz ona sizin için giyecek (zırh) yapmak sanatını öğrettik." (Enbiya, 80). Hz. İsa'nın da annesinin eğirdiği yünün gelirinden yediği ri­vayet edilmektedir.</p>
<p><strong>3- Ticaret:</strong> Bu da ashab-ı kiramın çoğunun yaptığı işti. Ve bahusus de Mu­hacirlerin (Allah hepsinden razı olsun) yaptığı iş idi. Kur'an-ı Kerim ticaretin önemine bir­den çok yerde delâlet etmektedir.</p>
<p><strong>4- Ziraat ve ağaç dikmek:</strong> Biz buna dair açıklamalarımızı Bakara Suresi’nde 205. ayetinin tefsirinde açıklamış bulunuyoruz. Bakara suresinin 205. Ayetinin tefsirinde ziraatla alakalı şunlar söylenmektedir:</p>
<p> Hadis-i şerifte şöyle denilmekte­dir: <strong><em><span dir="RTL">احْرُثْ لِدُنْيَاكَ كَأَنَّكَ تَعِيشُ أَبَدًا</span></em></strong> <strong><em>"Ebediyyen yaşayacakmışsın gibi dünyan için hars yap (kazan).</em></strong> Hars aynı zamanda ekin, hurrâs ise çiftçiler demektir. "Kur'ân'ı hars et" de­nildiği zaman onu etüd et, incele denmek istenir. "Dişi devenin harsedilmesi" ise güçsüz düşünceye kadar sırtında yol alınması demektir. "Ateşin harsedilmesi" ateşin karıştırılması demektir. Mihrâs da tandırın ateşinin kendi­siyle karıştırıldığı şey demektir. Bu açıklamaları el-Cevherî yapmıştır.</p>
<p>Derim ki: Ayet-i kerime çiftçiliğe, yeri ekmeye ve ağaç dikmeye -bunu çiftçiliğe hamlettiğimiz takdirde- delalet etmektedir.</p>
<p><strong>5- Kur'an okutmak, Kur'an öğretmek ve Kur'an İle tedavi (rukye):</strong> Buna da­ir açıklamalar da Fatiha Suresi’nde (Fazileti ve İsimleri bölümü, 4. başlıkta.) geçmiş bulunmaktadır. Fatiha suresinin diğer adları başlığının 8 ve 9. Maddesinde Kuran’ın şifa oluşu ile ilgili şunlar söylenmektedir:</p>
<p><strong>Şifa:</strong> Darimî, Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki: <strong><em><span dir="RTL">فَاتِحَةُ الْكِتَابِ شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ سُم</span></em></strong> <strong><em> “Fâtihatü'l-Kitab, her zehire karşı bir şifadır.”</em></strong></p>
<p><strong>Er-Rukye (manevi tedavi):</strong> Bu, Ebu Said el-Hudrî'den gelen hadisle sa­bittir. Bu hadiste şu ifadeler yer almaktadır: <strong><em><span dir="RTL">أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لِلرَّجُلِ ، الَّذِي رَقَى سَيِّدَ الْحَيِّ : ( مَا أَدْرَاكَ أَنَّهَا رُقْيَةٌ ) فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ شَيْءٌ أُلْقِيَ فِي رَوْعِي ; الْحَدِيثَ </span></em></strong><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ الْأَئِمَّةُ ، وَسَيَأْتِي بِتَمَامِه </span><strong><em> Rasulullah (s.a.v) kabilenin (yı­lan tarafından sokulmuş) reisini Fâtiha'yı okuyarak tedavi eden adama şöy­le sormuştur: "Sen onun bir tedavi (rukye) olduğunu nereden bildin?" O: Ey Allah'ın rasulü, bu konuda içime böyle birşey doğdu, cevabını verdi</em></strong>.<strong>”</strong> Bu hadisi hadis imamları rivayet etmişlerdir.</p>
<p><strong>6- Muhtaç düşmesi halinde ödemek suretiyle borç almak:</strong> Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: <strong><em><span dir="RTL">مَنْ أَخَذَ أَمْوَالَ النَّاسِ يُرِيدُ أَدَاءَهَا أَدَّى اللَّهُ عَنْهُ وَمَنْ أَخَذَهَا يُرِيدُ إِتْلَافَهَا أَتْلَفَهُ اللَّهُ </span></em></strong><em><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ الْبُخَارِيُّ . رَوَاهُ أَبُو هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه </span><strong> "Kim ödemek isteğiyle başkalarından mal alırsa Allah ona ödetir. Kim de o malı telef etmek niyetiyle alırsa, Allah da onu telef eder."</strong></em> Bu hadisi Buhari hadisi olup, Ebu Hureyre’den (r.a) rivayet edilmiştir. (Kurtubi, Tevbe 28)</p>
<p>İmam Kurtubi (rh. a) bir başka yerde de bir takım cahil sofilerin velayet makamının nü­büvvet makamından üstün olduğu anlamına gelen iddialarına işaret etmek­te ve bunun kabul edilecek türden bir iddia olmadığını, vakıadan ve beşer tabiatından hareketle reddetmektedir. Bu hususu Kurtubi (rh. a), Yusuf suresinin 23-24. Ayetlerinin tefsirinde şunu zikretmektedir:</p>
<p> Derim ki: Yüce Allah'ın Hz. Yusuf’u övmesi ile Hz. Yusuf’un ismeti ve günahsız oluşu sabit olduğuna göre Mus'ab bin Osman'ın şu söyledikleri sahih ola­maz:</p>
<p>Süleyman bin Yesâr yüz güzelliği İtibariyle insanlar arasında en güzel­lerden idi. Kadının birisi onu arzuladı, kendisini ona teslim etmek istedi. Sü­leyman onun bu isteğini kabul etmedi ve kadına öğüt verdi. Bu sefer kadın ona: Eğer dediğimi yapmazsan, seni rezil ederim, dediyse de onu terk edip çıkıp git­ti. Süleyman bin Yaser Rüyasında Sıddık olan Hz. Yusuf’u (a.s) oturmuş halde gördü. Sen Yusuf musun? Diye sorunca, o da: Evet ben meyleden Yusuf’um, sen de meyletmeyen Süleyman'sın. İşte bu ve­lilik derecesinin, nübüvvet derecesinden daha üstün olmasını gerektirir.</p>
<p>Ancak böyle bir şeye imkân yoktur. Eğer Hz. Yusuf’un (o dönemde) peygam­ber olmadığını kabul edecek olsak dahi, en azından velilik derecesinde İdi. Tıpkı Süleyman'ın korunduğu gibi, o da korunmuş olur. Şayet (Hz. Yusuf’ta olduğu gibi) Süleyman’ın üzerine kapılar kapatılmış olsa idi ve karşılıklı olarak kadınla Süleyman arasında uzun bir konuşma geçse idi ve bu uzun sohbetle soru ve cevaplar sürüp gitse idi; şüphesiz Süleyman'ın fitneye ve büyük imtihan ve felakete düşeceğinden korkulurdu. Şüphesiz, en iyi bilen Allah'tır.</p>
<p>Kurtubî'nin tasavvufa yaklaşımı ile ilgili olarak şu hususu özellikle bir da­ha tekrarlayalım: Kurtubî'nin reddettiği, kabul etmediği tasavvufi yaklaşımlar, zühd ve takva anlayışları, Kur’an ve Sünnetin çerçevesinde yer almayan zühd ve takva anlayışlarıdır. Herhangi bir şekilde Kur’an ve Sünnete dayandırılamayan, Kur’an ve Sünnetten sağlıklı bir şekilde delillendirilemeyen an­layışları, tutum ve davranışları reddeder. Bunu yaparken de, bu yanlış yaklaşımların yaygınlık kazanmış olmalarını, kimi zaman ileri gelen şahsiyetler tarafından ileri sürülmüş ve savunulmuş olmalarını ise göz önünde bulundur­maz. Çünkü Kurtubî, her Müslümanın sahip olması gereken şu esas ilkeyi her zaman için titizlikle göz önünde bulundurmuştur: Kim olursa olsun (görece­ğimiz gibi mezhep imamı İmam Malik olsa, mezhebinin görüşü olsa dahi) naslara aykırı olduğu takdirde her görüş red edilir. Her zaman için nasların benimsediği görüşü tercih etme gayretini ortaya koyan Kurtubî, naslara uygun olmayan görüş ve kanaatleri reddetmeye çalışır. Bunu yapmak için ise, Kur­tubî'nin karşı karşıya kaldığı görüş, davranış ve yaklaşımın Kur'ân ve sünnet ile temellendirilmesinin mümkün olmadığını tesbit etmesi, bunun farkına var­ması yeterli olmaktadır.</p>
<p>Buna göre, Kurtubî'nin kabul ve redlerini tenkid etmeye kalkışacak bir kimsenin de, her şeyden önce Kurtubî'nin, her Müslümanın hassasiyetle bağlı olması ve vukufiyetle kullanması gereken İslâmî ilmî metod olan Kur'ân ve Sünnete uygunluk prensibini iltizam etmesi, bunu hiçbir şekilde elden bırakmaması ve gözden uzak tutmaması icap eder. (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 12 Şubat 2018 - Pazartesi
KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (16)
<p><strong>7) Yanlış bir takım kanaatlerin Ayet ve Hadisle desteklenmesi:</strong> Yanlış birtakım kanaatlere sahip olan mutasavvıf ve Sofilerin söylediklerini bazen Kur´ân ayetleriyle, bazen Hadis-i şeriflerle desteklemesi dolayısıyla çoğu kimse onların bu yanlış kanaatlerinin ve delillendirmedeki isabetsizliklerinin farkına varamayabilir. Böyle durumlara da İmam Kurtubi dikkati çekmektedir.</p>
<p>Allah´ın (a.c) şu Ayet-i kerimede; <strong><span dir="RTL">وَاللّٰهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍ فِى الرِّزْقِ</span></strong> <strong>“Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kılmıştır”</strong> diye belirtmiştir (Nahl 71). Binaenaleyh rızık Allah’ın (c.c) takdirine ve taksimine tabidir. Ancak rızkın elde edilmesi için kesbin de gerekliliği, yani esbaba taalluk etmesinin caiz olduğuna ve bunun tevekküle aykırı olmadığına da delil vardır.</p>
<p>İmam Kurtubi rızık için kalbin her türlü esbaptan arındırmasını söyleyen sofilerin kanaatlerini uzun uzadıya delilleri ile birlikte reddettiğini aşağıdaki Ayet-i kerimenin tefsirinde müşahede edeceğiz. Böylece bu konuda yanlış kanaatleri ileri süren ve tevekkülün kalbin her türlü ağyardan ve esbaptan arınması anlamına geldiğini söyleyen sofilerin kanaatlerini uzun uzadıya delilleri ile birlikte reddettiğini göreceğiz.</p>
<p>İmam Kurtubi Tevbe suresinin 28. Ayet’in 6. Başlığındaki tefsirinde şunları söylemektedir:</p>
<p> Bu ayet-i kerimede kalbin rızık hususunda sebeplere taalluk etmesinin ca­iz olduğuna ve bunun tevekküle aykırı olmadığına delil vardır. Her ne ka­dar rızık takdir edilmiş ve Allah'ın emir ve paylaştırması yerini bulacak ise de, Allah rızkı hikmete mebni sebeplere bağlı kılmıştır. Böylelikle yüce Al­lah sebeplere taalluk eden kalpler ile rablerin Rabbine tevekkül eden kalpleri birbirinden ayırt etsin. Sebebin, tevekküle aykırı düşmediğine dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: <strong><em><span dir="RTL">لَوْ تَوَكَّلْتُمْ عَلَى اللَّهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرَزَقَكُمْ كَمَا يَرْزُقُ الطَّيْرَ تَغْدُو خِمَاصًا وَتَرُوحُ بِطَانًا</span></em></strong> <strong><em>"Eğer siz Allah'a hakkı ile tevekkül edecek olsaydınız, tıpkı sa­bahleyin kursağı boş gidip de akşamleyin kursağını doldurmuş halde dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı”</em></strong>. Bu hadisi Buhari ri­vayet etmiştir.</p>
<p>Hz. Peygamber bu hadisi ile rızık talebi hususundaki çabanın gerçek tevekküle aykırı düşmediğini haber vermektedir.</p>
<p><strong><u>İbnü'l-Arabi der ki</u></strong>: Fakat sofi şeyhler derler ki: Kişi ancak itaatler hususunda sa­bah ve akşam yola koyulur. İşte asıl rızkın gelmesini sağlayan sebep budur. Derler ki: Buna delil şu iki husustur:</p>
<p>Birincisi, yüce Allah'ın: <strong><span dir="RTL">وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ </span> "Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz.” </strong>(Taha 132) buyruğudur.</p>
<p>İkincisi de, yüce Allah'ın: <strong><span dir="RTL">يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ يَرْفَعُهُ</span></strong> <strong>"Güzel söz O'na yükselir, onu da Salih amel yükseltir"</strong> (Fatır 10) buyru­ğudur.</p>
<p>Yüce Allah'ın rızkını, mahalli olan semadan inmesini sağlayan ancak yukarı doğru yükselen şeydir. Bu da hoş zikir ve Salih ameldir. Yoksa yer­yüzünde çalışıp çabalamak değildir. Çünkü yeryüzünde rızık diye bir şey yok­tur.</p>
<p><u>Sahih olan ise; buyrukların zahirini kavrayan fukaraya göre sünnetin sağ­lamca ortaya koyduğu husustur. O da dünyevî sebepler gereğince ekip biçmek, pazarlarda ticaret yapmak, malların bakımı, geliştirilmesi, mahsul elde etmeyi sağlayan şekliyle ziraatla uğraşmak gibi yollardır.</u></p>
<p>Ashab-ı kiram da Peygamber (s.a.v) aralarında bulunduğu halde bu şekil­de hareket ederdi. Ebu'l-Hasen b. Battal der ki: Şanı yüce Allah kullarına ka­zandıkları şeylerin hoş ve temiz olanlarından infak etmelerini birçok ayet-i kerime ile emretmiştir. Ve şöyle buyurmuştur: <strong><span dir="RTL">اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ</span></strong> <strong><span dir="RTL">وَلَا عَادٍ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ </span></strong> <strong>“</strong><strong>O (Allah) size yalnız şunları haram kıldı: leş, kan, domuz eti, bir de Allah’tan başkası adına kesileni; sonra kim bunlardan yemeğe mecbur kalırsa başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret miktarını geçmemek şart ile ona da günah yükletilmez.”</strong> (Bakara 173).</p>
<p>Bu buyruğuyla darda kalan bir kimseye kazanmakla ve ken­disi ile gıdalanmakla emretmiş olduğu helal gıdayı bulamaması halinde, haram olan gıdayı ona helal kılmakta, semadan üzerine yiyecek bir şeylerin inmesini beklemesini emretmemektedir. Eğer gıdasını sağlayacağı şeyleri ara­mak hususunda çalışıp çabalamayı terk edecek olursa, hiç şüphesiz kendisi­nin katili olur.</p>
<p><u>Rasûlullah (s.a.v) da yiyecek bir şey bulamadığından dolayı açlıktan kıvra­nır, bununla birlikte üzerine gökten yiyecek bir şey inmezdi. O, kendi aile hal­kı için bir yıllık yiyeceklerini alıkoyardı. Allah fetihleri müyesser kılıncaya ka­dar bu böyle devam etti. </u></p>
<p>Enes b. Malik'in rivayetine göre; <strong><em><span dir="RTL">أَنَّ رَجُلًا أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِبَعِيرٍ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ </span></em></strong><span dir="RTL">، <strong><em>أَعْقِلُهُ وَأَتَوَكَّلُ أَوْ أُطْلِقُهُ وَأَتَوَكَّلُ ؟ قَالَ : اعْقِلْهُ وَتَوَكَّلْ</em></strong> </span>. <strong><em>“Bir adam Peygam­ber (s.a.v)'ın yanına deve ile geldi. Ey Allah'ın Resulü Onu bağ­layıp mı tevekkül edeyim, yoksa serbest bırakıp mı tevekkül edeyim? Dedi. Hz. Pey­gamber ona: "Onu bağla ve öylece tevekkül et" </em></strong>diye cevap vermiştir.</p>
<p>Diğer taraftan, kendileri vasıtasıyla rızkın talep edildiği sebepler (yollar) altı tanedir denilmiştir:</p>
<p><strong>1- Bunların en üstünü, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'ın kazanç şek­lidir.</strong> O şöyle buyurmuştur: <strong><em><span dir="RTL">جُعِلَ رِزْقِي تَحْتَ ظِلِّ رُمْحِي وَجُعِلَ الذِّلَّةُ وَالصَّغَارُ عَلَى مَنْ خَالَفَ أَمْرِي </span></em></strong><em><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ التِّرْمِذِيُّ وَصَحَّحَهُ</span></em> <strong><em>"Benim rızkım mızrağımın gölgesi altına yerleş­tirildi, Zillet ve küçülmüşlük de emrime muhalefet edene yazıldı." </em></strong><em>Bu hadi­si Tirmizî rivayet etmiş ve sahih olduğunu ifade etmiştir.</em></p>
<p>Yüce Allah, böy­lelikle Peygamberinin rızkını -faziletli olması dolayısıyla- kendi kazancına bağ­lı kılmış ve özel olarak ona kazanç türlerinin en faziletlisini ihsan etmiştir ki, bu da düşmana galip gelmek ve onu yenik düşürmek suretiyle rızkı almak şeklidir. Çünkü bu yol, en şerefli bir yoldur.</p>
<p><strong>2- Kişinin kendi el emeğinden yemesi:</strong> Hz. Peygamber şöyle buyurmuş­tur: <strong><em><span dir="RTL">إِنَّ</span></em></strong><span dir="RTL"> <strong><em>أَطْيَبَ مَا أَكَلَ الرَّجُلَ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ وَإِنَّ نَبِيَّ اللَّهِ دَاوُدَ كَانَ يَأْكُلُ مِنْ عَمَلِ يَدِه</em></strong><em> خَرَّجَهُ الْبُخَارِيّ </em></span>.<strong><em>"Kişinin yediği en hoş şey, elinin emeğinden yediğidir. Ve Al­lah'ın Peygamberi Davud kendi el emeğinden yerdi." </em></strong><em>Bu hadisi de Buhârî ri­vayet etmiştir. </em>Kur'an-ı Kerimde de (Hz, Dâvud hakkında) şöyle buyurulmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ</span></strong> "Biz ona sizin için giyecek (zırh) yapmak sanatını öğrettik." (Enbiya, 80). Hz. İsa'nın da annesinin eğirdiği yünün gelirinden yediği ri­vayet edilmektedir.</p>
<p><strong>3- Ticaret:</strong> Bu da ashab-ı kiramın çoğunun yaptığı işti. Ve bahusus de Mu­hacirlerin (Allah hepsinden razı olsun) yaptığı iş idi. Kur'an-ı Kerim ticaretin önemine bir­den çok yerde delâlet etmektedir.</p>
<p><strong>4- Ziraat ve ağaç dikmek:</strong> Biz buna dair açıklamalarımızı Bakara Suresi’nde 205. ayetinin tefsirinde açıklamış bulunuyoruz. Bakara suresinin 205. Ayetinin tefsirinde ziraatla alakalı şunlar söylenmektedir:</p>
<p> Hadis-i şerifte şöyle denilmekte­dir: <strong><em><span dir="RTL">احْرُثْ لِدُنْيَاكَ كَأَنَّكَ تَعِيشُ أَبَدًا</span></em></strong> <strong><em>"Ebediyyen yaşayacakmışsın gibi dünyan için hars yap (kazan).</em></strong> Hars aynı zamanda ekin, hurrâs ise çiftçiler demektir. "Kur'ân'ı hars et" de­nildiği zaman onu etüd et, incele denmek istenir. "Dişi devenin harsedilmesi" ise güçsüz düşünceye kadar sırtında yol alınması demektir. "Ateşin harsedilmesi" ateşin karıştırılması demektir. Mihrâs da tandırın ateşinin kendi­siyle karıştırıldığı şey demektir. Bu açıklamaları el-Cevherî yapmıştır.</p>
<p>Derim ki: Ayet-i kerime çiftçiliğe, yeri ekmeye ve ağaç dikmeye -bunu çiftçiliğe hamlettiğimiz takdirde- delalet etmektedir.</p>
<p><strong>5- Kur'an okutmak, Kur'an öğretmek ve Kur'an İle tedavi (rukye):</strong> Buna da­ir açıklamalar da Fatiha Suresi’nde (Fazileti ve İsimleri bölümü, 4. başlıkta.) geçmiş bulunmaktadır. Fatiha suresinin diğer adları başlığının 8 ve 9. Maddesinde Kuran’ın şifa oluşu ile ilgili şunlar söylenmektedir:</p>
<p><strong>Şifa:</strong> Darimî, Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki: <strong><em><span dir="RTL">فَاتِحَةُ الْكِتَابِ شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ سُم</span></em></strong> <strong><em> “Fâtihatü'l-Kitab, her zehire karşı bir şifadır.”</em></strong></p>
<p><strong>Er-Rukye (manevi tedavi):</strong> Bu, Ebu Said el-Hudrî'den gelen hadisle sa­bittir. Bu hadiste şu ifadeler yer almaktadır: <strong><em><span dir="RTL">أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لِلرَّجُلِ ، الَّذِي رَقَى سَيِّدَ الْحَيِّ : ( مَا أَدْرَاكَ أَنَّهَا رُقْيَةٌ ) فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ شَيْءٌ أُلْقِيَ فِي رَوْعِي ; الْحَدِيثَ </span></em></strong><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ الْأَئِمَّةُ ، وَسَيَأْتِي بِتَمَامِه </span><strong><em> Rasulullah (s.a.v) kabilenin (yı­lan tarafından sokulmuş) reisini Fâtiha'yı okuyarak tedavi eden adama şöy­le sormuştur: "Sen onun bir tedavi (rukye) olduğunu nereden bildin?" O: Ey Allah'ın rasulü, bu konuda içime böyle birşey doğdu, cevabını verdi</em></strong>.<strong>”</strong> Bu hadisi hadis imamları rivayet etmişlerdir.</p>
<p><strong>6- Muhtaç düşmesi halinde ödemek suretiyle borç almak:</strong> Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: <strong><em><span dir="RTL">مَنْ أَخَذَ أَمْوَالَ النَّاسِ يُرِيدُ أَدَاءَهَا أَدَّى اللَّهُ عَنْهُ وَمَنْ أَخَذَهَا يُرِيدُ إِتْلَافَهَا أَتْلَفَهُ اللَّهُ </span></em></strong><em><span dir="RTL">. خَرَّجَهُ الْبُخَارِيُّ . رَوَاهُ أَبُو هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه </span><strong> "Kim ödemek isteğiyle başkalarından mal alırsa Allah ona ödetir. Kim de o malı telef etmek niyetiyle alırsa, Allah da onu telef eder."</strong></em> Bu hadisi Buhari hadisi olup, Ebu Hureyre’den (r.a) rivayet edilmiştir. (Kurtubi, Tevbe 28)</p>
<p>İmam Kurtubi (rh. a) bir başka yerde de bir takım cahil sofilerin velayet makamının nü­büvvet makamından üstün olduğu anlamına gelen iddialarına işaret etmek­te ve bunun kabul edilecek türden bir iddia olmadığını, vakıadan ve beşer tabiatından hareketle reddetmektedir. Bu hususu Kurtubi (rh. a), Yusuf suresinin 23-24. Ayetlerinin tefsirinde şunu zikretmektedir:</p>
<p> Derim ki: Yüce Allah'ın Hz. Yusuf’u övmesi ile Hz. Yusuf’un ismeti ve günahsız oluşu sabit olduğuna göre Mus'ab bin Osman'ın şu söyledikleri sahih ola­maz:</p>
<p>Süleyman bin Yesâr yüz güzelliği İtibariyle insanlar arasında en güzel­lerden idi. Kadının birisi onu arzuladı, kendisini ona teslim etmek istedi. Sü­leyman onun bu isteğini kabul etmedi ve kadına öğüt verdi. Bu sefer kadın ona: Eğer dediğimi yapmazsan, seni rezil ederim, dediyse de onu terk edip çıkıp git­ti. Süleyman bin Yaser Rüyasında Sıddık olan Hz. Yusuf’u (a.s) oturmuş halde gördü. Sen Yusuf musun? Diye sorunca, o da: Evet ben meyleden Yusuf’um, sen de meyletmeyen Süleyman'sın. İşte bu ve­lilik derecesinin, nübüvvet derecesinden daha üstün olmasını gerektirir.</p>
<p>Ancak böyle bir şeye imkân yoktur. Eğer Hz. Yusuf’un (o dönemde) peygam­ber olmadığını kabul edecek olsak dahi, en azından velilik derecesinde İdi. Tıpkı Süleyman'ın korunduğu gibi, o da korunmuş olur. Şayet (Hz. Yusuf’ta olduğu gibi) Süleyman’ın üzerine kapılar kapatılmış olsa idi ve karşılıklı olarak kadınla Süleyman arasında uzun bir konuşma geçse idi ve bu uzun sohbetle soru ve cevaplar sürüp gitse idi; şüphesiz Süleyman'ın fitneye ve büyük imtihan ve felakete düşeceğinden korkulurdu. Şüphesiz, en iyi bilen Allah'tır.</p>
<p>Kurtubî'nin tasavvufa yaklaşımı ile ilgili olarak şu hususu özellikle bir da­ha tekrarlayalım: Kurtubî'nin reddettiği, kabul etmediği tasavvufi yaklaşımlar, zühd ve takva anlayışları, Kur’an ve Sünnetin çerçevesinde yer almayan zühd ve takva anlayışlarıdır. Herhangi bir şekilde Kur’an ve Sünnete dayandırılamayan, Kur’an ve Sünnetten sağlıklı bir şekilde delillendirilemeyen an­layışları, tutum ve davranışları reddeder. Bunu yaparken de, bu yanlış yaklaşımların yaygınlık kazanmış olmalarını, kimi zaman ileri gelen şahsiyetler tarafından ileri sürülmüş ve savunulmuş olmalarını ise göz önünde bulundur­maz. Çünkü Kurtubî, her Müslümanın sahip olması gereken şu esas ilkeyi her zaman için titizlikle göz önünde bulundurmuştur: Kim olursa olsun (görece­ğimiz gibi mezhep imamı İmam Malik olsa, mezhebinin görüşü olsa dahi) naslara aykırı olduğu takdirde her görüş red edilir. Her zaman için nasların benimsediği görüşü tercih etme gayretini ortaya koyan Kurtubî, naslara uygun olmayan görüş ve kanaatleri reddetmeye çalışır. Bunu yapmak için ise, Kur­tubî'nin karşı karşıya kaldığı görüş, davranış ve yaklaşımın Kur'ân ve sünnet ile temellendirilmesinin mümkün olmadığını tesbit etmesi, bunun farkına var­ması yeterli olmaktadır.</p>
<p>Buna göre, Kurtubî'nin kabul ve redlerini tenkid etmeye kalkışacak bir kimsenin de, her şeyden önce Kurtubî'nin, her Müslümanın hassasiyetle bağlı olması ve vukufiyetle kullanması gereken İslâmî ilmî metod olan Kur'ân ve Sünnete uygunluk prensibini iltizam etmesi, bunu hiçbir şekilde elden bırakmaması ve gözden uzak tutmaması icap eder. (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.