HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (19)

<p>&nbsp;</p> <p><strong>2) Niyet, irade ve kasdta yapılan şirk: <span dir="RTL">مَن كَانَ يُرِيدُ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ * أُوْلَـئِكَ ٱلَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِى ٱلآخِرَةِ إِلاَّ ٱلنَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ</span>&nbsp; &ldquo;Her kim d&uuml;nya hayatını ve d&uuml;nyanın ziynetini isterse, Biz orada onların amellerinin karşılığını kendilerine tam tamına &ouml;deriz ve onlara d&uuml;nyada asla haksızlık yapılmaz. Fakat onlara ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Onların d&uuml;nyada yaptıkları b&uuml;t&uuml;n işler boşa gitmiştir ve b&uuml;t&uuml;n iyi amelleri de heder olmuştur.&rdquo; </strong>(Hud 15,16)</p> <p>Bu Ayet-i kerimelerden de anlaşıldığı gibi; amelini d&uuml;nyev&icirc; &ccedil;ıkarlar i&ccedil;in yapan ve Allah&rsquo;ın (c.c) rızasını g&ouml;zetmeyen kişi bu şirke d&uuml;şm&uuml;ş olur. Dolayısıyla, ibadetlerini Allah&rsquo;ın rızasını kazanmak i&ccedil;in değil de, d&uuml;nyanın menfaati i&ccedil;in ifa etmiş olur ki bu itikadı bir şirktir.</p> <p>Bu Ayet-i kerime ile m&uuml;minlerin kastedildiği de s&ouml;ylenmiştir. Yani her kim ameliyle d&uuml;nya m&uuml;k&acirc;fatını elde etmek isterse, m&uuml;k&acirc;fatı ona peşinen verilir ve d&uuml;nyada onun m&uuml;k&acirc;fatı hi&ccedil;bir şekilde eksik verilmez. Ancak ahirette onun i&ccedil;in azap vardır. Zira o, o ameliyle yalnızca d&uuml;nyayı kastetmiştir. (Kurtubi tfsr.,Hud 15)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Abdullah b.Abbas bu &acirc;yetin izahında diyor ki: &quot;Mallarını g&ouml;steriş i&ccedil;in harcayanlar bunun karşılığını d&uuml;nyadayken alır, asla zulme uğratılmazlar. Keza d&uuml;nya emeli i&ccedil;in namaz kılan, oru&ccedil; tutan, tehecc&uuml;d namazına kalkanın salih amelleri Allah (c.c) i&ccedil;in değil d&uuml;nya i&ccedil;in olduğundan, ibadet h&uuml;km&uuml;nde olmayıp heder olmuştur. (Taberi tfsr., Hud 15)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Başka Ayet-i kerimelerde de şunlar zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّ۪ينَۙ</span>&nbsp; &ldquo;Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,&rdquo; <span dir="RTL">الَّذ۪ينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَۙ</span> &ldquo;Onlar namazlarını ciddiye almazlar.&rdquo; <span dir="RTL">الَّذ۪ينَ هُمْ يُرَٓاؤُ۫نَۙ</span> &ldquo;onlar ki niyetleri yalnızca g&ouml;r&uuml;n&uuml;p takdir edilmeleridir&rdquo; </strong>(Maun 4,5,6)</p> <p>Ayet-i kerimede mealen ge&ccedil;en <strong>&ldquo;onlar ki niyetleri yalnızca g&ouml;r&uuml;l&uuml;p takdir edilmektir&rdquo; </strong>c&uuml;mlesi riyak&acirc;rlığın ta kendisidir. Yani ger&ccedil;ek mahiyeti, ibadet yolu ile d&uuml;nyalık elde etme isteği&shy;dir. Bununla kast edilen de; Allah&rsquo;ın (c.c) rızasını g&ouml;zetmeksizin insanların kalplerinde yer edinme arzusudur. H&acirc;lbuki kişi bununla hem Allah&rsquo;ın rızasını (dinini) ve hem de d&uuml;nyasını kazanmak maksadına erişebilir. Lakin riyak&acirc;rca bu işi yapan kişi, b&ouml;yle davranmakla mevki elde etmek ve &ouml;v&uuml;nmek istemek&shy;tedir.</p> <p><strong>&ldquo;Onlar ki riya ederler&rdquo;;</strong> yani Allah&#39;a taat olsun diye namaz kıldıklarını insanlara g&ouml;steriş vesilesi yaparlar. H&acirc;lbuki fasık gibi takıyye olarak kılarlar. Riyak&acirc;r ibadet ediyor şeklinde g&ouml;r&uuml;n&uuml;r. H&acirc;lbuki <strong>&ldquo;O namaz kılıyor&rdquo; </strong>desinler diye namaz kılar. Riyanın ha&shy;kikati din ile d&uuml;nyayı elde etme &ccedil;abasıdır. Aslı M&uuml;sl&uuml;manların kalbinde taht kurmak &ccedil;abasıdır. İlk mertebe, d&uuml;nyadaki hedefi g&uuml;zelleştirmektir. Bu peygamberlik par&ccedil;alarındandır. Bununla halkın kalbinde mertebe ve &Ouml;vg&uuml; kazanmak ister. İkincisi, d&uuml;nya hakkında zahit olduğunu insanlara kabul ettirmek i&ccedil;in kısa elbi&shy;seler, yamalı giysiler giyer. &Uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml;s&uuml;, s&ouml;zle riya eder. Mesela d&uuml;nya ehline zahirde h&uuml;cum eder. Hayr ve taatlarda fevt ettiğin&shy;den dolayı vazu nasihat eder, &uuml;z&uuml;nt&uuml;s&uuml;n&uuml; belli eder. D&ouml;rd&uuml;nc&uuml;s&uuml;, namazı, sadakayı a&ccedil;ık&ccedil;a yapmak, halk g&ouml;rs&uuml;n diye namazı g&uuml;zelce kılmak suretiyle yapılan riyadır. Bunun delili altıncı ayet&shy;tir. Kişi, eğer Salih amel farz ise, kişi de halkın huzurunda onu eda ederse riyak&acirc;r sayılmaz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; farzların hakkı onları alenen işlemektir, teşhir etmektir. Zira Ras&ucirc;l-&uuml; Ekrem &ldquo;Allah&#39;ın farzlarında kapalılık yoktur&rdquo; buyurur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onlar İsl&acirc;m&#39;ın nişanları, dinin şiarıdır. Onları terk eden kimse Allah&#39;ın mekrine, gazabına m&uuml;stahak olur. O zaman onları a&ccedil;ık&ccedil;a kılmakla t&ouml;hmeti tamamen kaldırmak gerekir. Eğer nafile ise onu gizli yapması gerekir. &Ccedil;&uuml;n&shy;k&uuml; terk ettiği takdirde kınanmaz. T&ouml;hmeti yoktur. Eğer başkası kendisine uysun diye a&ccedil;ık&ccedil;a yapıyorsa bu g&uuml;zeldir. Riya ancak onu yapmaktan halkın onu g&ouml;rmesini ve Salihlerin onu &ouml;vmesini kastetmek suretiyle olur. (B&uuml;y&uuml;k Kur&rsquo;an tfsr. Maun 6)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Konu ile alakalı bir Hadis-i şerifte ş&ouml;yle buyurmaktadır:<strong> <em><span dir="RTL">عن عمر أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال الأعمال بالنية ولكل امرئ ما نوى فمن كانت هجرته إلى الله ورسوله فهجرته إلى الله ورسوله ومن كانت هجرته لدنيا يصيبها أو امرأة يتزوجها فهجرته إلى ما هاجر إليه</span>&nbsp;&nbsp; &ldquo;Hz. &Ouml;mer (r.a), Resulullah&rsquo;ın şunu s&ouml;ylediği nakleder: &ldquo;Ameller ancak niyetlere g&ouml;redir; herkesin niyeti ne ise eline ge&ccedil;ecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resul&uuml; i&ccedil;in ise, onun hicreti Allah ve Resul&uuml;ne m&uuml;teveccih sayılır. Kimin hicreti D&uuml;nya&rsquo;ya ise o hicret ettiği d&uuml;nyaya kavuşur veya nik&acirc;hlanacağı bir kadına hicret etmişse, onun hicreti de kastettiği şeye g&ouml;redir.&rdquo;</em> </strong>(Buh&acirc;r&icirc;, Bed&uuml;&rsquo;l-Vahy, 1, İman 41; M&uuml;slim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11; Tirmizi, Fed&acirc;u&#39;l-Cih&acirc;d 16; &icirc;bn Mace, Z&uuml;hd 26)</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong>İbni Kayyim&rsquo;e g&ouml;re İrade ve Niyette Şirk:</strong> Sahilsiz bir okyanustur. Ondan kurtulmak isteyen &ccedil;ırpındık&ccedil;a derinlere batar. Bu o kimsedir ki; Allah&rsquo;ın (c.c) rızasını g&ouml;zetmeden başka irade ile salih amel işlerse ve niyet ettiği ile Allah&rsquo;a (c.c) yakın olmayı değil de başka şeyi arzu eder ve bu amellerinin karşılığını Allah&rsquo;tan (c.c) isterse işte o kimse bu İrade ve Niyet şirkine batmıştır. (El cevabul k&acirc;fi limen seele aniddevauşşafi S:86)&nbsp;&nbsp;</p> <p>Neticede m&uuml;şriklerin akıbeti ile alakalı Ayet ve Hadis&rsquo;ler de bize şu bilgileri vermektedirler:&nbsp;&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ</span></strong><strong>&nbsp; &ldquo;Bir g&uuml;n onların hepsini bir araya toplayacağız ve o zaman, Allah&#39;tan başka şeylere ilahlık yakıştıranlara: &ldquo;Allah&#39;ın uluhiyetine ortak olduklarını tahayy&uuml;l ettiğiniz o varlıklar neredeler şimdi?&rdquo; Diye soracağız.&rdquo; </strong>(Enam 22)</p> <p>Adeta bu Ayet-i kerimenin a&ccedil;ıklaması olan şu Hadis-i şerifte de şunlar zikredilmektedir:</p> <p dir="RTL"><em>حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ وَغَيْرُ وَاحِدٍ قَالُوا حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَكْرٍ الْبُرْسَانِيُّ عَنْ عَبْدِ الْحَمِيدِ بْنِ جَعْفَرٍ أَخْبَرَنِي أَبِي عَنْ ابْنِ مِينَاءَ عَنْ أَبِي سَعْدِ بْنِ أَبِي فَضَالَةَ الْأَنْصَارِيِّ وَكَانَ مِنْ الصَّحَابَةِ قَالَ <strong>سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ إِذَا جَمَعَ اللَّهُ النَّاسَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ فِيهِ نَادَى مُنَادٍ مَنْ كَانَ أَشْرَكَ فِي عَمَلٍ عَمِلَهُ لِلَّهِ أَحَدًا فَلْيَطْلُبْ ثَوَابَهُ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ أَغْنَى الشُّرَكَاءِ عَنْ الشِّرْكِ</strong> </em><em><span dir="LTR">&nbsp;)</span></em><em>قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ لَا نَعْرِفُهُ إِلَّا مِنْ حَدِيثِ مُحَمَّدِ بْنِ بَكْرٍ</em><em><span dir="LTR">(</span></em></p> <p><em>Sahabeden Ebi Sa&rsquo;d bin ebi Fudale el-Ensari Resulullah&rsquo;ın ş&ouml;yle dediğini haber etmektedir <strong>&ldquo;Geleceğinden ş&uuml;phe olmayan kıyamet g&uuml;n&uuml;nde Allah Te&acirc;l&acirc;, insanları topladığı zaman, ş&ouml;yle seslenilir: Kim ki Allaha olan amellerinde O&rsquo;na başka varlığı ortak koştuysa, ortak koştuğu o varlıktan amellerinin sevabını istesin. Allah ortak koşulanlardan ganidir.&rdquo;</strong></em>( Tirmiz&icirc;, Tefsir, 19. Hadis No:3154; Taberi Tfsr. Kehf 110)</p> <p>Cenabı Hakk&#39;ın &quot;Sonra Allah&#39;a şirk koşanlara; &quot;Nerede boş yere İddia ettiğiniz ortaklarınız&quot; diyeceğiz&quot; buyruğundan maksat, bir soru değil, onları tehdit edip susturmaktır. Bu sorunun, &quot;O ortakların ken&shy;dileri nerede?&quot; manasında olabileceği gibi, &quot;Onların size şefaat etmeleri ve sizin on&shy;lardan istifadeniz nerede?&quot; manasında da olabilir. Her iki manaya g&ouml;re de bu soru, ancak bir azarlama, bir tehdit ve onların umduklarından &uuml;mitsiz kalışlarını onlara iyice anlatmadır. B&ouml;ylece bu, d&uuml;nyada iken yollarının yanlış olduğuna dikkatlerini &ccedil;ekmedir. (F. Razi tfsr., Enam 22)</p> <p>T&uuml;m bunlara karşılık Cenab-ı Hakk (c.c) ş&ouml;yle buyurmaktadır:<strong><span dir="RTL">فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ </span>&nbsp;<span dir="RTL">فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا</span> &ldquo;Kim Rabbine kavuşmayı umuyor ve diliyorsa, artık salih amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hi&ccedil; kimseyi ortak tutmasın.&rdquo; </strong>(Kehf 110)</p> <p>Taberi bu &acirc;yet-i Kerimeyi izah ederken ş&ouml;yle diyor: &quot;Kişi yaptığı ameli g&ouml;r&uuml;n&uuml;şte Allah i&ccedil;in yapar fakat i&ccedil;inden o amelle Allah&#39;ın rızasından başka bir maksat taşırsa riyak&acirc;r olur. Ve b&ouml;ylece rabbine ibadette ona ortak koşmuş olur&quot;.</p> <p>Abdullah bin Abbas da burada ifade edilen &quot;İbadette Allah&#39;a ortak koşma&quot;yı, &quot;g&ouml;steriş i&ccedil;in ibadet etme&quot; olarak izah etmiştir.</p> <p>Bu hususu Hz. &Ouml;mer (r.a)&rsquo;ın duasıyla noktalıyalım: <span dir="RTL">وَكَانَ مِنْ دُعَاءِعُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ - رَضِيَ اللَّهُعَنْهُ - : اللَّهُمَّ اجْعَل ْعَمَلِي كُلَّهُ صَالِحًا وَاجْعَلْهُ لِوَجْهِكَ خَالِصًا ، وَلَا تَجْعَلْ لِأَحَدٍ فِيهِ شَيْئًا</span>&nbsp; Ya Rabbim benim t&uuml;m amelimi salih ve rızana halis kıl ve başka bir şeyi karıştırma. (El cevabul k&acirc;fi limen seele aniddevauşşafi s:84)&nbsp;&nbsp;</p> <p><strong>3) İtaatte Şirk: </strong>Allah&rsquo;ın (c.c) h&uuml;k&uuml;mlerine karşı, O&rsquo;nun dışındaki varlıkların koyduğu h&uuml;k&uuml;mleri meşru ve hatta &uuml;st&uuml;n g&ouml;rmektir. Buna ulema ve sair ileri gelen dini otoriterlerinde koyduğu h&uuml;k&uuml;mler de d&acirc;hildir. Yani bu zevatın koyduğu herhangi bir h&uuml;k&uuml;m eğer Allah&rsquo;ın (c.c) koyduğu h&uuml;kme muhalif ise, ona itaat edilmemelidir. Zira konulan bu h&uuml;k&uuml;m Kuran&rsquo;ı tekzibe y&ouml;neliktir. Nitekim Cenab-ı Hakk (c.c); <strong><span dir="RTL">وَمَنْ&nbsp;اَحْسَنُ&nbsp;مِنَ&nbsp;اللّٰهِ&nbsp;حُكْمًا&nbsp;لِقَوْمٍ&nbsp;يُوقِنُونَ۟</span> &ldquo;Allah&rsquo;a g&ouml;n&uuml;lden inananan bir kavim i&ccedil;in, kimin h&uuml;km&uuml; Allah&rsquo;ın h&uuml;km&uuml;nden daha g&uuml;zel olabilir?&rdquo; </strong>(Maide 50). Ve başka bir Ayet-i kerimede <strong><span dir="RTL">اَلَيْسَ&nbsp;اللّٰهُ&nbsp;بِاَحْكَمِ&nbsp;الْحَاكِم۪ينَ</span> &ldquo;Allah! H&acirc;kimlerin H&acirc;kimi değilmidir?&rdquo; </strong>(Tin 8).</p> <p>İstifhamla zikredilen bu Ayet-i kerimelerde, istifham-i takriri mevcuttur. Yani a&ccedil;ıklayyıcı istifhamlar olup, Allah (c.c) h&acirc;kimlerin h&acirc;kimidir ve hi&ccedil;bir kimsenin h&uuml;km&uuml; onun h&uuml;km&uuml;nden g&uuml;zel değildir ve keza emsali yoktur şeklinde bir a&ccedil;ıklamadır.</p> <p>Ayrıca Cenab-ı Hakk (c.c) kendi inzal ettiği h&uuml;k&uuml;mler dışında h&uuml;kmedenler i&ccedil;in de ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ</span> &ldquo;Allah&rsquo;ın indirdikleri ile h&uuml;kmetmeyenler k&acirc;firlerin ta kendileridir.&rdquo; </strong>(Maide 44).</p> <p>Bu Ayet hakkında Eshab-ı Kiram ve T&acirc;bi&icirc;n&rsquo;den bazılarının g&ouml;r&uuml;ş&uuml; şu şekildedir:</p> <p><u>&icirc;bn Mes&#39;ud ve el-Hasen derler ki:</u> Bu &acirc;yet-i kerime ister m&uuml;sl&uuml;man, ister yahudi, ister hıristiyan olsun Allah&#39;ın indirdiğiyle h&uuml;kmetmeyen herkes hakkında umumidir.</p> <p><u>İbrahim en-Nehai, Hasan-ı Basri, Abdullah b. Mes&#39;ud ve S&uuml;ddi&#39;ye g&ouml;re İse:</u> bu &acirc;yetler, ehl-i kitap hakkında inmiştir. Fakat bunlar, b&uuml;t&uuml;n insanları kapsamaktadır. M&uuml;sl&uuml;manlar i&ccedil;in de ge&ccedil;erlidir, k&acirc;firler i&ccedil;in de ge&ccedil;erlidir.</p> <p><u>Bu hususta Mansur, İbrahim en-Nehai&#39;nin şunu s&ouml;ylediğini rivayet etmiştir:</u> &quot;Bu &acirc;yet İsrailoğııllan hakkında inmiştir, amma bu &uuml;mmet i&ccedil;in de ge&ccedil;erlidir.&quot;</p> <p>&Acirc;yet-i kerimede hazf edilmiş ifadelerin bulunduğu da s&ouml;ylenmiştir. Yani, kim Kur&#39;&acirc;nı reddetmek suretiyle Hz. Rasul&uuml;n de s&ouml;z&uuml;n&uuml; ink&acirc;r yoluyla Allah&#39;ın indirdiği ile h&uuml;kmetmeyecek olursa, o kişi k&acirc;firdir. Bunu, İbn Abbas ve M&uuml;cahid s&ouml;ylemiştir. Bu a&ccedil;ıklamaya g&ouml;re &acirc;yet umumidir. (Taberi, Kurtubi, İbni Kesir, Maide 44)</p> <p>Başkalarını Rabb edinmek ve başkalarının h&uuml;k&uuml;mlerine riayet etmek isteyenler i&ccedil;in de Cenab-i Hak (c.c) Ayet-i kerimede ş&ouml;yle buyurmaktadır:&nbsp; <strong><span dir="RTL">ٱتَّخَذُواْ أَحْبَـٰرَهُمْ وَرُهْبَـٰنَهُمْ أَرْبَاباً مّن دُونِ ٱللَّهِ وَٱلْمَسِيحَ ٱبْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَـٰهاً وٰحِداً لاَّ إِلَـٰهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَـٰنَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ</span> &ldquo;Onlar, hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu İsa Mesih&rsquo;i, Allah&#39;tan başka rabler edindiler. H&acirc;lbuki onlar, ancak bir olan ve kendisinden başka ilah olmayan Allaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah, onların koştukları ortaklardan m&uuml;nezzehtir.&rdquo;</strong> (Tevbe 31)</p> <p>Yani, bu din adamlarının helal saydıklarını helal, haram saydıklarını da haram saydılar. Ayrıca Hıristiyanlar Meryem oğlu İsa&#39;yı da Rab edindiler. H&acirc;lbuki Yahudi ve Hıristiyanlar, sadece bir olan Allah&#39;a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah, onların koştukları ortaklardan beridir.</p> <p>Ayette zikredilen hahamlardan maksat, Yahudilerin din &acirc;limleridir. Pa&shy;pazlardan maksat ise, Hristiyanların manastırlara &ccedil;ekilen ve dini hususlarda h&uuml;k&uuml;mlerde bulunan &acirc;limleridir. Allah Te&acirc;l&acirc; bu Ayet-i Kerime&rsquo;de Yahudi ve Hristiyanların din adamlarını rabler edindiklerini zikretmiştir. Bu ifadeden maksat onla&shy;rın din adamlarını ilah edinerek onlara tapmaları değildir. Bundan maksat, Allah&rsquo;ın emir ve yasaklarını bırakıp din adamlarının koydukları emir ve yasaklara uymalarıdır. Nitekim Resulullah&#39;tan rivayet edilen şu Hadis-i şerif ve bir&ccedil;ok ta&shy;biinden rivayet edilen şu g&ouml;r&uuml;şler, din adamlarını rabler edinmelerinden maksa&shy;dın, onların emir ve yasaklarına uymak olduğunu g&ouml;stermektedir.</p> <p><strong><em><span dir="RTL">عن عدي بن حاتم رضي الله عنه قال: أتيت النبي صلى الله عليه وسلم وفي عنقي صليب من ذهب فقال: ((يا عدّي، اطرح عنك هذا الوثن))، وسمعته يقرأ في سورة براءة: {ٱتَّخَذُواْ أَحْبَـٰرَهُمْ وَرُهْبَـٰنَهُمْ أَرْبَاباً مّن دُونِ ٱللَّهِ}، قال: ((أما إنهم لم يكونوا يعبدونهم، ولكنهم كانوا إذا أحلوا لهم شيئاً استحلوه، وإذا حرموا عليهم شيئاً حرموه))</span></em></strong></p> <p><strong><em>Adiy bin Hatim (r.a) diyor ki:</em></strong></p> <p><strong><em>&quot;Ben, Boynumda Altın&rsquo;dan bir ha&ccedil; olduğu halde Resulullah&rsquo;ın yanına gittim. Bana dedi ki: &quot;Ey Adiy, bu putu &ccedil;ıkarıp at.&quot; Ve ben O&rsquo;nun, Tevbe (Beraet) suresinin &quot;Onlar, hahamlarını ve papazlarını, Allah&#39;tan başka rabler edindiler.&quot; &acirc;yetini okuduğunu işittim. Ve buyurdu ki: &quot;Dikkat edin, Yahudi ve Hristiyanlar, din adamlarına tapmıyorlardı. Fakat onlar, hahamlar ve papazlar kendilerine bir şeyi helal kılınca onu helal sayıyorlardı, bir şeyi haram kılınca da onu haram kabul ediyorlardı</em></strong>.</p> <p>Abdullah b. Abbas da demiştir ki: Hahamlar ve papazlar, Yahudi ve Hristiyanlara, kendilerine secde etmelerini emretmemişlerdir. Fakat onlar, Allah&rsquo;ın emirlerine aykırı emirler vermişler, onlar da bu emirleri tutmuşlardır. Bu sebep&shy;le Allah, hahamları ve papazları &quot;Rabler&quot; diye isimlendirmiştir. (Taberi, Tevbe 31)</p> <p>Ayette (Tevbe 31) bahsedilen, &ldquo;Rab edinme&rdquo; ile ilgili ikinci bir tefsir de ş&ouml;yledir: Cahiller ve Haşviyye, şeyhlerine ve imamlarına (&ouml;nderlerine) saygıda &ccedil;ok ileri gittikleri i&ccedil;in, bazen onların tabiatları &quot;hulul&quot; ve &quot;ittihad&quot; inancına meyletmektedir. Bu şeyh, d&uuml;nya peşinde ve dinden uzak biri ise, kendisine uyanlara, işin onların dediği ve inandığı gibi olduğu fikrini vermektedir. Ben, dinden uzak bazı d&uuml;zenbaz şeyhlerin, tabi olanlara ve taraftarlarına, kendisine secde etmelerini emrettiğini ve onlara: &quot;Sizler benim kullarımsınız&quot; dediğini g&ouml;rd&uuml;m. İşte b&ouml;ylece o, taraftarlarına, hulul ve ittihad fikrini telkin ettiğini, bahusus kendisine tabi olan bazı ahmaklarla baş başa Kaldığında &ccedil;oğu zaman uluhiyyet iddiasında bile bulunduğunu tespit ettim. Bin&acirc;enaleyh bu husus, bu &uuml;mmet i&ccedil;erisinde bile m&uuml;şahede edilip durulurken, b&ouml;yle bireyin ge&ccedil;miş &uuml;mmetlerde bulunmuş olması nasıl yadırganır?</p> <p>S&ouml;z&uuml;n &ouml;z&uuml; şudur: Ayette bahsedilen &quot;rab edinmeden, Yahudi ve Hristiyanların, Allah&#39;ın h&uuml;km&uuml;ne ters olan hususlarda, din &acirc;limlerine ve ruhbanlarına itaat etmiş olmaları manası kastedilmiş olabileceği gibi, onların k&uuml;f&uuml;r (ink&acirc;r) sayılabilecek &ccedil;eşitli şeyleri kabul etmiş olmaları ve bu sebeple Allah&#39;ı ink&acirc;r etmiş olmaları manası da kastedilmiş olabilir. B&ouml;ylece bu, onların, Allah&#39;ı bırakarak, din &acirc;limlerini ve ruhbanlarını &acirc;deta rab edinmeleri gibi olur. Bu ifade ile Yahudi ve Hristiyanların ruhban ve ahbarları hakkında, (Allah&#39;ın onlara) hulul ettiğine ve onlarla &quot;ittihad&quot; ettiğine inanmış olmaları manasının kastedilmiş olması da muhtemeldir. İşte bu d&ouml;rt husus, &uuml;mmet-i Muhammed&rsquo;de de g&ouml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;r ve mevcuttur. (F.Razi, Tevbe 31).</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 10 Eylül 2018 - Pazartesi

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (19)

<p>&nbsp;</p> <p><strong>2) Niyet, irade ve kasdta yapılan şirk: <span dir="RTL">مَن كَانَ يُرِيدُ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ * أُوْلَـئِكَ ٱلَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِى ٱلآخِرَةِ إِلاَّ ٱلنَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ</span>&nbsp; &ldquo;Her kim d&uuml;nya hayatını ve d&uuml;nyanın ziynetini isterse, Biz orada onların amellerinin karşılığını kendilerine tam tamına &ouml;deriz ve onlara d&uuml;nyada asla haksızlık yapılmaz. Fakat onlara ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Onların d&uuml;nyada yaptıkları b&uuml;t&uuml;n işler boşa gitmiştir ve b&uuml;t&uuml;n iyi amelleri de heder olmuştur.&rdquo; </strong>(Hud 15,16)</p> <p>Bu Ayet-i kerimelerden de anlaşıldığı gibi; amelini d&uuml;nyev&icirc; &ccedil;ıkarlar i&ccedil;in yapan ve Allah&rsquo;ın (c.c) rızasını g&ouml;zetmeyen kişi bu şirke d&uuml;şm&uuml;ş olur. Dolayısıyla, ibadetlerini Allah&rsquo;ın rızasını kazanmak i&ccedil;in değil de, d&uuml;nyanın menfaati i&ccedil;in ifa etmiş olur ki bu itikadı bir şirktir.</p> <p>Bu Ayet-i kerime ile m&uuml;minlerin kastedildiği de s&ouml;ylenmiştir. Yani her kim ameliyle d&uuml;nya m&uuml;k&acirc;fatını elde etmek isterse, m&uuml;k&acirc;fatı ona peşinen verilir ve d&uuml;nyada onun m&uuml;k&acirc;fatı hi&ccedil;bir şekilde eksik verilmez. Ancak ahirette onun i&ccedil;in azap vardır. Zira o, o ameliyle yalnızca d&uuml;nyayı kastetmiştir. (Kurtubi tfsr.,Hud 15)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Abdullah b.Abbas bu &acirc;yetin izahında diyor ki: &quot;Mallarını g&ouml;steriş i&ccedil;in harcayanlar bunun karşılığını d&uuml;nyadayken alır, asla zulme uğratılmazlar. Keza d&uuml;nya emeli i&ccedil;in namaz kılan, oru&ccedil; tutan, tehecc&uuml;d namazına kalkanın salih amelleri Allah (c.c) i&ccedil;in değil d&uuml;nya i&ccedil;in olduğundan, ibadet h&uuml;km&uuml;nde olmayıp heder olmuştur. (Taberi tfsr., Hud 15)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Başka Ayet-i kerimelerde de şunlar zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّ۪ينَۙ</span>&nbsp; &ldquo;Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,&rdquo; <span dir="RTL">الَّذ۪ينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَۙ</span> &ldquo;Onlar namazlarını ciddiye almazlar.&rdquo; <span dir="RTL">الَّذ۪ينَ هُمْ يُرَٓاؤُ۫نَۙ</span> &ldquo;onlar ki niyetleri yalnızca g&ouml;r&uuml;n&uuml;p takdir edilmeleridir&rdquo; </strong>(Maun 4,5,6)</p> <p>Ayet-i kerimede mealen ge&ccedil;en <strong>&ldquo;onlar ki niyetleri yalnızca g&ouml;r&uuml;l&uuml;p takdir edilmektir&rdquo; </strong>c&uuml;mlesi riyak&acirc;rlığın ta kendisidir. Yani ger&ccedil;ek mahiyeti, ibadet yolu ile d&uuml;nyalık elde etme isteği&shy;dir. Bununla kast edilen de; Allah&rsquo;ın (c.c) rızasını g&ouml;zetmeksizin insanların kalplerinde yer edinme arzusudur. H&acirc;lbuki kişi bununla hem Allah&rsquo;ın rızasını (dinini) ve hem de d&uuml;nyasını kazanmak maksadına erişebilir. Lakin riyak&acirc;rca bu işi yapan kişi, b&ouml;yle davranmakla mevki elde etmek ve &ouml;v&uuml;nmek istemek&shy;tedir.</p> <p><strong>&ldquo;Onlar ki riya ederler&rdquo;;</strong> yani Allah&#39;a taat olsun diye namaz kıldıklarını insanlara g&ouml;steriş vesilesi yaparlar. H&acirc;lbuki fasık gibi takıyye olarak kılarlar. Riyak&acirc;r ibadet ediyor şeklinde g&ouml;r&uuml;n&uuml;r. H&acirc;lbuki <strong>&ldquo;O namaz kılıyor&rdquo; </strong>desinler diye namaz kılar. Riyanın ha&shy;kikati din ile d&uuml;nyayı elde etme &ccedil;abasıdır. Aslı M&uuml;sl&uuml;manların kalbinde taht kurmak &ccedil;abasıdır. İlk mertebe, d&uuml;nyadaki hedefi g&uuml;zelleştirmektir. Bu peygamberlik par&ccedil;alarındandır. Bununla halkın kalbinde mertebe ve &Ouml;vg&uuml; kazanmak ister. İkincisi, d&uuml;nya hakkında zahit olduğunu insanlara kabul ettirmek i&ccedil;in kısa elbi&shy;seler, yamalı giysiler giyer. &Uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml;s&uuml;, s&ouml;zle riya eder. Mesela d&uuml;nya ehline zahirde h&uuml;cum eder. Hayr ve taatlarda fevt ettiğin&shy;den dolayı vazu nasihat eder, &uuml;z&uuml;nt&uuml;s&uuml;n&uuml; belli eder. D&ouml;rd&uuml;nc&uuml;s&uuml;, namazı, sadakayı a&ccedil;ık&ccedil;a yapmak, halk g&ouml;rs&uuml;n diye namazı g&uuml;zelce kılmak suretiyle yapılan riyadır. Bunun delili altıncı ayet&shy;tir. Kişi, eğer Salih amel farz ise, kişi de halkın huzurunda onu eda ederse riyak&acirc;r sayılmaz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; farzların hakkı onları alenen işlemektir, teşhir etmektir. Zira Ras&ucirc;l-&uuml; Ekrem &ldquo;Allah&#39;ın farzlarında kapalılık yoktur&rdquo; buyurur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onlar İsl&acirc;m&#39;ın nişanları, dinin şiarıdır. Onları terk eden kimse Allah&#39;ın mekrine, gazabına m&uuml;stahak olur. O zaman onları a&ccedil;ık&ccedil;a kılmakla t&ouml;hmeti tamamen kaldırmak gerekir. Eğer nafile ise onu gizli yapması gerekir. &Ccedil;&uuml;n&shy;k&uuml; terk ettiği takdirde kınanmaz. T&ouml;hmeti yoktur. Eğer başkası kendisine uysun diye a&ccedil;ık&ccedil;a yapıyorsa bu g&uuml;zeldir. Riya ancak onu yapmaktan halkın onu g&ouml;rmesini ve Salihlerin onu &ouml;vmesini kastetmek suretiyle olur. (B&uuml;y&uuml;k Kur&rsquo;an tfsr. Maun 6)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Konu ile alakalı bir Hadis-i şerifte ş&ouml;yle buyurmaktadır:<strong> <em><span dir="RTL">عن عمر أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال الأعمال بالنية ولكل امرئ ما نوى فمن كانت هجرته إلى الله ورسوله فهجرته إلى الله ورسوله ومن كانت هجرته لدنيا يصيبها أو امرأة يتزوجها فهجرته إلى ما هاجر إليه</span>&nbsp;&nbsp; &ldquo;Hz. &Ouml;mer (r.a), Resulullah&rsquo;ın şunu s&ouml;ylediği nakleder: &ldquo;Ameller ancak niyetlere g&ouml;redir; herkesin niyeti ne ise eline ge&ccedil;ecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resul&uuml; i&ccedil;in ise, onun hicreti Allah ve Resul&uuml;ne m&uuml;teveccih sayılır. Kimin hicreti D&uuml;nya&rsquo;ya ise o hicret ettiği d&uuml;nyaya kavuşur veya nik&acirc;hlanacağı bir kadına hicret etmişse, onun hicreti de kastettiği şeye g&ouml;redir.&rdquo;</em> </strong>(Buh&acirc;r&icirc;, Bed&uuml;&rsquo;l-Vahy, 1, İman 41; M&uuml;slim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11; Tirmizi, Fed&acirc;u&#39;l-Cih&acirc;d 16; &icirc;bn Mace, Z&uuml;hd 26)</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong>İbni Kayyim&rsquo;e g&ouml;re İrade ve Niyette Şirk:</strong> Sahilsiz bir okyanustur. Ondan kurtulmak isteyen &ccedil;ırpındık&ccedil;a derinlere batar. Bu o kimsedir ki; Allah&rsquo;ın (c.c) rızasını g&ouml;zetmeden başka irade ile salih amel işlerse ve niyet ettiği ile Allah&rsquo;a (c.c) yakın olmayı değil de başka şeyi arzu eder ve bu amellerinin karşılığını Allah&rsquo;tan (c.c) isterse işte o kimse bu İrade ve Niyet şirkine batmıştır. (El cevabul k&acirc;fi limen seele aniddevauşşafi S:86)&nbsp;&nbsp;</p> <p>Neticede m&uuml;şriklerin akıbeti ile alakalı Ayet ve Hadis&rsquo;ler de bize şu bilgileri vermektedirler:&nbsp;&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ</span></strong><strong>&nbsp; &ldquo;Bir g&uuml;n onların hepsini bir araya toplayacağız ve o zaman, Allah&#39;tan başka şeylere ilahlık yakıştıranlara: &ldquo;Allah&#39;ın uluhiyetine ortak olduklarını tahayy&uuml;l ettiğiniz o varlıklar neredeler şimdi?&rdquo; Diye soracağız.&rdquo; </strong>(Enam 22)</p> <p>Adeta bu Ayet-i kerimenin a&ccedil;ıklaması olan şu Hadis-i şerifte de şunlar zikredilmektedir:</p> <p dir="RTL"><em>حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ وَغَيْرُ وَاحِدٍ قَالُوا حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَكْرٍ الْبُرْسَانِيُّ عَنْ عَبْدِ الْحَمِيدِ بْنِ جَعْفَرٍ أَخْبَرَنِي أَبِي عَنْ ابْنِ مِينَاءَ عَنْ أَبِي سَعْدِ بْنِ أَبِي فَضَالَةَ الْأَنْصَارِيِّ وَكَانَ مِنْ الصَّحَابَةِ قَالَ <strong>سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ إِذَا جَمَعَ اللَّهُ النَّاسَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ فِيهِ نَادَى مُنَادٍ مَنْ كَانَ أَشْرَكَ فِي عَمَلٍ عَمِلَهُ لِلَّهِ أَحَدًا فَلْيَطْلُبْ ثَوَابَهُ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ أَغْنَى الشُّرَكَاءِ عَنْ الشِّرْكِ</strong> </em><em><span dir="LTR">&nbsp;)</span></em><em>قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ لَا نَعْرِفُهُ إِلَّا مِنْ حَدِيثِ مُحَمَّدِ بْنِ بَكْرٍ</em><em><span dir="LTR">(</span></em></p> <p><em>Sahabeden Ebi Sa&rsquo;d bin ebi Fudale el-Ensari Resulullah&rsquo;ın ş&ouml;yle dediğini haber etmektedir <strong>&ldquo;Geleceğinden ş&uuml;phe olmayan kıyamet g&uuml;n&uuml;nde Allah Te&acirc;l&acirc;, insanları topladığı zaman, ş&ouml;yle seslenilir: Kim ki Allaha olan amellerinde O&rsquo;na başka varlığı ortak koştuysa, ortak koştuğu o varlıktan amellerinin sevabını istesin. Allah ortak koşulanlardan ganidir.&rdquo;</strong></em>( Tirmiz&icirc;, Tefsir, 19. Hadis No:3154; Taberi Tfsr. Kehf 110)</p> <p>Cenabı Hakk&#39;ın &quot;Sonra Allah&#39;a şirk koşanlara; &quot;Nerede boş yere İddia ettiğiniz ortaklarınız&quot; diyeceğiz&quot; buyruğundan maksat, bir soru değil, onları tehdit edip susturmaktır. Bu sorunun, &quot;O ortakların ken&shy;dileri nerede?&quot; manasında olabileceği gibi, &quot;Onların size şefaat etmeleri ve sizin on&shy;lardan istifadeniz nerede?&quot; manasında da olabilir. Her iki manaya g&ouml;re de bu soru, ancak bir azarlama, bir tehdit ve onların umduklarından &uuml;mitsiz kalışlarını onlara iyice anlatmadır. B&ouml;ylece bu, d&uuml;nyada iken yollarının yanlış olduğuna dikkatlerini &ccedil;ekmedir. (F. Razi tfsr., Enam 22)</p> <p>T&uuml;m bunlara karşılık Cenab-ı Hakk (c.c) ş&ouml;yle buyurmaktadır:<strong><span dir="RTL">فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ </span>&nbsp;<span dir="RTL">فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا</span> &ldquo;Kim Rabbine kavuşmayı umuyor ve diliyorsa, artık salih amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hi&ccedil; kimseyi ortak tutmasın.&rdquo; </strong>(Kehf 110)</p> <p>Taberi bu &acirc;yet-i Kerimeyi izah ederken ş&ouml;yle diyor: &quot;Kişi yaptığı ameli g&ouml;r&uuml;n&uuml;şte Allah i&ccedil;in yapar fakat i&ccedil;inden o amelle Allah&#39;ın rızasından başka bir maksat taşırsa riyak&acirc;r olur. Ve b&ouml;ylece rabbine ibadette ona ortak koşmuş olur&quot;.</p> <p>Abdullah bin Abbas da burada ifade edilen &quot;İbadette Allah&#39;a ortak koşma&quot;yı, &quot;g&ouml;steriş i&ccedil;in ibadet etme&quot; olarak izah etmiştir.</p> <p>Bu hususu Hz. &Ouml;mer (r.a)&rsquo;ın duasıyla noktalıyalım: <span dir="RTL">وَكَانَ مِنْ دُعَاءِعُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ - رَضِيَ اللَّهُعَنْهُ - : اللَّهُمَّ اجْعَل ْعَمَلِي كُلَّهُ صَالِحًا وَاجْعَلْهُ لِوَجْهِكَ خَالِصًا ، وَلَا تَجْعَلْ لِأَحَدٍ فِيهِ شَيْئًا</span>&nbsp; Ya Rabbim benim t&uuml;m amelimi salih ve rızana halis kıl ve başka bir şeyi karıştırma. (El cevabul k&acirc;fi limen seele aniddevauşşafi s:84)&nbsp;&nbsp;</p> <p><strong>3) İtaatte Şirk: </strong>Allah&rsquo;ın (c.c) h&uuml;k&uuml;mlerine karşı, O&rsquo;nun dışındaki varlıkların koyduğu h&uuml;k&uuml;mleri meşru ve hatta &uuml;st&uuml;n g&ouml;rmektir. Buna ulema ve sair ileri gelen dini otoriterlerinde koyduğu h&uuml;k&uuml;mler de d&acirc;hildir. Yani bu zevatın koyduğu herhangi bir h&uuml;k&uuml;m eğer Allah&rsquo;ın (c.c) koyduğu h&uuml;kme muhalif ise, ona itaat edilmemelidir. Zira konulan bu h&uuml;k&uuml;m Kuran&rsquo;ı tekzibe y&ouml;neliktir. Nitekim Cenab-ı Hakk (c.c); <strong><span dir="RTL">وَمَنْ&nbsp;اَحْسَنُ&nbsp;مِنَ&nbsp;اللّٰهِ&nbsp;حُكْمًا&nbsp;لِقَوْمٍ&nbsp;يُوقِنُونَ۟</span> &ldquo;Allah&rsquo;a g&ouml;n&uuml;lden inananan bir kavim i&ccedil;in, kimin h&uuml;km&uuml; Allah&rsquo;ın h&uuml;km&uuml;nden daha g&uuml;zel olabilir?&rdquo; </strong>(Maide 50). Ve başka bir Ayet-i kerimede <strong><span dir="RTL">اَلَيْسَ&nbsp;اللّٰهُ&nbsp;بِاَحْكَمِ&nbsp;الْحَاكِم۪ينَ</span> &ldquo;Allah! H&acirc;kimlerin H&acirc;kimi değilmidir?&rdquo; </strong>(Tin 8).</p> <p>İstifhamla zikredilen bu Ayet-i kerimelerde, istifham-i takriri mevcuttur. Yani a&ccedil;ıklayyıcı istifhamlar olup, Allah (c.c) h&acirc;kimlerin h&acirc;kimidir ve hi&ccedil;bir kimsenin h&uuml;km&uuml; onun h&uuml;km&uuml;nden g&uuml;zel değildir ve keza emsali yoktur şeklinde bir a&ccedil;ıklamadır.</p> <p>Ayrıca Cenab-ı Hakk (c.c) kendi inzal ettiği h&uuml;k&uuml;mler dışında h&uuml;kmedenler i&ccedil;in de ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ</span> &ldquo;Allah&rsquo;ın indirdikleri ile h&uuml;kmetmeyenler k&acirc;firlerin ta kendileridir.&rdquo; </strong>(Maide 44).</p> <p>Bu Ayet hakkında Eshab-ı Kiram ve T&acirc;bi&icirc;n&rsquo;den bazılarının g&ouml;r&uuml;ş&uuml; şu şekildedir:</p> <p><u>&icirc;bn Mes&#39;ud ve el-Hasen derler ki:</u> Bu &acirc;yet-i kerime ister m&uuml;sl&uuml;man, ister yahudi, ister hıristiyan olsun Allah&#39;ın indirdiğiyle h&uuml;kmetmeyen herkes hakkında umumidir.</p> <p><u>İbrahim en-Nehai, Hasan-ı Basri, Abdullah b. Mes&#39;ud ve S&uuml;ddi&#39;ye g&ouml;re İse:</u> bu &acirc;yetler, ehl-i kitap hakkında inmiştir. Fakat bunlar, b&uuml;t&uuml;n insanları kapsamaktadır. M&uuml;sl&uuml;manlar i&ccedil;in de ge&ccedil;erlidir, k&acirc;firler i&ccedil;in de ge&ccedil;erlidir.</p> <p><u>Bu hususta Mansur, İbrahim en-Nehai&#39;nin şunu s&ouml;ylediğini rivayet etmiştir:</u> &quot;Bu &acirc;yet İsrailoğııllan hakkında inmiştir, amma bu &uuml;mmet i&ccedil;in de ge&ccedil;erlidir.&quot;</p> <p>&Acirc;yet-i kerimede hazf edilmiş ifadelerin bulunduğu da s&ouml;ylenmiştir. Yani, kim Kur&#39;&acirc;nı reddetmek suretiyle Hz. Rasul&uuml;n de s&ouml;z&uuml;n&uuml; ink&acirc;r yoluyla Allah&#39;ın indirdiği ile h&uuml;kmetmeyecek olursa, o kişi k&acirc;firdir. Bunu, İbn Abbas ve M&uuml;cahid s&ouml;ylemiştir. Bu a&ccedil;ıklamaya g&ouml;re &acirc;yet umumidir. (Taberi, Kurtubi, İbni Kesir, Maide 44)</p> <p>Başkalarını Rabb edinmek ve başkalarının h&uuml;k&uuml;mlerine riayet etmek isteyenler i&ccedil;in de Cenab-i Hak (c.c) Ayet-i kerimede ş&ouml;yle buyurmaktadır:&nbsp; <strong><span dir="RTL">ٱتَّخَذُواْ أَحْبَـٰرَهُمْ وَرُهْبَـٰنَهُمْ أَرْبَاباً مّن دُونِ ٱللَّهِ وَٱلْمَسِيحَ ٱبْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَـٰهاً وٰحِداً لاَّ إِلَـٰهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَـٰنَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ</span> &ldquo;Onlar, hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu İsa Mesih&rsquo;i, Allah&#39;tan başka rabler edindiler. H&acirc;lbuki onlar, ancak bir olan ve kendisinden başka ilah olmayan Allaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah, onların koştukları ortaklardan m&uuml;nezzehtir.&rdquo;</strong> (Tevbe 31)</p> <p>Yani, bu din adamlarının helal saydıklarını helal, haram saydıklarını da haram saydılar. Ayrıca Hıristiyanlar Meryem oğlu İsa&#39;yı da Rab edindiler. H&acirc;lbuki Yahudi ve Hıristiyanlar, sadece bir olan Allah&#39;a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah, onların koştukları ortaklardan beridir.</p> <p>Ayette zikredilen hahamlardan maksat, Yahudilerin din &acirc;limleridir. Pa&shy;pazlardan maksat ise, Hristiyanların manastırlara &ccedil;ekilen ve dini hususlarda h&uuml;k&uuml;mlerde bulunan &acirc;limleridir. Allah Te&acirc;l&acirc; bu Ayet-i Kerime&rsquo;de Yahudi ve Hristiyanların din adamlarını rabler edindiklerini zikretmiştir. Bu ifadeden maksat onla&shy;rın din adamlarını ilah edinerek onlara tapmaları değildir. Bundan maksat, Allah&rsquo;ın emir ve yasaklarını bırakıp din adamlarının koydukları emir ve yasaklara uymalarıdır. Nitekim Resulullah&#39;tan rivayet edilen şu Hadis-i şerif ve bir&ccedil;ok ta&shy;biinden rivayet edilen şu g&ouml;r&uuml;şler, din adamlarını rabler edinmelerinden maksa&shy;dın, onların emir ve yasaklarına uymak olduğunu g&ouml;stermektedir.</p> <p><strong><em><span dir="RTL">عن عدي بن حاتم رضي الله عنه قال: أتيت النبي صلى الله عليه وسلم وفي عنقي صليب من ذهب فقال: ((يا عدّي، اطرح عنك هذا الوثن))، وسمعته يقرأ في سورة براءة: {ٱتَّخَذُواْ أَحْبَـٰرَهُمْ وَرُهْبَـٰنَهُمْ أَرْبَاباً مّن دُونِ ٱللَّهِ}، قال: ((أما إنهم لم يكونوا يعبدونهم، ولكنهم كانوا إذا أحلوا لهم شيئاً استحلوه، وإذا حرموا عليهم شيئاً حرموه))</span></em></strong></p> <p><strong><em>Adiy bin Hatim (r.a) diyor ki:</em></strong></p> <p><strong><em>&quot;Ben, Boynumda Altın&rsquo;dan bir ha&ccedil; olduğu halde Resulullah&rsquo;ın yanına gittim. Bana dedi ki: &quot;Ey Adiy, bu putu &ccedil;ıkarıp at.&quot; Ve ben O&rsquo;nun, Tevbe (Beraet) suresinin &quot;Onlar, hahamlarını ve papazlarını, Allah&#39;tan başka rabler edindiler.&quot; &acirc;yetini okuduğunu işittim. Ve buyurdu ki: &quot;Dikkat edin, Yahudi ve Hristiyanlar, din adamlarına tapmıyorlardı. Fakat onlar, hahamlar ve papazlar kendilerine bir şeyi helal kılınca onu helal sayıyorlardı, bir şeyi haram kılınca da onu haram kabul ediyorlardı</em></strong>.</p> <p>Abdullah b. Abbas da demiştir ki: Hahamlar ve papazlar, Yahudi ve Hristiyanlara, kendilerine secde etmelerini emretmemişlerdir. Fakat onlar, Allah&rsquo;ın emirlerine aykırı emirler vermişler, onlar da bu emirleri tutmuşlardır. Bu sebep&shy;le Allah, hahamları ve papazları &quot;Rabler&quot; diye isimlendirmiştir. (Taberi, Tevbe 31)</p> <p>Ayette (Tevbe 31) bahsedilen, &ldquo;Rab edinme&rdquo; ile ilgili ikinci bir tefsir de ş&ouml;yledir: Cahiller ve Haşviyye, şeyhlerine ve imamlarına (&ouml;nderlerine) saygıda &ccedil;ok ileri gittikleri i&ccedil;in, bazen onların tabiatları &quot;hulul&quot; ve &quot;ittihad&quot; inancına meyletmektedir. Bu şeyh, d&uuml;nya peşinde ve dinden uzak biri ise, kendisine uyanlara, işin onların dediği ve inandığı gibi olduğu fikrini vermektedir. Ben, dinden uzak bazı d&uuml;zenbaz şeyhlerin, tabi olanlara ve taraftarlarına, kendisine secde etmelerini emrettiğini ve onlara: &quot;Sizler benim kullarımsınız&quot; dediğini g&ouml;rd&uuml;m. İşte b&ouml;ylece o, taraftarlarına, hulul ve ittihad fikrini telkin ettiğini, bahusus kendisine tabi olan bazı ahmaklarla baş başa Kaldığında &ccedil;oğu zaman uluhiyyet iddiasında bile bulunduğunu tespit ettim. Bin&acirc;enaleyh bu husus, bu &uuml;mmet i&ccedil;erisinde bile m&uuml;şahede edilip durulurken, b&ouml;yle bireyin ge&ccedil;miş &uuml;mmetlerde bulunmuş olması nasıl yadırganır?</p> <p>S&ouml;z&uuml;n &ouml;z&uuml; şudur: Ayette bahsedilen &quot;rab edinmeden, Yahudi ve Hristiyanların, Allah&#39;ın h&uuml;km&uuml;ne ters olan hususlarda, din &acirc;limlerine ve ruhbanlarına itaat etmiş olmaları manası kastedilmiş olabileceği gibi, onların k&uuml;f&uuml;r (ink&acirc;r) sayılabilecek &ccedil;eşitli şeyleri kabul etmiş olmaları ve bu sebeple Allah&#39;ı ink&acirc;r etmiş olmaları manası da kastedilmiş olabilir. B&ouml;ylece bu, onların, Allah&#39;ı bırakarak, din &acirc;limlerini ve ruhbanlarını &acirc;deta rab edinmeleri gibi olur. Bu ifade ile Yahudi ve Hristiyanların ruhban ve ahbarları hakkında, (Allah&#39;ın onlara) hulul ettiğine ve onlarla &quot;ittihad&quot; ettiğine inanmış olmaları manasının kastedilmiş olması da muhtemeldir. İşte bu d&ouml;rt husus, &uuml;mmet-i Muhammed&rsquo;de de g&ouml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;r ve mevcuttur. (F.Razi, Tevbe 31).</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.