KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (20)
<p> </p>
<p><strong>4) Sevgide Şirk:</strong> Allah Teâlâ'yı sever gibi, O'nun yarattığı herhangi bir varlığa muhabbet beslemektir. Zira Allah’a (c.c) olan sevgi ve O’nu tazim her şeyin fevkinde, her şeyden beri ve sadece O’nun için olmalıdır. Aksi durumda şu Ayet-i kerimede de zikredildiği gibi Allah’a şirk koşmuş olunacaktır.</p>
<p><strong><span dir="RTL">وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُباًّ لِلّٰهِۜ وَلَوْ يَرَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَۙ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعاًۙ وَاَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعَذَابِ </span></strong><strong>“İnsanlardan bazıları, Allah'ın peşisıra O’na ortak koşarlar. Allah'ı sever gibi onları severler. Hâlbuki İman edenler için ise, Allah sevgisi her şeyden üstündür. O zalimler, azabı görecekleri zaman, bütün kuvvetin Allah'a mahsus olduğunu ve Allah'ın da şiddetli azap sahibi olduğunu bir bilseler.) </strong>(Bakara 165)</p>
<p>Bu âyet bize gösteriyor ki, ilâhlık mânasında son derece sevgi, bir esastır. Ve mabud, en yüksek seviyede sevilen şeydir. Böyle son derece sevilen şeyler, ne olursa olsun, mabud edinilmiş olur. Sevginin hükmü ise itaattır. Bunun için mabuda son derece itaat edilir. Her insanın tuttuğu yolda hareket başlangıcı onun mabududur. İnsanlar tarafından böyle sevgiyle mabud mertebesi verilerek Allah'a denk tutulan şeyler o kadar çeşitlidir ki; bir taştan, bir maden parçasından, bir ottan, bir ağaçtan tutun da gök cisimlerine, ruhlara, meleklere kadar çıkar. Bununla beraber: "onları severler" ifadesindeki akıl sahiplerine ait olan "onlar" zamiri bunların özellikle akıllılar kısmını açıkça ifade etmektedir.</p>
<p>Bunun içindir ki, değerli tefsirciler, denk, benzer mânâsına gelen "endâd"ı "Allah'a isyanda itaat ettikleri liderleri, başkanları ve büyükleri" diye açıklamışlardır. Bu zamirin, tağlib yoluyla diğer putları da kapsamına alması takdirinde bile bu mânâ açıktır.</p>
<p>Gerçekten servet, büyüklük, kuvvet, makam, itibar, güzellik gibi herhangi bir ümide sebep sayılan dilberler, kahramanlar, hükümdarlar gibi insanları, Allah gibi seven ve onlar uğrunda her şeyi göze alan nice kimseler vardır ki bu, şirk konusunun putperestlik esasını, insanlığın en büyük yarasını teşkil eder.</p>
<p>Bunun için Allah'ın velileri, peygamberleri ve melekleri gibi sevgili kullarını severken âyet-i kerimenin kapsamını iyi düşünmeli; sevgilerini, Allah sevgisi derecesine vardırmaktan kaçınmalıdır. Çünkü Allah için sevmekle, Allah'ı sever gibi sevmek arasındaki farkı bilmek gerekir. Allah'ı sevenler, Allah'ın yolunda giden sevgili kullarını da severler. Fakat Allah'ı sever gibi değil, Allah için severler ve bu sevgi ile Allah yolunda onlara uyarlar. Nitekim Cenab-ı Hakk (c.c) Resulüne: <strong>.</strong> <strong><span dir="RTL">قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪ي</span></strong><strong><span dir="RTL">م</span></strong> "Ey Muhammed! <strong>De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret eylesin. Şüphesiz Allah ğafur ve rahimdir" </strong>(Âl-i İmrân, 31).</p>
<p>Buna göre Allah'ın sevdiği kullarını sevmek ve onlara uymak, günah ve şirk değildir. Tersine Allah sevgisine delil olur. Fakat bu sevgi, hiçbir zaman Allah sevgisi gibi olmamalıdır. Yani hıristiyanların Hz. İsa hakkında yaptıkları gibi onları mabud derecesine çıkaracak bir ibadet şekli olmamalıdır. Bunun en güzel misalini, müslümanlığın iman anahtarı olan kelime-i şehadetinde ve ibadetin başı olan namazında buluruz. Bir müslüman "Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve peygamberidir." derken Allah'tan başka bütün mabudların hepsini reddedip atar da bu temiz kalb ile Peygamberi Hz. Muhammed'in O'na kulluk ve peygamberlikle bağlılığını tasdik eder ve Allah için bu gerçeğe şahitliğini arz eder. Bu şehadette Allah'tan sonra Peygamber'e bir sevgi ilanı vardır. İman bu sevgi ile tamam olur. Fakat Allah sevgisi, yüce Mevlânın birliği ile bunun yanında Hz. Muhammed sevgisi, Allah'a kulluğu ve peygamberliği cihetiyledir. İşte Allah için sevmenin en büyük örneği!</p>
<p>Buna karşılık velileri, peygamberleri veya ruhlarını ya da melekleri, müşriklerin araya giren mabudları gibi bir ilâhlık payı vererek sevmek, onları severken Allah'ı ve Allah'ın emirlerini unutmak, onlar adına kurbanlar kesmek, âyinler yapmak, onların isimlerini "Bismillah" gibi işlerin başı kabul etmek, "Onları, Allah'ı sever gibi severler." ifadesinin tam anlamıyla şüphe yok ki, bir şirk ve küfürdür. Ayrıca böyle yapmak, onlardan uzaklaşmaktır. Çünkü onlar ancak Allah'ı sevmişlerdir. Üzülmekle beraber müslümanlık adına da böyle batıl bir sevgi akidesine tutulan ve bununla dindarlık yapıyoruz, zanneden birtakım gafil kimseler de ortaya çıkmıştır. Bunlar genellikle din ilminin iyi tahsil edilmediği ve dinî bilgilerin esası bilinmeden ağızdan ağıza bir efsane gibi dolaştırıldığı cahillik devirlerinde ve cahillik bölgelerinde ortaya çıkagelmiştir. Çünkü kulluk duygusu insanlarda yaratılıştan geldiği için gerçek ve gelişmiş din ilmi sönünce insanlar, ilk cahiliye devrindeki efsanelerle gönlüne doğan acayip hevesler içinde ibadete çalışır. Hurafelerle boğulur, gider. Ölü veya diri, cansız veya canlı putlara bağlanır.</p>
<p>Kısaca, başkanlarını ve büyüklerini, Allah'ı sever gibi sevenler ve onların, Allah'ın emrine uymayan emirlerine itaat ederek Allah'a isyan edenler, bunları Allah'a eş ve ortak edinmiş olurlar ki, bütün putperestliğin esası, bu tarz muhabbet beslemektedir. Allah'ın birliğine karşı böyle yapan birtakım insanlar vardır. Bunlar, başkanlarını, kendilerine uydukları kimseleri Allah için değil, Allah gibi severler. Hâlbuki mümin olanların Allah'a sevgisi, Allah için sevmesi, her şeyden çok ve o müşriklerin tapındıkları eş ve benzerlere ve hatta varsa Allah'a sevgilerinden daha çok ve daha kuvvetlidir. Çünkü müminler, ancak Allah'a yalvarırlar. Müşrikler ise ancak çok sıkıştıkları ve muhtaç oldukları zaman Allah'ı hatırlarlar, ihtiyaçları kalmayınca da edindikleri eşlere uyarlar.</p>
<p>Dolayısıyla müminin gerek rahatlık zamanında ve gerekse sıkıntı anında, gerek darlıkta ve gerekse genişlikte Allah'a olan sevgisi devamlıdır. Sevdiklerini de ancak Allah için, Allah rızası için severler.</p>
<p>Kâfirler ve müşrikler ise; bir mabudun veya bir putun karşılığında diğer mabudları ve putları da doğrudan doğruya sevdikleri ve bütün sevgilerini Allah sevgisiyle, Allah rızasıyla ölçmedikleri için sevgileri dağınık ve parçalanmıştır. Şüphe yok ki dağınık ve değişen sevgiler, toplu ve sabit sevgiye göre bir hiç demektir.</p>
<p>Böylece Allah'a eşler edinmek suretiyle zulmetmiş, haksızlık yapmış olanlar, yani Allah'a karşı başkalarını eş ve ortak tutmak; onları, Allah'ı sever gibi sevmek ve Allah'a karşılık onları bizzat kendilerine uyulacak varlıklar edinerek emirlerine itaat etmek özellikle Allah Teâlâ'nın hakkı olan ilâhlık sıfatına ve mabudluğuna başkalarını da ortak etmek en büyük zulümdür. "Şüphe yok ki şirk, büyük bir zulümdür." (Lukmân, 13) ve bunu yapanlar son derece zâlimdirler. Çünkü göklerin ve yerin yaratıcısı, kâinat saltanatının mutlak hâkimi olan Allah Teâlâ'nın hakkına tecavüz etmek cüretinde bulunanlar, hangi zulümden sakınırlar? Allah'ın kullarına, aciz yaratıklarına neler yapmak istemezler? Bundan dolayıdır ki, dilimizde "Kork, Allah'tan korkmayandan." diye bir atasözü vardır. Elbette böyle yapan zalimler, birgün gelecek, Allah'ın azabını göreceklerdir. Bu zâlimler, işte o azabı gerçekten görecekleri vakit, Ne kadar kuvvet ve kudret varsa hepsi, Allah'ın olduğunu ve Allah'ın azabının ne kadar şiddetli olduğunu göreceklerdir. (E.H.Yazır, Bakara 165)</p>
<p>Ayrıca yukarıdaki Ayet-i kerimede zikredildiği gibi, Allah’a ortak koşulmak suretiyle başka mabud edinnenlerin bu mabutlara besledikleri sevgide olduğu gibi, başka varlıkları da Allah’ı sever gibi ve hatta daha fazla sevgi beslemekte olan durumlarda mevcuttur. Binaenaleyh, bu noktaya işaret eden şu Ayet-i kerime Resulüllah’a hitaben şöyle der: <strong><span dir="RTL">قُلْ</span></strong><span dir="RTL"> <strong>اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَش۪يرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَجِهَادٍ ف۪ي سَب۪يلِه۪ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ي </strong></span><strong>“De ki: “Babalarınızı, oğullarınızı, kardeşlerinizi, eşlerinizi, akrabanızı, elde ettiğiniz mallarınızı, kesat gitmesinden korktuğunuz ticaretinizi ve hoşunuza giden evlerinizi; Allah'tan, peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha fazla seviyorsanız, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık topluluğu hidayete eriştirmez.” </strong>(Tevbe 24).</p>
<p>Konu ile alakalı Abdullah ibni Mes'ud (r.a) şöyle bir hadis nakletmektedir:</p>
<p><em><span dir="RTL">و<strong>عَن ابْن مَسْعُودٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: سَأَلْتُ رَسُولَ اللهِ؟: أَىُّ الذَّنْبِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللهِ؟ قَالَ: «أَنْ تَجْعَلَ لِلهِ نِدّاً وَهُوَ خَلَقَكَ». متفق عليه</strong></span></em><strong><em>.</em></strong></p>
<p><em> <strong>Abdullah ibni Mes’ud (r.a)</strong></em> <strong><em>"Resulullahtan, "Allah katında en büyük günah nedir?" diye sordum. Resulullah: "Kendini yaratan Allaha ortak koşmandır." buyurdu. </em></strong><em>(Taberi, Bakara 165)</em></p>
<p><strong>5) Korkuda Şirk:</strong> Allah’ı (c.c) nazarı dikkate almadan, faydanın veya zararın herhangibir beşeri varlıktan gelebileceğine inanarak, o varlığa mutlak kudret isnad etmek suretiyle, o varlığı Allah’a (c.c) denk tutmaktır. Buda iman zayıflığının veya batıl inancın eseridir. Zira Allah’ın ilmi ve rızası dışında şu Ayet-i kerimede de zikredildiği gibi: <strong><span dir="RTL">وَمَا</span></strong><span dir="RTL"> <strong>تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا </strong></span><strong>“O'nun bilgisi dışında bir tek yaprak bile düşmez.” </strong>(Enam 59).</p>
<p>Korku çeşitli şekillerde tezahür edebilir:</p>
<ul>
<li>Hastalık, fakirlik, ölüm vs. gibi musiberlerin Allah’ın (c.c) iradesini dışlıyarak, yalnız müsebbibe bağlamak suretiyle şirke girmek,</li>
<li>Beşer veya beşeri sistemlerin mutlak gücüne inanmak suretiyle Allah’a (c.c) teslim olurcasına onlara teslim olmak,</li>
<li>Putların, tağutların vs. mutlak güçlerine inanmak suretiyle şirke girmek gibi korku tezahürlerini çok daha çeşitlendirmek mümkündür.</li>
</ul>
<p>Ancak; düşmandan, yırtıcı hayvanlardan veya herhangi bir tabii afetten veya bir zalimden veya zalim bir sistemden korkmak mümkün ve caizdir. Buna en bariz misalde Cenab-ı Hakk (c.c), Musa Aleyhisselam’ı şu ayette bu tür bir korkuyla vasfetmiştir: <strong><span dir="RTL">فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ </span></strong><strong>“Mûsâ, korku içinde etrafı gözetleyerek oradan çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi.” </strong>(Kasas 21).</p>
<p><strong>6) Tevekkülde Şirk: </strong>Tevekkül; Aciz durumda başkasına güvenip bel bağlamaktır. Tevekkülde şirk ise: Allah’tan başkasına kalben tevekkül edip bağlanmak ve ondan medet ummaktır. Hâlbuki tevekkülün yüce Allah'a yapılması gerektiği ve sebeplerin ise yerine getirilmeleri emredilen bir takım araçlardan İbaret olduğunu bilmek gerekmektedir. Tevekkül sebeplere değil, Müsebbibe, yani Allah’a edilir.</p>
<p>Şu Ayet-i kerimede belirtildiği gibi: <strong><span dir="RTL">وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ </span>“Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan Allah’a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et.” </strong>(Furkan 58).</p>
<p>Ve sen o ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. Kötülerin kötülüklerinden kurtulmak, verecekleri karşılıklardan gönlü tok tutmak için, yalnız o ölmez diriye dayan. Ölümden kurtulamayacak olan fâniler yıkılır ve bu fanilere dayananlar hüsrana uğrar, tıpkı onlar gibi yıkılır ve kaybolur gider. Ve yalnız O'nu Allah’ı (c.c) hamd ile tesbih et. Nimetlerine şükür için, o yüce sıfatlarına saygı göstererek, noksan sıfatlardan uzak olduğunu kabul et. (Elmalılı H. Yazır, Furkan 58)</p>
<p>Ve başka bir Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">وَعَلَى ٱللَّهِ فَتَوَكَّلُواْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ </span>“Eğer müminseniz yalnız Allah’a tevekkül edin.”</strong></p>
<p>Bu Ayet-i kerimede geçen <strong>“Eğer müminseniz yalnız Allah’a tevekkül edin.” </strong>İfadesi, tevekkülün Müminler için farz olduğuna ve ibadet mahiyeti taşıdığına delalettir. Mevhumu muhalifi ise, tevekkül etmiyorsanız Mümin değilsiniz anlamını taşır. (Allah’u A’lem)</p>
<p><strong>c-</strong> <strong>Allah’ın Zatı, Sıfatı, Esması ve ef’alı ile alakalı şirktir:</strong></p>
<p><strong>1) Şirk-i Ta’til (: </strong><strong><span dir="RTL">(</span></strong><strong><span dir="RTL">شرك التعطيل </span></strong>Allah’ın Zatı, Sıfatı, Esması ve ef’alını tamamen inkâr etmektir. Dolayısıyla Allah’ın (c.c) Rububiyyet ve Uluhiyyet vasıflarını tanımamaktır. Binaenaleyh Cenab-i Hakkın (c.c) zatına mahsus bu sıfatları tanımamak, esması ve efal’ınıda tanımamak demektir.</p>
<p><strong>2) Şirk-i Endad (<span dir="RTL">شرك الأنداد </span>): </strong>Allah’ın (c.c) sıfatlarını O’nun dışındaki varlıklara da sirayet ettirmektir. Yani daha öncede zikredildiği gibi, Hiristiyanların Mesh’i ve Yahudilerinde Uzeyr’i Allah’ın (c.c) sıfatlarıyla vasıflandırdığı gibi sıfatlarında kendisine eş koşmaktır. (DEVAM EDECEK İNŞAALLAH).</p>
Ekleme
Tarihi: 19 Kasım 2018 - Pazartesi
KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (20)
<p> </p>
<p><strong>4) Sevgide Şirk:</strong> Allah Teâlâ'yı sever gibi, O'nun yarattığı herhangi bir varlığa muhabbet beslemektir. Zira Allah’a (c.c) olan sevgi ve O’nu tazim her şeyin fevkinde, her şeyden beri ve sadece O’nun için olmalıdır. Aksi durumda şu Ayet-i kerimede de zikredildiği gibi Allah’a şirk koşmuş olunacaktır.</p>
<p><strong><span dir="RTL">وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُباًّ لِلّٰهِۜ وَلَوْ يَرَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَۙ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعاًۙ وَاَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعَذَابِ </span></strong><strong>“İnsanlardan bazıları, Allah'ın peşisıra O’na ortak koşarlar. Allah'ı sever gibi onları severler. Hâlbuki İman edenler için ise, Allah sevgisi her şeyden üstündür. O zalimler, azabı görecekleri zaman, bütün kuvvetin Allah'a mahsus olduğunu ve Allah'ın da şiddetli azap sahibi olduğunu bir bilseler.) </strong>(Bakara 165)</p>
<p>Bu âyet bize gösteriyor ki, ilâhlık mânasında son derece sevgi, bir esastır. Ve mabud, en yüksek seviyede sevilen şeydir. Böyle son derece sevilen şeyler, ne olursa olsun, mabud edinilmiş olur. Sevginin hükmü ise itaattır. Bunun için mabuda son derece itaat edilir. Her insanın tuttuğu yolda hareket başlangıcı onun mabududur. İnsanlar tarafından böyle sevgiyle mabud mertebesi verilerek Allah'a denk tutulan şeyler o kadar çeşitlidir ki; bir taştan, bir maden parçasından, bir ottan, bir ağaçtan tutun da gök cisimlerine, ruhlara, meleklere kadar çıkar. Bununla beraber: "onları severler" ifadesindeki akıl sahiplerine ait olan "onlar" zamiri bunların özellikle akıllılar kısmını açıkça ifade etmektedir.</p>
<p>Bunun içindir ki, değerli tefsirciler, denk, benzer mânâsına gelen "endâd"ı "Allah'a isyanda itaat ettikleri liderleri, başkanları ve büyükleri" diye açıklamışlardır. Bu zamirin, tağlib yoluyla diğer putları da kapsamına alması takdirinde bile bu mânâ açıktır.</p>
<p>Gerçekten servet, büyüklük, kuvvet, makam, itibar, güzellik gibi herhangi bir ümide sebep sayılan dilberler, kahramanlar, hükümdarlar gibi insanları, Allah gibi seven ve onlar uğrunda her şeyi göze alan nice kimseler vardır ki bu, şirk konusunun putperestlik esasını, insanlığın en büyük yarasını teşkil eder.</p>
<p>Bunun için Allah'ın velileri, peygamberleri ve melekleri gibi sevgili kullarını severken âyet-i kerimenin kapsamını iyi düşünmeli; sevgilerini, Allah sevgisi derecesine vardırmaktan kaçınmalıdır. Çünkü Allah için sevmekle, Allah'ı sever gibi sevmek arasındaki farkı bilmek gerekir. Allah'ı sevenler, Allah'ın yolunda giden sevgili kullarını da severler. Fakat Allah'ı sever gibi değil, Allah için severler ve bu sevgi ile Allah yolunda onlara uyarlar. Nitekim Cenab-ı Hakk (c.c) Resulüne: <strong>.</strong> <strong><span dir="RTL">قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪ي</span></strong><strong><span dir="RTL">م</span></strong> "Ey Muhammed! <strong>De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret eylesin. Şüphesiz Allah ğafur ve rahimdir" </strong>(Âl-i İmrân, 31).</p>
<p>Buna göre Allah'ın sevdiği kullarını sevmek ve onlara uymak, günah ve şirk değildir. Tersine Allah sevgisine delil olur. Fakat bu sevgi, hiçbir zaman Allah sevgisi gibi olmamalıdır. Yani hıristiyanların Hz. İsa hakkında yaptıkları gibi onları mabud derecesine çıkaracak bir ibadet şekli olmamalıdır. Bunun en güzel misalini, müslümanlığın iman anahtarı olan kelime-i şehadetinde ve ibadetin başı olan namazında buluruz. Bir müslüman "Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve peygamberidir." derken Allah'tan başka bütün mabudların hepsini reddedip atar da bu temiz kalb ile Peygamberi Hz. Muhammed'in O'na kulluk ve peygamberlikle bağlılığını tasdik eder ve Allah için bu gerçeğe şahitliğini arz eder. Bu şehadette Allah'tan sonra Peygamber'e bir sevgi ilanı vardır. İman bu sevgi ile tamam olur. Fakat Allah sevgisi, yüce Mevlânın birliği ile bunun yanında Hz. Muhammed sevgisi, Allah'a kulluğu ve peygamberliği cihetiyledir. İşte Allah için sevmenin en büyük örneği!</p>
<p>Buna karşılık velileri, peygamberleri veya ruhlarını ya da melekleri, müşriklerin araya giren mabudları gibi bir ilâhlık payı vererek sevmek, onları severken Allah'ı ve Allah'ın emirlerini unutmak, onlar adına kurbanlar kesmek, âyinler yapmak, onların isimlerini "Bismillah" gibi işlerin başı kabul etmek, "Onları, Allah'ı sever gibi severler." ifadesinin tam anlamıyla şüphe yok ki, bir şirk ve küfürdür. Ayrıca böyle yapmak, onlardan uzaklaşmaktır. Çünkü onlar ancak Allah'ı sevmişlerdir. Üzülmekle beraber müslümanlık adına da böyle batıl bir sevgi akidesine tutulan ve bununla dindarlık yapıyoruz, zanneden birtakım gafil kimseler de ortaya çıkmıştır. Bunlar genellikle din ilminin iyi tahsil edilmediği ve dinî bilgilerin esası bilinmeden ağızdan ağıza bir efsane gibi dolaştırıldığı cahillik devirlerinde ve cahillik bölgelerinde ortaya çıkagelmiştir. Çünkü kulluk duygusu insanlarda yaratılıştan geldiği için gerçek ve gelişmiş din ilmi sönünce insanlar, ilk cahiliye devrindeki efsanelerle gönlüne doğan acayip hevesler içinde ibadete çalışır. Hurafelerle boğulur, gider. Ölü veya diri, cansız veya canlı putlara bağlanır.</p>
<p>Kısaca, başkanlarını ve büyüklerini, Allah'ı sever gibi sevenler ve onların, Allah'ın emrine uymayan emirlerine itaat ederek Allah'a isyan edenler, bunları Allah'a eş ve ortak edinmiş olurlar ki, bütün putperestliğin esası, bu tarz muhabbet beslemektedir. Allah'ın birliğine karşı böyle yapan birtakım insanlar vardır. Bunlar, başkanlarını, kendilerine uydukları kimseleri Allah için değil, Allah gibi severler. Hâlbuki mümin olanların Allah'a sevgisi, Allah için sevmesi, her şeyden çok ve o müşriklerin tapındıkları eş ve benzerlere ve hatta varsa Allah'a sevgilerinden daha çok ve daha kuvvetlidir. Çünkü müminler, ancak Allah'a yalvarırlar. Müşrikler ise ancak çok sıkıştıkları ve muhtaç oldukları zaman Allah'ı hatırlarlar, ihtiyaçları kalmayınca da edindikleri eşlere uyarlar.</p>
<p>Dolayısıyla müminin gerek rahatlık zamanında ve gerekse sıkıntı anında, gerek darlıkta ve gerekse genişlikte Allah'a olan sevgisi devamlıdır. Sevdiklerini de ancak Allah için, Allah rızası için severler.</p>
<p>Kâfirler ve müşrikler ise; bir mabudun veya bir putun karşılığında diğer mabudları ve putları da doğrudan doğruya sevdikleri ve bütün sevgilerini Allah sevgisiyle, Allah rızasıyla ölçmedikleri için sevgileri dağınık ve parçalanmıştır. Şüphe yok ki dağınık ve değişen sevgiler, toplu ve sabit sevgiye göre bir hiç demektir.</p>
<p>Böylece Allah'a eşler edinmek suretiyle zulmetmiş, haksızlık yapmış olanlar, yani Allah'a karşı başkalarını eş ve ortak tutmak; onları, Allah'ı sever gibi sevmek ve Allah'a karşılık onları bizzat kendilerine uyulacak varlıklar edinerek emirlerine itaat etmek özellikle Allah Teâlâ'nın hakkı olan ilâhlık sıfatına ve mabudluğuna başkalarını da ortak etmek en büyük zulümdür. "Şüphe yok ki şirk, büyük bir zulümdür." (Lukmân, 13) ve bunu yapanlar son derece zâlimdirler. Çünkü göklerin ve yerin yaratıcısı, kâinat saltanatının mutlak hâkimi olan Allah Teâlâ'nın hakkına tecavüz etmek cüretinde bulunanlar, hangi zulümden sakınırlar? Allah'ın kullarına, aciz yaratıklarına neler yapmak istemezler? Bundan dolayıdır ki, dilimizde "Kork, Allah'tan korkmayandan." diye bir atasözü vardır. Elbette böyle yapan zalimler, birgün gelecek, Allah'ın azabını göreceklerdir. Bu zâlimler, işte o azabı gerçekten görecekleri vakit, Ne kadar kuvvet ve kudret varsa hepsi, Allah'ın olduğunu ve Allah'ın azabının ne kadar şiddetli olduğunu göreceklerdir. (E.H.Yazır, Bakara 165)</p>
<p>Ayrıca yukarıdaki Ayet-i kerimede zikredildiği gibi, Allah’a ortak koşulmak suretiyle başka mabud edinnenlerin bu mabutlara besledikleri sevgide olduğu gibi, başka varlıkları da Allah’ı sever gibi ve hatta daha fazla sevgi beslemekte olan durumlarda mevcuttur. Binaenaleyh, bu noktaya işaret eden şu Ayet-i kerime Resulüllah’a hitaben şöyle der: <strong><span dir="RTL">قُلْ</span></strong><span dir="RTL"> <strong>اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَش۪يرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَجِهَادٍ ف۪ي سَب۪يلِه۪ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ي </strong></span><strong>“De ki: “Babalarınızı, oğullarınızı, kardeşlerinizi, eşlerinizi, akrabanızı, elde ettiğiniz mallarınızı, kesat gitmesinden korktuğunuz ticaretinizi ve hoşunuza giden evlerinizi; Allah'tan, peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha fazla seviyorsanız, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık topluluğu hidayete eriştirmez.” </strong>(Tevbe 24).</p>
<p>Konu ile alakalı Abdullah ibni Mes'ud (r.a) şöyle bir hadis nakletmektedir:</p>
<p><em><span dir="RTL">و<strong>عَن ابْن مَسْعُودٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: سَأَلْتُ رَسُولَ اللهِ؟: أَىُّ الذَّنْبِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللهِ؟ قَالَ: «أَنْ تَجْعَلَ لِلهِ نِدّاً وَهُوَ خَلَقَكَ». متفق عليه</strong></span></em><strong><em>.</em></strong></p>
<p><em> <strong>Abdullah ibni Mes’ud (r.a)</strong></em> <strong><em>"Resulullahtan, "Allah katında en büyük günah nedir?" diye sordum. Resulullah: "Kendini yaratan Allaha ortak koşmandır." buyurdu. </em></strong><em>(Taberi, Bakara 165)</em></p>
<p><strong>5) Korkuda Şirk:</strong> Allah’ı (c.c) nazarı dikkate almadan, faydanın veya zararın herhangibir beşeri varlıktan gelebileceğine inanarak, o varlığa mutlak kudret isnad etmek suretiyle, o varlığı Allah’a (c.c) denk tutmaktır. Buda iman zayıflığının veya batıl inancın eseridir. Zira Allah’ın ilmi ve rızası dışında şu Ayet-i kerimede de zikredildiği gibi: <strong><span dir="RTL">وَمَا</span></strong><span dir="RTL"> <strong>تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا </strong></span><strong>“O'nun bilgisi dışında bir tek yaprak bile düşmez.” </strong>(Enam 59).</p>
<p>Korku çeşitli şekillerde tezahür edebilir:</p>
<ul>
<li>Hastalık, fakirlik, ölüm vs. gibi musiberlerin Allah’ın (c.c) iradesini dışlıyarak, yalnız müsebbibe bağlamak suretiyle şirke girmek,</li>
<li>Beşer veya beşeri sistemlerin mutlak gücüne inanmak suretiyle Allah’a (c.c) teslim olurcasına onlara teslim olmak,</li>
<li>Putların, tağutların vs. mutlak güçlerine inanmak suretiyle şirke girmek gibi korku tezahürlerini çok daha çeşitlendirmek mümkündür.</li>
</ul>
<p>Ancak; düşmandan, yırtıcı hayvanlardan veya herhangi bir tabii afetten veya bir zalimden veya zalim bir sistemden korkmak mümkün ve caizdir. Buna en bariz misalde Cenab-ı Hakk (c.c), Musa Aleyhisselam’ı şu ayette bu tür bir korkuyla vasfetmiştir: <strong><span dir="RTL">فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ </span></strong><strong>“Mûsâ, korku içinde etrafı gözetleyerek oradan çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi.” </strong>(Kasas 21).</p>
<p><strong>6) Tevekkülde Şirk: </strong>Tevekkül; Aciz durumda başkasına güvenip bel bağlamaktır. Tevekkülde şirk ise: Allah’tan başkasına kalben tevekkül edip bağlanmak ve ondan medet ummaktır. Hâlbuki tevekkülün yüce Allah'a yapılması gerektiği ve sebeplerin ise yerine getirilmeleri emredilen bir takım araçlardan İbaret olduğunu bilmek gerekmektedir. Tevekkül sebeplere değil, Müsebbibe, yani Allah’a edilir.</p>
<p>Şu Ayet-i kerimede belirtildiği gibi: <strong><span dir="RTL">وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ </span>“Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan Allah’a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et.” </strong>(Furkan 58).</p>
<p>Ve sen o ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. Kötülerin kötülüklerinden kurtulmak, verecekleri karşılıklardan gönlü tok tutmak için, yalnız o ölmez diriye dayan. Ölümden kurtulamayacak olan fâniler yıkılır ve bu fanilere dayananlar hüsrana uğrar, tıpkı onlar gibi yıkılır ve kaybolur gider. Ve yalnız O'nu Allah’ı (c.c) hamd ile tesbih et. Nimetlerine şükür için, o yüce sıfatlarına saygı göstererek, noksan sıfatlardan uzak olduğunu kabul et. (Elmalılı H. Yazır, Furkan 58)</p>
<p>Ve başka bir Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">وَعَلَى ٱللَّهِ فَتَوَكَّلُواْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ </span>“Eğer müminseniz yalnız Allah’a tevekkül edin.”</strong></p>
<p>Bu Ayet-i kerimede geçen <strong>“Eğer müminseniz yalnız Allah’a tevekkül edin.” </strong>İfadesi, tevekkülün Müminler için farz olduğuna ve ibadet mahiyeti taşıdığına delalettir. Mevhumu muhalifi ise, tevekkül etmiyorsanız Mümin değilsiniz anlamını taşır. (Allah’u A’lem)</p>
<p><strong>c-</strong> <strong>Allah’ın Zatı, Sıfatı, Esması ve ef’alı ile alakalı şirktir:</strong></p>
<p><strong>1) Şirk-i Ta’til (: </strong><strong><span dir="RTL">(</span></strong><strong><span dir="RTL">شرك التعطيل </span></strong>Allah’ın Zatı, Sıfatı, Esması ve ef’alını tamamen inkâr etmektir. Dolayısıyla Allah’ın (c.c) Rububiyyet ve Uluhiyyet vasıflarını tanımamaktır. Binaenaleyh Cenab-i Hakkın (c.c) zatına mahsus bu sıfatları tanımamak, esması ve efal’ınıda tanımamak demektir.</p>
<p><strong>2) Şirk-i Endad (<span dir="RTL">شرك الأنداد </span>): </strong>Allah’ın (c.c) sıfatlarını O’nun dışındaki varlıklara da sirayet ettirmektir. Yani daha öncede zikredildiği gibi, Hiristiyanların Mesh’i ve Yahudilerinde Uzeyr’i Allah’ın (c.c) sıfatlarıyla vasıflandırdığı gibi sıfatlarında kendisine eş koşmaktır. (DEVAM EDECEK İNŞAALLAH).</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.