HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (6)

<p><strong><u>Bu b&ouml;l&uuml;mde yerine g&ouml;re istismar edilen, yerine g&ouml;re istihza konusu olan ve yerine g&ouml;re de şirke varan bir mevzuya, bahusus değinmek istiyoruz:</u></strong> Yani, Enbiya&rsquo;nın, Evliya&rsquo;nın, Salihlerin duasını almak mevzuuna dikkati &ccedil;ekmek istiyoruz.</p> <p>&nbsp;İslamiyet&rsquo;te ş&uuml;phesiz Enbiyaların yanında keşf ve keramet sahibi Evliya ve Salih, Ulema ve Arif kullar da vardır. Bu Zevatın ilim ve irfanından ve yerine g&ouml;re manevi y&ouml;n&uuml;nden de istifade etmek, yani duasına nail olmak, elbette yerindedir ve gereklidir. Bunlardan istifade, gene ubudiyetin hakkıyla yerine getirilmesine matuf olmalıdır. Fakat onlara daima salih, arif, &acirc;lim vs. kul nazarı ile bakılmalıdır. Yani onlara herhangi bir ul&ucirc;hiyet atfetmeden, m&uuml;stakil, başlarına buyruk hareket eden değil de, aksine onların, Allah&rsquo;ın (c.c) emirleri istikametinde insanlara rehberlik etmeleri gerektiği bilinmeli ve bu vasfı taşıyana uyulmalıdır. Ancak bu şartla bu zatlar &ouml;rnek alınmalı ve g&ouml;sterdikleri yol izlenmelidir. Ve b&ouml;ylece bu zatlar, m&uuml;stakim hal ve hareketleri, keza ilim ve irfanları ile &ouml;rnek alınmalı ve bu cihetle rehber edinilmelidirler.</p> <p>Binaenaleyh, Enbiya&rsquo;nın, Evliya&rsquo;nın, Salihlerin duasına nail olmak b&uuml;y&uuml;k bir bahtiyarlıktır. Yani bu zevatın, ehli iman i&ccedil;in Allah&rsquo;tan (c.c) ricası makbuld&uuml;r. Ehli şirk i&ccedil;in ise bu talep bir fayda sağlamaz.</p> <p>Ehli şirk i&ccedil;in Şefaat&rsquo;ın (Allah katında ricanın) bir faydası olmadığını anlatan &ccedil;ok sayıda Ayet-i kerime vardır. Bunlardan en bariz ve &ccedil;arpıcı &ouml;rnek, Resul&uuml;llah&rsquo;ı (s.a.v) besleyen, b&uuml;y&uuml;ten, ona kol-kanat geren, ona gelen her t&uuml;rl&uuml; tehlike ve saldırılara karşı koyan, dolayısıyla Resul&uuml;llah&rsquo;ın (s.a.v) &ccedil;ok sevdiği amcası i&ccedil;in Cenab-ı Hak&rsquo;ın katında istiğfarda bulunduğu, lakin iman ehli olmadığından bu ricası kabul g&ouml;rmediği şu Ayet-i kerimedir.&nbsp; <strong><span dir="RTL">اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ</span> &ldquo;Ger&ccedil;ek şu ki, sen her sevdiğini doğru yola y&ouml;neltemezsin; fakat Allah&#39;tır, isteyeni doğru yola y&ouml;nelten ve yine O&#39;dur, doğru yola girecek olanları en iyi bilen.&rdquo; </strong>(Kasas 56)</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc; Resul&uuml;ne (s.a.v) ş&ouml;yle buyuruyor: &ldquo;(Ey Muhammed!) muhakkak ki sen, her sevdiğini hidayete erdiremezsin. (Bu sana veril&shy;miş değildir. Sana d&uuml;şen tebliğ etmektir.) Ama Allah, dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. (En y&uuml;ce hikmet ve &ccedil;&uuml;r&uuml;t&uuml;lemez delil O&#39;nundur.)&rdquo;.</p> <p>Medine hicretinden sonra İslam toplumunda meydana gelen ge&ccedil;im sıkıntısına karşı, Peygamber (s.a.v) M&uuml;sl&uuml;manlara karşılıksız yardım tavsiyesinde bulundu. Bu tavsiye şu Ayet&rsquo;in n&uuml;zul&uuml; ile hemen d&uuml;zeltildi (bu mealde bir&ccedil;ok Hadis, Taber&icirc;, R&acirc;z&icirc; ve İbni Kes&icirc;r tarafından nakledilmiştir): <strong><span dir="RTL">لَيْسَ عَلَيْكَ هُدٰيهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ</span></strong> <strong>&ldquo;Onları hidayete erdir&shy;mek sana d&uuml;şmez. Allah, dilediğini/dileyeni hidayete erdirir.&rdquo;</strong> (Bakara, 272), Hz. Peygamber, bunun &uuml;zerine karşılıksız yardımları, kişinin inancına bakmaksızın ihtiya&ccedil; duyan herkese vermelerini a&ccedil;ık&ccedil;a emretti.</p> <p>Mevzu ile alakalı bir başka Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ</span></strong> <strong>&ldquo;Sen ne kadar hırs g&ouml;stersen de yine insanların &ccedil;oğu inanmazlar.&rdquo;</strong> (Y&ucirc;suf, 103).</p> <p>Ancak bu Ayet-i kerime <u>(Kasas 56)</u>, diğer benzerlerinin hepsinden daha &ouml;zeldir. Allah Te&acirc;l&acirc; burada Resul&uuml;ne (s.a.v): <strong><span dir="RTL">اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ</span> </strong>&ldquo;Muhakkak ki sen, her sevdiğini hidayete er&shy;diremezsin. Ama Allah, dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Ve hidayete erecek&shy;lerini en iyi O bilir. Kimin hidayete, kimin de sapıklığa m&uuml;stahak oldu&shy;ğunu en iyi bilen O&#39;dur.</p> <p><strong><u>Bu Ayet-i kerimenin (Kasas 56) daha &ouml;zel olmasının sebebine gelince:</u></strong> Buhari ve M&uuml;slim&#39;in Sahihlerinde mevcut bir hadiste belirtildiğine g&ouml;re, bu Ayet-i kerime, Allah Resul&uuml;n&uuml;n (s.a.v) amcası Ebu Talip hakkında nazil olmuştur. Ebu Talip Allah Resul&uuml;n&uuml; korur, ona yardım eder, onun tarafını tutar, şer&rsquo;i bir sevgi ile değil de tabi&icirc; bir sevgi ile onu severdi. Ebu Talip&rsquo;in eceli gelip vefat edeceği za&shy;man, Allah Resul&uuml; (s.a.v) onu imana ve İsl&acirc;m&#39;a girmeye &ccedil;ağırmıştı. An&shy;cak kader onu ge&ccedil;miş, Hz. Peygamberin elinden &ccedil;ekip alınmış ve &uuml;ze&shy;rinde olduğu k&uuml;f&uuml;rde devam etmişti. Ş&uuml;phesiz ki en m&uuml;kemmel hikmet Allah&#39;ındır.</p> <p>&nbsp;Z&uuml;hr&icirc; der ki: Bana Sa&icirc;d İbn M&uuml;seyyeb&#39;in, babası M&uuml;seyyeb İbn Hazn el-Mahz&ucirc;m&icirc;&rsquo;den (r.a.) rivayetle o, ş&ouml;yle anlatıyor: Ebu Talip&rsquo;in vefatı &acirc;nı geldiğinde, Allah Resul&uuml; (s.a.v) onun yanına geldi. Ebu Talip&rsquo;in yanında Ebu Cehil bin Hiş&acirc;m ve Abdullah bin Ebu &Uuml;meyye ibni el-Muğ&icirc;re&#39;yi buldu. Allah Resul&uuml; (s.a.v): Ey amca, Allah katında kendi&shy;siyle senin lehinde şehadette bulunabileceğim bir kelimeyi; &ldquo;Allah&#39;tan başka il&acirc;h yoktur&rdquo; kelimesini s&ouml;yle, dedi. Ebu Cehil ve Abdullah İbni Ebu &Uuml;meyye ise: Ey Ebu Talip, Abd&uuml;lmuttalib&#39;in dininden y&uuml;z m&uuml; &ccedil;evire&ccedil;eksin? Dediler. Allah Resul&uuml; (s.a.v) ona bu kelimeyi arz etmeye devam ederken, onlar da bu s&ouml;zlerini Ebu Talip&rsquo;e tekrarlıyorlardı. Nihayet son s&ouml;z olarak Ebu Talip: O (kendisini kastediyor) Abd&uuml;lmuttalib&#39;in dini &uuml;zeredir, deyip &ldquo;Allah&#39;tan başka il&acirc;h yoktur.&rdquo; dememekte direndi. Al&shy;lah Resul&uuml; (s.a.v): Sana istiğfarda bulunmaktan menedilmediğim s&uuml;re&shy;ce senin i&ccedil;in mağfiret dileyeceğim dedi de, Allah Te&acirc;l&acirc;; <strong><span dir="RTL">مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِك۪ينَ وَلَوْ كَانُٓوا</span></strong><span dir="RTL"> <strong>اُو۬ل۪ي قُرْبٰى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ</strong></span> <strong>&ldquo;Cehennem as&shy;habı oldukları muhakkak meydana &ccedil;ıktıktan sonra akraba bile olsalar, m&uuml;şrikler i&ccedil;in mağfiret dilemek peygambere ve m&uuml;minlere yaraşmaz.&rdquo;</strong> (Tevbe, 113) Ayetini indirdi. Ebu Talip hakkında da: &ldquo;Muhakkak ki sen, her sevdiğini hid&acirc;yete erdiremezsin. Ama Allah, dilediğini hid&acirc;yete erdirir.&rdquo; Ayetini indirdi. (İbni Kesir tfsr., Kasas 56)</p> <p><strong><u>Şefaate layık olanlara gelince:</u></strong> Bunlar ehli iman olan kimseler veya sonradan istiğfar edip m&uuml;min olanlardır. Ehli iman i&ccedil;in Allah (c.c) katında ricada bulunulabileceği şu Ayet-i kerime a&ccedil;ık bir şekilde ifade etmektedir. <strong><span dir="RTL">وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَـوَّاباً رَح۪يما</span></strong> <strong>&ldquo;Biz her Resul&uuml; sırf, Allah&rsquo;ın izni ile itaat edilmek &uuml;zere g&ouml;nderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah&rsquo;tan g&uuml;nahlarının bağışlamasını dileseler ve Resul de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah&rsquo;ı t&ouml;vbeleri &ccedil;ok kabul edici ve &ccedil;ok merhametli bulacaklardı&rdquo; </strong>(Nisa 64).</p> <p>Bu Ayette Murad edilen, m&uuml;nafıklardır. Buna g&ouml;re Ayet, &quot;şayet o m&uuml;nafıklar, tağutun h&uuml;km&uuml;ne başvurup, Resul&uuml;llah&rsquo;ın h&uuml;km&uuml;nden ka&ccedil;mak suretiyle kendilerine zulmettiklerinde, Resul&uuml;llah&rsquo;a gelerek yaptıklarından pişman olduklarını izhar ve istiğfar edip, Resul&uuml;llah&rsquo;ın kendileri i&ccedil;in mağfiret talep etmesini isteselerdi ve onlar istiğfar ettiklerinde Resul&uuml;llah&rsquo;ta Allah&#39;tan onlar i&ccedil;in af dileseydi, onlar hi&ccedil; ş&uuml;phesiz Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;yı, t&ouml;vbeleri &ccedil;ok&ccedil;a kabul eden ve pek merhametli bulurlardı&quot; manasındadır.</p> <p>Bu Ayet&rsquo;in <strong><u>nuz&uuml;l sebebi</u></strong> ile alakalı Ebu Bekr el-Esamm ş&ouml;yle zikreder: Bir kısım m&uuml;nafık Hz. Resul&uuml;llah&rsquo;a (s.a.v) bir hile yapmak &uuml;zere aralarında anlaştılar ve yapacakları hileyi pl&acirc;nladılar. Sonra da pl&acirc;nladıkları bu hileyi ger&ccedil;ekleştir&shy;mek &uuml;zere Efendimiz (s.a.v)&#39;in yanına girdiler. Hemen Cibril (a.s) gelip o m&uuml;nafıkların pl&acirc;nladıkları hileyi haber verdi. Bunun &uuml;zerine Efendimiz (s.a.v): &ldquo;Bir kısım insanlar yapamayacakları, ulaşamayacakları bir şeyi isteyerek, arzu ederek yanımıza gir&shy;diler. Kalksınlar Allah&#39;tan mağfiret dilesinler ki ben de onlar i&ccedil;in istiğfarda bu&shy;lunayım.&quot; buyurdu. Kalkmadılar. Resul&uuml;llah (s.a.v): &quot;Kalkmayacak mısınız?&quot; diye tekrar sordu, yine kalkıp Allah&#39;tan mağfiret dilemediler. Resul&uuml;llah (s.a.v): &quot;Ey fil&acirc;n kalk, ey fil&acirc;n kalk.&quot; diye onlardan 12 kişiyi saydı. Bunun &uuml;zerine Kalktılar ve: &quot;Senin s&ouml;ylediğini yap&shy;maya ger&ccedil;ekten karar verip azmetmiştik. Kendimize zulmettiğimizden dolayı Allah&#39;a t&ouml;vbe ediyoruz. Sen de bizim i&ccedil;in istiğfarda bulunuver&quot; dediler. Resul&uuml;llah (s.a.v): &quot;Şimdi mi? &Ccedil;ıkın! Ben işin başında sizin i&ccedil;in istiğfar etmeye şimdi&shy;kinden daha yakındım. Allah (c.c) da mağfiret dilemeyi kabule daha yakın idi (ama kalkıp mağfiret dilemediniz). Şimdi yanımızdan &ccedil;ıkın.&quot; Buyurdular.</p> <p>Bu Ayet, <u>her Resul&uuml;n mutlaka, uyulacak ve t&acirc;bi olunacak bir şeriatının bulunduğuna delalet etmektedir</u>. Zira o kendinden &ouml;ncekilerin şeriatına davet eden birisi olsaydı, ger&ccedil;ekte itaat olunan kendisi değil, aksine o şeriatı getirmiş olan peygamber olurdu. H&acirc;lbuki Allah Te&acirc;l&acirc;, her Resul&rsquo;&uuml;n itaat olunacağını belirtmiştir.</p> <p>Ayet, b&uuml;t&uuml;n Resullerin (aleyhumussalat vesselam) g&uuml;nah ve isyandan masum olduklarına delalet etmektedir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Ayet, onlara mutlak olarak itaat edilmesi gerektiğine delalet etmektedir. Bin&acirc;enaleyh eğer Resuller bir g&uuml;nah işleyecek olsalardı, o hususta da onlara uymamız gerekirdi. B&ouml;ylece de, o g&uuml;nahı işlemek bize de vacip olurdu. H&acirc;lbuki o işin bir g&uuml;nah oluşu, yapmamızın haram olmasını gerektirir. Bu durumda aynı şeyin hem vacip hem de haram olduğunu s&ouml;yleme gerekir ki bu, imk&acirc;nsızdır. (F. Razi tfsr., Nisa 64)</p> <p>Eb&ucirc; Sadık, <u>Hz. Ali&#39;den (r.a)</u> ş&ouml;yle dediğini riva&shy;yet etmektedir: Rasul&uuml;llah&rsquo;ı (s.a.v) defnettiğimizden &uuml;&ccedil; g&uuml;n sonra bir bedevi Arap yanımıza &ccedil;ıkıp geldi. Kendisini Rasul&uuml;llah&#39;ın (s.a.v) kabri &uuml;zerine at&shy;tı. Toprağından başının &uuml;zerine sa&ccedil;maya koyuldu. Ve ş&ouml;yle dedi: Ey Allah&#39;ın Resul&uuml;, sen s&ouml;yledin, biz de senin s&ouml;ylediğini dinledik. Sen Allah&#39;tan aldın biz de senden aldık. Allah&#39;ın sana indirdiği buyruklar arasında da: <strong>&#39;&#39;Şa&shy;yet kendilerine zulmettiklerinde</strong> <strong>sana gelseler de Allah&rsquo;tan g&uuml;nahlarının bağışlamasını dileseler ve Resul de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah&rsquo;ı t&ouml;vbeleri &ccedil;ok kabul edici ve &ccedil;ok merhametli bulacaklardı&quot;</strong> ayeti de vardır. Ben kendime zulmet&shy;tim. İşte sana, bana mağfiret dilemen i&ccedil;in gelmiş bulunuyorum. Kabirden ona: Sana mağfiret olundu, diye seslenildi. (Kurtubi, Nisa 64)</p> <p>H&uuml;lasa bu Ayet-i kerimeden anlamamız ve &ccedil;ıkarmamız gereken netice şudur: Nefsine zulmeden (g&uuml;nah işleyen) birisi veya birileri samimi bir şekilde Allah&rsquo;a (c.c)&nbsp; istiğfar edip ve Resul&uuml;llah&rsquo;ında (s.a.v) kendisi veya kendileri i&ccedil;in istiğfar dilemesi (Allah (c.c) katında ricacı olması) ile Cenab-ı Hakk&rsquo;ın onu veya onları kesinlikle affedeceğini beyan etmektedir. Ve bu şefaat&rsquo;ın yalnızca Resul&uuml;llah&rsquo;ın (s.a.v) d&uuml;nya hayatında iken ge&ccedil;erli olmayıp tam aksine Resul&uuml;llah&rsquo;ın vefatından sonra da ge&ccedil;erli olduğu, yukarıya taşıdığımız Hz. Ali&rsquo;nin (r.a) naklettiği Hadis-i şeriften de anlıyoruz.</p> <p>Dikkatimizden ka&ccedil;maması gereken &ccedil;ok &ouml;nemli bir hususta Ayet-i kerimede ge&ccedil;en: &ldquo;<strong>Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah&rsquo;tan g&uuml;nahlarının bağışlamasını dileseler ve <u>Resul</u> de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah&rsquo;ı t&ouml;vbeleri &ccedil;ok kabul edici ve &ccedil;ok merhametli bulacaklardı.&rdquo; </strong>İfadesinde <strong><u>Sen de</u></strong> onlara bağışlama dileseydin, yerine <strong><u>Resul de </u></strong>onlara bağışlama dileseydi diye ge&ccedil;mektedir. Bununla neyin kast edildiği hususunda İmam F. Razi tefsirinde şu zikredilmektedir:</p> <p>Cen&acirc;b-ı Allah, peygamberini y&uuml;celtmek i&ccedil;in, &ldquo;Onlar i&ccedil;in Resul de mağfiret isteseydi&rdquo; demiş. Ama &quot;sen, onlar i&ccedil;in mağfiret isteseydin&quot; dememiştir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onlar, o Resul&rsquo;e geldiklerinde, Allah&#39;ın, kendisine Resul&rsquo;luğu verdiği, vahyi ile ikramda bulunduğu ve O&#39;nu, kendisi ile mahl&ucirc;katı arasında bir el&ccedil;i kıldığı kimseye gelmişlerdir. Bu vasıfta olan kimsenin şefaatini Allah geri &ccedil;evirmez. (F. Razi tfsr., Nisa 64)</p> <p>Burada bendeniz de Allah&rsquo;a (c.c) sığınarak na&ccedil;izane bir fikir beyan etmek istiyorum. Bu Ayet-i kerimenin n&uuml;zul sebebine baktığımız zaman, Resulullah&rsquo;a (s.a.v) gelen bu m&uuml;şriklerin, safiyane bir niyetle Resulullah&rsquo;a (s.a.v) iman etmekle gelmedikleri, tam aksine Resulullah&rsquo;a (s.a.v) bir hile d&uuml;zenlemek &uuml;zere anlaştıkları ve bu niyetle Resulullah&rsquo;a (s.a.v) geldiklerini m&uuml;şahede ediyoruz. Yani; Hz. Muhammed&rsquo;e (s.a.v) Allah&rsquo;ın (c.c) Resul&uuml; olduğuna inanarak değil de, onların tabiri ile Abdullah&rsquo;ın oğlu Muhammed olarak ve k&ouml;t&uuml; niyetle gelmişlerdir. Dolayısıyla ne Allah&rsquo;a (c.c) ve nede Allah&rsquo;ın Resul&rsquo;&uuml; olan Hz. Muhammed&rsquo;e (s.a.v) iman edip gelmişlerdir. H&acirc;lbuki daha &ouml;nce Kasas 56 ve Nisa 64 Ayetlerine istinaden edindiğimiz bilgiye g&ouml;re, istiğfarın kabul&uuml; i&ccedil;in olmazsa olmaz iki şart vardır:</p> <p>1-Kendisi i&ccedil;in istiğfar edilen kişi/kişilerin ehli iman olması,</p> <p>2-Resulullah&rsquo;ın, onun/veya onlar i&ccedil;in Allah&rsquo;tan istiğfar dilemesidir.</p> <p>Oysa burada bu iki şartında yerine getirilmediğini g&ouml;r&uuml;yoruz. Dolayısıyla onlara yapılan istiğfarın kabul&uuml; i&ccedil;in, onların &ouml;ncelikle Allah&rsquo;a (c.c) ve Hz. Muhammed&rsquo;in de (s.a.v) O&rsquo;nun resul&uuml; olduğuna iman etmeleri ve Hz. Muhammed&rsquo;in de Abdullah&rsquo;ın oğlu Muhammed sıfatıyla değil de, Allah&rsquo;ın Resul&uuml; Muhammed sıfatıyla onlar i&ccedil;in istiğfarda bulunduğu takdirde ge&ccedil;erli olacağını anlıyoruz. Bu sebepten dolayıdır ki, Cenab-ı Hak: sende onlar i&ccedil;in istiğfarda bulunsaydın yerine, &ldquo;Resul de onlar i&ccedil;in istiğfarda bulunsa idi&rdquo; demektedir. (Allah&rsquo;u A&rsquo;lem)&nbsp; (DEVAM EDECEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 01 Eylül 2016 - Perşembe

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (6)

<p><strong><u>Bu b&ouml;l&uuml;mde yerine g&ouml;re istismar edilen, yerine g&ouml;re istihza konusu olan ve yerine g&ouml;re de şirke varan bir mevzuya, bahusus değinmek istiyoruz:</u></strong> Yani, Enbiya&rsquo;nın, Evliya&rsquo;nın, Salihlerin duasını almak mevzuuna dikkati &ccedil;ekmek istiyoruz.</p> <p>&nbsp;İslamiyet&rsquo;te ş&uuml;phesiz Enbiyaların yanında keşf ve keramet sahibi Evliya ve Salih, Ulema ve Arif kullar da vardır. Bu Zevatın ilim ve irfanından ve yerine g&ouml;re manevi y&ouml;n&uuml;nden de istifade etmek, yani duasına nail olmak, elbette yerindedir ve gereklidir. Bunlardan istifade, gene ubudiyetin hakkıyla yerine getirilmesine matuf olmalıdır. Fakat onlara daima salih, arif, &acirc;lim vs. kul nazarı ile bakılmalıdır. Yani onlara herhangi bir ul&ucirc;hiyet atfetmeden, m&uuml;stakil, başlarına buyruk hareket eden değil de, aksine onların, Allah&rsquo;ın (c.c) emirleri istikametinde insanlara rehberlik etmeleri gerektiği bilinmeli ve bu vasfı taşıyana uyulmalıdır. Ancak bu şartla bu zatlar &ouml;rnek alınmalı ve g&ouml;sterdikleri yol izlenmelidir. Ve b&ouml;ylece bu zatlar, m&uuml;stakim hal ve hareketleri, keza ilim ve irfanları ile &ouml;rnek alınmalı ve bu cihetle rehber edinilmelidirler.</p> <p>Binaenaleyh, Enbiya&rsquo;nın, Evliya&rsquo;nın, Salihlerin duasına nail olmak b&uuml;y&uuml;k bir bahtiyarlıktır. Yani bu zevatın, ehli iman i&ccedil;in Allah&rsquo;tan (c.c) ricası makbuld&uuml;r. Ehli şirk i&ccedil;in ise bu talep bir fayda sağlamaz.</p> <p>Ehli şirk i&ccedil;in Şefaat&rsquo;ın (Allah katında ricanın) bir faydası olmadığını anlatan &ccedil;ok sayıda Ayet-i kerime vardır. Bunlardan en bariz ve &ccedil;arpıcı &ouml;rnek, Resul&uuml;llah&rsquo;ı (s.a.v) besleyen, b&uuml;y&uuml;ten, ona kol-kanat geren, ona gelen her t&uuml;rl&uuml; tehlike ve saldırılara karşı koyan, dolayısıyla Resul&uuml;llah&rsquo;ın (s.a.v) &ccedil;ok sevdiği amcası i&ccedil;in Cenab-ı Hak&rsquo;ın katında istiğfarda bulunduğu, lakin iman ehli olmadığından bu ricası kabul g&ouml;rmediği şu Ayet-i kerimedir.&nbsp; <strong><span dir="RTL">اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ</span> &ldquo;Ger&ccedil;ek şu ki, sen her sevdiğini doğru yola y&ouml;neltemezsin; fakat Allah&#39;tır, isteyeni doğru yola y&ouml;nelten ve yine O&#39;dur, doğru yola girecek olanları en iyi bilen.&rdquo; </strong>(Kasas 56)</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc; Resul&uuml;ne (s.a.v) ş&ouml;yle buyuruyor: &ldquo;(Ey Muhammed!) muhakkak ki sen, her sevdiğini hidayete erdiremezsin. (Bu sana veril&shy;miş değildir. Sana d&uuml;şen tebliğ etmektir.) Ama Allah, dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. (En y&uuml;ce hikmet ve &ccedil;&uuml;r&uuml;t&uuml;lemez delil O&#39;nundur.)&rdquo;.</p> <p>Medine hicretinden sonra İslam toplumunda meydana gelen ge&ccedil;im sıkıntısına karşı, Peygamber (s.a.v) M&uuml;sl&uuml;manlara karşılıksız yardım tavsiyesinde bulundu. Bu tavsiye şu Ayet&rsquo;in n&uuml;zul&uuml; ile hemen d&uuml;zeltildi (bu mealde bir&ccedil;ok Hadis, Taber&icirc;, R&acirc;z&icirc; ve İbni Kes&icirc;r tarafından nakledilmiştir): <strong><span dir="RTL">لَيْسَ عَلَيْكَ هُدٰيهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ</span></strong> <strong>&ldquo;Onları hidayete erdir&shy;mek sana d&uuml;şmez. Allah, dilediğini/dileyeni hidayete erdirir.&rdquo;</strong> (Bakara, 272), Hz. Peygamber, bunun &uuml;zerine karşılıksız yardımları, kişinin inancına bakmaksızın ihtiya&ccedil; duyan herkese vermelerini a&ccedil;ık&ccedil;a emretti.</p> <p>Mevzu ile alakalı bir başka Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ</span></strong> <strong>&ldquo;Sen ne kadar hırs g&ouml;stersen de yine insanların &ccedil;oğu inanmazlar.&rdquo;</strong> (Y&ucirc;suf, 103).</p> <p>Ancak bu Ayet-i kerime <u>(Kasas 56)</u>, diğer benzerlerinin hepsinden daha &ouml;zeldir. Allah Te&acirc;l&acirc; burada Resul&uuml;ne (s.a.v): <strong><span dir="RTL">اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ</span> </strong>&ldquo;Muhakkak ki sen, her sevdiğini hidayete er&shy;diremezsin. Ama Allah, dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Ve hidayete erecek&shy;lerini en iyi O bilir. Kimin hidayete, kimin de sapıklığa m&uuml;stahak oldu&shy;ğunu en iyi bilen O&#39;dur.</p> <p><strong><u>Bu Ayet-i kerimenin (Kasas 56) daha &ouml;zel olmasının sebebine gelince:</u></strong> Buhari ve M&uuml;slim&#39;in Sahihlerinde mevcut bir hadiste belirtildiğine g&ouml;re, bu Ayet-i kerime, Allah Resul&uuml;n&uuml;n (s.a.v) amcası Ebu Talip hakkında nazil olmuştur. Ebu Talip Allah Resul&uuml;n&uuml; korur, ona yardım eder, onun tarafını tutar, şer&rsquo;i bir sevgi ile değil de tabi&icirc; bir sevgi ile onu severdi. Ebu Talip&rsquo;in eceli gelip vefat edeceği za&shy;man, Allah Resul&uuml; (s.a.v) onu imana ve İsl&acirc;m&#39;a girmeye &ccedil;ağırmıştı. An&shy;cak kader onu ge&ccedil;miş, Hz. Peygamberin elinden &ccedil;ekip alınmış ve &uuml;ze&shy;rinde olduğu k&uuml;f&uuml;rde devam etmişti. Ş&uuml;phesiz ki en m&uuml;kemmel hikmet Allah&#39;ındır.</p> <p>&nbsp;Z&uuml;hr&icirc; der ki: Bana Sa&icirc;d İbn M&uuml;seyyeb&#39;in, babası M&uuml;seyyeb İbn Hazn el-Mahz&ucirc;m&icirc;&rsquo;den (r.a.) rivayetle o, ş&ouml;yle anlatıyor: Ebu Talip&rsquo;in vefatı &acirc;nı geldiğinde, Allah Resul&uuml; (s.a.v) onun yanına geldi. Ebu Talip&rsquo;in yanında Ebu Cehil bin Hiş&acirc;m ve Abdullah bin Ebu &Uuml;meyye ibni el-Muğ&icirc;re&#39;yi buldu. Allah Resul&uuml; (s.a.v): Ey amca, Allah katında kendi&shy;siyle senin lehinde şehadette bulunabileceğim bir kelimeyi; &ldquo;Allah&#39;tan başka il&acirc;h yoktur&rdquo; kelimesini s&ouml;yle, dedi. Ebu Cehil ve Abdullah İbni Ebu &Uuml;meyye ise: Ey Ebu Talip, Abd&uuml;lmuttalib&#39;in dininden y&uuml;z m&uuml; &ccedil;evire&ccedil;eksin? Dediler. Allah Resul&uuml; (s.a.v) ona bu kelimeyi arz etmeye devam ederken, onlar da bu s&ouml;zlerini Ebu Talip&rsquo;e tekrarlıyorlardı. Nihayet son s&ouml;z olarak Ebu Talip: O (kendisini kastediyor) Abd&uuml;lmuttalib&#39;in dini &uuml;zeredir, deyip &ldquo;Allah&#39;tan başka il&acirc;h yoktur.&rdquo; dememekte direndi. Al&shy;lah Resul&uuml; (s.a.v): Sana istiğfarda bulunmaktan menedilmediğim s&uuml;re&shy;ce senin i&ccedil;in mağfiret dileyeceğim dedi de, Allah Te&acirc;l&acirc;; <strong><span dir="RTL">مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِك۪ينَ وَلَوْ كَانُٓوا</span></strong><span dir="RTL"> <strong>اُو۬ل۪ي قُرْبٰى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ</strong></span> <strong>&ldquo;Cehennem as&shy;habı oldukları muhakkak meydana &ccedil;ıktıktan sonra akraba bile olsalar, m&uuml;şrikler i&ccedil;in mağfiret dilemek peygambere ve m&uuml;minlere yaraşmaz.&rdquo;</strong> (Tevbe, 113) Ayetini indirdi. Ebu Talip hakkında da: &ldquo;Muhakkak ki sen, her sevdiğini hid&acirc;yete erdiremezsin. Ama Allah, dilediğini hid&acirc;yete erdirir.&rdquo; Ayetini indirdi. (İbni Kesir tfsr., Kasas 56)</p> <p><strong><u>Şefaate layık olanlara gelince:</u></strong> Bunlar ehli iman olan kimseler veya sonradan istiğfar edip m&uuml;min olanlardır. Ehli iman i&ccedil;in Allah (c.c) katında ricada bulunulabileceği şu Ayet-i kerime a&ccedil;ık bir şekilde ifade etmektedir. <strong><span dir="RTL">وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَـوَّاباً رَح۪يما</span></strong> <strong>&ldquo;Biz her Resul&uuml; sırf, Allah&rsquo;ın izni ile itaat edilmek &uuml;zere g&ouml;nderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah&rsquo;tan g&uuml;nahlarının bağışlamasını dileseler ve Resul de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah&rsquo;ı t&ouml;vbeleri &ccedil;ok kabul edici ve &ccedil;ok merhametli bulacaklardı&rdquo; </strong>(Nisa 64).</p> <p>Bu Ayette Murad edilen, m&uuml;nafıklardır. Buna g&ouml;re Ayet, &quot;şayet o m&uuml;nafıklar, tağutun h&uuml;km&uuml;ne başvurup, Resul&uuml;llah&rsquo;ın h&uuml;km&uuml;nden ka&ccedil;mak suretiyle kendilerine zulmettiklerinde, Resul&uuml;llah&rsquo;a gelerek yaptıklarından pişman olduklarını izhar ve istiğfar edip, Resul&uuml;llah&rsquo;ın kendileri i&ccedil;in mağfiret talep etmesini isteselerdi ve onlar istiğfar ettiklerinde Resul&uuml;llah&rsquo;ta Allah&#39;tan onlar i&ccedil;in af dileseydi, onlar hi&ccedil; ş&uuml;phesiz Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;yı, t&ouml;vbeleri &ccedil;ok&ccedil;a kabul eden ve pek merhametli bulurlardı&quot; manasındadır.</p> <p>Bu Ayet&rsquo;in <strong><u>nuz&uuml;l sebebi</u></strong> ile alakalı Ebu Bekr el-Esamm ş&ouml;yle zikreder: Bir kısım m&uuml;nafık Hz. Resul&uuml;llah&rsquo;a (s.a.v) bir hile yapmak &uuml;zere aralarında anlaştılar ve yapacakları hileyi pl&acirc;nladılar. Sonra da pl&acirc;nladıkları bu hileyi ger&ccedil;ekleştir&shy;mek &uuml;zere Efendimiz (s.a.v)&#39;in yanına girdiler. Hemen Cibril (a.s) gelip o m&uuml;nafıkların pl&acirc;nladıkları hileyi haber verdi. Bunun &uuml;zerine Efendimiz (s.a.v): &ldquo;Bir kısım insanlar yapamayacakları, ulaşamayacakları bir şeyi isteyerek, arzu ederek yanımıza gir&shy;diler. Kalksınlar Allah&#39;tan mağfiret dilesinler ki ben de onlar i&ccedil;in istiğfarda bu&shy;lunayım.&quot; buyurdu. Kalkmadılar. Resul&uuml;llah (s.a.v): &quot;Kalkmayacak mısınız?&quot; diye tekrar sordu, yine kalkıp Allah&#39;tan mağfiret dilemediler. Resul&uuml;llah (s.a.v): &quot;Ey fil&acirc;n kalk, ey fil&acirc;n kalk.&quot; diye onlardan 12 kişiyi saydı. Bunun &uuml;zerine Kalktılar ve: &quot;Senin s&ouml;ylediğini yap&shy;maya ger&ccedil;ekten karar verip azmetmiştik. Kendimize zulmettiğimizden dolayı Allah&#39;a t&ouml;vbe ediyoruz. Sen de bizim i&ccedil;in istiğfarda bulunuver&quot; dediler. Resul&uuml;llah (s.a.v): &quot;Şimdi mi? &Ccedil;ıkın! Ben işin başında sizin i&ccedil;in istiğfar etmeye şimdi&shy;kinden daha yakındım. Allah (c.c) da mağfiret dilemeyi kabule daha yakın idi (ama kalkıp mağfiret dilemediniz). Şimdi yanımızdan &ccedil;ıkın.&quot; Buyurdular.</p> <p>Bu Ayet, <u>her Resul&uuml;n mutlaka, uyulacak ve t&acirc;bi olunacak bir şeriatının bulunduğuna delalet etmektedir</u>. Zira o kendinden &ouml;ncekilerin şeriatına davet eden birisi olsaydı, ger&ccedil;ekte itaat olunan kendisi değil, aksine o şeriatı getirmiş olan peygamber olurdu. H&acirc;lbuki Allah Te&acirc;l&acirc;, her Resul&rsquo;&uuml;n itaat olunacağını belirtmiştir.</p> <p>Ayet, b&uuml;t&uuml;n Resullerin (aleyhumussalat vesselam) g&uuml;nah ve isyandan masum olduklarına delalet etmektedir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Ayet, onlara mutlak olarak itaat edilmesi gerektiğine delalet etmektedir. Bin&acirc;enaleyh eğer Resuller bir g&uuml;nah işleyecek olsalardı, o hususta da onlara uymamız gerekirdi. B&ouml;ylece de, o g&uuml;nahı işlemek bize de vacip olurdu. H&acirc;lbuki o işin bir g&uuml;nah oluşu, yapmamızın haram olmasını gerektirir. Bu durumda aynı şeyin hem vacip hem de haram olduğunu s&ouml;yleme gerekir ki bu, imk&acirc;nsızdır. (F. Razi tfsr., Nisa 64)</p> <p>Eb&ucirc; Sadık, <u>Hz. Ali&#39;den (r.a)</u> ş&ouml;yle dediğini riva&shy;yet etmektedir: Rasul&uuml;llah&rsquo;ı (s.a.v) defnettiğimizden &uuml;&ccedil; g&uuml;n sonra bir bedevi Arap yanımıza &ccedil;ıkıp geldi. Kendisini Rasul&uuml;llah&#39;ın (s.a.v) kabri &uuml;zerine at&shy;tı. Toprağından başının &uuml;zerine sa&ccedil;maya koyuldu. Ve ş&ouml;yle dedi: Ey Allah&#39;ın Resul&uuml;, sen s&ouml;yledin, biz de senin s&ouml;ylediğini dinledik. Sen Allah&#39;tan aldın biz de senden aldık. Allah&#39;ın sana indirdiği buyruklar arasında da: <strong>&#39;&#39;Şa&shy;yet kendilerine zulmettiklerinde</strong> <strong>sana gelseler de Allah&rsquo;tan g&uuml;nahlarının bağışlamasını dileseler ve Resul de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah&rsquo;ı t&ouml;vbeleri &ccedil;ok kabul edici ve &ccedil;ok merhametli bulacaklardı&quot;</strong> ayeti de vardır. Ben kendime zulmet&shy;tim. İşte sana, bana mağfiret dilemen i&ccedil;in gelmiş bulunuyorum. Kabirden ona: Sana mağfiret olundu, diye seslenildi. (Kurtubi, Nisa 64)</p> <p>H&uuml;lasa bu Ayet-i kerimeden anlamamız ve &ccedil;ıkarmamız gereken netice şudur: Nefsine zulmeden (g&uuml;nah işleyen) birisi veya birileri samimi bir şekilde Allah&rsquo;a (c.c)&nbsp; istiğfar edip ve Resul&uuml;llah&rsquo;ında (s.a.v) kendisi veya kendileri i&ccedil;in istiğfar dilemesi (Allah (c.c) katında ricacı olması) ile Cenab-ı Hakk&rsquo;ın onu veya onları kesinlikle affedeceğini beyan etmektedir. Ve bu şefaat&rsquo;ın yalnızca Resul&uuml;llah&rsquo;ın (s.a.v) d&uuml;nya hayatında iken ge&ccedil;erli olmayıp tam aksine Resul&uuml;llah&rsquo;ın vefatından sonra da ge&ccedil;erli olduğu, yukarıya taşıdığımız Hz. Ali&rsquo;nin (r.a) naklettiği Hadis-i şeriften de anlıyoruz.</p> <p>Dikkatimizden ka&ccedil;maması gereken &ccedil;ok &ouml;nemli bir hususta Ayet-i kerimede ge&ccedil;en: &ldquo;<strong>Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah&rsquo;tan g&uuml;nahlarının bağışlamasını dileseler ve <u>Resul</u> de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah&rsquo;ı t&ouml;vbeleri &ccedil;ok kabul edici ve &ccedil;ok merhametli bulacaklardı.&rdquo; </strong>İfadesinde <strong><u>Sen de</u></strong> onlara bağışlama dileseydin, yerine <strong><u>Resul de </u></strong>onlara bağışlama dileseydi diye ge&ccedil;mektedir. Bununla neyin kast edildiği hususunda İmam F. Razi tefsirinde şu zikredilmektedir:</p> <p>Cen&acirc;b-ı Allah, peygamberini y&uuml;celtmek i&ccedil;in, &ldquo;Onlar i&ccedil;in Resul de mağfiret isteseydi&rdquo; demiş. Ama &quot;sen, onlar i&ccedil;in mağfiret isteseydin&quot; dememiştir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onlar, o Resul&rsquo;e geldiklerinde, Allah&#39;ın, kendisine Resul&rsquo;luğu verdiği, vahyi ile ikramda bulunduğu ve O&#39;nu, kendisi ile mahl&ucirc;katı arasında bir el&ccedil;i kıldığı kimseye gelmişlerdir. Bu vasıfta olan kimsenin şefaatini Allah geri &ccedil;evirmez. (F. Razi tfsr., Nisa 64)</p> <p>Burada bendeniz de Allah&rsquo;a (c.c) sığınarak na&ccedil;izane bir fikir beyan etmek istiyorum. Bu Ayet-i kerimenin n&uuml;zul sebebine baktığımız zaman, Resulullah&rsquo;a (s.a.v) gelen bu m&uuml;şriklerin, safiyane bir niyetle Resulullah&rsquo;a (s.a.v) iman etmekle gelmedikleri, tam aksine Resulullah&rsquo;a (s.a.v) bir hile d&uuml;zenlemek &uuml;zere anlaştıkları ve bu niyetle Resulullah&rsquo;a (s.a.v) geldiklerini m&uuml;şahede ediyoruz. Yani; Hz. Muhammed&rsquo;e (s.a.v) Allah&rsquo;ın (c.c) Resul&uuml; olduğuna inanarak değil de, onların tabiri ile Abdullah&rsquo;ın oğlu Muhammed olarak ve k&ouml;t&uuml; niyetle gelmişlerdir. Dolayısıyla ne Allah&rsquo;a (c.c) ve nede Allah&rsquo;ın Resul&rsquo;&uuml; olan Hz. Muhammed&rsquo;e (s.a.v) iman edip gelmişlerdir. H&acirc;lbuki daha &ouml;nce Kasas 56 ve Nisa 64 Ayetlerine istinaden edindiğimiz bilgiye g&ouml;re, istiğfarın kabul&uuml; i&ccedil;in olmazsa olmaz iki şart vardır:</p> <p>1-Kendisi i&ccedil;in istiğfar edilen kişi/kişilerin ehli iman olması,</p> <p>2-Resulullah&rsquo;ın, onun/veya onlar i&ccedil;in Allah&rsquo;tan istiğfar dilemesidir.</p> <p>Oysa burada bu iki şartında yerine getirilmediğini g&ouml;r&uuml;yoruz. Dolayısıyla onlara yapılan istiğfarın kabul&uuml; i&ccedil;in, onların &ouml;ncelikle Allah&rsquo;a (c.c) ve Hz. Muhammed&rsquo;in de (s.a.v) O&rsquo;nun resul&uuml; olduğuna iman etmeleri ve Hz. Muhammed&rsquo;in de Abdullah&rsquo;ın oğlu Muhammed sıfatıyla değil de, Allah&rsquo;ın Resul&uuml; Muhammed sıfatıyla onlar i&ccedil;in istiğfarda bulunduğu takdirde ge&ccedil;erli olacağını anlıyoruz. Bu sebepten dolayıdır ki, Cenab-ı Hak: sende onlar i&ccedil;in istiğfarda bulunsaydın yerine, &ldquo;Resul de onlar i&ccedil;in istiğfarda bulunsa idi&rdquo; demektedir. (Allah&rsquo;u A&rsquo;lem)&nbsp; (DEVAM EDECEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.