HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (8)

<p>Yukarıda adları veya sıfatları ge&ccedil;en şefaat ehlinin, yani; Melek,&nbsp; Peygamber, Sıdd&icirc;k, Şehit, Veli, Salih, &Acirc;lim ve Kur&rsquo;an&rsquo;ın ne anlama geldiğini a&ccedil;ıklamada fayda m&uuml;lahaza ediyoruz. Dolayısıyla bu z&uuml;mrenin hangi vasıflara haiz olduklarını &ouml;ğrenmemize yardımcı olacaktır.</p> <p><strong><u>Melek: </u></strong>Nur&rsquo;dan yaratılmış, cinsiyetsiz, Allah&rsquo;ın (c.c) emrine kesinlikle itaat eden ruhani varlıklardır. Melekler hakkındaki ger&ccedil;ek malumatı Kur&rsquo;an-ı kerimin ayetlerinden &ouml;ğrenelim:</p> <p>&nbsp;<strong><span dir="RTL">لا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ</span>&nbsp; &ldquo;Onlar (melekler), s&ouml;z ile O&rsquo;nun (Allah&rsquo;ın) &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;mezler ve onlar O&rsquo;nun emriyle amelde bulunurlar&rdquo; </strong>(Enbiya 27).</p> <p>Onlar (Melekler), Cenabı Hakka ibadette bulunurlar, onun emirlerine, yasaklarına itaat ve boyun eğmekten asla ayrılmazlar ve s&ouml;z ile ona (Hak Te&acirc;l&acirc;)&#39;ya takadd&uuml;m etmezler. Yani: Hak Te&acirc;l&acirc; Hazretlerinin buyurmadığı bir şeyi kendiliklerinden s&ouml;ylemezler, hakkında il&acirc;h&icirc; m&uuml;saade bulunmayan bir fiili işlemezler ve onlar onun (Hak Te&acirc;l&acirc;)&#39;nın emriyle amelde bulunurlar. Onlar s&ouml;zlerinde olduğu gibi fiillerinde de il&acirc;h&icirc; emre tam manasıyla riayetk&acirc;rdırlar. İşte onlar, b&ouml;yle itaatk&acirc;r, değerli birer kuldurlar. (&Ouml;mer N. Bilmen Tfsr. Enbiya 27)</p> <p>&quot;Onlar (Melekler), Allah&#39;a s&ouml;z&uuml; hususunda uyarlar. O s&ouml;ylemedik&ccedil;e (sormadık&ccedil;a), bir şey s&ouml;ylemezler ve Cenabı Hak&rsquo;tan &ouml;nce s&ouml;z s&ouml;ylemezler&quot; demektir. Bu tıpkı onların s&ouml;z&uuml;n&uuml;n, Cenabı Hakk&#39;ın s&ouml;z&uuml;ne t&acirc;bi olması (peşi sıra gelmesi) gibidir. Bin&acirc;enaleyh onların b&uuml;t&uuml;n amel ve işleri, Allah&#39;ın emrine bağlıdır. Onlar emir olunmadıkları hi&ccedil;bir şeyi yapmazlar. (Fahreddin Er-Razi Tfsr. Enbiya 27)</p> <p>&quot;S&ouml;zleri ile O&#39;nun &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;emezler.&quot; Yani; O buyurmadık&ccedil;a onlar (Melekler) bir s&ouml;z s&ouml;ylemezler, kendilerine emir vermedik&ccedil;e konuşmazlar. &quot;Onlar O&#39;nun emri gereğince O&#39;na İtaat ve O&#39;nun emirlerine uygun olarak &quot;İş g&ouml;r&uuml;rler.&quot; (Kurtub&icirc; Tfsr., Enbiya 27)</p> <p>Onlar (Melekler) s&ouml;z ve iş olarak son derecede Allah&#39;a itaat &uuml;zeredirler. Allah&#39;tan &ouml;nce s&ouml;z s&ouml;yleyemezler. Ancak O&#39;nun emriyle hareket ederler. O&#39;nun huzurunda herhangi bir işte &ouml;ne ge&ccedil;emezler. <u>O&#39;nun hi&ccedil; bir emrine muhalefet etmezler.</u> Aksine O&#39;nun emrini yerine getirmeye koşarlar. (ibn-&icirc; Kesir Tfsr. Enbiya 27)</p> <p>Başka bir Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ</span> &ldquo;&Uuml;zerlerinde h&acirc;kim olan Rablerinden korkarlar ve emredildikleri şeyleri yaparlar&rdquo; </strong>(Nahl 50).</p> <p>Korku ve dehşet i&ccedil;inde yaşarlar. Diğer bir yoruma g&ouml;re melekler &uuml;zerlerinden kendilerine il&acirc;h&icirc; bir azabın gelmesinden veya kahır ve galebesiyle kendilerinin &uuml;st&uuml;nde olan bir Y&uuml;ce Yaratıcının b&uuml;y&uuml;kl&uuml;k ve y&uuml;celiğinden dolayı bir korku ve heybet i&ccedil;inde bulunurlar. (Ve emrolundukları şeyleri yaparlar) m&uuml;kellef oldukları ibadet ve itaatten ve işlerin idaresinden asla ayrılmazlar.</p> <p>Meleklerin kibirlenmeyerek Y&uuml;ce Yaratıcıya boyun eğmeleri, onların masum olduklarını g&ouml;stermektedir. Onların Cenabı Hak&#39;tan korkar olmaları da, onların diğer m&uuml;kellefler gibi haddizatında m&uuml;kellef bulunduklarını, onlara da emir ve yasağın, va&#39;d ve tehdidin y&ouml;nelik olduğunu, onların da korku ve &uuml;mit i&ccedil;inde yaşadıklarını bildirmektedir. Zaten kulluğun al&acirc;meti de bundan ibarettir. (&Ouml;mer N. Bilmen Tfsr. Nahl 50)</p> <p>Bu ayetten maksat, meleklerin sıfatlarını şerh edip a&ccedil;ıklamaktır. O halde bu,&nbsp;&nbsp; meleklerin her t&uuml;rl&uuml; g&uuml;nahtan masum olduğuna dair kesin ve ezici bir delildir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Cenabı Hakk&#39;ın, &quot;Onlar y&uuml;ks&uuml;nmezler, b&uuml;y&uuml;klenmezler&quot; ifadesi, <u>onların Yaratıcılarına ve Haliklarına inkiy&acirc;d ettiklerine, O&#39;na hi&ccedil;bir hususta muhalefet etmediklerine del&acirc;let eder.</u> Bunun bir benzeri de Meleklerin; <strong><span dir="RTL">وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلاَّ بِأَمْرِ رَبِّكَ</span>&quot;Biz senin Rabbinin emri olmadık&ccedil;a inmeyiz&quot;</strong> (Meryem, 64) demeleri ve <strong><span dir="RTL">&nbsp;لايَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ</span>&nbsp; &quot;Onlar (Melekler) s&ouml;zleriyle asla O&#39;nun (Allah&rsquo;ın c.c) &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;emezler. Onlar O&#39;nun emriyle hareket ederler</strong>&quot; (Enbiya, 27) ayetleridir. Cenabı Hakk&#39;ın, <strong>&quot;emrolundukları şeyi yaparlar</strong>&quot; buyruğu da, onların, emrolundukları her şeyi yaptıklarına delalet eder ki, bu da onların, b&uuml;t&uuml;n g&uuml;nahlardan masum olduklarını g&ouml;sterir. (Fahreddin Er-Razi Tfsr.)</p> <p><strong><u>Peygamber: </u></strong>Genellikle g&uuml;nl&uuml;k hayatta &ldquo;Peygamber&rdquo; ismi ile bildiğimiz ve kullandığımız bu ismin karşılığı aslında Kur&rsquo;an-ı kerimde &ldquo;Nebi ve/veya Resul&rdquo; olarak ge&ccedil;mektedir.</p> <p><strong>Nebi: </strong>Bu kelime Arap&ccedil;ada &ldquo;haber aldı, haber almak&rdquo; anlamı olan &ldquo;Nebee&rdquo; k&ouml;k&uuml;nden gelmektedir. Nebi ise haber alan, dolayısıyla burada &ldquo;Vahi&rdquo; alan kişi demektir.</p> <p><strong>Resul: </strong>El&ccedil;i demek olup, burada Allah&rsquo;tan (c.c) aldığı &ldquo;Vahyi&rdquo; olduğu gibi herhangi bir tahribata meydan vermeden insanlara tebliğ eden, bildiren kişi demektir. Yani Allah (c.c) ile kulları arasında el&ccedil;i kişi demektir.</p> <p>Peygamberlik; &Acirc;dem (a.s) ve &Acirc;demoğluna bahşedilen en y&uuml;ce mertebedir. Bahşedilen mertebedeki kasıt, bunun, &ccedil;alışmak veya ibadet yolu ile elde edilebilecek bir mertebe ve g&ouml;rev olmayıp, bunların y&uuml;ce Allah (c.c) tarafından insanlar arasından se&ccedil;ilmeleridir. Allah (c.c), mesajını iletmek &uuml;zere insanların i&ccedil;inden bazılarını se&ccedil;ip g&ouml;revlendirmiştir. Bu &ouml;zel kişiler, diğer insanlara Allah&rsquo;ın (c.c) buyruklarını bildirmekle g&ouml;revlendirilmişlerdir. Binaenaleyh peygamber olabilmek i&ccedil;in Allah (c.c) tarafından se&ccedil;ilmiş olmak en temel koşuldur.</p> <p><strong><u>Sıdd&icirc;k:</u></strong> Bu kelime Arap&ccedil;ada doğruluk ifade eden &ldquo;Sıdk&rdquo; k&ouml;k&uuml;nden t&uuml;retilmiş ve dosdoğru anlamını taşımaktadır. Halk tabiri ile hak ve hakikatte, dışı ile i&ccedil;i bir olan demektir. Yani hi&ccedil;bir zaman hak ve hakikatten ayrılmayan, dili ile s&ouml;ylediği şeyi kalbi ile tasdik eden, hal ve hareketi ile ger&ccedil;ekleştiren kişi demektir.</p> <p>Sıdk, Peygamberlerin olmazsa olmaz sıfatıdır. Dolayısıyla b&uuml;t&uuml;n Peygamberlerin bu sıfata sahip olmaları şarttır. Bu husus nasla sabittir. Buna birka&ccedil; Ayet-i kerime ile &ouml;rnek vermek gerekirse, Hz. İbrahim (a.s) hakkında ş&ouml;yle zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ</span> &ldquo;Kitap&#39;ta İbrahim&#39;i an. Zira o bir Sıdd&icirc;k, bir nebi idi.&rdquo; </strong>(Meryem 41). Başka bir Ayet-i kerimede Hz. İsmail&rsquo;in (a.s) sıdkından ş&ouml;yle bahsetmektedir: <strong><span dir="RTL">وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ</span></strong> <strong>&ldquo;Kitabda İsmaili de an, &ccedil;&uuml;nk&uuml; o vadinde sadık, Resul ve Nebi idi&rdquo; </strong>(Meryem 54). Keza başka bir Ayet-i celilede Hz. İdris&rsquo;in (a.s) sadakatinden bahsedilmektedir: <strong><span dir="RTL">وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ</span></strong> <strong>&ldquo;Kitapta İdris&rsquo;i de an, &ccedil;&uuml;nk&uuml; o bir sıdd&icirc;k, bir Nebi idi&rdquo; </strong>(Meryem 56).</p> <p>Sıdk &ouml;zelliğine peygamberler sahip oldukları gibi, bu sıfatı elde etmek m&uuml;minler i&ccedil;i de m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r. Yeter ki bu yolda cehd etsinler. Bunun kapısı b&uuml;t&uuml;n m&uuml;minlere a&ccedil;ıktır. Yani peygamber olmayan m&uuml;minler de sıdd&icirc;klik mertebesine y&uuml;kselebilirler. Nitekim Hz. Ebubekir (rd.a) bu &ouml;zelliği sayesinde Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından &ldquo;Sıdd&icirc;k&rdquo; olarak vasıflandırılmış ve &uuml;mmetin en hayırlısı sıfatına nail olmuştur. Mira&ccedil; mucizesini havsalalarına sığdıramayan M&uuml;şriklerin kendisine: &ldquo;Muhammed bu gece Mescid-i Aksa&rsquo;ya gidip geldiğini ve miraca &ccedil;ıktığını iddia ediyor&rdquo; dediklerinde, Hz. Ebubekir hi&ccedil; teredd&uuml;t etmeden onlara cevaben: &rdquo;Bunu O (Hz. Muhammed s.a.v) s&ouml;yl&uuml;yorsa doğrudur, demiştir. (İbni Hiş&acirc;m, Es-S&icirc;ret&uuml;n-Nebeviyye, Beyrut, 1411 C.:2, S.:245.).</p> <p>Binaenaleyh, Kuran-ı kerim şu Ayet-i celilede Allan&rsquo;ın (c.c) kerem ve l&uuml;tfuna (şefaat etmeye) layık olan kimseleri sayarken, peygamberlerden sonra &ldquo;Sıddikleri&rdquo; zikretmektedir: <strong><span dir="RTL">وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ <u>وَالصِّدّ۪يق۪ينَ</u> وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ</span></strong><span dir="RTL"> <strong>وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقاً</strong></span> <strong>&ldquo;Kim Allah&#39;a ve Res&ucirc;l&#39;e itaat ederse işte onlar, Allah&#39;ın kendilerine l&uuml;tuflarda bulunduğu peygamberler, <u>sıdd&icirc;kler</u>, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne g&uuml;zel arkadaştır!&rdquo; </strong>(Nisa 69). Dolayısıyla &ldquo;Sıddiklik&rdquo; Peygamberlikten sonra en y&uuml;ce makamdır.</p> <p>Hesap g&uuml;n&uuml;nde bu manevi mertebe ve makama y&uuml;kselmiş olan m&uuml;minlerin m&uuml;k&acirc;fatı hakkında Ayet-i kerime ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْۜ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يم</span></strong> <strong>&ldquo;Allah buyurur ki: bu, işte sadıklara sadakatlerinin m&uuml;k&acirc;fatının verileceği g&uuml;nd&uuml;r. Onlara ebediyen i&ccedil;lerinde kalmak &uuml;zere altından ırmaklar akan cennetler vardır.&nbsp; Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah&rsquo;tan razı olmuşlardır. İşte en b&uuml;y&uuml;k başarı ve kazan&ccedil; budur.&rdquo;. </strong>(Made 119)</p> <p><u>Fahruddin Razi&rsquo;nin (Rh.a</u>) tefsirinde sadıklarla alakalı ş&ouml;yle s&ouml;ylenmektedir: Bil ki Allah Te&acirc;l&acirc;, sadık kimselerin d&uuml;nyadaki doğruluklarının Kıyamet G&uuml;n&uuml; onlara fayda vereceğini haber vererek, bu faydanın sevap olduğunu a&ccedil;ıklamıştır. Sevabın hakikati şudur: Sevap halis, daim&icirc; ve tazimle karışık bir menfaattir. Bin&acirc;enaleyh, ayetteki &quot;Altından ırmaklar akan cennetler onlarındır&quot; c&uuml;mlesi, gam ve kederlerden uzak, saf bir menfaate, &quot;onlar orada ebed&icirc; ve daim&icirc; kalıcıdırlar&quot; ifadesi de, bu menfaatin daim&icirc; olduğuna bir işarettir. (F.Razi, Maide 119)</p> <p><u>Ragıp el-İsfahan&icirc;</u> (Rh.a) M&uuml;fredat adlı eserin&nbsp; 277. Sayfasında Sıdd&icirc;kler hakkında ş&ouml;yle s&ouml;ylemektedir: &ldquo;Sıdd&icirc;k, &ccedil;ok doğru, sadakatten şaşmayan,&nbsp; dosdoğru, hi&ccedil; yalan s&ouml;ylemeyen, aldatmayan ve doğruluğu, adet ve tabiat haline getiren, s&ouml;z ve inancında dosdoğru olan, davranışlarıyla bunu ispat eden ve ger&ccedil;ekleştiren kişidir.</p> <p><u>İmam-ı Rabban&icirc;</u> (Rh.a) Mektubat&rsquo;ın 18. Mektubunda Sıdd&icirc;klikle ilgili şunları s&ouml;ylemektedir: Sıdd&icirc;klik mak&acirc;mının &uuml;st&uuml;nde, yalnız &ldquo;<strong>Peygamberlik makamı&rdquo; </strong>(Aleyhumusselam) vardır. Sıdd&icirc;klik makamı ile peygamberlik makamı arasında başka makam yoktur ve olamaz. Başka makam olamayacağı, a&ccedil;ık ve doğru olan keşifle anlaşılmadadır.</p> <p><strong><u>Şehit: </u></strong>Şehidin kelime anlamı; hazır olan, g&ouml;ren demektir. Nitekim bu anlamdaki Ayet-i kerimede belirtildiği gibi: <strong><span dir="RTL">وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يداً</span></strong> <strong>&ldquo;B&ouml;ylece, sizler insanlara birer şahit olasınız ve Peygamber de size bir şahit olsun diye sizi vasat bir &uuml;mmet yaptık&rdquo; </strong>(Bakara 143)</p> <p>İslami ve şer&rsquo;&icirc; terim anlamı ise: D&uuml;nyevi herhangi bir ama&ccedil; g&uuml;tmeden, Allah i&ccedil;in Allah yolunda &ouml;len her M&uuml;sl&uuml;mana şehit denir.</p> <p>Allah&rsquo;ın (c.c) şehitlere vadi; mağfiret, rahmet ve ebedi kalmak &uuml;zere Cennet&rsquo;tir. Nitekim şu Ayet-i kerimelerde de bu durum sabittir.&nbsp;&nbsp; <strong><span dir="RTL">وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ</span>&nbsp; &ldquo;Ve eğer sırf Allah yolunda &ouml;l&uuml;r veya &ouml;ld&uuml;r&uuml;l&uuml;rseniz, Allah&#39;ın mağfireti ve rahmeti, kişinin biriktirebileceği (elde edebileceği) her şeyden daha hayırlıdır.&rdquo; </strong>(Ali imran 157). <strong><span dir="RTL">اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِى التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْجٖيلِ وَالْقُرْاٰنِ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذٖى بَايَعْتُمْ بِهٖ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ</span> &ldquo;Ş&uuml;phesiz Allah, m&uuml;minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, &ouml;ld&uuml;r&uuml;rler ve &ouml;l&uuml;rler. Allah, bunu Tevrat&rsquo;ta, İncil&rsquo;de ve Kur&rsquo;an&rsquo;da kesin olarak vadetmiştir. Kimdir s&ouml;z&uuml;n&uuml; Allah&rsquo;tan daha iyi yerine getiren? O h&acirc;lde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu b&uuml;y&uuml;k başarıdır.&rdquo; </strong>(Tevbe 111). <strong><span dir="RTL">وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌ بَلْ اَحْيَاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ</span> &ldquo;Allah yolunda &ouml;ld&uuml;r&uuml;lenlere &quot;&ouml;l&uuml;&quot; demeyin. Hayır, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz.&rdquo; </strong>(Bakara 154). <strong><span dir="RTL">وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ قُتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًا بَلْ اَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ</span>. <span dir="RTL">فَرِحٖينَ بِمَا اٰتٰیهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذٖينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ</span>. <span dir="RTL">يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يُضٖيعُ اَجْرَ الْمُؤْمِنٖينَ</span> &ldquo;Allah yolunda &ouml;ld&uuml;r&uuml;lenleri sakın &ouml;l&uuml;ler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah&rsquo;ın, l&uuml;tfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (hen&uuml;z şehit olmamış) kimselere de hi&ccedil;bir korku olmayacağına ve onların &uuml;z&uuml;lmeyeceklerine sevinirler. Allah&rsquo;ın nimetine, keremine ve Allah&rsquo;ın, m&uuml;minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler. </strong>(Ali İmran 169-171)</p> <p>Bu Ayet-i kerimelerin tefsiri olan şu Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: <strong><em><span dir="RTL">عن ابن عباس قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لما أصيب إخوانكم بأحد جعل الله أرواحهم في جوف طير خضر ترد أنهار الجنة تأكل من ثمارها وتأوي إلى قناديل من ذهب معلقة في ظل العرش فلما وجدوا طيب مأكلهم ومشربهم ومقيلهم قالوا من يبلغ إخواننا عنا أنا أحياء في الجنة نرزق لئلا يزهدوا في الجهاد ولا ينكلوا عند الحرب فقال الله سبحانه أنا أبلغهم عنكم قال فأنزل الله ولا تحسبن الذين قتلوا في سبيل الله إلى آخر الآية</span></em></strong><strong><em>&nbsp; İbni Abbas&rsquo;tan nakil ile Resulullah ş&ouml;yle buyurmuştur: &quot;Kardeşleriniz Uhud savaşında canlarını kaybedince, Allah onların ruhlarını, yeşil renkli kuşlar şeklindeki yaratıklara verdi. Onlar Cennet&rsquo;in nehirlerinden su i&ccedil;erler, onun meyvelerinden yerler ve arşın g&ouml;lgesindeki, altından yapılmış kandillerin &ccedil;evresinde konaklarlar. Onlar, yiyecek ve i&ccedil;eceklerinin temiz ve lezzetli oluşunu, konaklarının bu g&uuml;zelliğini g&ouml;r&uuml;nce ş&ouml;yle dediler: &quot;Bizim diri olduğumuzu ve cennette rızıklandırıldığımızı, m&uuml;min kardeşlerinize kim tebliğ eder ki onlar, cihad&rsquo;tan geri kalmasınlar ve savaştan &ccedil;ekinmesinler?&quot; Bunun &uuml;zerine Allah Te&acirc;l&acirc; &quot;Bunu kullarıma, sizin yerinize ben bildireyim.&quot; dedi. Ve bu Ayet-i kerimeleri (Ali İmran 169-171) indirdi. </em></strong>(S&uuml;nen-i Ebi Davud, Kitabul Cihad, Hds. No: 2520)</p> <p>Başka bir Hadis-i şerifte: <strong><em><span dir="RTL">عن عبد الله بن عمرو بن العاص أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال</span></em></strong><span dir="RTL"> <strong><em>يغفر للشهيد كل ذنب إلا الدين</em></strong></span><strong><em> Abdullah Bin Amr Bin As&rsquo;tan rivayetle Resulullah (s.a.v) ş&ouml;yle buyurmuştur: &ldquo;Bor&ccedil; hari&ccedil; (Kul hakkı hari&ccedil;) Şehitlerin b&uuml;t&uuml;n g&uuml;nahları af olur&rdquo; </em></strong>(M&uuml;slim, Kitabul İmare, Hds. No: 1886)</p> <p>Bir Ebu Davut Hadisinde de Ş&ouml;yle buyurulmaktadır: <em><span dir="RTL">حدثنا أحمد بن صالح حدثنا يحيى بن حسان حدثنا الوليد بن رباح الذماري حدثني عمي نمران بن عتبة الذماري قال دخلنا على أم الدرداء ونحن أيتام فقالت أبشروا فإني سمعت أبا الدرداء يقول<strong> قال رسول الله صلى الله عليه وسلم يشفع الشهيد في سبعين من أهل بيته</strong></span><strong>&nbsp; &ldquo;Şehid, ailesinden yetmiş kişiye şefaat eder.&rdquo; </strong></em>(Ebu Davut, cihad, Hds.No: 2522)</p> <p><strong><u>Veli Kul: </u></strong>&nbsp;&nbsp;Kelime anlamı, bir şeyin bir başka şeye yakın olmasını ifade eder. Bir kimsenin velisi; o kimsenin yakını, akrabası, dostu, koruyanı, esirgeyeni vs. anlamlar taşır. Veli sıfatı kul i&ccedil;in kullanıldığı gibi, Allah (c.c) i&ccedil;inde kullanılır.</p> <p>Esas konumuz ve a&ccedil;ıklamak istediğimiz &ldquo;Veli Kul&rdquo; i&ccedil;in Kur&rsquo;an&rsquo;daki tarifi şu Ayet-i kerime ile zikredilmiştir: <strong><span dir="RTL">اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ</span> &quot;Onlar (Veliler) iman edip, takva sahibi olanlardır&quot; </strong>(Yunus 63). Ve keza <strong><span dir="RTL">اَلَا اِنَّ اَوْلِيَاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ</span></strong> <strong>&ldquo;Bilesiniz ki, Allah&rsquo;ın velilerine hi&ccedil;bir korku ve &uuml;z&uuml;nt&uuml; yoktur.&rdquo;</strong> (Yunus 62)</p> <p>&nbsp;Veliler o kimselerdir ki; Allah&rsquo;ı, Peygamber&rsquo;ini ve Peygamber&rsquo;inin Allah katından getirdiğini tasdik ederler. Allah&rsquo;ın emirlerini yeri&shy;ne getirerek ve yasakladığı şeylerden de ka&ccedil;ınarak ondan korkarlar. (Taberi, Yunus 63)</p> <p>F. Razi tefsirinde &ldquo;iman etmek&rdquo; ve &ldquo;takva sahibi olmak&rdquo; deyimleri ş&ouml;yle izah edilmektedir: &ldquo;İman etmek&rdquo; tabiri, tefekk&uuml;r kuvvetinin m&uuml;kemmelliğine, &quot;takva sahibi olmak&quot; tabiri de amel&icirc; kuvvetin m&uuml;kemmelliğine işarettir. Burada bir başka husus da, imanın, itikat ve amelin toplamına hamledilmesidir. Sonra biz &quot;vel&icirc;&quot;yi, b&uuml;t&uuml;n bu hususlarda itikat sahibi olarak tavsif ederiz.</p> <p>Takva, ilim hududunda olur ve o hududu aşar. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Allah&#39;ın cel&acirc;li, beşer aklının ihata edip kavrayamayacağı derecede y&uuml;cedir. Bin&acirc;enaleyh sıdd&icirc;k, Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;yı, cel&acirc;l sıfatlarından bir sıfatla tavsif ettiğinde, Allah&#39;ın kem&acirc;l ve cel&acirc;linin, kendisinin bildiğine m&uuml;nhasır olmasından tenzih eder. Yine o, Allah&#39;a ibadet ettiğinde Allah&#39;ı, b&ouml;ylesi bir hizmet ve ibadete layık olmaktan tenzih eder. (Yani O&#39;nun pek &ccedil;ok m&uuml;kemmel tarzda yapılacak ibadetlere m&uuml;stahak olduğunu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;r.) B&ouml;ylece o kimsenin devamlı olarak havf ve takva makamında olmuş olduğu sabit olur. (F.Razi, Yunus 63)</p> <p>Allah&rsquo;ın (c.c) m&uuml;minlerin velisi olduğuna dair şu Ayet-i kerimeyi zikredecek olursak; <strong><span dir="RTL">اَللَّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ اٰمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنْ الظُّلُمَاتِ اِلٰى النُّورِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا اَوْلِيَاۤؤُهُمْ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنْ النُّورِ اِلٰى الظُّلُمَاتِ اُولَۤئِكَ&nbsp; اَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ</span> &ldquo;Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa &ccedil;ıkarır. İnk&acirc;r edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara &ccedil;ıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebed&icirc; olarak kalırlar&rdquo; </strong>(Bakara 257)</p> <p>Bu Ayet-i kerimede &ldquo;veli&rdquo; ifadesi iki z&uuml;mre i&ccedil;in kullanılmıştır. Birisi M&uuml;minler topluluğu, diğeri ise k&acirc;firler topluluğudur. M&uuml;minlerin velisi olan Allah (c.c), onları karanlıktan aydınlığa (Nura), k&acirc;firlerin velisi olan tağut ise onları aydınlıkta karanlığa &ccedil;ıkarır.</p> <p>Bir m&uuml;minin mutlak anlamda velisi şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi: <a name="0"><strong><span dir="RTL">إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ وَمَن يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ</span></strong></a> <a name="_ftnref12"><strong>&ldquo;Kuşkusuz ki sizin </strong></a><strong>&ldquo;</strong><strong>veliniz&rdquo;</strong><strong> ancak Allah&rsquo;tır</strong><strong>,</strong><strong> O&rsquo;nun Resul&uuml;d&uuml;r ve Allah&rsquo;ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zek&acirc;tı veren m&uuml;minlerdir. Kim Allah&rsquo;ı, O&rsquo;nun Resul&uuml;n&uuml; ve iman edenleri </strong><strong>&ldquo;</strong><strong>veli</strong><strong>&rdquo;</strong><strong> edinirse, hi&ccedil; ş&uuml;phe yok ki, galip gelecek olanlar Allah&rsquo;ın taraftarlarıdır.&rdquo;</strong> (Maide 55,56)</p> <p>Veli&rsquo;nin şefaati ile alakalı bir Tirmizi Hadisi ş&ouml;yledir:</p> <p><strong><em><span dir="RTL">عن أبي سعيد أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال إن من أمتي من يشفع للفئام من الناس ومنهم من يشفع للقبيلة ومنهم من يشفع للعصبة ومنهم من يشفع للرجل حتى يدخلوا الجنة</span></em></strong> <span dir="RTL">قال أبو عيسى هذا حديث حسن</span>&nbsp; Ebi Said&rsquo;ten (Rd.a) Rivayetle Resulullah (s.a.v) ş&ouml;yle buyurmuşlardır: <strong>&ldquo;&uuml;mmetimden bazıları var ki b&uuml;y&uuml;k bir cemaate, bazıları vardır ki bir kabileye, bazıları vardır ki bir guruba, bazıları da vardır ki tek bir kişiye şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar.&rdquo;</strong></p> <p><strong><u>Salih Kul:</u></strong> Salih insanlardan olmanın temel şartı şu Ayet-i kerimede de zikredildiği gibi; <strong><span dir="RTL">وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِى الصَّالِحٖينَ</span> &ldquo;İman edip iyi (salih) amel işlemektir.&rdquo; </strong>(Ankebut 9). Yani iman ettikten sonra, Allah&rsquo;ın emirlerine itaat (Emri bil maruf) ve yasakladığı her şeyden sakınmaktır (nehyi anilm&uuml;nker).</p> <p>Kuran-ı kerimin başka bir ayetinde Salihler ş&ouml;yle tarif edilmektedir: <strong><span dir="RTL">يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِى الْخَيْرَاتِ وَاُولٰئِكَ مِنَ الصَّالِحٖينَ</span></strong> <strong>&ldquo;Onlar (Salihler), Allah&#39;a ve Ahiret G&uuml;n&uuml;&#39;ne inanırlar; doğru olanı emreder (emri bil maruf), eğri olandan sakınır ve alıkoyarlar (nehyi anilm&uuml;nker) ve hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar. İşte bunlar Salih kimselerdendir.&rdquo; </strong>(Ali İmran 114)</p> <p>Salih insan olmak, m&uuml;minlere ait &ccedil;ok &uuml;st&uuml;n ve m&uuml;mtaz bir &ouml;zelliktir. &Ouml;yle ki, Peygamberler bile bu &ouml;zelliğe sahip olmak i&ccedil;in dua ve temennilerde bulunmuşlardır.&nbsp;&nbsp;&nbsp; &Ouml;rneğin: Hz. Yusuf (a.s) Allah&rsquo;a (c.c) ş&ouml;yle m&uuml;nacatta bulunmuştur: <strong><span dir="RTL">رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ </span></strong><strong><span dir="RTL">وَعَلَّمْتَن۪</span></strong><strong><span dir="RTL">ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ</span></strong><strong> &ldquo;Rabbim! Bana m&uuml;lkten verdin, r&uuml;yaların yorumunu &ouml;ğrettin. Ey g&ouml;kleri ve yeri yaradan! D&uuml;nya ve ahirette velim sensin; benim canımı m&uuml;sl&uuml;man olarak al ve beni salihler arasına kat.&rdquo; (Yusuf 101). Keza Hz. İbrahim (a.s):&nbsp; <span dir="RTL">رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ</span> &ldquo;Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni Salih kimseler arasına kat&rdquo; (Şuara 83). Başka bir Ayet-i kerimede gene Hz. İbrahim (a.s): <span dir="RTL">رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ</span> &ldquo;Rabb&#39;im, bana salihlerden bir evlat bağışla&rdquo; (Saffat 100). Ve nihayet Hz. S&uuml;leyman (a.s): <span dir="RTL">فَتَبَسَّمَ ضَاحِكاً مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ي بِرَحْمَتِكَ ف۪ي عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ</span> &ldquo;S&uuml;leyman, karıncanın bu s&ouml;z&uuml;ne tebess&uuml;m edip g&uuml;lerek:-Rabbim! Bana ve anama babama verdiğin nimetine ş&uuml;kretmemi ve hoşnut olacağın işi yapmamı bana kolay kıl, beni rahmetinle Salih kulların arasına kat.&rdquo; (Neml 19)</strong></p> <p><strong><u>&Acirc;lim:</u></strong> &Acirc;lim Arap&ccedil;ada bilmek anlamında olan &ldquo;&acirc;lime&rdquo; (<span dir="RTL">(علم</span> k&ouml;k&uuml;nden gelmektedir. Genel anlamı ise; bilen, bilgi sahibi olan, belli bir bilgi birikimini kendisinde ihtiva eden kişi demektir.</p> <p>İslami ilimler alanında ise &Acirc;lim; Başta Kur&#39;an-ı Kerim olmak &uuml;zere Hadisi ve s&uuml;nneti bilen ve diğer İslami ilimlerden gerektiği şekilde haberdar olup, bu alanların t&uuml;m&uuml;nde veya bir kısmında ileri seviyede bir bilgi birikimine ulaşmış ve dolayısıyla ihtisas elde emiş kimseye denir. Bu mertebeye ulaşan &acirc;lim kişinin vizyonu genişler, idraki kuvvetlenir ve dolayısıyla gerek Allah&rsquo;a (c.c) ve gerek se Allah&rsquo;ın (c.c) yarattıklarına karşı olan duyarlığı artar. Binaenaleyh; h&acirc;kim olmadığı alanlara m&uuml;dahalede &ccedil;ok dikkatli ve temkinli davranır ve ihtisası dışındaki alanlarda h&uuml;k&uuml;m vermekten imtina eder.</p> <p>Ayrıca İslami alanda m&uuml;tehassıs kişinin; fizik, kimya, matematik ve astronomi gibi fenni bilimlerde de mahir olması, h&uuml;k&uuml;m ve karar verme kabiliyetini artırır. Zira bu k&acirc;inat ilimleri de Allah&rsquo;ın (c.c) ayetlerindendir. Binaenaleyh gerek ibadette, gerek muamelatta, gerek adalette, kısacası her alanda kendisine ışık tutacaktır.</p> <p>&Acirc;limlerin &uuml;st&uuml;n meziyetleri ve onların Allah (c.c) katında değerleri ile ilgili &ccedil;ok sayıda Ayet ve Hadis mevcuttur. Bunlardan birka&ccedil; &ouml;rnek vermeğe &ccedil;alışalım.</p> <p><strong><span dir="RTL">شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِماً بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ</span></strong> <strong>&ldquo;Allah, Melekler ve ilim sahipleri, ondan başka il&acirc;h olmadığına adaletle ş&acirc;hitlik ettiler. O&rsquo;ndan başka il&acirc;h yoktur. O, mutlak g&uuml;&ccedil; sahibidir, h&uuml;k&uuml;m ve hikmet sahibidir&rdquo;</strong> (Ali-İmran 18)</p> <p>Bu Ayet-i kerimede ilmin faziletine, ilim adamlarının şeref ve &uuml;st&uuml;nl&uuml;ğ&uuml;&shy;ne delil vardır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; şayet ilim adamlarından daha şerefli bir kimse bulun&shy;saydı y&uuml;ce Allah ilim adamlarını birlikte s&ouml;z konusu ettiği gibi; onları da el&shy;bette kendi ismiyle, meleklerinin ismiyle birlikte burada zikrederdi. Y&uuml;ce Al&shy;lah ilmin şerefi ile ilgili olarak Peygamberine (s.a.v) şunu buyurmuştur: <strong>&nbsp;<span dir="RTL">&nbsp;وَقُلْ رَبِّ زِدْنٖى عِلْمًا</span></strong>&nbsp; <strong>&quot;De ki. Rabbim, ilmimi artır.&quot;</strong> (Tah&acirc; 114). Eğer ilimden daha şerefli bir şey olsaydı elbette ki y&uuml;ce Allah peygambe&shy;rine ilmini artırmasını istemesini emretmiş olduğu gibi; onun da artırılması&shy;nı istemesini emrederdi (Kurtubi, Taha, 114)</p> <p><strong><span dir="RTL">اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِداً وَقَٓائِماً يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ <u>هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا</u> <u>يَعْلَمُونَۜ</u> اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟</span></strong>&nbsp;<strong>&ldquo;Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun b&uuml;ken, ahiretten &ccedil;ekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkar eden kimse gibi olur mu? De ki: &quot;<u>Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?</u> Doğrusu ancak akıl sahipleri &ouml;ğ&uuml;t alırlar.&quot;</strong> (Zumer 9)</p> <p>Ayet-i kerimede <strong>&quot;Hi&ccedil; bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?&quot;</strong> buyurulmaktadır. Bunun izahı ise ş&ouml;yledir: &quot;Hi&ccedil;, rablerine itaat ettikleri takdirde sevap kazanacaklarını ve ona karşı geldikleri takdirde g&uuml;nahk&acirc;r olacaklarını bilenlerle, hi&ccedil;bir şey bilmeyen, yaptığı amellerden hayır ve şer &uuml;mit etmeyen bir olur mu? Elbette ki bunlar bir değildir. Fakat bunu ancak akıl sahibi olanlar d&uuml;ş&uuml;n&uuml;p anlarlar. Cahiller b&ouml;yle bir farkı idrak edemezler.</p> <p><strong><span dir="RTL">وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَٓابِّ وَالْاَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ كَذٰلِكَۜ اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ غَفُورٌ</span></strong> <strong>&ldquo;İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine b&ouml;yle t&uuml;rl&uuml; renkte olanlar var. Kulları i&ccedil;inden ancak &acirc;limler, Allah&#39;a karşı layıkıyla duyarlıdırlar. Ş&uuml;phesiz Allah, izzet sahibi ve bağışlayandır.&rdquo;</strong>&nbsp;(Fatır 28)&nbsp;</p> <p>Ayet-i kerimenin bir b&ouml;l&uuml;m&uuml;nde &ldquo;Kulları i&ccedil;inden ancak &acirc;limler, Allah&#39;a karşı layıkıyla duyarlıdırlar&rdquo; deniyor. Zira&nbsp;&Acirc;limler, tam anlamıyla Allah&rsquo;ı (c.c) bilen ve O&rsquo;na hakkıyla tazimde bulunarak saygı besleyenlerdir. Ayette bahsi ge&ccedil;en ilim, imanla birleşen ilimdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; iman ahiret hayatını da garanti altına alır; imansız ilim ise insanlara sadece ge&ccedil;ici d&uuml;nya faydaları sağlar.</p> <p>Mevzu ile alakalı bir Hadisi şerif ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><em><span dir="RTL">عن أبي الدرداء رضي الله تعالى عنه قال: سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: &quot; مَنْ سَلَكَ طَرِيقًا يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْمًا، سَهَّلَ اللهُ لَهُ طَرِيقًا إِلَى الْجَنَّةِ، وَإِنَّ الْمَلاَئِكَةَ لَتَضَعُ أَجْنِحَتَهَا رِضًا لِطَالِبِ الْعِلْمِ، وَإِنَّ طَالِبَ الْعِلْمِ يَسْتَغْفِرُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاءِ وَالأَرْضِ، حَتَّى الْحِيتَانِ فِي الْمَاءِ ، وَإِنَّ فَضْلَ الْعَالِمِ عَلَى الْعَابِدِ، كَفَضْلِ الْقَمَرِ عَلَى سَائِرِ الْكَوَاكِبِ، وإِنَّ الْعُلَمَاءَ هُمْ وَرَثَةُ الأَنْبِيَاءِ، إِنَّ الأَنْبِيَاءَ لَمْ يُوَرِّثُوا دِينَارًا وَلاَ دِرْهَمًا، إِنَّمَا وَرَّثُوا الْعِلْمَ، فَمَنْ أَخَذَهُ أَخَذَ بِحَظٍّ وَافِرٍ &quot; &ndash; أخرجه مسلم والترمذي وأبي داوود وابن ماجة</span>.</em></strong> <strong><em>Ebu Derda (r.a): Resul&uuml;llah&rsquo;ın ş&ouml;yle buyurduğunu duydum: &ldquo;Kim ki ilim elde etmek i&ccedil;in ilim yolunu izlerse, Allah (c.c) ona Cennetin yolunu kolaylaştırır. Ve Melekler ilim talep edene hoşnutlukla merhamet kanatlarını gererler. Ve ilim talep eden i&ccedil;in, g&ouml;kte ve yerde kim varsa, hatta sulardaki balıklar dahi onun i&ccedil;in istiğfarda bulunur. &Acirc;lim&rsquo;in Abid &uuml;zerindeki fazileti (abidten &uuml;stnl&uuml;ğ&uuml;), dolunayın sair yıldızlara olan (&uuml;st&uuml;nl&uuml;ğ&uuml;) fazileti gibidir. &Acirc;limler Enbiyanın varisleridir; Enbiya&rsquo;nın mirası Dinar ve Dirhem değildir. Enbiyanın mirası ilimdir. Kim ilim yolunu tutarsa (Enbiyanın mirasına varis olursa) en b&uuml;y&uuml;k zengin odur. </em></strong>(Tirmizi, Ebu Davud (ilim, 3641) ve İbni Mace)</p> <p><strong><u>Kuran-ı Kerim:</u></strong> Kur&rsquo;an Kelamullahtır. Ona itibar eden ş&uuml;phesiz itibar g&ouml;r&uuml;r. Kim ki ona itibar ederse ş&uuml;phesiz bu d&uuml;nyada ona hakikati g&ouml;sterir ve hidayet yolunu bulmasına yardım eder. Ahirette de ona şefaat edendir ve Allah (c.c) tarafından şefaati kabul edilendir. Kur&rsquo;an&rsquo;ı okuyan, Kur&rsquo;an&rsquo;ı kendine &ouml;nder edinen ve Kur&rsquo;an&rsquo;a g&ouml;re yaşayana, Kur&rsquo;an kıyamet g&uuml;n&uuml; kendisine şefaat&ccedil;i olacaktır. Kur&rsquo;an&rsquo;ın M&uuml;min&rsquo;e şefaat edeceğine dair bir&ccedil;ok hadis mevcuttur. Bunlardan bir tanesi aşağıdaki Tirmizi Hadisidir.</p> <p>&nbsp; <em><span dir="RTL">عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ<strong> مَنْ قَرَأَ الْقُرْآنَ وَاسْتَظْهَرَهُ فَأَحَلَّ حَلَالَهُ وَحَرَّمَ</strong></span></em> &nbsp;&nbsp;&nbsp;<strong><em><span dir="RTL">حَرَامَهُ أَدْخَلَهُ اللَّهُ بِهِ الْجَنَّةَ وَشَفَّعَهُ فِي عَشْرَةٍ مِنْ أَهْلِ بَيْتِهِ كُلُّهُمْ قَدْ وَجَبَتْ لَهُ النَّارُ</span> </em></strong><em>Ali İbn-i Ebi Talipten rivayetle (Rd.a) Resulullah (s.a.v) ş&ouml;yle buyurdular: <strong>&rdquo;Kim kur&rsquo;anı okur, ezberler, helal kıldığı şeyi helal kabul eder, Haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse Allah (Celle Celaluhu) o kimseyi cennetine koyar, ayrıca hepsine cehennem&nbsp; şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefat&ccedil;ı kılar.&rdquo;</strong></em> (Tirmizi, Kitabul fadailul Kur&rsquo;an, Hds.No: 2905) (DEVAM EDECEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 24 Kasım 2016 - Perşembe

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (8)

<p>Yukarıda adları veya sıfatları ge&ccedil;en şefaat ehlinin, yani; Melek,&nbsp; Peygamber, Sıdd&icirc;k, Şehit, Veli, Salih, &Acirc;lim ve Kur&rsquo;an&rsquo;ın ne anlama geldiğini a&ccedil;ıklamada fayda m&uuml;lahaza ediyoruz. Dolayısıyla bu z&uuml;mrenin hangi vasıflara haiz olduklarını &ouml;ğrenmemize yardımcı olacaktır.</p> <p><strong><u>Melek: </u></strong>Nur&rsquo;dan yaratılmış, cinsiyetsiz, Allah&rsquo;ın (c.c) emrine kesinlikle itaat eden ruhani varlıklardır. Melekler hakkındaki ger&ccedil;ek malumatı Kur&rsquo;an-ı kerimin ayetlerinden &ouml;ğrenelim:</p> <p>&nbsp;<strong><span dir="RTL">لا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ</span>&nbsp; &ldquo;Onlar (melekler), s&ouml;z ile O&rsquo;nun (Allah&rsquo;ın) &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;mezler ve onlar O&rsquo;nun emriyle amelde bulunurlar&rdquo; </strong>(Enbiya 27).</p> <p>Onlar (Melekler), Cenabı Hakka ibadette bulunurlar, onun emirlerine, yasaklarına itaat ve boyun eğmekten asla ayrılmazlar ve s&ouml;z ile ona (Hak Te&acirc;l&acirc;)&#39;ya takadd&uuml;m etmezler. Yani: Hak Te&acirc;l&acirc; Hazretlerinin buyurmadığı bir şeyi kendiliklerinden s&ouml;ylemezler, hakkında il&acirc;h&icirc; m&uuml;saade bulunmayan bir fiili işlemezler ve onlar onun (Hak Te&acirc;l&acirc;)&#39;nın emriyle amelde bulunurlar. Onlar s&ouml;zlerinde olduğu gibi fiillerinde de il&acirc;h&icirc; emre tam manasıyla riayetk&acirc;rdırlar. İşte onlar, b&ouml;yle itaatk&acirc;r, değerli birer kuldurlar. (&Ouml;mer N. Bilmen Tfsr. Enbiya 27)</p> <p>&quot;Onlar (Melekler), Allah&#39;a s&ouml;z&uuml; hususunda uyarlar. O s&ouml;ylemedik&ccedil;e (sormadık&ccedil;a), bir şey s&ouml;ylemezler ve Cenabı Hak&rsquo;tan &ouml;nce s&ouml;z s&ouml;ylemezler&quot; demektir. Bu tıpkı onların s&ouml;z&uuml;n&uuml;n, Cenabı Hakk&#39;ın s&ouml;z&uuml;ne t&acirc;bi olması (peşi sıra gelmesi) gibidir. Bin&acirc;enaleyh onların b&uuml;t&uuml;n amel ve işleri, Allah&#39;ın emrine bağlıdır. Onlar emir olunmadıkları hi&ccedil;bir şeyi yapmazlar. (Fahreddin Er-Razi Tfsr. Enbiya 27)</p> <p>&quot;S&ouml;zleri ile O&#39;nun &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;emezler.&quot; Yani; O buyurmadık&ccedil;a onlar (Melekler) bir s&ouml;z s&ouml;ylemezler, kendilerine emir vermedik&ccedil;e konuşmazlar. &quot;Onlar O&#39;nun emri gereğince O&#39;na İtaat ve O&#39;nun emirlerine uygun olarak &quot;İş g&ouml;r&uuml;rler.&quot; (Kurtub&icirc; Tfsr., Enbiya 27)</p> <p>Onlar (Melekler) s&ouml;z ve iş olarak son derecede Allah&#39;a itaat &uuml;zeredirler. Allah&#39;tan &ouml;nce s&ouml;z s&ouml;yleyemezler. Ancak O&#39;nun emriyle hareket ederler. O&#39;nun huzurunda herhangi bir işte &ouml;ne ge&ccedil;emezler. <u>O&#39;nun hi&ccedil; bir emrine muhalefet etmezler.</u> Aksine O&#39;nun emrini yerine getirmeye koşarlar. (ibn-&icirc; Kesir Tfsr. Enbiya 27)</p> <p>Başka bir Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ</span> &ldquo;&Uuml;zerlerinde h&acirc;kim olan Rablerinden korkarlar ve emredildikleri şeyleri yaparlar&rdquo; </strong>(Nahl 50).</p> <p>Korku ve dehşet i&ccedil;inde yaşarlar. Diğer bir yoruma g&ouml;re melekler &uuml;zerlerinden kendilerine il&acirc;h&icirc; bir azabın gelmesinden veya kahır ve galebesiyle kendilerinin &uuml;st&uuml;nde olan bir Y&uuml;ce Yaratıcının b&uuml;y&uuml;kl&uuml;k ve y&uuml;celiğinden dolayı bir korku ve heybet i&ccedil;inde bulunurlar. (Ve emrolundukları şeyleri yaparlar) m&uuml;kellef oldukları ibadet ve itaatten ve işlerin idaresinden asla ayrılmazlar.</p> <p>Meleklerin kibirlenmeyerek Y&uuml;ce Yaratıcıya boyun eğmeleri, onların masum olduklarını g&ouml;stermektedir. Onların Cenabı Hak&#39;tan korkar olmaları da, onların diğer m&uuml;kellefler gibi haddizatında m&uuml;kellef bulunduklarını, onlara da emir ve yasağın, va&#39;d ve tehdidin y&ouml;nelik olduğunu, onların da korku ve &uuml;mit i&ccedil;inde yaşadıklarını bildirmektedir. Zaten kulluğun al&acirc;meti de bundan ibarettir. (&Ouml;mer N. Bilmen Tfsr. Nahl 50)</p> <p>Bu ayetten maksat, meleklerin sıfatlarını şerh edip a&ccedil;ıklamaktır. O halde bu,&nbsp;&nbsp; meleklerin her t&uuml;rl&uuml; g&uuml;nahtan masum olduğuna dair kesin ve ezici bir delildir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Cenabı Hakk&#39;ın, &quot;Onlar y&uuml;ks&uuml;nmezler, b&uuml;y&uuml;klenmezler&quot; ifadesi, <u>onların Yaratıcılarına ve Haliklarına inkiy&acirc;d ettiklerine, O&#39;na hi&ccedil;bir hususta muhalefet etmediklerine del&acirc;let eder.</u> Bunun bir benzeri de Meleklerin; <strong><span dir="RTL">وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلاَّ بِأَمْرِ رَبِّكَ</span>&quot;Biz senin Rabbinin emri olmadık&ccedil;a inmeyiz&quot;</strong> (Meryem, 64) demeleri ve <strong><span dir="RTL">&nbsp;لايَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ</span>&nbsp; &quot;Onlar (Melekler) s&ouml;zleriyle asla O&#39;nun (Allah&rsquo;ın c.c) &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;emezler. Onlar O&#39;nun emriyle hareket ederler</strong>&quot; (Enbiya, 27) ayetleridir. Cenabı Hakk&#39;ın, <strong>&quot;emrolundukları şeyi yaparlar</strong>&quot; buyruğu da, onların, emrolundukları her şeyi yaptıklarına delalet eder ki, bu da onların, b&uuml;t&uuml;n g&uuml;nahlardan masum olduklarını g&ouml;sterir. (Fahreddin Er-Razi Tfsr.)</p> <p><strong><u>Peygamber: </u></strong>Genellikle g&uuml;nl&uuml;k hayatta &ldquo;Peygamber&rdquo; ismi ile bildiğimiz ve kullandığımız bu ismin karşılığı aslında Kur&rsquo;an-ı kerimde &ldquo;Nebi ve/veya Resul&rdquo; olarak ge&ccedil;mektedir.</p> <p><strong>Nebi: </strong>Bu kelime Arap&ccedil;ada &ldquo;haber aldı, haber almak&rdquo; anlamı olan &ldquo;Nebee&rdquo; k&ouml;k&uuml;nden gelmektedir. Nebi ise haber alan, dolayısıyla burada &ldquo;Vahi&rdquo; alan kişi demektir.</p> <p><strong>Resul: </strong>El&ccedil;i demek olup, burada Allah&rsquo;tan (c.c) aldığı &ldquo;Vahyi&rdquo; olduğu gibi herhangi bir tahribata meydan vermeden insanlara tebliğ eden, bildiren kişi demektir. Yani Allah (c.c) ile kulları arasında el&ccedil;i kişi demektir.</p> <p>Peygamberlik; &Acirc;dem (a.s) ve &Acirc;demoğluna bahşedilen en y&uuml;ce mertebedir. Bahşedilen mertebedeki kasıt, bunun, &ccedil;alışmak veya ibadet yolu ile elde edilebilecek bir mertebe ve g&ouml;rev olmayıp, bunların y&uuml;ce Allah (c.c) tarafından insanlar arasından se&ccedil;ilmeleridir. Allah (c.c), mesajını iletmek &uuml;zere insanların i&ccedil;inden bazılarını se&ccedil;ip g&ouml;revlendirmiştir. Bu &ouml;zel kişiler, diğer insanlara Allah&rsquo;ın (c.c) buyruklarını bildirmekle g&ouml;revlendirilmişlerdir. Binaenaleyh peygamber olabilmek i&ccedil;in Allah (c.c) tarafından se&ccedil;ilmiş olmak en temel koşuldur.</p> <p><strong><u>Sıdd&icirc;k:</u></strong> Bu kelime Arap&ccedil;ada doğruluk ifade eden &ldquo;Sıdk&rdquo; k&ouml;k&uuml;nden t&uuml;retilmiş ve dosdoğru anlamını taşımaktadır. Halk tabiri ile hak ve hakikatte, dışı ile i&ccedil;i bir olan demektir. Yani hi&ccedil;bir zaman hak ve hakikatten ayrılmayan, dili ile s&ouml;ylediği şeyi kalbi ile tasdik eden, hal ve hareketi ile ger&ccedil;ekleştiren kişi demektir.</p> <p>Sıdk, Peygamberlerin olmazsa olmaz sıfatıdır. Dolayısıyla b&uuml;t&uuml;n Peygamberlerin bu sıfata sahip olmaları şarttır. Bu husus nasla sabittir. Buna birka&ccedil; Ayet-i kerime ile &ouml;rnek vermek gerekirse, Hz. İbrahim (a.s) hakkında ş&ouml;yle zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ</span> &ldquo;Kitap&#39;ta İbrahim&#39;i an. Zira o bir Sıdd&icirc;k, bir nebi idi.&rdquo; </strong>(Meryem 41). Başka bir Ayet-i kerimede Hz. İsmail&rsquo;in (a.s) sıdkından ş&ouml;yle bahsetmektedir: <strong><span dir="RTL">وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ</span></strong> <strong>&ldquo;Kitabda İsmaili de an, &ccedil;&uuml;nk&uuml; o vadinde sadık, Resul ve Nebi idi&rdquo; </strong>(Meryem 54). Keza başka bir Ayet-i celilede Hz. İdris&rsquo;in (a.s) sadakatinden bahsedilmektedir: <strong><span dir="RTL">وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ</span></strong> <strong>&ldquo;Kitapta İdris&rsquo;i de an, &ccedil;&uuml;nk&uuml; o bir sıdd&icirc;k, bir Nebi idi&rdquo; </strong>(Meryem 56).</p> <p>Sıdk &ouml;zelliğine peygamberler sahip oldukları gibi, bu sıfatı elde etmek m&uuml;minler i&ccedil;i de m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r. Yeter ki bu yolda cehd etsinler. Bunun kapısı b&uuml;t&uuml;n m&uuml;minlere a&ccedil;ıktır. Yani peygamber olmayan m&uuml;minler de sıdd&icirc;klik mertebesine y&uuml;kselebilirler. Nitekim Hz. Ebubekir (rd.a) bu &ouml;zelliği sayesinde Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından &ldquo;Sıdd&icirc;k&rdquo; olarak vasıflandırılmış ve &uuml;mmetin en hayırlısı sıfatına nail olmuştur. Mira&ccedil; mucizesini havsalalarına sığdıramayan M&uuml;şriklerin kendisine: &ldquo;Muhammed bu gece Mescid-i Aksa&rsquo;ya gidip geldiğini ve miraca &ccedil;ıktığını iddia ediyor&rdquo; dediklerinde, Hz. Ebubekir hi&ccedil; teredd&uuml;t etmeden onlara cevaben: &rdquo;Bunu O (Hz. Muhammed s.a.v) s&ouml;yl&uuml;yorsa doğrudur, demiştir. (İbni Hiş&acirc;m, Es-S&icirc;ret&uuml;n-Nebeviyye, Beyrut, 1411 C.:2, S.:245.).</p> <p>Binaenaleyh, Kuran-ı kerim şu Ayet-i celilede Allan&rsquo;ın (c.c) kerem ve l&uuml;tfuna (şefaat etmeye) layık olan kimseleri sayarken, peygamberlerden sonra &ldquo;Sıddikleri&rdquo; zikretmektedir: <strong><span dir="RTL">وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ <u>وَالصِّدّ۪يق۪ينَ</u> وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ</span></strong><span dir="RTL"> <strong>وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقاً</strong></span> <strong>&ldquo;Kim Allah&#39;a ve Res&ucirc;l&#39;e itaat ederse işte onlar, Allah&#39;ın kendilerine l&uuml;tuflarda bulunduğu peygamberler, <u>sıdd&icirc;kler</u>, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne g&uuml;zel arkadaştır!&rdquo; </strong>(Nisa 69). Dolayısıyla &ldquo;Sıddiklik&rdquo; Peygamberlikten sonra en y&uuml;ce makamdır.</p> <p>Hesap g&uuml;n&uuml;nde bu manevi mertebe ve makama y&uuml;kselmiş olan m&uuml;minlerin m&uuml;k&acirc;fatı hakkında Ayet-i kerime ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْۜ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يم</span></strong> <strong>&ldquo;Allah buyurur ki: bu, işte sadıklara sadakatlerinin m&uuml;k&acirc;fatının verileceği g&uuml;nd&uuml;r. Onlara ebediyen i&ccedil;lerinde kalmak &uuml;zere altından ırmaklar akan cennetler vardır.&nbsp; Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah&rsquo;tan razı olmuşlardır. İşte en b&uuml;y&uuml;k başarı ve kazan&ccedil; budur.&rdquo;. </strong>(Made 119)</p> <p><u>Fahruddin Razi&rsquo;nin (Rh.a</u>) tefsirinde sadıklarla alakalı ş&ouml;yle s&ouml;ylenmektedir: Bil ki Allah Te&acirc;l&acirc;, sadık kimselerin d&uuml;nyadaki doğruluklarının Kıyamet G&uuml;n&uuml; onlara fayda vereceğini haber vererek, bu faydanın sevap olduğunu a&ccedil;ıklamıştır. Sevabın hakikati şudur: Sevap halis, daim&icirc; ve tazimle karışık bir menfaattir. Bin&acirc;enaleyh, ayetteki &quot;Altından ırmaklar akan cennetler onlarındır&quot; c&uuml;mlesi, gam ve kederlerden uzak, saf bir menfaate, &quot;onlar orada ebed&icirc; ve daim&icirc; kalıcıdırlar&quot; ifadesi de, bu menfaatin daim&icirc; olduğuna bir işarettir. (F.Razi, Maide 119)</p> <p><u>Ragıp el-İsfahan&icirc;</u> (Rh.a) M&uuml;fredat adlı eserin&nbsp; 277. Sayfasında Sıdd&icirc;kler hakkında ş&ouml;yle s&ouml;ylemektedir: &ldquo;Sıdd&icirc;k, &ccedil;ok doğru, sadakatten şaşmayan,&nbsp; dosdoğru, hi&ccedil; yalan s&ouml;ylemeyen, aldatmayan ve doğruluğu, adet ve tabiat haline getiren, s&ouml;z ve inancında dosdoğru olan, davranışlarıyla bunu ispat eden ve ger&ccedil;ekleştiren kişidir.</p> <p><u>İmam-ı Rabban&icirc;</u> (Rh.a) Mektubat&rsquo;ın 18. Mektubunda Sıdd&icirc;klikle ilgili şunları s&ouml;ylemektedir: Sıdd&icirc;klik mak&acirc;mının &uuml;st&uuml;nde, yalnız &ldquo;<strong>Peygamberlik makamı&rdquo; </strong>(Aleyhumusselam) vardır. Sıdd&icirc;klik makamı ile peygamberlik makamı arasında başka makam yoktur ve olamaz. Başka makam olamayacağı, a&ccedil;ık ve doğru olan keşifle anlaşılmadadır.</p> <p><strong><u>Şehit: </u></strong>Şehidin kelime anlamı; hazır olan, g&ouml;ren demektir. Nitekim bu anlamdaki Ayet-i kerimede belirtildiği gibi: <strong><span dir="RTL">وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يداً</span></strong> <strong>&ldquo;B&ouml;ylece, sizler insanlara birer şahit olasınız ve Peygamber de size bir şahit olsun diye sizi vasat bir &uuml;mmet yaptık&rdquo; </strong>(Bakara 143)</p> <p>İslami ve şer&rsquo;&icirc; terim anlamı ise: D&uuml;nyevi herhangi bir ama&ccedil; g&uuml;tmeden, Allah i&ccedil;in Allah yolunda &ouml;len her M&uuml;sl&uuml;mana şehit denir.</p> <p>Allah&rsquo;ın (c.c) şehitlere vadi; mağfiret, rahmet ve ebedi kalmak &uuml;zere Cennet&rsquo;tir. Nitekim şu Ayet-i kerimelerde de bu durum sabittir.&nbsp;&nbsp; <strong><span dir="RTL">وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ</span>&nbsp; &ldquo;Ve eğer sırf Allah yolunda &ouml;l&uuml;r veya &ouml;ld&uuml;r&uuml;l&uuml;rseniz, Allah&#39;ın mağfireti ve rahmeti, kişinin biriktirebileceği (elde edebileceği) her şeyden daha hayırlıdır.&rdquo; </strong>(Ali imran 157). <strong><span dir="RTL">اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِى التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْجٖيلِ وَالْقُرْاٰنِ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذٖى بَايَعْتُمْ بِهٖ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ</span> &ldquo;Ş&uuml;phesiz Allah, m&uuml;minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, &ouml;ld&uuml;r&uuml;rler ve &ouml;l&uuml;rler. Allah, bunu Tevrat&rsquo;ta, İncil&rsquo;de ve Kur&rsquo;an&rsquo;da kesin olarak vadetmiştir. Kimdir s&ouml;z&uuml;n&uuml; Allah&rsquo;tan daha iyi yerine getiren? O h&acirc;lde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu b&uuml;y&uuml;k başarıdır.&rdquo; </strong>(Tevbe 111). <strong><span dir="RTL">وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌ بَلْ اَحْيَاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ</span> &ldquo;Allah yolunda &ouml;ld&uuml;r&uuml;lenlere &quot;&ouml;l&uuml;&quot; demeyin. Hayır, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz.&rdquo; </strong>(Bakara 154). <strong><span dir="RTL">وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ قُتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًا بَلْ اَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ</span>. <span dir="RTL">فَرِحٖينَ بِمَا اٰتٰیهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذٖينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ</span>. <span dir="RTL">يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يُضٖيعُ اَجْرَ الْمُؤْمِنٖينَ</span> &ldquo;Allah yolunda &ouml;ld&uuml;r&uuml;lenleri sakın &ouml;l&uuml;ler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah&rsquo;ın, l&uuml;tfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (hen&uuml;z şehit olmamış) kimselere de hi&ccedil;bir korku olmayacağına ve onların &uuml;z&uuml;lmeyeceklerine sevinirler. Allah&rsquo;ın nimetine, keremine ve Allah&rsquo;ın, m&uuml;minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler. </strong>(Ali İmran 169-171)</p> <p>Bu Ayet-i kerimelerin tefsiri olan şu Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: <strong><em><span dir="RTL">عن ابن عباس قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لما أصيب إخوانكم بأحد جعل الله أرواحهم في جوف طير خضر ترد أنهار الجنة تأكل من ثمارها وتأوي إلى قناديل من ذهب معلقة في ظل العرش فلما وجدوا طيب مأكلهم ومشربهم ومقيلهم قالوا من يبلغ إخواننا عنا أنا أحياء في الجنة نرزق لئلا يزهدوا في الجهاد ولا ينكلوا عند الحرب فقال الله سبحانه أنا أبلغهم عنكم قال فأنزل الله ولا تحسبن الذين قتلوا في سبيل الله إلى آخر الآية</span></em></strong><strong><em>&nbsp; İbni Abbas&rsquo;tan nakil ile Resulullah ş&ouml;yle buyurmuştur: &quot;Kardeşleriniz Uhud savaşında canlarını kaybedince, Allah onların ruhlarını, yeşil renkli kuşlar şeklindeki yaratıklara verdi. Onlar Cennet&rsquo;in nehirlerinden su i&ccedil;erler, onun meyvelerinden yerler ve arşın g&ouml;lgesindeki, altından yapılmış kandillerin &ccedil;evresinde konaklarlar. Onlar, yiyecek ve i&ccedil;eceklerinin temiz ve lezzetli oluşunu, konaklarının bu g&uuml;zelliğini g&ouml;r&uuml;nce ş&ouml;yle dediler: &quot;Bizim diri olduğumuzu ve cennette rızıklandırıldığımızı, m&uuml;min kardeşlerinize kim tebliğ eder ki onlar, cihad&rsquo;tan geri kalmasınlar ve savaştan &ccedil;ekinmesinler?&quot; Bunun &uuml;zerine Allah Te&acirc;l&acirc; &quot;Bunu kullarıma, sizin yerinize ben bildireyim.&quot; dedi. Ve bu Ayet-i kerimeleri (Ali İmran 169-171) indirdi. </em></strong>(S&uuml;nen-i Ebi Davud, Kitabul Cihad, Hds. No: 2520)</p> <p>Başka bir Hadis-i şerifte: <strong><em><span dir="RTL">عن عبد الله بن عمرو بن العاص أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال</span></em></strong><span dir="RTL"> <strong><em>يغفر للشهيد كل ذنب إلا الدين</em></strong></span><strong><em> Abdullah Bin Amr Bin As&rsquo;tan rivayetle Resulullah (s.a.v) ş&ouml;yle buyurmuştur: &ldquo;Bor&ccedil; hari&ccedil; (Kul hakkı hari&ccedil;) Şehitlerin b&uuml;t&uuml;n g&uuml;nahları af olur&rdquo; </em></strong>(M&uuml;slim, Kitabul İmare, Hds. No: 1886)</p> <p>Bir Ebu Davut Hadisinde de Ş&ouml;yle buyurulmaktadır: <em><span dir="RTL">حدثنا أحمد بن صالح حدثنا يحيى بن حسان حدثنا الوليد بن رباح الذماري حدثني عمي نمران بن عتبة الذماري قال دخلنا على أم الدرداء ونحن أيتام فقالت أبشروا فإني سمعت أبا الدرداء يقول<strong> قال رسول الله صلى الله عليه وسلم يشفع الشهيد في سبعين من أهل بيته</strong></span><strong>&nbsp; &ldquo;Şehid, ailesinden yetmiş kişiye şefaat eder.&rdquo; </strong></em>(Ebu Davut, cihad, Hds.No: 2522)</p> <p><strong><u>Veli Kul: </u></strong>&nbsp;&nbsp;Kelime anlamı, bir şeyin bir başka şeye yakın olmasını ifade eder. Bir kimsenin velisi; o kimsenin yakını, akrabası, dostu, koruyanı, esirgeyeni vs. anlamlar taşır. Veli sıfatı kul i&ccedil;in kullanıldığı gibi, Allah (c.c) i&ccedil;inde kullanılır.</p> <p>Esas konumuz ve a&ccedil;ıklamak istediğimiz &ldquo;Veli Kul&rdquo; i&ccedil;in Kur&rsquo;an&rsquo;daki tarifi şu Ayet-i kerime ile zikredilmiştir: <strong><span dir="RTL">اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ</span> &quot;Onlar (Veliler) iman edip, takva sahibi olanlardır&quot; </strong>(Yunus 63). Ve keza <strong><span dir="RTL">اَلَا اِنَّ اَوْلِيَاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ</span></strong> <strong>&ldquo;Bilesiniz ki, Allah&rsquo;ın velilerine hi&ccedil;bir korku ve &uuml;z&uuml;nt&uuml; yoktur.&rdquo;</strong> (Yunus 62)</p> <p>&nbsp;Veliler o kimselerdir ki; Allah&rsquo;ı, Peygamber&rsquo;ini ve Peygamber&rsquo;inin Allah katından getirdiğini tasdik ederler. Allah&rsquo;ın emirlerini yeri&shy;ne getirerek ve yasakladığı şeylerden de ka&ccedil;ınarak ondan korkarlar. (Taberi, Yunus 63)</p> <p>F. Razi tefsirinde &ldquo;iman etmek&rdquo; ve &ldquo;takva sahibi olmak&rdquo; deyimleri ş&ouml;yle izah edilmektedir: &ldquo;İman etmek&rdquo; tabiri, tefekk&uuml;r kuvvetinin m&uuml;kemmelliğine, &quot;takva sahibi olmak&quot; tabiri de amel&icirc; kuvvetin m&uuml;kemmelliğine işarettir. Burada bir başka husus da, imanın, itikat ve amelin toplamına hamledilmesidir. Sonra biz &quot;vel&icirc;&quot;yi, b&uuml;t&uuml;n bu hususlarda itikat sahibi olarak tavsif ederiz.</p> <p>Takva, ilim hududunda olur ve o hududu aşar. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Allah&#39;ın cel&acirc;li, beşer aklının ihata edip kavrayamayacağı derecede y&uuml;cedir. Bin&acirc;enaleyh sıdd&icirc;k, Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;yı, cel&acirc;l sıfatlarından bir sıfatla tavsif ettiğinde, Allah&#39;ın kem&acirc;l ve cel&acirc;linin, kendisinin bildiğine m&uuml;nhasır olmasından tenzih eder. Yine o, Allah&#39;a ibadet ettiğinde Allah&#39;ı, b&ouml;ylesi bir hizmet ve ibadete layık olmaktan tenzih eder. (Yani O&#39;nun pek &ccedil;ok m&uuml;kemmel tarzda yapılacak ibadetlere m&uuml;stahak olduğunu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;r.) B&ouml;ylece o kimsenin devamlı olarak havf ve takva makamında olmuş olduğu sabit olur. (F.Razi, Yunus 63)</p> <p>Allah&rsquo;ın (c.c) m&uuml;minlerin velisi olduğuna dair şu Ayet-i kerimeyi zikredecek olursak; <strong><span dir="RTL">اَللَّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ اٰمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنْ الظُّلُمَاتِ اِلٰى النُّورِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا اَوْلِيَاۤؤُهُمْ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنْ النُّورِ اِلٰى الظُّلُمَاتِ اُولَۤئِكَ&nbsp; اَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ</span> &ldquo;Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa &ccedil;ıkarır. İnk&acirc;r edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara &ccedil;ıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebed&icirc; olarak kalırlar&rdquo; </strong>(Bakara 257)</p> <p>Bu Ayet-i kerimede &ldquo;veli&rdquo; ifadesi iki z&uuml;mre i&ccedil;in kullanılmıştır. Birisi M&uuml;minler topluluğu, diğeri ise k&acirc;firler topluluğudur. M&uuml;minlerin velisi olan Allah (c.c), onları karanlıktan aydınlığa (Nura), k&acirc;firlerin velisi olan tağut ise onları aydınlıkta karanlığa &ccedil;ıkarır.</p> <p>Bir m&uuml;minin mutlak anlamda velisi şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi: <a name="0"><strong><span dir="RTL">إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ وَمَن يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ</span></strong></a> <a name="_ftnref12"><strong>&ldquo;Kuşkusuz ki sizin </strong></a><strong>&ldquo;</strong><strong>veliniz&rdquo;</strong><strong> ancak Allah&rsquo;tır</strong><strong>,</strong><strong> O&rsquo;nun Resul&uuml;d&uuml;r ve Allah&rsquo;ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zek&acirc;tı veren m&uuml;minlerdir. Kim Allah&rsquo;ı, O&rsquo;nun Resul&uuml;n&uuml; ve iman edenleri </strong><strong>&ldquo;</strong><strong>veli</strong><strong>&rdquo;</strong><strong> edinirse, hi&ccedil; ş&uuml;phe yok ki, galip gelecek olanlar Allah&rsquo;ın taraftarlarıdır.&rdquo;</strong> (Maide 55,56)</p> <p>Veli&rsquo;nin şefaati ile alakalı bir Tirmizi Hadisi ş&ouml;yledir:</p> <p><strong><em><span dir="RTL">عن أبي سعيد أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال إن من أمتي من يشفع للفئام من الناس ومنهم من يشفع للقبيلة ومنهم من يشفع للعصبة ومنهم من يشفع للرجل حتى يدخلوا الجنة</span></em></strong> <span dir="RTL">قال أبو عيسى هذا حديث حسن</span>&nbsp; Ebi Said&rsquo;ten (Rd.a) Rivayetle Resulullah (s.a.v) ş&ouml;yle buyurmuşlardır: <strong>&ldquo;&uuml;mmetimden bazıları var ki b&uuml;y&uuml;k bir cemaate, bazıları vardır ki bir kabileye, bazıları vardır ki bir guruba, bazıları da vardır ki tek bir kişiye şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar.&rdquo;</strong></p> <p><strong><u>Salih Kul:</u></strong> Salih insanlardan olmanın temel şartı şu Ayet-i kerimede de zikredildiği gibi; <strong><span dir="RTL">وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِى الصَّالِحٖينَ</span> &ldquo;İman edip iyi (salih) amel işlemektir.&rdquo; </strong>(Ankebut 9). Yani iman ettikten sonra, Allah&rsquo;ın emirlerine itaat (Emri bil maruf) ve yasakladığı her şeyden sakınmaktır (nehyi anilm&uuml;nker).</p> <p>Kuran-ı kerimin başka bir ayetinde Salihler ş&ouml;yle tarif edilmektedir: <strong><span dir="RTL">يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِى الْخَيْرَاتِ وَاُولٰئِكَ مِنَ الصَّالِحٖينَ</span></strong> <strong>&ldquo;Onlar (Salihler), Allah&#39;a ve Ahiret G&uuml;n&uuml;&#39;ne inanırlar; doğru olanı emreder (emri bil maruf), eğri olandan sakınır ve alıkoyarlar (nehyi anilm&uuml;nker) ve hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar. İşte bunlar Salih kimselerdendir.&rdquo; </strong>(Ali İmran 114)</p> <p>Salih insan olmak, m&uuml;minlere ait &ccedil;ok &uuml;st&uuml;n ve m&uuml;mtaz bir &ouml;zelliktir. &Ouml;yle ki, Peygamberler bile bu &ouml;zelliğe sahip olmak i&ccedil;in dua ve temennilerde bulunmuşlardır.&nbsp;&nbsp;&nbsp; &Ouml;rneğin: Hz. Yusuf (a.s) Allah&rsquo;a (c.c) ş&ouml;yle m&uuml;nacatta bulunmuştur: <strong><span dir="RTL">رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ </span></strong><strong><span dir="RTL">وَعَلَّمْتَن۪</span></strong><strong><span dir="RTL">ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ</span></strong><strong> &ldquo;Rabbim! Bana m&uuml;lkten verdin, r&uuml;yaların yorumunu &ouml;ğrettin. Ey g&ouml;kleri ve yeri yaradan! D&uuml;nya ve ahirette velim sensin; benim canımı m&uuml;sl&uuml;man olarak al ve beni salihler arasına kat.&rdquo; (Yusuf 101). Keza Hz. İbrahim (a.s):&nbsp; <span dir="RTL">رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ</span> &ldquo;Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni Salih kimseler arasına kat&rdquo; (Şuara 83). Başka bir Ayet-i kerimede gene Hz. İbrahim (a.s): <span dir="RTL">رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ</span> &ldquo;Rabb&#39;im, bana salihlerden bir evlat bağışla&rdquo; (Saffat 100). Ve nihayet Hz. S&uuml;leyman (a.s): <span dir="RTL">فَتَبَسَّمَ ضَاحِكاً مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ي بِرَحْمَتِكَ ف۪ي عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ</span> &ldquo;S&uuml;leyman, karıncanın bu s&ouml;z&uuml;ne tebess&uuml;m edip g&uuml;lerek:-Rabbim! Bana ve anama babama verdiğin nimetine ş&uuml;kretmemi ve hoşnut olacağın işi yapmamı bana kolay kıl, beni rahmetinle Salih kulların arasına kat.&rdquo; (Neml 19)</strong></p> <p><strong><u>&Acirc;lim:</u></strong> &Acirc;lim Arap&ccedil;ada bilmek anlamında olan &ldquo;&acirc;lime&rdquo; (<span dir="RTL">(علم</span> k&ouml;k&uuml;nden gelmektedir. Genel anlamı ise; bilen, bilgi sahibi olan, belli bir bilgi birikimini kendisinde ihtiva eden kişi demektir.</p> <p>İslami ilimler alanında ise &Acirc;lim; Başta Kur&#39;an-ı Kerim olmak &uuml;zere Hadisi ve s&uuml;nneti bilen ve diğer İslami ilimlerden gerektiği şekilde haberdar olup, bu alanların t&uuml;m&uuml;nde veya bir kısmında ileri seviyede bir bilgi birikimine ulaşmış ve dolayısıyla ihtisas elde emiş kimseye denir. Bu mertebeye ulaşan &acirc;lim kişinin vizyonu genişler, idraki kuvvetlenir ve dolayısıyla gerek Allah&rsquo;a (c.c) ve gerek se Allah&rsquo;ın (c.c) yarattıklarına karşı olan duyarlığı artar. Binaenaleyh; h&acirc;kim olmadığı alanlara m&uuml;dahalede &ccedil;ok dikkatli ve temkinli davranır ve ihtisası dışındaki alanlarda h&uuml;k&uuml;m vermekten imtina eder.</p> <p>Ayrıca İslami alanda m&uuml;tehassıs kişinin; fizik, kimya, matematik ve astronomi gibi fenni bilimlerde de mahir olması, h&uuml;k&uuml;m ve karar verme kabiliyetini artırır. Zira bu k&acirc;inat ilimleri de Allah&rsquo;ın (c.c) ayetlerindendir. Binaenaleyh gerek ibadette, gerek muamelatta, gerek adalette, kısacası her alanda kendisine ışık tutacaktır.</p> <p>&Acirc;limlerin &uuml;st&uuml;n meziyetleri ve onların Allah (c.c) katında değerleri ile ilgili &ccedil;ok sayıda Ayet ve Hadis mevcuttur. Bunlardan birka&ccedil; &ouml;rnek vermeğe &ccedil;alışalım.</p> <p><strong><span dir="RTL">شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِماً بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ</span></strong> <strong>&ldquo;Allah, Melekler ve ilim sahipleri, ondan başka il&acirc;h olmadığına adaletle ş&acirc;hitlik ettiler. O&rsquo;ndan başka il&acirc;h yoktur. O, mutlak g&uuml;&ccedil; sahibidir, h&uuml;k&uuml;m ve hikmet sahibidir&rdquo;</strong> (Ali-İmran 18)</p> <p>Bu Ayet-i kerimede ilmin faziletine, ilim adamlarının şeref ve &uuml;st&uuml;nl&uuml;ğ&uuml;&shy;ne delil vardır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; şayet ilim adamlarından daha şerefli bir kimse bulun&shy;saydı y&uuml;ce Allah ilim adamlarını birlikte s&ouml;z konusu ettiği gibi; onları da el&shy;bette kendi ismiyle, meleklerinin ismiyle birlikte burada zikrederdi. Y&uuml;ce Al&shy;lah ilmin şerefi ile ilgili olarak Peygamberine (s.a.v) şunu buyurmuştur: <strong>&nbsp;<span dir="RTL">&nbsp;وَقُلْ رَبِّ زِدْنٖى عِلْمًا</span></strong>&nbsp; <strong>&quot;De ki. Rabbim, ilmimi artır.&quot;</strong> (Tah&acirc; 114). Eğer ilimden daha şerefli bir şey olsaydı elbette ki y&uuml;ce Allah peygambe&shy;rine ilmini artırmasını istemesini emretmiş olduğu gibi; onun da artırılması&shy;nı istemesini emrederdi (Kurtubi, Taha, 114)</p> <p><strong><span dir="RTL">اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِداً وَقَٓائِماً يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ <u>هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا</u> <u>يَعْلَمُونَۜ</u> اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟</span></strong>&nbsp;<strong>&ldquo;Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun b&uuml;ken, ahiretten &ccedil;ekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkar eden kimse gibi olur mu? De ki: &quot;<u>Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?</u> Doğrusu ancak akıl sahipleri &ouml;ğ&uuml;t alırlar.&quot;</strong> (Zumer 9)</p> <p>Ayet-i kerimede <strong>&quot;Hi&ccedil; bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?&quot;</strong> buyurulmaktadır. Bunun izahı ise ş&ouml;yledir: &quot;Hi&ccedil;, rablerine itaat ettikleri takdirde sevap kazanacaklarını ve ona karşı geldikleri takdirde g&uuml;nahk&acirc;r olacaklarını bilenlerle, hi&ccedil;bir şey bilmeyen, yaptığı amellerden hayır ve şer &uuml;mit etmeyen bir olur mu? Elbette ki bunlar bir değildir. Fakat bunu ancak akıl sahibi olanlar d&uuml;ş&uuml;n&uuml;p anlarlar. Cahiller b&ouml;yle bir farkı idrak edemezler.</p> <p><strong><span dir="RTL">وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَٓابِّ وَالْاَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ كَذٰلِكَۜ اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ غَفُورٌ</span></strong> <strong>&ldquo;İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine b&ouml;yle t&uuml;rl&uuml; renkte olanlar var. Kulları i&ccedil;inden ancak &acirc;limler, Allah&#39;a karşı layıkıyla duyarlıdırlar. Ş&uuml;phesiz Allah, izzet sahibi ve bağışlayandır.&rdquo;</strong>&nbsp;(Fatır 28)&nbsp;</p> <p>Ayet-i kerimenin bir b&ouml;l&uuml;m&uuml;nde &ldquo;Kulları i&ccedil;inden ancak &acirc;limler, Allah&#39;a karşı layıkıyla duyarlıdırlar&rdquo; deniyor. Zira&nbsp;&Acirc;limler, tam anlamıyla Allah&rsquo;ı (c.c) bilen ve O&rsquo;na hakkıyla tazimde bulunarak saygı besleyenlerdir. Ayette bahsi ge&ccedil;en ilim, imanla birleşen ilimdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; iman ahiret hayatını da garanti altına alır; imansız ilim ise insanlara sadece ge&ccedil;ici d&uuml;nya faydaları sağlar.</p> <p>Mevzu ile alakalı bir Hadisi şerif ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><em><span dir="RTL">عن أبي الدرداء رضي الله تعالى عنه قال: سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: &quot; مَنْ سَلَكَ طَرِيقًا يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْمًا، سَهَّلَ اللهُ لَهُ طَرِيقًا إِلَى الْجَنَّةِ، وَإِنَّ الْمَلاَئِكَةَ لَتَضَعُ أَجْنِحَتَهَا رِضًا لِطَالِبِ الْعِلْمِ، وَإِنَّ طَالِبَ الْعِلْمِ يَسْتَغْفِرُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاءِ وَالأَرْضِ، حَتَّى الْحِيتَانِ فِي الْمَاءِ ، وَإِنَّ فَضْلَ الْعَالِمِ عَلَى الْعَابِدِ، كَفَضْلِ الْقَمَرِ عَلَى سَائِرِ الْكَوَاكِبِ، وإِنَّ الْعُلَمَاءَ هُمْ وَرَثَةُ الأَنْبِيَاءِ، إِنَّ الأَنْبِيَاءَ لَمْ يُوَرِّثُوا دِينَارًا وَلاَ دِرْهَمًا، إِنَّمَا وَرَّثُوا الْعِلْمَ، فَمَنْ أَخَذَهُ أَخَذَ بِحَظٍّ وَافِرٍ &quot; &ndash; أخرجه مسلم والترمذي وأبي داوود وابن ماجة</span>.</em></strong> <strong><em>Ebu Derda (r.a): Resul&uuml;llah&rsquo;ın ş&ouml;yle buyurduğunu duydum: &ldquo;Kim ki ilim elde etmek i&ccedil;in ilim yolunu izlerse, Allah (c.c) ona Cennetin yolunu kolaylaştırır. Ve Melekler ilim talep edene hoşnutlukla merhamet kanatlarını gererler. Ve ilim talep eden i&ccedil;in, g&ouml;kte ve yerde kim varsa, hatta sulardaki balıklar dahi onun i&ccedil;in istiğfarda bulunur. &Acirc;lim&rsquo;in Abid &uuml;zerindeki fazileti (abidten &uuml;stnl&uuml;ğ&uuml;), dolunayın sair yıldızlara olan (&uuml;st&uuml;nl&uuml;ğ&uuml;) fazileti gibidir. &Acirc;limler Enbiyanın varisleridir; Enbiya&rsquo;nın mirası Dinar ve Dirhem değildir. Enbiyanın mirası ilimdir. Kim ilim yolunu tutarsa (Enbiyanın mirasına varis olursa) en b&uuml;y&uuml;k zengin odur. </em></strong>(Tirmizi, Ebu Davud (ilim, 3641) ve İbni Mace)</p> <p><strong><u>Kuran-ı Kerim:</u></strong> Kur&rsquo;an Kelamullahtır. Ona itibar eden ş&uuml;phesiz itibar g&ouml;r&uuml;r. Kim ki ona itibar ederse ş&uuml;phesiz bu d&uuml;nyada ona hakikati g&ouml;sterir ve hidayet yolunu bulmasına yardım eder. Ahirette de ona şefaat edendir ve Allah (c.c) tarafından şefaati kabul edilendir. Kur&rsquo;an&rsquo;ı okuyan, Kur&rsquo;an&rsquo;ı kendine &ouml;nder edinen ve Kur&rsquo;an&rsquo;a g&ouml;re yaşayana, Kur&rsquo;an kıyamet g&uuml;n&uuml; kendisine şefaat&ccedil;i olacaktır. Kur&rsquo;an&rsquo;ın M&uuml;min&rsquo;e şefaat edeceğine dair bir&ccedil;ok hadis mevcuttur. Bunlardan bir tanesi aşağıdaki Tirmizi Hadisidir.</p> <p>&nbsp; <em><span dir="RTL">عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ<strong> مَنْ قَرَأَ الْقُرْآنَ وَاسْتَظْهَرَهُ فَأَحَلَّ حَلَالَهُ وَحَرَّمَ</strong></span></em> &nbsp;&nbsp;&nbsp;<strong><em><span dir="RTL">حَرَامَهُ أَدْخَلَهُ اللَّهُ بِهِ الْجَنَّةَ وَشَفَّعَهُ فِي عَشْرَةٍ مِنْ أَهْلِ بَيْتِهِ كُلُّهُمْ قَدْ وَجَبَتْ لَهُ النَّارُ</span> </em></strong><em>Ali İbn-i Ebi Talipten rivayetle (Rd.a) Resulullah (s.a.v) ş&ouml;yle buyurdular: <strong>&rdquo;Kim kur&rsquo;anı okur, ezberler, helal kıldığı şeyi helal kabul eder, Haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse Allah (Celle Celaluhu) o kimseyi cennetine koyar, ayrıca hepsine cehennem&nbsp; şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefat&ccedil;ı kılar.&rdquo;</strong></em> (Tirmizi, Kitabul fadailul Kur&rsquo;an, Hds.No: 2905) (DEVAM EDECEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.